| 
siLveRghoSt
 | 
				  Truva Efsanesi 
 
              
 
 
 
 
 Truva Efsanesi
 
 
 Zamanımızdan takriben 3200 yıl önce Çanakkale Boğazı yakınlarında ''Troya'' isimli bir kent varmış
  B:u kentin , barışsever , fakat cesur insanları, kralları, Priamos'un idaresi altında uzun yıllar barış içinde çok mutlu bir hayat sürmüşler   
 Birgün , kral Priamos'un karısı Hekabe çok kötü bir rüya gördü
  Rüyasında, karnından ateşler çıkmakta ve ateşin dumanı, bütün Troya surlarını sarmaktaydı  Hekabe, bu rüyasını önce kocasına ; daha sonra da bir kahine anlattı  Kahinin yaptığı yorum, hiç de iç açıcı değildi  Ona göre, Hekabe, hamileydi ve doğacak olan çocuk , ilerde Troyalıların başına büyük dertler açacaktı  Onun için bebek doğar doğmaz öldürülmeliydi  Bu kehanete inanan Kral Priamos , çocuk doğduktan sonra bir adamını bebeği öldürmek için görevlendirdi  Savunmasız yeni doğmuş bebeği öldürmeyen Troya'lı onu o zaman ki adı ''İDA'' olan ''Kazdağı''na götürüp, bir ormana bıraktı  Nasıl olsa, yabani hayvanlar onu öldürür diye aklından geçirdi  Ama bebeği, yabani hayvanlardan önce bir çoban buldu  Bu çocuk, ilerde gerçekten Troya'lıların başına birçok dertler açacak olan Paris'ti   
 O sırada, Tanrıların yaşadığı OLYMPOS dağında , ilginç bir kargaşa cereyan etmekteydi
  Kral Peleus ile Deniz Perisi Thetis'in evlenme merasimine kavga ve nifak tanrıçası Eris, huzursuzluk çıkartır gerekçesiyle davet edilmemişti  Bu işe çok gücenen Eris, intikam almaya karar verdi  Üzerinde ''EN GÜZELE'' yazılı , altından bir elmayı, şölenin yapıldığı salonun ortasına bırakıverdi  Doğal olarak bütün tanrıçalar, bu elmaya sahip olmak istediklerinden uzun tartışmalar oldu  Sonunda üç büyük tanrıça dışında diğerleri çekildiler  Ama kudret tanrıçası Hera, zeka tanrıçası Palas Athena ve Aşk tanrıçası Afrodit elmaya sahip olmakta ısrar ettiler  Her üçü de tanrı Zeus'a giderek onun, hakemlik yapmasını istediler  Baba tanrı Zeus, onların hiç birini gücendirmek istemediği için diplomatça davranıp, bu işlerden pek anlamadığını söyledi  Asıl amacı ise bu belayı Olympos'tan uzaklaştırmaktı  Onların Olympos'un tadını kaçıracaklarını anladığı için, hakemliği bir ölümlünün yapması gerektiğini söyledi   
 _''Gidin'' diye gürledi tanrıların babası ''ırmakları bol İda dağına, orada Paris adında Troya'lı bir prens yaşamaktadır
  Bu işlerden en iyi anlayan odur  ''   
 Böyle söyleyip uzaklaştırdı onları Olympos'tan
  Onlar da haberci Tanrı Hermes'in rehberliğinde, kaynakları bol olan İda dağının doruklarına geldiler  O sırada Paris, hiçbir şeyden habersiz aşağıda koyunlarını otlatıyordu  Haberci Tanrı Hermes, meseleyi Paris'e anlatıp altın elmayı ona verdi  Hangisini en güzel bulursa elmayı ona verecekti  Ama bu iş, pek o kadar kolay olacağa benzemiyordu  Çünkü her üç Tanrıça da birbirinden güzeldi  Ne yapacağını şaşırmıştı  Onun hayranlığını ve şaşkınlığını gören Tanrıçalar, karar vermesini kolaylaştırmak için Paris'e rüşvetler teklif ettiler   
 Hera kendisine kudret vaat etti
  Altın elmayı kendisine verdiği takdirde Paris Avrupa ve Asya'nın en güçlü kralı olacaktı   
 Athena kendisini dünyanın en zeki kralı yapacağını ve Yunanistan'la yapılacak bir savaşta kendisine zafer vaat etti
   
 Afrodit ise dünyanın en güzel kadınını Paris'e teklif etti
   
 Çoban Paris'in
  Öyle büyük krallıklarda gözü yoktu  En güzel kadın benim olsun diye düşünüp, altın elmayı Afrodit'e verdi  İşte ne olduysa o zaman oldu  Bu işe çok bozulan Athena ile Hera, Troya'nın yıkımı için planlar kurmaya koyuldular   
 Afrodit ise verdiği sözü yerine getirmek için bir plan yaparak Paris'in, Yunanistan'daki Isparta şehrine gitmesini sağladı
  Çünkü o sırada Dünya'nın en güzel kadını Isparta Kralı Menelaos'un karısı ''Güzel Helen''di  Menelaos ve Helen, Paris'i çok iyi karşıladılar   
 Kral , kendisine dilediği kadar sarayında kalabileceğini söyledi
  Ona güvenerek karısı ile Paris'i sarayda yalnız bırakıp, kendisi Girit'e gitti  Menelaos'un Girit'te olmasından yararlanan Paris, Helen'i Troya'ya kaçırdı   
 Girit'ten dönen Menelaos, karısını evde bulamayınca yaptığı hatayı anladı ve karısını geri almak için Troya'ya savaş açtı
  Bütün Yunan kırallarına da haberciler göndererek Helen'in kurtarılması için onları yardıma çağırdı  Çünkü kendisi evlenirken, diğer bütün krallar, Helen'in başına bir hal gelmesi halinde Menelaos'a yardım edeceklerine söz vermişlerdi  Verdikleri söz gereği, bütün krallar denizi aşıp güçlü Troya kentini yerle bir etmeye çok istekli idiler  Menelaos'un ağabeyi Agamemnon, yaşlı Nestor, Ajax, Patroklos hepsi hazırdılar  Ama Odysseus ile Akhilleus, pek ortalarda görünmüyordu   
 Yunanistan'ın en akıllı, en kurnaz kralı olan Odysseus, kocasına sadakati olmayan bir kadın için, evini ve ailesini terk etmek istemedi
  Bunun için kendisini ordu kampına çağırmaya gelen haberciye delirmiş gibi davrandı  Bir taraftan tarlayı sürüyor, sonra da toprağa tohum yerine tuz ekiyordu  Ama Başkumandan Agamemnon'un gönderdiği haberci de kurnaz birisiydi  Haberci, Odysseus'un küçük oğlunu yakalayıp sabanın önüne bırakıverdi  Bunu gören Odysseus, sabanı kenara atarak oğlunun hayatını kurtardı  Bu da onun eskisi kadar akıllı olduğunu gösterdi  İsteksiz de olsa, orduya katılmaya mecbur kaldı   
 Akhilles ise Troya'ya gittiği takdirde, Troya'nın yağmalanmasını ve yanışını görmeden öleceğini biliyordu
  Bunu kendisine bir deniz perisi olan annesi Thetis, söylemişti  Onun için, kadın elbiseleri giyerek, kral Lycomedes'in sarayında  saray kadınları arasında saklanıyordu   
 Kumandanlar Akhilles'i bulma görevini kurnaz Odysseus'a verdiler
  Odysseus, bir seyyar satıcı kılığına girerek saraya gitti  Sergisinin bir tarafında kadınların seveceği cinsten takılar, diğer tarafında ise şahane silahlar bulunuyordu  Sarayın bütün kızları mücevherlerin etrafında kümelenirken, sadece Akhilles kılıç ve kamalarla ilgileniyordu  Böylece Odysseus onu tanıdı  O da kaderini bile bile Odysseus'la birlikte ordu kampına katıldı   
 Sonunda ordu tamamlanmış ve gemiler yola çıkmaya hazırdı
  Ama bu kez, günlerden beri esen Kuzey rüzgarı, bir türlü dinmek bilmiyor ve gemilerin Troya'ya yelken açmalarına imkan vermiyordu  Ordu çaresizdi  Sonunda kahinlerden birisi Artemis'in Akhalara çok kızdığını, çünkü Agamemnon'un adamlarından birinin, onun en sevdiği tavşanlarından birini öldürdüğünü söyledi  Bu yüzden rüzgarı estirdiğini ve estirmeye devam edeceğini, ancak Agamemnon'nun kızı Iphiginia'yı kendisine kurban etmesi halinde öfkesinin dindirilebileceğini anlattı   
 Bu Agamemnon için dayanılır gibi bir şey değildi
  Buna rağmen zafer için buna razı oldu  Bir efsaneye göre, Iphiginia, Artemis'e kurban edildi  Bir başka efsaneye göre de Artemis, bir geyik gönderdi  Iphiginia yerine geyik kurban edildi  Bu olaydan sonra Kuzey rüzgarı durdu ve sayıları bini aşan gemi 100  000'i aşkın Akhalı savaşçıyı Troya önlerine taşıdı  Skamandar ve Simois Irmaklarının döküldüğü Çanakkale Boğazının kumsallarında kamp kurdular  Akhalar çok güçlü ve kalabalıktı  Defalarca kente saldırdılar  Ama Troya, güçlü surlarla çevriliydi  Ayrıca Priamos'un bu hücumları bertaraf edebilecek, kutsal Lion'u koruyabilecek kahraman oğulları vardı  Atları eğiten Hektor bunların en cesuru ve Troya Ordusunun baş kumandanıydı   
 Öte yandan Akhaları müşterek düşman kabul eden diğer Anadolu halkları da Troyalıların yanında yer aldılar
  Savaş on yıl sürdü  9 yıl boyunca zafer durmadan yön değiştirdi  Bazen Troyalılar üstün geliyor, bazen de Akhalar Troyalıları surların içine kadar kovalıyorlardı  Uzun süre hiçbir taraf belirgin bir üstünlük elde edemedi  Akhalar civardaki yerleşmeleri talan ediyor, kızları evlerinden alıp çadırlarına kapatıyorlardı  Bu talanlarından birinde Agamemnon Khryse (Hrüse) kentinden Apollon'un rahibi Khryseis'i (Hrüseis) çadırına kapatmıştı   
 Kızının "onur payı" olarak Agamemnon'un çadırına kapatılmasına razı olmayan rahip, değerli kurtulmalıklarla Agamemnon'a gelip kızını serbest bırakması için yalvardı
  Tekmil Akhalar, rahibe saygı gösterilip kızın babasına verilmesini istediler  Ama bu hiç de Agamemnon'un gönlünce değildi  Kızı serbest bırakmayı reddettiği gibi, rahibe çok kötü davrandı   
 Hakarete uğrayan rahip, eve dönüşünde Apollon'a yalvardı
  Akhaların üstüne hastalık ve felaket göndermesi için dua etti  Apollon da onun duasını kabul edip, ateşli oklarını Akhaların üzerine gönderdi  Çok sayıda Akhalı asker hastalandı ve öldü  Sonunda Akhilles, bütün kumandanları bir toplantıya çağırarak onlara Apollon'un öfkesini dindirecek bir yol bulunması gerektiğini aksi takdirde eve geri dönmekten başka yapılacak bir şey olmadığını söyledi  Bunun üzerine ünlü kahin Kalkhas; Tanrının neden bu kadar çok öfkeli olduğunu bildiğini, ancak konuşmaktan korktuğunu, Akhilles onun hayatını korumayı garanti etmediği sürece de konuşmayacağını söyledi  Akhilles'in kahinin hayatını koruyacağını garanti etmesi üzerine usta yorumcu konuşmayı kabul etti   
 "Tanrı Apollo kızgındır, çünkü saygısızlık etti Agamemnon duacıya, kurtulmalıkları istemedi, salmadı kızını, işte bu yüzden çektirdi bunca acıları okçu tanrı
  Eğer Agamemnon hiçbir kurtulmalık almadan kızını babasına geri vermezse daha da çektireceği var  " (İlyada 90-96) 
 Böyle dedi Kalkhas, öfke doldurdu Agamemnon'un yüreğini
  Ama fazla bir seçeneği yoktu erlerin kralının  Bilici Kalkhas'a ve onu koruyan Akhilles'e sövüp saydıktan sonra, kızı babasına vermeyi kabul etti   
 "Phoibos Apollon istiyorsa Khryseis'i ille de şu gemimle, yoldaşlarımla göndereceğim onu, ama barakandan alacağım kendim gelip senin onur payını, güzel yanaklı Briseis'i
  Senden ne güçlü olduğumu o zaman anla gör  Korksun boy ölçüşmekten, ibret alsın, kim benimle eşit görmek isterse kendini  " (İlyada l 183-187) 
 Böyle deyip bir yandan kızı babasına gönderirken, adamlarından iki tanesini de Akhilleus'un çadırına gönderdi
  "Güzel yanaklı Briseis'i" alsın diye  Akhilleus habercilere kızı korkutmadan alabileceklerini, onlarla bir sorunu olmadığını söyledi ama, Tanrılar huzurunda bunu Agamemnon'a çok pahalıya ödeteceğine dair yemin etti  Bu olaya Akhilleus'un annesi deniz perisi Thetis de, en az oğlu kadar kızdı  Oğlunu yatıştırıp, savaştan tamamen elini çekmesini söyledi  Öte yandan da Olympos'a giderek Zeus'a yalvardı   
 "Zeus baba! Birgün ya sözümle ya işimle ölümsüzler arasında yararlı olduysam sana, şimdi yerine getir şu dileğimi, kısa ömürlü oğluma değer ver; saygısızlık etti Agamemnon, erlerin başbuğu, aldı onur payını, yoksun bıraktı onu sen say, gücü Troyalılar tarafına ko ne olur
  Akhalar saysınlar oğlumu, ününü yüce kılsınlar  " (İlyada l 503-510) 
 Şimdi artık savaş Olympos'a da ulaşmıştı
  Tanrıların bir kısmı Troyalıları destekliyor, bir kısmı ise Akhalıların yanında yer alıyordu  Afrodit doğal olarak Paris'in yanında yer aldı  Yine doğal olarak Athena ile Hera Akhaların tarafındaydı  Savaş tanrısı Ares her zaman Afrodit'in yanındaydı  Güneş tanrısı Apollon ve kızkardeşi Artemis ise Hektor'un koruyucularıydı  Dolayısıyla Troyalıların yanında yer aldılar  Denizler tanrısı, yeri sarsan Poseidon, denizci halk olan Akhaları destekledi  Zeus Troyalıları daha çok seviyor ama, tarafsız kalmayı tercih ediyordu   
 Yukarıda Olympos'ta durum böyle iken aşağıda Akhilleus gemilerin yanına oturmuş köpürüp duruyor, ne toplantılara katılıyor, ne savaşa gidiyor, içi içini yiyordu olduğu yerde
   
 Akhilleus olmadan Akhalar Troyalılardan daha zayıftı
  Buna rağmen Akhalar Troyalıları şehir surlarına kadar kovaladılar  Surların yanında çok kanlı savaşlar oldu  Kral Priamos ve diğer yaşlı Troyalılar da, savaşı bir kuleden seyrediyorlardı  Bir ara savaş durdu   
 
 
 Her iki taraf da askerlerini geriye çektiler
  Paris ile Menelaos karşı karşıya gelmişlerdi  İkisi yalnız savaşacaklardı  Eğer Menelaos kazanırsa Helen'i alıp Isparta'ya geri dönecek, eğer Paris kazanırsa Helen Troya'da kalacaktı  Her iki halde de savaş bitecekti  Teklif Paris'ten gelmişti  Hektor'a hitaben yaptığı konuşmada şöyle dedi: 
 "Troyalıları tekmil Akhaları oturt yere, koyun ortalarına Ares'in sevdiği Menelaos'la beni, çarpışalım Helen için, bütün malı için
  Alsın bütün malı, götürsün kadını evine  Kim üstün gelir, kazanırsa zaferi and içsin dost olsun ötekiler de  Siz Troyalılar oturun bereketli Troya'da  Akhalar da at besleyen Argos'a dönsünler, güzel kadınlı Akha topraklarına  " (İlyada lll 70-75) 
 Paris'in yaptığı bu teklif Hektor tarafından Akhalara iletildi
  İki ordu arasında bu konuşmalar olurken, bütün bu savaş ve acıların sebebi olan Helen, Priamos ve diğer yaşlı Troyalıların savaşı izledikleri kuleye geldi  Onun geldiğini görünce şu sözleri söylediler usulca: 
 "Troyalılarla Akhaların, böyle bir kadın için yıllardır acı çekmeleri hiç de ayıp değil
  Yüzüne bakan ölümsüz tanrıçalara benzetir onu  Ama gene de binse gemiye keşke gitse  Gitse de bizi, çocuklarımızı belaya sokmasa  " (İlyada lll 154-160) 
 Böyle konuştu Troya'lı ulular kendi kendine
  Daha sonra Priamos, Helen'i yanına çağırıp aşağıdaki Yunanlı kahramanların adlarını tek tek sordu  Bu arada düello başladı  Mızrağı ilk fırlatan Paris oldu  Menelaos, mızrağı kalkanı ile savuşturup kendi mızrağını fırlattı  Mızrak Paris'in gömleğini yırttı ama onu yaralamadı  Daha sonra kılıcını çekip, Paris'i tolgasından vurdu; ama kılıç kırılıp yere düştü  Silahsız olmasına rağmen, Paris'in üzerine atılıp onu miğferinin ibiğinden tuttu  Eğer Aphrodit karışmasaydı onu sürükleyip Yununlıların sıralarına kadar götürecekti ama Aphrodit, miğferin ipini kopartıp onun Troya'ya kaçmasına yardım etti, 
 Menelaos, elinde Paris'in miğferi olduğu halde öfkeyle Troya sıralarına giderek, Paris'i aramaya başladı
  Aslında Troyalılar tarafında ona yardım edecek hiç kimse yoktu  Çünkü mızrağını fırlatmaktan başka hiç dövüşmediği için herkes ondan nefret ediyordu  Her nasılsa kaçmayı başarmıştı  Nasıl kaçtığını, nereye gittiğini hiç kimse bilmiyordu  Bunun üzerine erlerin başbuğu Agamemnon, her iki orduya birden konuşarak Menelaos'u muzaffer ilan etti  Daha önce kararlaştırdığı gibi Troyalıların Helen'i geri vermeleri gerekiyordu  Athena ile Hera işe karışmasalardı Troyalılar da buna razıydılar  Her iki tanrıça da Troya kenti yerle bir edilmedikçe savaşın bitmesini istemiyorlardı  Hera'nın kışkırtmasıyla, Athena seyirtip savaş meydanına geldi  Amacı anlaşmayı bozmak için bir Troyalıyı kandırmaktı  Aptal Pandoros kandırılması en kolay Troyalı idi  Athena, onu kolayca kandırdı  Pandoros Menelaos'a bir ok fırlatıp onu hafif yaraladı  Bu savaşı tekrar başlatmak için yeterliydi  Her iki taraftan sayısız insanlar öldü  Tanrılar ve tanrıçalar da savaş meydanında idi  Onlar da ölümlüler gibi, birbirleriyle savaşıyorlardı   
 Büyük şampiyon Akhilles'in savaştan uzak barakasında oturmasına rağmen Akhalar savaşta üstündüler
  Ajax ve Diomedes kahramanca savaşıyorlardı  Aphrodit'in oğlu prens Aeneas Diomedes'in elinden az daha ölüyordu  Diomedes, onu yaraladı; ama annesi Aphrodit onu kurtardı  Diomedes Aphroditi de yaraladı  Ona bu cesareti tanrıça Hera vermişti  Aphrodit Hera'yı Zeus'a şikayet etmek için Olympos'a giderken Apollon Aeneas'ı Troya'ya taşıdı  Daha sonra Diomedes, Athena'nın da yardımıyla Ares'in karnından yaraladı  O da Aphrodite gibi soluğu Zeus'un yanında aldı, Athena'yı şikayet için  Zeus baba, Akhilles'e yapılan haksızlığın intikamının alınması ve ona tekrar ün kazandırılmasına dair Thedis'e verdiği sözü de hatırlayarak bütün ölümsüzleri Olympos'a çağırdı ve orada kalmalarını emredip, kendisi aşağıya Troyalılara yardıma gitti   
 Zeus'un işe karışmasıyla, her şey birden bine değişiverdi
  Troyalılar, Akhalar'ı gemilerine kadar püskürttüler  Hektor, coşmuştu  Troyalıların "Atları terbiye eden" diye ad taktıkları Hektor, hiç bu kadar cesur, hiç bu kadar muhteşem görülmemişti   
 Akhalar'ın başı iyiden iyiye derde girmişti
  Agamemnon, savaştan vazgeçip Yunanistan'a dönmeye karar vermişti  En yaşlı kumandan Nestor, aşağılanmış bir şekilde geri dönmektense Akhilles'in öfkesini dindirmenin bir yolunun bulunması gerektiğini söyledi   
 Agamemnon, aptallık ettiğini itiraf etti
  Akhilles'in onur payı Briseisi ve değerli hediyelerini ona geri vereceğini Odysseus'a söyledi  Bunu Akhilles'e anlatması için yalvardı  Akhilles, bunu kabul etmedi  Ertesi gün, Akhalar gene püskürtüldü  Troyalılar, gemileri ateşe verecek kadar yaklaşmışlardı  Bu durumu gören Akhilles'in en iyi arkadaşı Patroklos Akhilles'e yalvararak, ya Akhalar'a yardım etmesini veya en azından o muhteşem zırhını kendisine ödünç vermesini söyledi  Akhilles kendisini aşağılayan insanlar için savaşmayacağını söyledi  Ama Hephaistos ustasının yapmış olduğu o muhteşem zırhı ve adamlarını Patroklos'un emrine vermeyi kabul etti   
 Patroklos, Akhilles'in zırhını giyerek ve onun adamlarını da alarak savaşa katıldı
  Troyalılar, onu bir müddet Akhilles zannettiler, Gerçekten oda Akhilles gibi muhteşem savaşıyordu  Sonunda Hektor ile karşılaştı  Hektor Patroklo'u kargısıyla öldürüp, zırhını soydu ve kendisi giydi  Sanki Akhilles'in bütün gücü Hektor'a geçmişti   
 Patroklos'un cesedi etrafında çok kan döküldü
  Sonunda iki Ajax'ın yardımıyla Akhalar cesedi gemiye taşıdılar   
 Acı haber Akhilles'e ulaştı
  O da en iyi arkadaşının ölümünü Hektor'a hayatı ile ödeteceğini dair yemin etti  Hektor'un ölümünden sonra kendisinin ölümü de kaderine yazılı idi  Bunu bile bile kaderine razı oldu  Annesi Thedis, onu durdurmak için hiçbir çaba göstermedi  Ona Hephaistos'un yaptığı yeni silahlar ve zırh getirdi  Zırhı giyip askerlerinin başına geçti  Kahramanca savaşıyor ve her yerde Hektor'u arıyordu  Hektor ise, Troyalıların başına geçmiş surların yanında kahramanca şehrini korumaya çalışıyordu  Olympos'lu tanrılar yine aşağıya inmiş, Troya ovasında ölümlüler gibi hararetle savaşıyorlardı  Skamander nehri sularını geçmek isteyen Akhilleus'u boğmaya çalıştı  Ama Akhilleus'u durdurmaya imkanı yoktu  Her şey tanrılarca kararlaştırılmıştı  Apollon bile artık Hektor için savaşmanın faydasızlığına inanmıştı  Troyalılar geri püskürtüldü  Şehir kapıları açılıp savaşçılar şehrin içine alındalar  Sadece Hektor dışarıda kaldı  Dimdik duruyordu surların önünde  Babası Priamos, annesi Hekabe surların içine gelip hayatını kurtarması için ona yalvardılar  Ama o bunları dinlemedi  Troyalıların gerilemesi onun suçu idi çünkü Troyalıları, o kumanda ediyordu   
 Hektor böyle düşünürken Akhilles hışımla surlara yaklaştı
  Yanında ise ölümsüzlerden Athena duruyordu  Hektor ise yanlızdı  Apollon, onu kaderine terk etmişti  Akilleus gidgide yaklaşıyordu  Etrafa pırıltılar saçan tunç zırhı içinde yaklaşan Akilleus'u görünce Hektor'u bir titreme aldı  Kaçmaya başladı  Akhilleus da peşine takıldı  Hektor önde Akhilleus arkada şehir surlarını üç defa döndüler  Sonra Athena, Hektor'un kardeşi Deiphobus kılığına girerek ona Akhilleus'la karşılaşma cesaretini verdi  "Gel birlikte karşı koyalım, püskürtelim onu" dedi  Soylu Troyalıların lideri, parlak tolgalı Hektor da ona inandı  Akhilleus'un karşısına dikilerek şöyle haykırdı: 
 "Artık kaçmam senden Peleus oğlu deminki gibi
  Tanrısal Priamos'un şehrini dolandım üç kere, durup saldırışını beklemeye yüreğim varmadı, ama şimdi buyuruyor sana karşı koymayı ya sen benim elime geçersin, ya geçerim ben senin eline  Haydi Tanrıları tanık tutalım anlaşmalarımıza  Olamaz onlardan iyi tanık, iyi bekçi  Zeus bana zaferi verir de alırsam canını, dile gelmez saygısızlık göstermem sana  Ünlü silahlarını soyar, ölünü geri veririm Akhalara  Sen de Akhilleus yap benim gibi  " 
 Ayağı tez Akhilleus yan yan baktı
  Dedi ki: 
 Hektor, düşmanım, antlaşmadan söz açma bana, böyle şey olamaz insanla arslan arasında
  Nasıl uyuşmazsa kurtla kuzunun gönlü, durmadan kin beslerler birbirlerine, bizim de dostluk yapmamız akla sığmaz  " (İlyada XXll 250-265) 
 Böyle söyleyip mızrağını fırlattı, mızrak hedefini şaştı
  Athena mızrağı tekrar geri getirdi  Sonra Hektor isabetli bir atış yaparak Akhilleus'un kalkanını tam ortadan vurdu  Mızrak kalkanı delemedi  Hemen arkasını dönüp kardeşini aradı  , onun mızrağını almak için  Kardeşini orada göremeyince Athena'nın kendisini kandırdığını anladı  Kaçacak bir yer yoktu  Kılıcını çekip Akhilleus'a saldırdı  Daha ona yaklaşamadan Akhilleus onu mızrağıyla boynundan vurdu  Yere yuvarlanan Hektor son nefesinde, vücudunu ailesine geri vermesi için Akhilleus'a yalvardı  Demir yürekli Akhilleus'un öfkesi pek dineceğe benzemiyordu  Ona yan yan bakarak şöyle dedi: 
 "Dizlerime sarılma köpek, yalvarma bana anan baban adına
  Gönlüm yüreğim kışkırtıyor beni, diyor şunun etini parçala, çiğ çiğ ye, senin bana bu yaptıklarından sonra, kimse uzaklaştıramaz başından köpekleri  Getirseler bana kurtulmalığın on katını, tartsalar şurada daha çok veririz deseler, Dardanos'un oğlu altın kosa teraziye senin ağırlığınca, döşeğine yatırıp ağlayamayacak seni doğuran, köpekler kuşlar yiyecek bütün bedenini  " (İlyada XXll 345-355) 
 Böyle söyleyip zırhı ölüden soydu
  Akhalar da teker teker ölünün yanından geçip boyuna posuna güzelliğine hayran kaldılar  Ama bir tekme vurmadan da gitmiyorlardı ölüye  Akhilleus ise, daha kötü şeyler yapmayı planlıyordu  İki ayağını topukla bilek arasından deldi  Kayışlar geçirdi deliklerden  Bağladı arabaya, başı bıraktı yerde sürüklensin diye  Sonra atladı arabaya ünlü silahlarıyla  Kamçıladı atları   
 Ölüyü surların önünde defalarca sürükledi, azgın öfkesi dinene kadar
  Sonra, aldı, götürdü gemilerin yanına   
 Patroklos'un intikamı alınmış ama ölüsü hala yakılmamıştı
  Hemen odunlar kesilip büyük bir yığın yapıldı  Yığınların üstüne de Patroklos'un ölüsü yerleştirildi  Kurbanlar kesilip ölünün etrafına dizildi  Birçok Akhalarla birlikte Akhilleus da saçından bir tutam kesip ölünün üzerine attı  Son olarak Akhilleus, 12 Troyalı çocuğu kargısıyla öldürüp yığına kattı  Öldürmeye bir türlü doymuyordu  Sonra yığını ateşe vererek ağlaya ağlaya ağıta başladı   
 "Verdiğim bütün sözleri getireceğim şimdi yerine
  Ulucanlı Troyalıların oniki soylu oğlunu, yutacak alevler seninle birlikte, Primaos oğlu Hektor'a gelince, ateşe yedirmem onu, yedireceğim köpeklere  " (İlyada XXlll 18-184) 
 Ama köpekler sokulamıyordu Hektor'un cesedine
  Aphrodit ölünün başında nöbet tutuyordu   
 Hektor'un ölüsüne yapılan bu saygısızlıklar Hera, Athena ve Poseiden hariç bütün ölümsüzleri tiksindirmişti
  Özellikle baba tanrı Zeus bu saygısızlığa çok kızmıştı  Zeus, Priamos'u cesaretlendirerek onun Akhilleus'un kampına gitmesini sağladı  Zengin kurtulmalıklarla kampa gelen Priamos, oğlunun cesedini vermesi için Akhilleus'a yalvardı  Akhilleus karşısında yalvaran yaşlı adamı görünce kendi babasını hatırlayıp insafa geldi ve hediyeleri kabul ederek, ölüyü babasına verdi  Ayrıca, ölü yakma merasimi için de 9 gün boyunca Akhaları savaştan uzak tutacağına dair söz verdi   
 Troyalılar, 9 gün boyunca, Hektor'un ölüsü etrafında yas tutup, ağıtlar yaktılar
  Onuncu gün şafak vakti, ölü odun yığınlarının üzerine konulup yakıldı  Daha sonra, kemikler ve küller altın bir kupaya gömülüp, üzeri kocaman işlenmiş taşlarla örüldü  Mezarın üstü toprakla örtülerek büyük bir tümülüs oluşturuldu   
 Hektor'un cenazesi için kararlaştırılan süre dolduktan sonra, savaş tekrar başladı
  Etiyopya Prensi Memnon, büyük bir orduyla gelip Troyalılara yardım etti  Bu yeni taze güçle saldıran Troyalılar, Akhaları çok güç durumda bıraktılar  Birçok Akhalı savaşçı öldü  Sonunda Akhilleus, Memnon'u öldürdü  Durum tekrar Troyalıların aleyhine dönmüştü  Akhilleus yine coşmuştu  Ama onun belki de son kükreyişi olacaktı  Bütün Troyalıları önüne katmış surlara doğru kovalıyordu  Surlara yaklaştığı bir sırada, orada, çalıların arasına gizlenmiş duran Paris'in attığı zehirli bir okla topuğundan vurularak öldü   
 Topuğu onun en zayıf yeri idi
  Annesi deniz perisi Thetis, onu "yaralanmaz" yapmak için topuğundan tutup Styx Irmağının sularına batırmıştı  Ancak topuğun elle tutulan kısmı kutsal suyla ıslanmadığı için zayıf kalmış ve Paris, onu bu en zayıf noktasından vurmuştu   
 Ajax, Akhilleus'un ölüsünü savaş meydanından taşıdı
  Ölü yakma töreninden sonra külleri Patroklos'un küllerinin konulduğu kaba konularak beraberce gömüldü   
 Akhilleus'un ölümünden sonra, onun Hephaistos usta tarafından yapılmış olan muhteşem zırhı kumandanlar arasında yeni bir huzursuzluğa yol açtı
  Zırh acaba Akhilleus'un ölüsünü savaş alanı dışına taşıyan Ajax'ın mı olmalıydı?Yoksa Odysseus'a mı verilmeliydi? Kumandanlar arasında yapılan gizli bir oylama sonunda zırha sahip olma hakkı Odysseus'a verildi  Ajax da , kendini aşağılanmış görüp, kılıcının üstüne atlayarak intihar etti   
 Bu iki kahramanın kısa zamanda arka arkaya ölmeleri Akhaların cesaretlerini kırdı
  Zafer, çok uzak görünüyordu, ama vazgeçmeye de hiç niyetleri yoktu  Akhilleus'un genç oğlu Neoptolemus, Paris'i öldürdü  Ama onun ölümü Troyalılar için pek de büyük bir kayıp değildi  Zaten bütün bu belaları Troyalıların başına hep o açmamış mıydı? Bir keresinde ağabeyi Hektor onu şöyle azarlamıştı: 
 ''Seni alçak, seni parlak oğlan, seni çapkın
 
 seni ırz düşmanı seni
   
 Hiç doğmaz olaydın keşke,
 
 Ya da kalaydın ölümüne dek evlenmeden
   
 Çok isterdim bunun böyle olmasını
 
 Hem çok da iyi olurdu hani
 
 Ne baş belası kesilirdin o zaman
 
 Ne de yüz karası olurdun başkalarına
 
 Nasıl kaçırdın ta uzak ülkelerden
 
 Kargı salan erlerin gelini, güzel yüzlü kadını
 
 Baş belası yaptın onu babana, halkımıza, ilimize''
 
 İlyada III
  39_50 
 
 
 Paris'in ölümünden sonra da Troyalılar güçlerini korudular
  Şehir surları dokunulmamış bir şekilde ayaktaydılar  Savaş genellikle surlardan uzakta ovada cereyan ettiği için ciddi bir tehditle karşılaşmamışlardı  Bu, sonu olmayan savaşa bir son verebilmek için orduyu şehrin içine alıp, Troyalıları bir baskınla yok etmekten başka çare yoktu  Bunu nasıl yapacaklardı? 
 Akhaların en akıllısı kurnaz Odysseus, bir tahta at yapma fikriyle ortaya çıktı
  Büyük ve içi boş bir at olacak ve içine belirli sayıda asker alabilecekti  Odysseus ve diğer bazı seçkin komutanlar atın içine gizlenirken, diğerleri denize açılıp Tenedos (Bozcaada)'nın arkasına, Troyalıların onları göremeyecekleri bir şekilde gizleneceklerdi  Eğer işleri ters giderse, Yunanistan'a geri dönecekler  Tabi bu arada atın içindekiler ölümüne terk edilecekti  Ama her şey Odysseus'un planladığı gibi giderse, Troya'ya geri dönüp, şehrin içine girmek için verilecek işareti bekleyeceklerdi  Planın yürümesi için geride bir Akhalı asker bırakacaklardı  Bu askerin görevi ; tahta atın şehrin içine alınmasını sağlamak için, Troyalıların ikna edilmesiydi  Herşey Odysseus'un planladığı gibi gitti  Bir sabah, Troyalılar büyük bir şaşkınlıkla uyandılar  Her yer çok sakindi  Gürültülü Akha kampı, tamamen boştu ve gemilerde gitmişlerdi  Batı kapısı önünde de daha önce hiç görülmemiş büyüklükte ve biçimde tahtadan bir at duruyordu  Öyle görünüyordu ki, Akhalar bu işten vazgeçmişler, mağlubiyeti kabul edip Yunanistan'a geri dönmüşlerdi  Ancak bu kocaman tahta at da neyin nesiydi? Troyalılar, bu soruları kendi kendilerine sorarken, Akhaların geride bıraktıkları Sinon isimli asker ortaya çıktı  Troyalılar Sinon'u yakalayıp kral Priamos'a götürdüler  İyi bir aktör olan Sinon, ağlıyor, sızlıyor ve Yunanlılardan nefret ettiğini söylüyordu  Bunun sebebini ise şöyle açıklıyordu: 
 ''Akhalar, Troya'ya yelken açmalarını engelleyen kuzey rüzgarını durdurmak için kral Agamemnon'un kızı Iphiginia'yı kurban ettiler
  Geriye dönüşleri için ise ben talihsiz kurban olarak seçildim  Tam yola çıkarlarken beni kurban edeceklerdi  Her şey hazırdı  Ama gece olunca karanlıktan yararlanarak bir bataklığa saklandım ve gemilerin uzaklaşmalarını seyrettim  '' 
 Simon'un anlattığı bu hikayeye herkes inandı
  Çünkü o rolünü çok iyi oynuyordu  Hikayesinin ikinci ve asıl can alıcı kısmına şöyle devam etti  : 
 ''Tahta at Tanrıça Athena'ya kutsal bir sunak olarak yapılmıştır
  Böyle büyük yapılmasının sebebi Troyalıların onu dar şehir kapılarından şehrin içine almalarını engellemek içindir  Akhalırın beklentisi Troyalıların bu atı yakıp yıkmalarıdır  Böylece tanrıça Athena'nın öfkesini Troya üzerine çekmiş olacaklardır  Ama Troyalılar atı şehrin içine alıp onu korurlarsa tanrıçanın lutfu Troyalılara yönelecektir  ''   
 Akıllıca düzenlenmiş bu hikayeye Troyalı rahip Laokoon ve Hektor'un kız kardeşi Kassandra dışında herkes inandı
  Rahip Laokoon, ''hediye veren Yunanlılardan sakının'' diyerek Troyalıları uyardı  Atın hemen yakılmasını söyledi  Hiç kimse ona inanmadı  Laokoon'un Troyalıları ikna etmesinden korkan Poseidon denizden iki tane korkunç yılan göndererek, Laokoon ile iki oğlunun öldürttü   
 Bir bilici olan Kassandra da, bunun bir hile olduğunu söylediyse de ona kimse inanmadı
  Apollon, Kassandra'ya aşık olmuş bu yüzden ona geleceği görme yeteneği vermişti  Kassandra Apollon'un aşkını kabul etmemiş, o da Kassandra'ya verdiği bu yeteneğin yarısı geri almıştı  Yani Kassandra geleceği görmeye devam edecek ama ona kimse inanmayacaktı   
 Troyalalır, hiç tereddüt etmeden, atı şehrin içine sürüklediler
  On yıl süren korkunç savaş bitmiş, nihayet özlenen barış gerçekleşmişti  Troyalılar, bunu eğlenceler düzenleyip şölenlerle kutladılar  Gece yarısı herkesin derin uykuda olduğu bir sırada Odysseus ve arkadaşları teker teker nöbetçileri öldürdüler ve kapıları ardına kadar açtılar  Zaten Akha ordusu, şehrin surlarına çok yaklaşmıştı  Açık kapılardan sessizce şehrin içine sızarak her tarafta yangılar çıkarttılar   
 Yangınları söndürmek için dışarıya çıkan Troyalılar ne olduğunu anlayamadan kılıçtan geçirildiler
  Bu yapılan savaş değil kasaplıktı  Şehrin bazı bölümlerinde Troyalılar küçük gruplar oluşturup düşmana karşı koydular  Tek amaçları ölmeden önce mümkün olduğu kadar çok Akhalı öldürmekti  Bazıları öldürdükleri Akhalıların giysilerini giyip düşmana yaklaşıyorlardı  Bu yolla birçok Akhalı asker öldü  Başlangıçta çok fazla Troyalı uykuda katledildiği için bu savaş adil değildi  Artık sona yaklaşılmıştı  Akhilleus'un oğlu Neoptolemus, yaşlı Priamos'u karısı ve kızlarının gözü önünde öldürdü  Daha sabah olmadan Aeneas hariç, bütün Troyalı liderler öldürülmüştü  Annesi Aphrodit'in de yardımıyla Aeneas, Babası Ankhises ve oğlu Ascanius'u da alıp Troya'dan kaçmayı başardı  Uzun maceralardan sonra İtalya'ya ulaştı   
 Orada güçlü bir Etrüsk kralının kızı ile evlenerek yeni bir şehir kurdu
  Roma'nın gerçek kurucuları olan Romus ve Romulus kardeşler bu şehirden ve Aeneas'ın soyundan geldikleri için, Aeneas her zaman Roma'nın gerçek kurucusu olarak kabul edilmiştir  Troya'nın baştan başa yakıldığı o korkunç gece, Aphrodit, güzel Helen'e de yardım etti  Paris'in ölümünden sonra töreye göre Paris'in kardeşi Deiphobos'la evlenmiş olan Helen Aphrodit'in de yardımıyla eski kocası Menelaos'a gitti  Menelaos, onu memnuniyetle kabul etti  Ertesi gün, hep beraber Yunanistan'a geri döndüler  Onlar, Yunanistan'a yelken açarken, Asya'nın en mağrur kentinden geriye bıraktıkları şey, sadece için için yanmakta olan bir harabe idi   
 Mustafa AŞKIN
 |