ysnkrks
|
Cevap : Peygamber Efendimizin Hayatı (detaylı Anlatım)
BİR İDAM MAHKÛMUNUN İKİ REK'AT NAMAZI   Şanlı Eshab'dan Abdullah bin Üneys radıyallahü anh, müşriklerden Halid bin Süfyan'ı öldürünce; Halid'in kabilesi Lıhyanoğulları, kan davası peşine düştüler ve bu ihtirasla kendilerine destek bulmak için Adal ve Elkare kabilelerine gittiler Lıhyanoğulları, bu iki kabileden birkaç kişilik bir heyetin Medine'ye giderek Ebül Kasım'ın yani Sevgili Peygamberimizin huzuruna çıkmasını istiyorlardı
  plan şuydu: Hey'et, Kâinatın Efendisi'nden şu istekte bulunacaktı:
-Ey Allah'ın Resûlü! Kabilemizde mü'minler vardır Ancak onlar İslâmiyeti bilmiyorlar Bize eshabdan bir-kaç kişi insan gönder ki Kur'an-ı Kerim ve fıkıh öğrenelim
  müslümanlar, şüphe edebilir endişesi ile doğrudan kendileri Medine'ye vararak bu isteği dile getiremiyeceklerdi Bu sebeple ve daha inandırıcı olsun; hiç bir başka düşünce uyanmasın diye üstelik iki ayrı kabileden kişiler gitsinler istiyorlardı Lıhyanoğulları diyordu ki:
-Bize gönderilecek müslümanlardan bazısını Halid bin Süfyan'a karşılık öldürür; diğerlerini ise Mekke'ye götürerek satarız Böylece biz intikamımızı aldığımız gibi Kureyş de satın aldığı müslümanları Bedr'deki kayıplarına karşılık katledebilirler
Lıhyanoğulları, gözleri parlayarak sözlerine devam ediyorlardı:
-Kureyşliler için Bedr'de akrabalarını öldürenleri işkencelerle katletmekten daha zevkli hiç birşey tasavvur edilemez
    
Adal ve Elkare kabilelerinden Medine'ye gidecekler tesbit edildi
Bunların başına kimin geçmesi sözkonusu olduğunda, içinde sinsi arzular büyüten Süfyan bin Halid, büyük bir istekle buna talip oldu Zira, Süfyan, kocası ile oğlunu Uhud'da kaybeden Talha ibni Ebi Talha'nın karısı Sülafe'nin bunları öldüren Âsım bin Sabit'in başı için yüz kızıl tüylü deve vereceğini vaadettiğini öğrenmişti
Süfyan, Mekke'de bir yolunu bularak Sülafe ile görüşmüş ve vaadini bizzat kendisine doğrulatmıştı
  artık rüyasında kızıl tüylü develer gören ve, yüreği mal hırsı ile kavrulan Süfyan bin Halid, Adal ve Elkare'den seçilen yedi sahtekârla beraber Peygamber aleyhisselâma gittiler Rollerini güzel ezberlemişlerdi ve iyi oynamaya hazırdılar Çünkü bu iman düşmanlarına da kızıl tüylü develerden pay verileceği kulaklarına fısıldanmıştı
     
Bu sırada Büyük Peygamber de müşriklerin Medine üzerine gelmek hususunda herhangi bir hazırlıkları olup olmadığını sorup-öğrenmek için sahabilerden birkaç kişiyi gizli haber alma elemanı olarak Mekke'ye göndermeyi düşünüyordu
Medine'ye gelen müşrik davetçileri, doğrudan Âsım radıyallahü anh'ın babası Sabit'in evine misafir oldular Hazreti Âsım'a gayet mültefit davranarak O'nu yanlarında götürmeyi çok istediklerini söylüyorlar
  daha sonra Sevgili Peygamberimiz'in sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem, yüksek huzuruna kabul edildiler Davetçiler, bütün şeytani hünerlerini takınmışlardı En inandırıcı halleri ile konuşuyorlardı:
-Yâ Resûlallah! Bizden çok kimse müslüman oldu Ancak ne Kur'an-ı Kerim okumayı biliyoruz; ne de şeriat'den haberimiz var Bunları öğretecek insanlara muhtacız Bu sebeple bize dinimizi öğretecek kimseler göndermeni istemek için buraya kadar geldik
Peygamberler Peygamberi, hemen cevap vermediler  bu davet, göndermeyi düşündükleri istihbarat elemanları için de iyi bir fırsat olabilir; giden mü'minler, değerli bilgilerle dönebilirlerdi
İlahî bir işaret de bekliyor olabilirlerdi Bu sebeple yalancılar, daha bir kaç gün Âsım bin Sabit'lerde misafir kaldılar Mübarek sahabi, nereden bilsin ki ekmek yedirdiği bu insanlar, O'nun canına susamışlar Nihayet Peygamberimizden izin çıktı Bu iş için eshabından on kişiyi vazifelendirdiler  bunların yedisi tanınmış simalardı: Âsım bin Sabit, Mürsed bin Ebi Mürsed, Habib bin Adi, Zeyd bin Desinne, Abdullah bin Tarık, Halid bin Ebu Bekr, Mus'ab bin Abdullah Emirleri, Efendimiz'in kararları ile Âsım bin Sabit hazretleri oldu
Savaş için değil, ilim için yola çıkan mü'minler, yanlarına sadece kılıçlarıyla bir kaç ok ve mızrak almışlardı  davetçi kâfirlerle birlikte yol alıyor ve fakat emniyet için gündüz gizlenip gece gidiyorlardı Çünkü asil sahabiler, yanlarındakileri de müslüman biliyorlardı
Nihayet Nahide adlı yere varıldı Hilebazlar, içlerinden birini müslümanlara farkettirmeden Süfyan bin Halid'e yolladılar Merak ve heyecanla beklediği haberi alan Süfyan, hemen yanına yüzelli kişi alarak yola çıktı Onlar gelirken malûm yolcular, bir sabah Reci Suyu başına kondular Burada hurmayla azık yiyerek bir mikdar dinlendikten sonra yanıbaşlarındaki dağdan yukarı doğru çıktılar Onların su başından ayrılmasından hemen sonra bir kadın çoban, suya geldi ve yerde Medine hurması çekirdekleri gördü; korktu
  yakınlarda Medinelilerin bulunduğunu anlamıştı Müslümanlar, kendilerine bir baskın verebilirlerdi Bu sebeple kavmini vaziyetten derhal haberdar etmek için oradan ayrıldı O, daha yoldayken Süfyan bin Halid kumandasındaki müşrikler de oraya yetiştiler  kadın, gördüklerini anlattı Kâfirler, Reci suyu boyunca iz sürerek Âsım bin Sabit ve arkadaşlarını buldular Müslümanlar, bir davetçinin küffar arasında olduğunu görünce o ân tuzağa düştüklerini anladılar
  manzara vahimdi Kendileri birer çıplak kılıçla bir kaç ok ve mızrağa sahip on garip; düşmansa kalabalık ve bütün imkânlara mâlik gözü dönmüş bir güruh Mü'minler, yukarıda dağın tepeye yakın noktasında; müşriklerse aşağıda eteklerde dizilerek gergin bir şekilde beklemeye başladılar Sahabilerle birlikte gelen kâfirlerin tamamı karşı saflara geçmişlerdi Her iki tarafta da kılıçlar çekilmiş güneşte yanıp duruyordu Âsım bin Sabit, kâfirler de duyacak şekilde mü'min kardeşlerine hitap etti:
-Kardeşlerim! Kahpeye kahpelik yakışır! Günlerce ekmeğimizi yiyenler; kendilerine hizmet için şu kadar meşakkate katlandığımız kimseler, bizi tuzağa düşürmüş bulunuyorlar Sayıları bizden fazla, silahları çok Ama biz de mücadeleyi elden bırakmayacağız Aslında bu belki de hesapta olmayan bir ânda şehidlik nimetine kavuşmamız demektir Ben, sizlere haklarımı helal ettim; ey Resûlullah'ın dostları siz de haklarınızı bana helal ediniz
Birden dağlar yankılandı:
-Helal ettik
Mü'minler kendi aralarında da helâlleştiler
Tekrar Âsım radıyallahü anh konuştu:
-Şehidlikten nasibi olanlara şimdiden mübarek olsun; esir düşeceklere sabır diliyorum Allah, sabredenlerle beraberdir
Bir avuç yiğidin ölüm karşısındaki bu soğukkanlı tavırlarından bir ân hayrete düşerek öylece onlara bakakalan islâm düşmanları, nihâyet toparlandılar Süfyan bin Halid aşağıdan bağırdı:
-Yâ Âsım! Teslim olun! Bize karşı gelmeye yeltenmeyin! Böyle bir şey hayatınıza malolur!
-Allah'ın verdiği canı kimse alamaz!
-Yâ Âsım! Bize âsi olursanız size acımayız
-Biz size değil, Allah'a âsi olmaktan korkarız Siz kendi cehennemlik halinize acıyın
-Yâ Âsım gelin teslim olun!
-Biz mü'miniz Bir mü'min hainlerin merhametine sığınmaz
-Yâ Âsım! Bize gelirseniz hiç birinize dokunmayacağız Buna söz veriyoruz Maksadımız sizi öldürmek değil Size karşılık Mekkelilerden bazı menfaatler koparmak istiyoruz Hepsi bu kadar
-Hayır yalan söylüyorsunuz Biz kâfirlere inanmayız Hem niçin sizin menfaatlerinize âlet olalım?
Bunu diyen sahabi, aşağıdaki kâfirlere şimşek gibi bir ok fırlattı İlk taarruz müslümanlardan gelmişti Zira en iyi müdafaa taarruzdur Ve mü'minler düşünüyordu ki "biz ölmeden öldüreceğimiz kadar kâfir öldürelim Onların noksanlığı müslümanlar için kazanç olur "
Âsım bin Sabit, ok atarken bir taraftan da ölümün hak, bu dünyanın geçici ve kaderde olanın karşımıza çıkacağına dair şiirler söylüyordu
Hazreti Âsım, okları büyük bir ustalıkla düşmana savuruyor ve her ok isabet kaydediyordu Bu arada diğer müslümanlar da aynı gayrette ok atıyorlardı  nerede yüzelli kişiden gelen ok sayısı, nerede on mücahidin fırlattığı oklar? Küffara can kaybı verdiriyor ama kendileri de şehid oluyorlardı Âsım bin Sabit radıyallahü anh, ok tirkeşindeki yedi okun hepsini tükettikten ve mızrağı kırıldıktan sonra kılıcını eline aldı ve yanık bir yürekle dua etti:
-Allahım! Ben, senin dinini ta ilk zamandan beri müdafaa ettim; sen de benim cesedimi düşmandan mahafaza eyle
Zira kahraman sahabi, Talha ibni Ebi Talha'nın karısı Sülafe'nin kendisi için beslediği zalim niyeti; yani başını getirene yüz deve vermeyi vaadettiğini ve kafatasında şarap içmeye ahdettiğini işitmişti
     
İki ayağından oklanan Âsım bin Sabit, şehid oldu Bir çok yaralar almıştı  O'nun şehid olmasıyla müşriklerin Âsım hazretlerine doğru koşturmaları bir oldu  ancak, mübarek şehidin yanına varmışlardı ki tahmin edilmedik bir şeyle karşılaştılar Binlerce arı, Âsım radıyallahü teâlâ anh'ın cesedinin etrafını sarmış çevresinde uçuşup duruyorlardı Arılar şehidin başını keserek Sülafe'ye götürmek için yaklaşmak isteyenlere arılar, öyle şiddetle hucüm ettiler ki her defasında kaçıp uzaklaşmak zorunda kaldılar  Sonunda "gece olsun o zaman kafasını keseriz" dediler Gece karanlığında arı olmayacağına kani idiler Bu esnada çarpışma devam ediyordu Müslümanlar, Hazreti Âsım'dan başka altı şehid daha vermişlerdi Geriye sadece üç mümin kalmıştı Bu üç yiğit insan da yaralar içinde ve bitkindi
Süfyan bin Halid yine seslendi:
-Size eman veriyoruz Dokunmayacak ve zarar da yapmayacağız Teslim olun
-Sözünüz kat'i mi?
-Evet kat'i söz veriyoruz
Habib bin Adi, Abdullah bin Tarık, Zeyd bin Desinne aşağı indiler
  ancak yalan söyleyen hainler hemen üzerlerine saldırarak bu sahabileri kirişlerle bağladılar
Abdullah bin Tarık, öfkeyle bağırdı:
-Hani eman vermiştiniz! Nerede sözünüz? Yalancı sahtekârlar! Bizi hiç bir yere götüremezsiniz!!!
Müşriklerle onlara direnen Hazreti Abdullah arasında şiddetli bir çekişme başladı  bu sırada Mekke'ye yakın Merr-üz Zahran'a gelmişlerdi Nasıl yaptıysa Abdullah radıyallahü anh ellerini kurtararak serbest kaldı Serbest kaldığı ân düşmana kılıçla hamle yaptıysa da aynı anda üzerine atılan yağmur gibi taşlarla o da şahadet şerbetini içti
Kâfirler, diğer iki müslüman ve mazlum esir Habib bin Adi ve Zeyd bin Desinne'yi önlerine katarak ite kaka gittiler
O akşam şiddetli bir yağmur yağdı ve çıkan seller bir çok şey gibi Âsım bin Sabit hazretlerinin mübarek cesedini de alıp götürdü
Yağmura rağmen gece vuruşmanın cereyan ettiği tepeye gelen kâfirler, Âsım bin Sabit'in ölüsünü bulamayarak, ah-tühlerle geri döndüler Yüce Allah, Âsım bin Sabit'in duasını kabul ederek cesedinin zalimlerin eline geçmesine izin vermemişti
Çünkü:
Âsım bin Sabit radıyallahü teâlâ anh, Sevgili Peygamberimizin eshabındandı Efendimiz, O'nu Abdullah bin Cahş ile kardeş yapmıştı Peygamberimizin okçularındandı Bedr'de müslümanların savaş şekli O'nun teklif ettiği gibi cereyan etmişti Şanlı Bedr'den başka Uhud'da da bulunmuş ve bu müthiş mücadelede Resûlullah'ın etrafında pervane olmuş sayılı kahramanlardan ve O'nun sadık dostlarındandı
Lıhyanoğulları, Habib bin Adî ve Zeyd bin Desinne'yi Mekke'ye götürerek sattılar:
Habib radıyallahü anh'ı, Huceyr bin Ebi İhab, Bedr'de müslümanlar tarafından öldürülen kardeşi Haris yerine öldürülmek üzere seksen miskal altın karşılığı; Zeyd radıyallahü anh'ı da Safvan bin Ümeyye yine Bedr'de öldürülen Ümeyye bin Halef'e karşılık öldürülmek üzere elli deveye satın aldılar
Huceyr, esirini kölesi Maviye'nin evine, Safvan bin Ümeyye ise kendi kölesi Nıstas'ın evine hapsetti İki mübarek sahabinin içi yanıyordu  Bir taraftan aldatılıp oyuna getirilmek, bir taraftan arkadaşlarını şehid vermek, hür insanlarken düşmana esir olmak, köle gibi alınıp satılmak, aile hasreti ve hepsinden daha ağırı Resûlullah ayrılığı  ama bu kadar zorluklara rağmen onlar yine de sabırla dayanıyor ve her şeyi yüce Allah'dan bilerek şükrediyorlar
Nitekim Maviye anlatır:
-Habib benim evimde zincirlere bağlıydı Birgün yanına gittiğimde elinde gayet iri taneli bir üzüm salkımı gördüm Halbuki ne üzüm mevsimiydi, ne de çevrede veya evimde üzüm vardı Hatta üzüm mevsimi olsa bile Arabistan'da o irilikte üzüm yetişmezdi
Belli ki mübarek esir, cennet nimetleri ile mükafaatlandırılıyordu Belki de bu hadiseye şahid olmak Maviye adlı hizmetçi kadının daha sonra müslüman olmasına sebep oldu
Maviye, Habib hazretlerine bir ihtiyacı olup olmadığını sordu:
-Ya Habib bir ihtiyacın var mı? Yiyecek, içecek veya başka bir şey?
-Bana putlar adına kesilmiş et getirme! Bir de beni idam tarihini öğrendiğinde haber verirsen memnun olurum
Habib, haram aylar boyunca hapiste kaldı Maviye, idam tarihini öğrenince bunu esire haber verdi Bu ânı şöyle anlatır:
-Öldürüleceği günü haber verdiğimde zannettim ki O, türlü taşkınlıklar yapacak Tam aksine halinde hiç bir değişiklik olmadı Haber, kendisiyle değil de bir başkası ile alâkalıymış gibi soğukkanlıydı
Maviye devam ediyor:
-Ölüm hazırlığı için bazı ricaları oldu Onları küçük çocuğumla gönderdim Ancak oğlumu gönderdikten sonra korkuya kapıldım Çünkü çocukla esirin isteği üzre bir de ustura yollamıştım Bir ân için "Esir, ya çocuğu ustura ile öldürürse" diye bir endişeye kapıldım ve hemen korkuyla O'nun hücresine koştum
Habib hazretleri vaziyeti anlamıştı:
-Biz sebepsiz yere insan öldürmeyiz Bu haramdır, dedi ve gülerek ilave etti, hem benim öldürülmemi siz mi istiyorsunuz ki?
     
Zeyd bin Desinne ise zincirler içinde olduğu halde geceleri teheccüd namazı kılıyor, gündüzleri oruç tutuyordu
Zeyd radıyallahü anh'ın bütün gıdası sütten ibaret Ne et; ne de etli bir şey yiyor Kitapsız kâfirlerin kestiği hayvan leş olmakta  leş yemekse yasak; caiz değil
     
Haram ayların üçüncüsü Ramazan-ı Şerif'ten sonra her iki sahabi de hücrelerinden alınarak Mekke hareminin/yasak bölge dışında ve şehre iki fersah uzaklıkta olan Ten'im'e getirildiler İki çilekeş mücahid, yolda birbirlerine sabır ve tevekkül tavsiye ediyorlar İki darağacı daha evvelden kurulmuş ve etrafları akrabaları müslümanlarla savaşırken öldürülmüş kırk mızraklı gençle kadın, çoluk-çocuk ve halktan birçok meraklılar tarafından doldurulmuştu
Ayrıca Kureyş meşhurları İkrime bin Ebi Cehil, Sa'd bin Abdullah, Ahnes bin Şerik, Ubeyde bin Hakim, Umeyye bin Ebi Utbe ve Hadramioğulları da oradaydılar
Habib bir darağacının dibine Zeyd ötekine götürüldü
     
Habib Hazretleri sehbaya çıkartılmadan evvel iki rek'at namaz kıldı
İdam mahkûmlarının asılmadan önce iki rek'at namaz kılma adetlerinin başlangıcı Habib radıyallahü anh'ın işte bu namazıdır Hazreti Habib namazdan sonra Rabbine el açarak derinden derine dua etti Ayağa kalktığında da mü'min olduğuna ve tek hak yolun da islâmiyet olduğuna dair şiirler okudu ve yüreği kavrula kavrula Kureyş'e beddualar etti  Kureyşliler başlarına yıldırım düşmüşe döndüler Müşrikler, büyük mazlumu daha fazla konuşturmayarak idam sehbasına çıkardılar Ve önce mânevi işkenceye başladılar:
-Yâ Habib işte ölüyorsun Gel İslâmiyetten dön canını bağışlayalım!
-İslâmdan çıkmış Habibe can ne lâzım olur ki! Vallahi şu dünyanın bütün zenginliklerini ayaklarımın dibine serseniz ben dinimden asla vazgeçmem!
Müşrikler, bu defa O'nu Peygamberine karşı kışkırtmaya niyetlendiler
-Ama sen burada hayatını verirken Peygamberin evinde rahat ve huzur içinde yaşıyor Madem ki dininizin sahibi O, senin yerinde Peygamberin olması lazım gelmez miydi?
-Sizler bakan ama görmeyen insanlarsınız O'nu tanıyabilseydiniz şimdi ne şu cinayeti işler ne de böyle konuşurdunuz!
-Biz cinayet işlemiyoruz
-Siz cinayet işliyorsunuz Hem en adi cinsinden Nedir şu kalabalık? Burada bir cana mı kıyılıyor; yoksa cambaz mı oynuyor?
Müşrikler yine sordular?
-Yâ Habib son kere ihtar ediyoruz! Müslüman olmadığını söyle Aksi takdirde Lat ve Uzza üzerine and olsun ki seni öldüreceğiz Çünkü siz de Bedr'de bizim yiğitlerimizi öldürdünüz
-Ama biz böyle haysiyetsizce tuzaklar kurarak öldürmedik Müslüman, dostuna da düşmanına da mertçe davranır
-Biz de mertiz
-Bu nasıl mertlik ki yüzümü Kıbleye çevirmeme bile mani oluyorsunuz? Ey Yüce Allahım! Şayet yanında makbul biri isem bari yüzümü sen kıbleye çevir
Muhteşem sahabi, bu sözlerden sonra kendini büsbütün Allah'a verdi:
-Eyy herşeyi bilen ve her şeye gücü yeten Allahım! Şurada karşımda düşman simasından gayrı bir sima göremiyorum Halimizi O'na bildirecek hiç kimse yok Yâ Rabbi! Sen Resûlünün risaletini bize tebliğ ettin; bizim de selamımızı ve başımıza gelenleri kendisine tebliğ et
     
Bedr'de babası, kocası kardeşi ölmüş kırk kişi, mızraklarla darağacındaki garip ve mazlum müslümana saldırdılar Mızraklar, insafsızca inip kalkarken hazreti Habib'in yüzü kıbleye döndü Sanki görünmez eller, düşmana rağmen O'nu kıbleye çevirmişti Mübarek sahabi, kan-revan içinde iken bile şükrünü dile getiriyor:
-Elhamdülillah ki Rabbim, yüzümü kendisi, Peygamberi ve mü'minler için seçtiği Kâbeye döndürdü
Bir mızrak, aziz insanın göğsünden girip sırtından çıktı  bir kelime-i şahadet Ten'im ufuklarını çınlattı
Safvan bin Ümeyye'nin kölesi Tetaş idam ipini çekti  bir müslüman ilk defa darağacında can veriyordu: Habib bin Adî radıyallahü teâlâ anh
  
Bu sırada Medine'de eshabıyla birlikte olan Sevgili Peygamberimiz'i bir ân için uyku benzeri bir hâl kapladı; tıpkı vahiy geldiği zamanlardaki gibi Başlarını kaldırdılar ve:
-Ve aleyhisselâm, dediler
Eshab merak edince buyurdular ki:
-Cebrail geldi; müşrikler, Habib bin Adî'yi öldürmüşler Bana selâmını ve ölüm haberini getirdi Ben de "O'nun üzerine de olsun" diyerek selâmını aldım
|