Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Peygamber Efendimizin Hayatı (detaylı Anlatım)

Eski 05-01-2009   #19
ysnkrks
Varsayılan

Cevap : Peygamber Efendimizin Hayatı (detaylı Anlatım)



Halbuki "siz yukarı gelin" diyebilirdi Ama bu basit teklifi yapamadı Peygamber duası ile yola çıkmış müminler karşısında şaşırmıştıkarısının ikaz ve itirazları da kâr etmedi:

-Gitme ya Kâ'b! Gecenin bu saatinde bilmedik insanların arasında ne işin var? Sesleri sanki kan kokuyor!

-Korkma! Onlar öyle kimseler ki, beni uykuda görseler uyandırmaya kıyamazlar

-Bari dışarı çıkma; damdan konuş

-Hayır; korkma dedim ya!

-Kâ'b söz dinle! Hiç değilse bir kaç adamla yanlarına git

-Kendime "korkak" dedirtmem

kadın ağlamaklı bir sesle bağırmaya başladı:

-Bu iş bana sıkıntı verdi Sonu iyi değil!

Kâ'b sertleşti:

-N'olursa olsun gideceğim!

ve gitti

Sıcacık yatağından çıkarak, genç hanımının çırpınışlarına zerrece aldırmadan ve yanına kimseyi de almadan kale kapısına yürüdü; sürgüyü çekerek ağır kapıyı araladı ve müminlerin yanına vardı



Hoş-beşten sonra bir saat kadar ödünç ve rehin meselelerini görüştüler

Muhammed bin Müslime birden farketmiş gibi:

-Bu gece ne güzel bir mehtab var, dedi

Diğer arkadaşları O'nu doğruladılar:

-Sanki gündüz Şu yıldızlara bakın; elini uzat da topla

-Haydi öyleyse Acuz vadisine doğru uzanalım Ne öyle, bir saattir kalakaldık şurada!

Kâ'b bir ânda kendini misafirleri arasında yürüyor buldu

Böcek sesleri ile dolu, aydınlık güzel bir geceydi Sultan bin Selâme, Kâ'b'ın saçına eğilerek:

-Ya Kâ'b! Ne güzel koku sürünmüşsün!

-Elbette bu muhitin en güzel kadınları ile ben evliyim

Muhammed bin Müslime de süt kardeşinin saçlarına uzandı:

-Hakikaten güzel bir kokuymuş

Kâ'b bin Eşref şişti

Sultan, Kâ'b'a doğru uzanırken:

-Nadir ve bayıltıcı bir şey

derken kuvvetli pençeleri ile Kâ'b'ın örgülü saçlarından öyle bir kavradı ki, yahudi'nin kurtulması artık imkânsızdı

-Ahh! N'oluyor ya Sultan! Bırak saçlarımı! Kalleş!! İmdaat! Bırakın beni! Ahhh!

Sultan bin Selâme, can havliyle elinden kurtulmaya çalışan düşmanı zaptetmeye uğraşırken bağırıyordu:

-Vurun Allah düşmanına! Müslümanlar aleyhine şiirler yazarsın ha!

kılıçlar inip kalkmaya başladı Muhammed bin Müslime, hançeri ile kâfirin karnını göğsüne kadar yardı; bir kılıç darbesi ile de kafası gövdesinden ayrıldı

Kâ'b, can verirken öyle müthiş bir çığlık kopardı ki, bütün vadi yankılandı

Gecenin sükûnetinde şaşkına dönen insanlar, pencerelere üşüştüler

Müminler, öyle bir hırsla kılıç vurmuşlardı ki, arkadaşlarından Haris bin Evs de yaralanmıştı; O'nu ve Kâ'b'ın kanlı kafasını alarak hızla Acuz Vadisini terkettiler

Yahudiler, peşlerine düştülerse de, müslümanlar, izlerini kaybettirmeyi başardılar

Vur-kaç ekibi, tekbir sesleri ile gelirken sabaha karşıydı Tekbir seslerinden Kâ'b şirretinin kellesinin getirilmekte olduğunu anlayan Sevgili Peygamberimiz, kalkıp namaza durdular

Ve; namazdan sonra mücahidleri evin kapısında karşılayarak kendilerini tebrik ettiler Yaralı sahabinin yarasına mubarek tükrüklerinden bir mikdar sürdüler, yara iyileşti



Ertesi sabah Resulullah hazretleri buyurdular ki:

-Yahudi ricalinden öldürmeye muktedir olduklarınızı öldürünüz Zira onlar, aramızdaki anlaşmayı çiğnediler



Biraz sonra da yahudiler geldi Panikte idiler Bir yahudi:

-Adamların bu gece büyüklerimizden Kâ'b bin Eşref'i kaçırıp öldürdüler

Başka bir yahudi:

-Hem de sebepsiz yere öldürüldü!

Peygamberimiz, şamatacıları susturdular:

-Eğer yerinde rahat dursaydı kimse kılına bile dokunmazdı Ama o öyle yapmadı Şiirleri ile bizleri çok incitti Münkirleri üzerimize kışkırttı İçinizden başkaları da aynı hatayı işlerse, onlara da layık oldukları ceza verilir! Haberiniz olsun!



Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz, bazı müminler ve Medine yahudi liderleri, Remle binti Haris'in bahçesindeki hurma ağacının altında bir araya gelerek bir barış andlaşması/sulhname yaptılar Andlaşma saklanmak üzere Hazreti Ali'ye verildi



Kâ'b'ın katli yahudileri bir güzel hizaya getirdi; sinmişlerdi Peygamber Şairi Hasan bin Sabit, yazdığı bir şiirle Kâ'b'ın öldürülmesindeki hüner ve ustalığı methü senâ eyledi

İKİ GÜZEL DÜĞÜN: Eşi, Peygamber Efendimiz'in sevgili kızı Rukayye radıyallahü anha'nın vefatı, kocası Hazreti Osman'ı çok üzdüağlıyor, sık sık hanımının kabrine gidiyor ve uzun zaman kabrin başında kalıyordu Osman bin Affan radıyallahü anh'ın bu ağır üzüntüsü bütün dostları gibi Hazreti Ömer radıyallahü anh'ı da üzüyordubu sebeple bu üstün kıymetteki arkadaşının evine gitti:

-Ya Osman! Kabul edersen sana Ömer'in kızı Hafsa'yı nikâhlayabilirim

Hazreti Osman, bir baba olarak Hazreti Ömer'in kendisi için gösterdiği takdire şayan bu fedakârlığa memnun oldu ve şükranlarını dile getirdi:

-Teşekkür ederim Ancak bana lütfen biraz düşünebileceğim vakit ver



Bu konuşmalarının üzerinden bir-iki gün geçtikten sonra iki güzel arkadaş, yolda rastlaştılar Hazreti Osman, Hazreti Ömer'in merakını bildiği için selâmdan sonra mevzuu açtı:

-Beni düşündüğün için; böyle büyük bir fedakârlıkta bulunduğun için tekrar şükranlarımı arz ediyorumancak lütfen bağışlayınız Bir zaman daha evlenme fikrinde değilim

Hazreti Ömer, tabii ki bir şey demediama kalbine hüzün çiselerinin düşmesine mani olamadı



Şimdi dul olan Hazreti Ömer'in kızı Hafsa radıyallahü anha, Efendimize nebilik vazifesi gönderilmeden beş yıl önce dünyaya gelmişti

kocası Huneys bin Huzafe radıyallahü anh ile birlikte Medine'ye hicret etmişti Hazreti Huneys, Bedr Cenginde aldığı ağır bir yara sebebi ile bilahare Medine'de vefat etti O'nun vefatı Hafsa'yı genç yaşta yalnız bıraktı

Bu hal, her babayı düşündüreceği gibi, Ömer bin Hattab'ı da kızına bir şey farkettirmese de düşündürüyordubu yüzden, dul kızını, dul ve hâlâ eşini kaybetmenin acıları ile sarsılan Osman bin Affan'a teklif etmişti

ama cevap malûm

Bunun üzerine Hazreti Ömer, aynı teklifi müslümanların gözbebeği Ebu Bekr radıyallahü anh'a yaptı Şüphesiz ki koca mümin'in yavrularından yana kalbi dağlıydıcahiliyet zamanında küçücük kızını kendi elleri ile diri diri nasıl toprağa gömdüğünü hatırlayalım Nerede o islam öncesi katı ve sert tavır; nerede bugün ciğerparesinin dul kalmasını bile kendine dert edinen pamuk gibi yumuşak kalb? Sanki Hafsa'nın şahsında toprağa gömdüğü kızının da gönlünü alıyordu

Zaten gayet az konuşan Hazreti Ebubekr, sevgili arkadaşının bu teklifine karşı birşey söylemedi

Hazreti Osman, hiç olmazsa, olumsuz da olsa bir cevap vermişti; Ebubekr'in Ömer'i bundan bile mahrum etmesi, iki kelime ile bir cevap bile vermemesi Hazreti Ömer radıyallahü anh'ı haylice üzdü O muhteşem insanın narin kalbi örselenmişti

Bir gün dayanamayıp derdini dertliler sığınağı O yüce Resule açtı:

-Hafsa'yı zevce olarak almaları için önce Osman'a sonra Ebubekr'e söyledim İkisi de kabul etmedi Halbuki Osman, şu ân dul

Sevgili Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem, bu seçilmişlerin seçkini can dostu ferahlandırdılar:

-Ya Ömer! Üzülme Hak teâlâ, kızını Osman'dan hayırlı bir kimseye nasib etti ve Osman'a da kızından hayırlı bir hanım müyesser eyledi

Hazreti Ömer'in kalbinde bir ânda huzur papatyaları açtı



Bir gün Allah'ın Resulü, Hazreti Osman'ı yanlarına davet ettiler ve sordular:

-Seni çok kederli görüyorum Niçin?

-Ya Resulallah ben, hem hanımımı kaybettim; hem de Peygambere damat olma nimetini

Efendimiz, Hazreti Osman'ı da sevindirdiler

-Ya Osman! Kardeşim Cebrail, yüce Allah'ın emrini getirdi ki, bu emr-i ilahide diğer kızım Ümmü Gülsüm'ü de Rukayye'nin mehri ile sana nikâhlamam buyuruluyor

tarifsiz sevinçler, Hazreti Osman'ın oldu Bir kere daha Resulullah'a damat olma şanına kavuşuyordu Böyle bir saadet yeryüzünde sadece O'na nasip oluyordu; evet sadece O'na Yani Osman-ı Zinnureyn oldu; iki nura kavuşan Peygamberimiz, Ümmü Gülsümle Osman bin Affan'ın nikâhlarını Hicri takvimle üçüncü yıl Rebiül evvel ayında yaptıdüğünse Cümadelahire ayında oldu



Sevgili Peygamberimiz Şaban ayında da Hafsa'yı Ömer bin Hattab'dan istedilerböylece mahzun Hafsa radıyallahü anha'yı Peygambere hanımlık; müminlere annelik tahtına çıkardılar

Peygamberimiz'in, Hafsa validemize verdiği mehir, dörtyüz dirhemfarklı sebeplerle gönlü kırık iki yüksek dosttan biri damatlık, diğeri de Efendimize kayınpederlik şerefine kavuşuyordu Hafsa hazretleri ise herkesten üstün bir yereher şey ne kadar muntazam ne kadar yerli yerince Ne gönül kırıklıkları kaldı, ne bir şey



Aradan bir zaman geçtikten sonra, bir gün yeri ve vesilesi gelince Hazreti Ömer, Hazreti Ebubekr'e sormadan edemedi:

-Ya kardeşim Ebubekr! Hafsa'yı sana teklif ettiğimde niçin hiç bir cevap vermedin?

Hazreti Ebubekr aziz dostunun yüzüne sevgi dolu gülücüklerle baktı:

-Çünkü O'nu Resulullah'ın isteyeceğini biliyordum

Hazreti Ömer, heyecanına mani olamadı:

-E, peki bana niçin bu müjdeyi vermemiştin?

Üstün insan, bir umman kadar sâkindi:

-O'na ait bir sırrı nasıl açıklayabilirdim ki?



GÜNEŞ GİBİ CÖMERT: Zeyneb binti Cahş, Sevgili Peygamberimiz'in halası Ümeyye radıyallahü anha'nın kızı Babasının ismi Bürre; iman etmeyince kendisine "Cahş" denildi Zeyneb radıyallahü anha, ilk iman eden müminelerden Yetim, yoksul, kimsesizleri yedirip, içiren, giydiren, bol bol sadaka dağıtan, akrabaları görüp gözeten ve akraba ziyareti/sıla-i rahme dikkat eden çok cömert bir insan Efendimiz, halasının bu kızını azatlı kölesi Zeyd bin Harise'ye nikâhladılarancak bir zaman sonra Zeyd radıyallahü anh, eşinden ayrılmak istediğini arz etmeye başladı Peygamberimiz sebebini sordular:

-Niçin?

-Ya Resulallah, Zeyneb'den hiç bir kötülük görmedim Hatta hep iyilik gördümfakat Zeyd köle iken hür olmuş biri; O ise ana tarafından Haşimoğulları mensubu; bana karşı nesebinin şerefi ile övünüyor; hatta başıma kakıyor İşte bu harekete dayanamıyorum ve bu sebeple boşanmak istiyorum

Efendimiz, aynı zamanda oğulluğu olan Zeyd'i teselli etmeye çalıştılar:

-Bu sözlere ehemmiyet vererek hatununu boşama!

ancak, Allahü teâlâ, Habibine bu boşanmaya / talaka engel olmamasını buyurdular

Bu sebeple Zeyd-Zeyneb çifti, boşandılar Bu netice, aynı zamanda bir bâtıl âdetin yıkılma imkânını da getirmişti Öteden beri sürüp gelen örfe göre; evlatlık, öz evlâd gibi kabul edilerek evlâd edinenin evlâtları ile evlatlığın çocukları arasında nikâh akdedilemiyor ve yine bunun gibi meselâ bir oğulluk ölse veya boşansa eşi ile evlilik yapılamıyordu

Sevgili Peygamberimiz, bu yanlış geleneği ortadan kaldırmak için Zeyneb binti Cahş'ı kendilerine hanım olarak almayı düşündüler Çünkü, mubarek kadın, bir asilzade olmasına rağmen eski bir köle ile evlenerek islâmiyette imtiyazlı sınıf olmadığının ilk örneği olmuştu Şimdi de evlâdlıklarla ilgili yersiz bir âdetin yıkılmasına vesile olabilirdi Efendimiz, önce bu yüzden kendisi ile evlenmek istiyorlardı İkinci olarak da seçkin bir aile üyesinin boşanmış olarak kalması uygun olmayacağından Zeyneb radıyallahü anha'yı taht-ı nikâhlarına almayı arzu ediyorladı

Peygamberimiz, boşanmanın üzerinden üç ay kadar bir zaman geçtikten sonra Hazreti Zeyneb'e haberci göndererek fikrini sorular:

-Zeyneb binti Cahş, Allah'ın Resulü ile evlenmek ister mi?

Bir hanım için Peygambere zevce olmaktan üstün bir şeref olabilir mi ki? Hazreti Zeyneb, çok sevindi ve hemen odasına çekilerek iki rekât namaz kıldı Allah'a yöneldi ve öyle bir istekte bulundu ki, olursa o kadar olur:

-Ya Rabbi! Resulün bana talib Eğer böyle bir izdivaca rızan varsa beni O'na sen ver



Peygamberimize ahzab suresi otuzyedinci ayeti kerimesi inzal oldu Mealen buyuruluyordu ki:

-Zeyd o kadından alakasını kesince biz, O'nu sana nikâhladık

Resulullah Efendimiz, Zeyneb radıyallahü anha'ya dörtyüz dirhem altın mehir verdilerYüce Allah'ın duasını kabul ettiği bu yüksek kıymet sahibi hanımefendi, Kâinatın tâcı ile hayatını birleştirdiğinde otuzsekiz yaşında bulunuyordu



Zeyneb binti Cahş, kavuştuğu nimetin şükrünü dile getirmek için zaman zaman şöyle derdi:

-Başkalarını babaları, kocalarına verdi Beni ise Resulullah'a doğrudan ve bizzat Allahü teâlâ nikâhladı

Efendimizin bir diğer mubarek eşi, güzel annelerimizden Aişe radıyallahü anha, Zeyneb validemizi şöyle anlatırlar:

-Haram ve şüphelilerden uzak durmakta, hakikati söylemekte, akraba ziyaretine düşkünlükte, bol sadaka vermekte ve hayır-hasenad işlemekte Zeyneb'den üstün bir hanım görmedim

El hünerinde de gayet becerikli olan Zeyneb binti Cahş, o kadar cömertti ki, göz nuru dökerek işlediği nadide eşyaları ve eline geçen her şeyi akrabalarıyla fakir-fukaraya dağıtırdı

O kadar cömert ki; güneş gibi

kuvvetli bir edebiyatçı olması da gönül zenginliğinin bir başka delili

ÇOCUK KOKUSU: Hicri üçüncü yıl Ramazan ayının ortaları Hazreti Fatıma radıyallahü anha, hamiledoğum günleri yakın Bu haber Peygamberimize arz edilince, Esma binti Ümeys ve Ümmü Eymen radıyallahü anha'yı ayetel kürsi, felak ve nas surelerini okumaları için sevgili kızlarına gönderdiler



Çocuk dünyaya gelince Resulullah Efendimiz, Hazreti Ali ve Hazreti Fatıma'nın evlerine geldiler Allah Resulü'nün istemeleri üzerine Esma binti Ümeys, çocuğu sarı renkte bir örtüye sarılmış olarak huzura getirdiler Peygamberimiz:

-Bebeği sarı örtüyle sarmayınız, buyurdular

Bunun üzerine Esma radıyallahü anha, çocuğu götürerek beyaz bir örtüye belenmiş olarak geri getirdiler

Peygamber Efendimiz, bebeği kucağına alarak sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okudular ve ismini Hasen/Hasan koydular ki mânâsı güzel demektir Hasan o güne kadar bilinmeyen bir isim Efendimiz, bebeğe isim verdikten sonra damağına yumuşak hurma sürdüler Bebeğe süt anneliği Hazreti Abbas'ın hanımı Ümmül Fadl yaptı

Yedinci gün bebeğin saçı kesilerek fakirlere ağırlığınca gümüş sadaka verildi ve ayrıca akika olarak da iki koç kesildi Ve yine o günlerde bebek sünnet ettirildi

Efendimiz, Hasan radıyallahü anhı ne kadar çok sevdiler, ne kadar Zira "Çocuk kokusu, cennet kokusu" mubarek sözleri de onlara ait Bu kadar merhamet dolu bir sözün sahibi, tabii ki çocukları çok sever; hele o öz canı bir güzel bebek ise

UHUD,

KÜÇÜK

CİHADDAN

BÜYÜK

CİHADA

Bedr Savaşının üzerinden bir sene geçmiş olmasına rağmen Mekke'de hâlâ öfkeler, alev alev Müşrikler, ne mağlubiyeti hazmedebiliyor; ne de kaybettikleri kardeş, koca, baba gibi en yakınlarını unutabiliyorlar

ateşli üç müşrik genci, Saffan bin Ümeyye, İkrime bin Ebi Cehil, Abdullah bin Rebia, Mekke'nin yeni reisi Ebu Süfyan'a gittiler:

-Ya Eba Süfyan!

-Sizi dinliyorum gençler! Hoş geldiniz

-Bu kahredici mağlubiyet lekesini alnımızda daha ne kadar taşıyacağız?

-Ayakta kalmayın! Oturun bakalım

-Zaten bugüne kadar oturmaktan başka ne yaptık ki?

Ebu Süfyan sordu:

-Bir düşündüğünüz var mı?

-Var ya Eba Süfyan!

-Evet sizi dinliyorum

-Şam seferinden ne kadar kazanç elde edildi?

-Ellibin altın Bunu hepiniz biliyorsunuz?

Gencin biri reise sordu:

-Bu para Da'rün Nedve'de saklı değil mi?

-Evet

Bir başka genç bir teklif yaptı

-Öyleyse ya reis bu kârı ikiye ayırsak ve yarısını silaha, diğer yarısını asker toplamaya harcasak; nasıl olur?

-Şayet bu parada hissesi olan herkes razı olursa gayet güzel olur

Ateşli gençlerden biri patladı:

-Hele hayır diyecek biri çıksın!

-Hadi bakalım öyleyse Gösterin hünerinizi



İkna kabiliyeti yüksek ve konuşması güzel Amr bin Âs, Cübeyr bin Dehl, Abdullah bin Zeb'ari ile Şair Ebu Uzze Cemhi'yi seçerek, asker vermeleri için kabilelere yollamak istediler

Ebu Uzze, önce kendisine yapılan teklifi reddetti Zira; Bedr cenginde esir düşmüş; fakat bir daha müslümanlara karşı asla savaşmayacağına dair kahraman Peygambere söz vermesi üzerine fidye alınmadan serbest bırakılmıştı Şimdi gelenlere bu vaadini hatırlatıyordu:

-Gelemem, sözüm var Bir daha düşmanlık etmemek ve aleyhlerinde faaliyette bulunmamak üzere Bedr'de Muhammed'e söz verdim

-Canım, düşmana verilen bir söz

-Söz ya Bana yapılan iyiliğe nankörlük edemem

Saffan bin Ümeyye; Ebu Uzze'nin damarına bastı

-Korktuğun için gelmiyorsun Söz bahane

-Eğer korksaydım Bedr'e gitmezdim

-Ama şimdi korkuyorsun Bak benzin sapsarı!

-Yalancı! Beni de kendine benzettin! Yürü nereye isterseniz oraya gidiyoruz

Saffan bin Ümeyye neş'elendi:

-Eğer sağ dönerseniz seni zengin yapacağım Ölürsen, kızların kızlarımdır Onları kendi kızlarımdan ayırmayacağım Sen yeter ki hey'ette ol Dilinle yardımcı olmasan bile, varlığınla bizi destekle

önce Tilame bölgesine gittiler

Alıntı Yaparak Cevapla