ysnkrks
|
Cevap : Peygamber Efendimizin Hayatı (detaylı Anlatım)
İkinin ikincisi çok üzüldü ve göz yaşlarını zaptedemez oldu
-Niçin ağlıyorsun kardeşim?
-Ya Resulallah, korkum kendim için değil Şayet hazretinize bir zarar gelirse İslâm dîni mahvolur Bu müteesser oluyorum
Efendimiz Sıddık'ı tesseli buyurdular
-Hayır, üzülme Allahü teâlâ bizimle beraberdir
-İşte mağaranın ağzına dayandılar; eğilseler bizi görecekler  
En kritik ân Ancak, tevekkülde de zirve nokta Peygamberimiz Rabbinin himayesinden en ufak bir ümidsizliğe düşmeden arkadaşına cesaret telkin ediyor İşte tarihe altın harflerle geçen unutulmaz cümle:
-Üçüncüsü Allah olan iki dosta kimse zarar veremez 
Ebu Kürz Bin Alkame, şaşkın ve neş'esi kaçmış halde konuşuyor:
-İzler buraya kadar  Ya yere girdiler; ya göğe uçtular Garip; çok garip!  
-Ee, belki içerdelir  diye fikir yürütenlere
Ümeyye bin Halef,cevap verdi:
-Dediğin söze bak! Güvercin, biz yaklaşırken uçtu Yumurtaları da yuvada sapasağlam Bu örümcek ağı, belki Ebul Kasım'ın doğumundan evvel bile vardı Şayet mağaraya girmiş olsalardı ağ bozulmuş, yumurtalar yere düşmüş olurdu  
  Bunlar cereyan ederken insan gözünün ötesinde de bir mücadele oluyordu İblis, kâfirlere yardım etmek isteyince, Cebrail, kanadı ile O4na öy le bir darbe indirdi ki yerin dibini boyladı Son nefeste, Şeytan, mü'münin kalbinden imanı almak isterken de benzeri akıbete uğrayacaktır İşte o akıbeti önce burada tattı  
    
-Hadi hadi! Bırakın şimdi ağı, kuşu, yumurtayı Ebul Kürz biz de sin bir adam bilirdik   
-Neyim ya?
-Adam olsan izlerini bulurdun
-Ne yapayım? İzler buraya kadar  
-Kolundan tutarsam aşağı fırlatırım seni Ebu Kürz sus bari  
    
Ayaklarının altında yuvarlanan taşlarla birlikte çekip gittiler  
Kâfirlerin bütün ümidleri kırılsın ve aramaktan vazgeçsinler diye mağarada üç gün üç gece kaldılar Abdullah, tanbih edildiği gibi gündüz Mekke kâfirlerinin arasına girip çıkarak bilgi topluyor; akşamları gelip bunları haber veriyordu Hazreti Ebu Bekr'in çobanı da sürüyü otlata otlata akşamdan sonra mağaraya yaklaşıyor ve koyunlardan süt sağarak iki mağara arkadaşına ikram ediyordu Sütü çöl güneşinde kavrulmuş taşların çukurunda ısıtıyorlar  
    
Ve iki seçilmişin ikincisine Efendimizin ince İslâmi bilgileri talim ettirmeleri  Ebu Bekr, diz üstünde; dil damakta; Yüce Allah zikredililyor
   
Mağaradan sağ salim çıkabilecekleri kanaati hasıl olunca, Efendimizin talimatı ile amir Bin Fuhre ve Abdullah bin Üreyket develeri getirdiler Bir deveye bu ikisi binerek yol göstermek için öne düştüler; diğerine de Peygamberimiz bindi ve terkisine Hazreti Ebu bekr'i aldı  
Mekke kapır kıpır Herkes aynı şeyi konuşuyor
-Hiç bir yerde bulamamışlar
-Hayret İzler Sevr mağarasına kadar gidip kayboluyormuş 
-Herhalde Muhammedin sihirlerinden biridir 
-Ebu Kürz bin Alkame de bulamadğına göre; başka izahı olamaz
-Ebu Kürz tazı gibidir Müthiş iz sürer ama bu defa hiç bir şey yapamamış
-Bu yüzden bizimkiler bayağı tartaklamışlar
-Eh ne yaparsın Herkesin canı burnunda Şu gelen Ebu Cehil değil mi?
-Evet o; hâlâ mağrur  
-Merhaba, kolay gelsin  
-Buyur ya eba Cehil, şöyle gel Meclisimiz şenlensin 
-Ağzımızda tad mı kaldı ki şenlik olsun Bir cemiyet altüst oldu  
Şimdi de bulunamıyor Fakat bulunacak
-Çok eminsin
-Çünkü bugün yeni bir karar aldık Bulana yüz deve ilaveten mal ve para verilecek
-Ooo, büyük servet  
    
Muhterem ve muhteşem yolcular, gece boyunca dağ yolundan gittiler Hacfe denilen yerde sahile indiler Artık müşrik tehlikesi kalmamıştı  
Şimdi, çocukluk, gençlik, olgunluk yıllarının geçtiği; bin türlü hatıranın yetiştiği bir vatan arkada bırakılarak yeni ufuklara, yeni yurdlara doğru gidiyorlardı  
Sevgili Peygamberimiz, Mekke, iştiyakı ile derinden bir "ah" çektiler
-Ey Mekke! Vallahi sen, Allahü teâlânın yarattığı yerlerin en hayırlısı; indi ilahide en sevgili şehirsin Eğer beni senden zorla çıkarmasalardı; imkânı yok ayrılmazdık Benim için en güzel, en makbul vatan sensin İnsan, hiç kendi iradesiyle senden ayrılıp yeni yurdlar edinir mi? Ah Mekke, ah güzel belde  
Cebrail aleyhisselam geldi  
-Ya Resulallah Mekke'yi mi özledin?
-Evet 
Vahiy Meleği, Mekke'nin İslâm orduları tarafından fethedileceğine dair Kasas Suresi seksenbeşinci ayeti kerimesini müjdeleyerek Resulullah'ın mahzun gönlüne serin sulan serpti  
    
Kudeyd'e vardıklarında erzakları tükenmişti Hazreti Ebu Bekr:
-Ya Üreyket! Yiyeceğimiz, içeceğimiz kalmadı Bak şu ileride bir çadır var
-Evet, hemen önümüzde sayılır
-Kapısında da bir ihtiyar hatun görünüyor
-Ha o mu? O'na Ümmü Mabed derler
-Sor bakalım! Et, hurma içecek ne varmış  bedelini vermeyi ihmal etme  
-Peki, hemen geliyorum; diyen Üreyket devesi ile ileri atıldı
    
-Ana, merhaba!
-O, Üreyket yine mi sen? Buraları su yolu yaptın bakıyorum
-Ee, ne yaparsın ekmek parası  
-İyi iyi; hiç değilse sayende biz de arada bir insan yüzü görüyoruz 
-Ama bu defaki insanların benzerini görmedin ve göremezsin  Yiyecek içecek ne var ana, hurma , et, süt? Ama parasını alman şartıyla kabul edebilirim
Ümmü Mabed sitem etti:
-Deliye bak! Hem kıymetli kimseler; hem para; Onlar benim misafirim sayılır; ama   dedi ve derin bir iç geçirdi:
-Ohh  Şu sıra buralar yer demir, gök bakır Ne Süt, ne et- ne hurma var
-Sahi mi diyorsun ana  
-Ne yazık ki sahi Eli hep vermeye alışmış bir insana "Yok" demek ne kadar ağır geliyor bilir misin?
Efendimiz, sallallahü aleyhi ve sellem ile yol arkadaşları da yanlarına gelmişlerdi  
Ebu Bekr:
-Merhaba Hatun N'oldu Üreyket ne aldın?
Ümmü Mabed:
-Hoşgeldiniz bey Maalesef hiç bir şek ikram edemedim Şu aralar buralar kavruluyor Bir şeycik yok
-Hurma da mı yok?
-Üreyket:
-Bu çevrede kıtlık hüküm sürüyormuş Ümmü Mabed, çok cömert bir hanımdır, ikramlık bir şey olsaydı bizi yedirip içirmeden, imkânsız, göndermezdi  
Efendimizin gözüne çadırın yanında bağlı olan sıska bir koyun çalındı  Sordular:
-Ey Ümmü Mabed O koyun niçin şurada bağlı?
-Çok hasta ve zayıf, sürüyle gidemedi  
-Sağmama müsaade eder misin?
-Feda olsun ama; hiç sütü yok ki!
-Olsun Bir kab rica ediyorum  
Sevgili Peygamberimiz, hayvanın yanına gelerek bereket vermesi için Allahü Teâlâya dua ettiler Koyunun memeleri bir anda sütle doldu Besmele çekerek sağmaya başladılar; dolan kabı önce Ümmü Mabede, sonra Ebu Bekr ve öbürlerine ikram ettiler; en son kendileri içti  Herkes kana kana içmişti  
Sonra:
-Ey Ümmü Mabed! Çadırdaki en büyük kabı getirir misin?
Buyurdular
Şaşkınlıklar içinde kalan kadıncağız, denileni yaparak; Resulullah'a koca bir güğüm uzattı Peygamberimiz bunu da doldurarak sahibine teslim ettiler  
Efendimiz ve arkadaşları, içtikleri sütün bedelini Ümmü Mabedin ısrarlarına rağmen ödeyerek yola devam ettiler
Ebu Bekr:
-Allahaısmarladık Ümmü Mabed Allah, cömertleri mahrum bırakmaz
-Güle güle Bu işde bir hikmet var Güle güle  
Yolcular uzaklaşırken güngörmüş kadıncağız hâlâ hayretteydi "Beşer kudretini aşan bir taraf var bu işde" Evet, Ümmü Mabed, haklı Hakikaten inasn kudretinin üstünde bir hadisenin şahidi olmuş; bir mucizeyi görmüştü
Aradan çok geçmeden Ebu Mabed geldi ve sıhhat bulmuş koyunla süt dolu göğümü görünce hanımına sordu:
-Bir fevkaladelik görüyorum Bu hasta koyun nasıl iyileşti? Bu sün ne?
Ümmü Mabed, olup biten ne varsa her şeyi bütün tafsilatı ile anlattı  
Ebu Mabed, çok heyecanlandı:
-Nasıl biriydi, şekli şemali nasıldı?
Ümmü Mabed:
-Aydınlık yüzlü ve kibar bir insandı Halinde bir başkalık var Menkıbelerini dinlediğimiz geçmiş Peygamberlere benzer bir hâli var sanki  kimbilir belki de bana öyle geldi  
Anlaşıldı  O, Kureyş'den çıkan Peygamber Burada olsam O'na tabi olurdum Keşke daha evvel gelseydim Dedi ve devam etti:
-  devem nerede? Onları muhakkak bulacak ve getirdiği dine gireceğim   sen bir mucizeyi yaşamışsın ama farkında değilsin 
  Allahın hikmeti bazıları O'nu katletmek hırsıyla izine düşerken bazıları da Müslüman olmak için ardınca koşturuyordu Nitekim, Ebu Mabed, Rim denilen mevkide Efendimize yetişti; hurmetlerini arz ederek kendini tanıttı; ve eshan-ı kiram'dan olmakla şereflendi  
Döndüğünde Ümmü Mabed de kocasından İslamiyeti öğrenerek hidayete erdi
    
Resulullaha süt veren o eski sıska koyun mu?
Ta Hazreti Ömer'in Hilafeti zamanında vuku bulan kuraklık gönlerine kadar yaşadı Sütü hiç bir zaman kesilmedi   Hep süt verdi durdu  
    
-Hey Süraka! Haberin olsun bu salı toplantımız var Herkes iştirak edecek Sen bilhassa gelmesilin 
-Neymiş o herkesin katılacağı mühim toplantı?
-Hani şu Kureyş kabilesinden çıkan biri var ya Peygamber olduğunu söylüyormuş  
-İşittim  
-Bütün taraftarı Medine'ye geçtikten sonra kendisi de ortadan kaybolmuş
-N'olacaktı ya? "İşte ben geldim Düşündüğünüz ceza neyse verin" mi diyecekti? Bunu mu bekliyorlarmış?
-Bırak şimdi eğlenmeyi Kureyş bulana veya bulanlara yüz deve ve bir sürü mal ve nakdî mükafat vaad ediyor
-Tabii vaad eder "Medine yarın İslam Devleti olursa" diye yürekleri küt küt atıyor
-Bütün Müdlicoğulları gelecekler İhmal etmemelisin
-Etmem etmem Hadi bana müsaade  
    
Süraka bin Malik, Müdlicoğulları aşiretindendi Yaman at sürerdi Kudey'de ikamet ediyordu Toplantı bu kasabada yapılacağına göre niçin iştirak etmesindi  
Ancak, İlahi cilve O'nu yolda karşılaştığı bir Müdlicoğlunun ısrarla "gel" diye tenbih ettiği Salı meclisine gitmekten alıkoydu  
Süraka, oradan ayrıldıktan sonra bir kaç dostuna rastladı Oturmuş şuradan buradan konuşuyorlardı ki  bir Kureyşli çıkageldi:
-Hey Süraka! Ben az evvel sahil yolunda deve ile giden bir kaç insan karaltısı gördüm Mamafih aramız bayağı uzaktı ama öyle tahmin ediyorum ki onlar Muhammed ve adamları  
-Hayır dedi, Süraka, ben şimdi o taraftan geliyorum Dediğin yolcuları gördüm Alâkasız insanlar
-Emin misin?
-Canım gördüm, diyorum Ötesi var mı?
Süraka, ne o tarafa gitmiş, ne de onları görmüştü Bu Kureyşlinin haberi, birden zihninde bir fikrin çakmasına sebep olmuştu: "O yüzden bu lafları uydurmuştu Nitekim orada biraz oyalandıktan sonra bir bahane ile kalkıp evinin yolunu tuttu
Hemen hizmetçisine atını hazırlattı ve O'nunla vadinin arkasına gitmesini söyledi Kendisi de mızrağını yanına alarak başka bir yola çıktı Mızrağın temreni parlayıp dikkat çekmesin diye yere doğru tutuyordu Biraz sonra hizmetkârının olduğu yere geldi; ve sür'atle atına binerek derhal gözden kayboldu  Atı o kadar hızlı sürüyordu ki, adamcağızın ağzı açıkta kaldı; efendisine n'olmuştu böyle  
    
Hadi kızım, hadi daha hızlı Hadi  yüz deve biliyor musun, yüz deve Müthiş servet Yüz deve paralar  mallar!
Süraka, çatlatırcasına koşturuyordu Sanki rüzgârla yarışa çıkmıştı  
-Hadi, kimseler ayıkmadan biz onları yakalayalım, hadi, hadi, hadi   
    
-İşte izleri Şimdi geçmişler belli Hadi kızım ter içinde kaldın ama, sen cins arap atısın Bu mesafeler sana vız gelir Yaklaşmış olmalıyız Hadi   Ha  İşte oradalar!
    
Efendimiz ve arkadaşları, her adımda biraz daha yaklaşın kılıçlı, mızraklı suvariyi çoktan farketmişlerdi Ancak Peygamberimizde hiç bir telaş eseri yoktu O, sallallahü aleyhi ve sellem, Kur'an-ı kerim okuyordu bir ara şöyle bir dönüp gözucuyla baktılar
|