ysnkrks
|
Cevap : Peygamber Efendimizin Hayatı (detaylı Anlatım)
Fakat küfrün koyu zulmeti gözlerini bürümüş; kat kat gaflet içindeler Habbab radıyallahü anh'ın göğsüne basıyorlar ki ateş bir an evvel kavurup kömür etsin  Ama seçilmiş insanın sırtında bir iki yer yandıktan sonra o mübarek vücut, ateşi söndürüyor  kafirlerin aklı almıyor bunu Bari sussalar Hayır! Ucuz yorum ve dillerinden düşmeyen yave hazır:
-Bu da sihir!
Akıllarını sihirle bozmuşlar ne hikmettir? Peygamberlerin Peygamberini bu kadar yakından gör, senelerce üstün ahlakına şahidlik et; sonunda gel onun tebliğine düşman ol
           
Habbab radıyallahü anh, dua talebi ile yüksek huzurda:
-Ya Resulallah! Beni dışarıda müşrikler ateşe atıyorlar; evede Ümmü Enmar pul pul demirler başımı dağlıyor; işte yaralarım Şerlerinden kurtulmam için dua buyurmanızı istirham ediyorum
Sevgili Peygamberimiz, dini için bu kadar eza ve cefa gören aziz sahabiye üzüldüler ve dua ettiler:
-Ya Rabbi! Habbab'a yardım et dediler ve devamla:
-Sizden evvelki ümmetler arasında öyle kimseler vardı ki, demir tarakla derileri kazılır, etleri soyulurdu Ama bu işkence onları yine dinlerinden çeviremezdi Müminleri tepesinden aşağıya testere ile ikiye bölerler, fakat imanından taviz koparamazlardı Yüce Allah, islamiyeti elbette ikmak edecektir  Fakat siz acele ediyorsunuz  
Bir gün Ümmü Emmar'ın başı şiddetli şekilde ağrımaya başladı  sabahlara kadar ızdırıp çekiyor; inim inim inliyor Kahin, sihirbaz, ilaç her şey nafile Neticede, başının ateşde kızartılmış demirle dağlanması öğütleniyor Bunu yaprsa acıları dinermiş
Habbab'a çağırdı ve emretti:
-Acılarım azanca bir çubuk kızart ve başımı dağla Ağrı krizleri başlayınca Hazret-i Habbab, müşrik kadının kafasını cazır cazır dağlıyor
Elbette! kim dua buyurmuştu  
        
Bir avuç aşk ehli eziyet gördükçe, zulüm ve işkence çektikçe birbirine daha çok sarılıyor Hepsinde örnek ahlak ve yüksek fedakarlıklar mesela Hazret-i Ebu Bekr; islamiyetin henüz zuhur ettiği o zor günlerde unutulmaz hizmetler veriyor peygamberimizi kabul eden kadın-erkek köleleri para verip satın aldıktan hürriyetlerine kavuşturuyor  Babası; merak ediyor:
-Oğlum; bu zayıf köle ve cariyelerin diyetlerini ödeyerek azad edeceğine; güçlü-kuvvetli olanlarını satın alsan daha iyi olmaz mı? Seni zor zamanlarda himaye ederler
-Babacığım; Allah'ın rızasını kazanmak için böyle davranıyorum
Bütün işkencelere rağmen islamiyeti seçenler çoğalmakta Mü'minler, çoğaldıkça da müşrikler, köpürüyor İşkence, şiddet ve sulüm, müslümanlara azgın okyanus dalgaları gibi çarpmakta
Bunun üzerine Resulullah, eshabını bir araya toplamaya karar veriyorlar emin bir yerde kuvvet birliği yapılacak islamiyet anlatılacak; mü'min olmak isteyenler burada imana gelecekti Bu baksatla ilk müslümanlardan erkam bin Ebil Erkam'ın evi karargah ittihaz edildi Safa tepesinin doğusunda dar bir sokakta bulunan ve Kabe'yi gören stratejik bir mevki  Mü'minler burada gizlice toplanıyor efendimiz, sallallahü aleyhi ve sellem, sohbet buyururken pür dikkat dinliyorlar Hiç bir kelimeyi kaçırmadan islamiyeti öğreniyor ve başkalarına da öğretiyorlar Erkam radıyallahü ahn'ın evi ilk müslamanlar için hem kale, hem mektep, hem mescid, hem dergah Hazret-i Hamza, Süheyl bin Sinan gibi bazı eshab bu evde kelime-i şehadet getirerek islamiyeti seçti   Hazret-i Ömer'in hidayetine kadar islamiyet, buradan intişar etti İlk dar ül islam; ilk islam yurdu burası  Dar ül Erkam müesseseleşmede ilk adım
Müminlerde böylece cemaat şuuru gelişiyor Ümmetin ilk nühvesi  işte bu cemaat, bir gün kendi aralarında konuşarak şu ana kadar Peygamberlerden gayri hiç kimsenin kaffirlere ayet-i kerime okuyamamış olmasına hayıflanıyorlar Abdullan bin Mes'ud radıyallahü anh:
-Bu işi ben yaparım, diyor
-Ziyan görürsün Ailen kuvvetli değil desteğin yok!
Diye yapılan itirazlara aldırmadan Kabe-i Şerife; Makam-ı İbrahime geliyor Ortılk kafir dolu  Mübarek sahabi zerrece korkmadan yüksek sesle besmele çekerek Rahman suresini kıraate başlıyor
Münkirler irkiliyor:
Bu ne okuyor böyle, diye birbirlerine soruyorlar
Muhammed'in getirdiklerini
Ya öylemi? Şimdi okumak nasılmış görür!
Abdullah bin Mes'ud'a tekme ve tokatlarla saldırıyorlar; fakat büyük mücahid o şartlarda bile okumaya devam ediyor
Ellerinen kurtulduğunda yüzü gözü şiş ve yaralıydı Ama ilk defa küfrün üzerine yürünmüştür ve bu yürüyüş, istikbalde çığ gibi yürüyecektir
Bir gün de Ebu Düb vadisinin ıssız bir köşesinde Sa'd bin Ebi Vakkas, Said bin Zeyd, Abdullah bin mes'ud Habbab bin Eret cemaatle namaz kılıyorlar  Bir grup müşrik nasılsa bunu haber almış ve yanlarına gelerek alay etmeye başlamışlardı
Namaz bitince mü'minler, bu yılışık kafirleri bir güzel tartakladılar Sa'd bin Ebi Vakkas, eline geçen bir deve kemiğini kılıç gibi kullanarak alaycılardan birinin kafasına indirdi  elhamdülillah, kafirlerden birinin kafası yarılmış kan akıyor Küfür, kan kaybetmeye başladı  Müminler, Müminler kafirleri önlerine katıp kovalıyarak oradan, def ettiler  küfür, geriye doğru saymaya başlamıştır
bunun farkında değil İyi ki de deği!
Ordulaşacak cemaatten ilk işaret 
ALLAH ve RESULÜNÜN
MUHABBETİ UĞRUNA
Sevgili Peygamberimizi düşmana karşı müdüfaa Ederken sağ kolu ani bir kılıç darbesi ile Kesilince sancağı sol koluna alan sol kolu Kesilince kesik kolları ile onu bağrına basan Ve şehid olunca üzerindeki entari Yetmediğinden ayak tarafı ancak otlarla Örtülmek suretiyle toprağa verilen o büyük Sahibeye gökteki yıldızlar, çöllerdeki kumlar ayısınca selam olsun
Kıvrım kıvrım siyah saçlar,cezbedici yüzü, mevzun boyu ayakkabıdan elbiseye kadar tril tril kıyafeti ile Mekke'nin en zarifi, en narini, en kibarı ve en güzeli:
Yani:
Mus'ab bin Umeyr
Mus'ab bin Umeyr, çok zengin bir ailenin çocuğu; mükemmel bir tahsil görmüş Kıvrak bir zeka ve üstün fesahat ve belegata sahip
Bu yüzden de annesi başta olmak üzere bütün aile üstüne titriyor 
Fakat O, içinde bulunduğu halden memnun değil Şu putların tarı olması ne demek? Hihayeti ağaç, taş, cansız cisim Aklı almıyor böyle bir şeyi, İçinde bir boşluk var Sebebini bilmediği bir sıkıntı, cevabını bulumadığı sualle, iç dünyasını zorlayıp duruyor  
Allah, şu cansız heykeller olmamalı  Allah, elbette madde ve cisim değil Ve bu sebeple Mekke sitesinin bu entellektüel genci, aileden gelen şu batıl dine; daha gerçek ifadesi ile; din zannettikleri düzmeceye içten içe isyanda haklıdır
Mus'ab, yaşadığı coğrafyanın din diye sarıldığını kabullenemiyor Bu nasıl din ki şu toplumun ileri tutar tarafı yok?
Seçkin genç, bu fikirle çalkalınırken beklemediği bir zamanda ruhunun penceresinden bir nur hüzmesi akmaya başlıyor İslamiyeti işitiyor Muhammer-ül Emin, yeni bir dinden bahsediyormuş; kendisi de o dinin peygamberiymiş  Sağdan solran O'nun büyük çağrısı kulağına çalınıyor
Ne güzel sözler  bunlar, insan aklının eseri olamaz!
Mus'ab, bu sözlerdeki derinlikle çarpılıyor sanki Ve davet, O'nu da Darül Erkam'a çekiyor
Burada Allah'ın Resulü'na dinliyor Yeni dinin mahiyetini öğreniyor ve müslüman oluyor Kuş gibi hafif Bütün iç huzursuzluk ve sıkıntılar süngerler silinmiş gibi
Şimdi Mus'ab radıyallahü anh, bir kat daha  hayır bir kat değil; bin kat daha güzeldir, bin kat daha kibardır, bin kat daha zarifdir Sadece zahiri değil, batını da süslenmiştir
Darül Erkam'a gizli ziyaretleri devam ediyor
  kelime-i şehadeti söyledikten sonra büyük borç namaz Mü'minin ömrünün sonuna kadar şerele ifa ettiği; ifa etmeye mecbur olduğu büyük yükümlülük Müslümanı namazsız düşünmek nne kadar zor
-Mus'ab, Muhammed'in dininne girmiş; namaz kılarken gözümle gördüm; haberiniz olsun!
İhbar, evde bir bomba gibi infilak etti Hazret-i Mus'ab'ı bularak aile divanını kurdular Ve derin bir sorgulama başladı
Nasihatleri;
Tehditleri hep boş  Belliki hiç bir tedbir O'nu, yüzünü döndüğü yönden çeviremeyecek Tek yol geriye kalıyor; Şiddet, zulüm ve baskı
Anne-babasının emri ile mahzene attılar Burada günlerce aç susuz bırakıldıktan sonra bir gün en kızgın saatlerde, güneşin altına çıkarılarak dayak ve eziyete başladı
Oğulları ile haklı olarak iftihar eden ve üzerine titreyen anne-babası şimdi O'na bir tercih hürriyetini çok görüyor ve insafsızca işkenceler yapıyorlardı Öz anne-baba, öz evladına nbunu eder mi? Bu ne taassuptur böyle?
Ama ne hepis ne işkence  
-İslamiyetten dön!
Talimatları hep red cevabı alıyor Büyük sahibinin aile efradı, öfke ve üzüntü içindeler Bu nasıl iştir, ne beladır başlarına gelen!!!
Baskılara kahramanca direnen Mus'ab hazretleri:
-Muhammed'i inkar et, onun haber verdiği Allah'ı inkar et, cahillik etme, sana ne oldu, sen ki şu beldenin en akıllı genciydin Deli olma! Sana mutlaka büyü yapılmıştır Zaten senin Peygamber dediğin de sahir! 
  Bu ve benzeri sözlere kainıtın değişmez mutlak hakikatı kelime-i şehadet ile cevap veriyor  
-Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühu ve Resuluhü!  
Yeniden zından; tekrar işkence, bir daha zından ve netice alınamayanıca hep zından
      
Büyük mazlum, bir gün serbest bırakıldı
Nereye gitse? Onların yanına mı; yani ailesine?
Aile mi kaldı? Anne annelikten çıktı, baba babalıktan  Şimdi en yakınları ile arasında kapanmaz uçurumlar var Yollar ayrıldı Maksatlar farklı Fikirler, duygular, heyecanlar uyuşmuyor Ve aynı kanı taşıdıklarından çektiklerini, yabancılardan görmüyor
Mus'ab rıdayallahü anh; ailesinin gözbebeği Mus'ab; tiril tiril kıyafeti, aşılmaz kibarlığı ile bütün hayranlıkları etrafına bir hale gibi çekmiş olan Mus'ab, bu şehire yabancılaşmıştır artık Artık, bu insanlarla ortak tarafı yok Onun kalbi, onun; efendisinin etrafında mum alevinde dönen pervaneler misali aşkla uçuşan yeni dinin salikleri ile aynı frekansta atıyor
Şimdiden sonra anne onun için yok, baba onun için yok, aile onun için yok, akraba yok, komşu yok, şu şehir dolduranlar yok Bunların hepsi onun yolunda ve onun uğrunda ölmüştür  efendisi Muhammed, sallallahü aleyhi ve sellem için
Bütün bunlar yok ama; Allah var
Allah'ın habibi var  
Öyle ise O, ne sonu gelmez sıcak kum deryalarında; ne de yalnızlığın insanı bir bıçak gibi kestiği buz ummanlarında
Allah var gam yok
Bu, hakikatın, ta kemiğe kadar, iliğe kadar işlediği iman  
Muminler, efendimizin emirleri ile birazcık nefes alabilmek için Habeşistan'a hicret ediyorlar İşkencelerden yakayı kurtarmak başka türlü mümkün değil Mus'ab radıyallahü anh da aralarında  Bu öncü sahabi, Habeş diyarında bir zaman kalıyorsa da Peygamber aleyhisselamın aşkına daha fazla dayanamayarak, yeniden Mekke yollarına düşüyor  
O, Mekke'den içeri girdiği sırada kainatın efendisi, aleyhisselatü vesselam, Hazret-i Ali Keremmallahü vecheh, iele bir kenarda oturmuş sohbet ediyorlar  Uzaktan bir gelen var Gelen, yaklaşınca Resuller şahının gözleri yaşla doldu Zira dünün o en pahalı ve en güzel giyinen gencinin üzerinde eski püskü ve yamalı bir entariden başka bir şey yoktur
Hey gidi hey!  Şıklık ve zarafetinden yürüdüğü sokaklarda insanların pencerelere dökülüp ardınca baktığı Mus'ab bin Umeyr! Bu ne kahramanca fedakarlıktı böyle? İşte Sevgili Peygamberimiz nemli gözlerle, bunu ifade buyuruyorlar:
-Kalbini Allahü teala'nın nurlandırdığı şu kimseye bakın  Allah ve Resulünün muhabbeti onu bu hale getirmiştir
YEMENE SIÇRAYAN NUR KIVILCIMI
RESULULLAH'IN BÜTÜN HARPLERİNDE BULUNAN; HAZRET-İ EBU BEKR DEVRİNDE İSLAMİYETİ TERKEDEN BEDBAHT MÜRTEDLERLE YİĞİTÇE VURUŞURKEN ŞEHİD OLAN O KAHRAMAN SAHABİNİN YÜKSEK RUHUNA OKYANUSLARA KOŞAN COŞKUN IRMAKLARIN BERRAK SULARI KADAR SELAMLAR OLSUN
Peygamberimizi dinleyen biri şayet peşin hükümlü değilse mutlaka müslüman oluyor  insanların böyle tek tek müslüman olmaları putperest Mekkelileri son derece rahatsız etmekte Bu yüzden etrafını uzaktan uzağa görünmez duvarlarla çevirerek insanlardan tecrid etmeye çalışıyorlar bu duvarlar; yalan, iftira ve dedikodu aşağılığı tarafdan kuşatıp aynı sözleri belki bin kere tekrarlayarak alabildiğine bir menfi propaganda ile beyin yıkıyorlar  
Tufeyl bin Amr'ı bile bu korkunç söz taarruzu ile kandırabildiler O Tufeyl ki Yemen'in en iyi kabilesine mensup seviyeli bir insan Aynı zamanda şair Arapça lisanının ustalarından Buna rağmen O'nu da şaşırttılar Tufeyl, duyduklarından ürktü ve tedirgin oldu
  İslam güneşinin dünya ufkunda karanlıklar ıyırta yırta ağır ama emin bir yükselişle doğduğu günlerdi Kafirler, müminlere sadestçe zulmediyorlar İşte bu hengamede Tufeyl bir Amr, Mekke'den içeri girdi Ticaret yaptığı için bu şehre zaman zaman gelir; hem alış veriş yapacak hem de Kabe'yi ziyaret edecektir çünkü hac mevsimi Niyeti ve geliş sebebi bu  Ya kendisini bekleyen istikbal? Orası esrarlı bir perde ile örtülü
Tufeyl'in geldiğini gören islam düşmanları, yanına gelerek hoş-beşten sonra konuşmaya başladılar Sözü biri bırakıp biri kapıyordu  
-Aman dikkatli ol! Abdülmüttalib'in yetimi vardı ya; hatırlar mısın? Evet canım Muhammed! Şimdi büyük iddialar peşinde; Peygamber olduğunu söylüyor Güya kendisine Kur'an isminde bir kitap geliyormuş Şaşırdın değil mi? Büyülü sözleri ile aramıza ikilik soktu Bir çok kimse de kandı ona Baba ile oğulu, karı ile kocayı birbirine düşürdü; kardeşi kardeşe düşman etti  aman ha semtine uğrama! O'nunla karşılaşsan bile tek kelime konuşma! Sözlerinin sihrine kapılırsın! Bizim başımıza gelen bu felaketin uğursuzluğu sizi de sarmasın Onun için en iyisi burada fazla kalmayarak memleketine dönmen
Bunları söyleyenler sıradan kimseler de değil Şehrin en tanınmışları Hatır sahibi insanlar  O yüzden Tufeyl şaşkın ve tedirgin Buraya ne için gelmiş; karşısına nasıl bir hadise çıkmıştır  Kader'in kendisini o mübarek hadiseye taraf yapacağını Tufeyl nasıl bilsinki  
Bu azametle yürüyen ve kendilireni imtiyazlı gören adamların ettiği laflar o kadar çok tekrarlandı ki Tufeyl'de söylenenlerin doğruluğundan en ufak şüphe kalmadı  tamamen müşriklerin etkisindeydi; kararını verdi: Şayet O'nunla rastlaşırsa asla konuşmayacak; bir şeye söylerse cevap vermeyecekti  Şanlı-şöhretli şu kadar aklı başında insan yalan söylemiyordu ya!
Geldiğinin ikinci sabahında Kabe'ye giderken kulaklarını pamukla tıkadı Olur ki karşılaşırlarsasözlerini duyarak ona inanabilir Gençi zayıf iradeli değildir ama; yine de ne olur ne olmaz! 
Gerçekten Tufeyl bir Amr, Kabe-i Şerif'e vardığında Resulullah, sallallahü aleyhi vesellem, namaz kılıyordu Tufeyl, sözlerinden kortuğu, kendisinden kaçtığı insanın her nedense gidip yakınında durdu Hayret! O kadar yer varken efendimize yakın durması!  Asıl heyret edilecek olansa daha sonra vuku buldu Kulağını sıkıca kapatan pamuğa rağmen yabancı adam, Peygamberimizin okduğu Kur'an-ı kerimden bazı parçaları işitti
Ve işitmesiyle derin bir hayranlığa kapılması bir oldu Neye uğradığına şaşırdı Bu ne tatlı sözlerdi böyle! Ve o an aklını başına devşirdi Ne diye şuna buna kanarak çocukça hallere giriyordu? Kendinden utandı ve yaptıklarını kınadı "Ben dedi, kendi kendine mırıldanarak, iyi ile kötüyü ayırdedemeyecek birimiyim? Üstelik de şairim? Öyle ise bu korku niye, dediklerini beğenirsem, O'nu kabul eder, yoksa reddederim " Pamukları kulaklarından aldı ve bir kenara saklanarak çıt çıkarmadan kainatın baştacının anlatılmaz güzellikteki bir huşu ile okuduğu "Kur'an" buydu Bu ne sihir ne de şiir Bu sözler, beşeri değil Bunlarda ilahi bir koku var İlahi bir renk, ilahi bir ahenk taşıyor Tufeyl, olduğu yere çakılmış gibiydi
Zevk ve huzurdan, çevresinden kopmuştu O şimdi sade bir çift göz olmuş iki cihan sultanını seyrediyor ve büyük rehberin dudaklarından kanatlanıp uçuşan surelerin sonsuz lezzetini yudumluyordu
Nihayet Sevgili Peygamberimiz, namazını tamamlayarak evlerine dönmek üzere yola koyuldular Ama; yalnız değiller Bir gölgenin de mahcup adımlarla yüce sulatının ardısıra gelmekte olduğunu görüyoruz "O da kim?" diye sormamıza hacet yok Çünkü tahmin ettiğiniz gibi bu Tufeyl bin Amr ed Devsi'nin ta kendisidir Çünkü  
  çünkü O'nu namazda gördüğü ve billur sesinden Kur'an-ı kerim'i ilk iştiği an içinde nurdan yanar dağlar indifa etmeye başlamış ve sana'tkar sezişi ile doğru bulmuştur  daha doğrusu ezelde takdir edilen vuku bulmuştur
Efendimiz, sallallahü aleyhi ve sellem, Hane-i Saadetlerine dahil olunca peşindeki aşık da mukaddes eşikten adımınnı atıyor:
Boynu bükük olarak halini arz ediyor:
-Milletin, hakkında kötü konuşuyor Seni bir ağızdan bana çok fena karaladılar Öylesine ürktüm ve o kadar çekindim ki ne olur ne olmaz sözlerin kulağıma çalınır da kanarım diye Kabe'ye gelirken kulaklarımı pamukla tıkadım
Ama hikmete bakın ki, okudukların, hem kulaklarımın hem kalbimin pasını sildi! Allahın Resulü bana islamiyeti anlat! Kabule, müslüman olmaya hazırım
Efendimiz, bu nasipli kula biraz kelamı kadim okudular  
Tufeyl, bundan daha güzel sözü ömründe işitmediğini söyleyerek kelime-i şahadet getirip müslüman oldu Ve müslüman olarak Peygamberden sonra en üstün insanlar sınıfı eshab-ı kiram'a dahil oldu, radıyallahü anh  
Müslüman olanın ilk düşündüğü ailesine, kabilesine kavmine koşmak  
Evinde yangın olduğunu öğrenen insanın ilk yapacağı iş, yakınlarını kurtarmaktır Az daha gecikse sevdikleri cayır cayır yanailir Sokakları yıldırım hızı ile aşıp merdivenlerden üçer beşer atlayarak kapıdan içeri dalarken bu adamın kafasında sevdiklerini alevlerin canavar ağzandan almaktan başka fikir yoktur Sevgili Peygamberimiz'den islamiyeti öğrenip de insanların şu halleri ile dolu dizgin cehenneme koştuklarını anlayan her yeni Mü'min'in ilk aklına gelen en yakınından başlayarak beşeriyeti kurtarmak Maksat memleketler fethi, ünvan ve tahtlar değil
Eshab-ı Kiram'ın en namüsait şartlarda kıtalar ve denizler aşarak yedi iklim dört bucağa at koşturmasının hikmeti bu Onların atlarının izninin kölesi olalım Onlar sırtlarında sade bir entari ellerinde çıplak bir kılıçla kızgın güneşleri, donduran soğukları yenerek islamiyet müjdesini topraklarımıza kadar taşımasalardı acaba şimdi kimdik ve ne idik?
Kalbine yüce dinimizin güneşi doğana Tufeyl bin Amr, radıyallahü anh, Peygamber-i Ekber, sallallahü aleyhi vesellem'den aldığı feyz ve ilhamla islam meşalesini ailesine ve milletine taşıdı
Ebedi kurtuluşun nurdan kıvılcımları şimdi Yemen'e sıçramıştı
çııÖÖçşıÜüNübüvvetin beşinci yılı
Zulme dur durak yok Küfür, insafsız yangınlar, azgın dalgalar gibi mü'minlerin ve bilhassa arkasız mü'minlerin üstüne geliyor İnkar cephesi için artık hayatın bir tek maksadı kalmamıştır; İslamiyeti yer yüzünden silip süpürmek Onlara göre bir kimse Muhammedi olmakla putperestleri karşısına almış ve kendilerine harp ilan etmiş oluyor birinin müslüman olduğunu öğrenmeye görsünler; aman Allahım, o ne vahşi tablolar!Aç kurtlar misali saldırıyorlar Bütün mesele dayanmak, tahammül etmek  Ne kadar, nereye kadar, hangi güne kadar? Azap, işkence, zulüm, zulüm, zulüm
Buna bir çare bulmalı; bir çıkış yolu aramalı Acaba mir müddet için bile olsa Mekke'den gurbete mi göçseler?
|