ysnkrks
|
Cevap : Peygamber Efendimizin Hayatı (detaylı Anlatım)
Şam yolcuları bu manzara kum denizlerini aşmaya çalışıyor Ne var ki geride kalan mesafelerle beraber su ve her türlü serinletici nesne tükenmiştir Nihayet Nihayet öfkeli çöller bu cür'etli yolcuları teslim aldı
Dermansız kalan dizler çözüldü ve oldukları yere külçe gibi yığıldılar Saniyeler, saat gibi uzun ve geçmeyen cinsten Sadece dudaklar değil, belki diller de yol yol çatlamış Kimsede suya dair bir ümid yok Olması da mümkün değil
Ancak bu halde ne vakte kadar beklenecektir? Abdülmuttalib:
-Böyle durmakla elimize hiç bir şey geçmez! Az daha gidelim Rabbimden ümidli olalım; olur ki su buluruz, dedi
Çökmüş olan develere nerede ise sürünerek bindiler Hayvanların sırtında bile zor duruyorlardı Henüz hareket etmişlerdi ki, o şanslı deenin devesinin ayağı bir taşa takıldı ve yerinden söküp attı  Tablo inanılacak gibi değildi Devenin çıkardığı taşın yuvasından tatlı ve serin bir su akıyordu
Sudan kana kana içip kablarını doldurdular ve ölümün eşiğinden yeniden hayata döndüler Bir farkla ki kabile temsilcileri sadece hayata dönmemiş, ezik ve mahcup olarak Şam yolunda da geri dönmüşlerdi
Bu inanılmaz vak'ayı hep birlikte yaşayan yol arkadaşları Abdülmuttalib'e:
-Ey Abdülmuttalib, o kuyuyu kazmak senin hakkındır Bunu geç de olsa anladık Kimse mani olamaz Dönelim herkes işine baksın! Demek zorunda kaldılar ve hep beraber Mekke'ye geldiler
Abdülmuttalib, kuyuyu kazmaya, kaldığı yerden devam etti Zemzem kuyusunu tekrar ortaya çıkarma işinde yalnız oğlu Haris'ten yardım görüyordu Bu sebeple Cenab-ı Hak'tan Haris'ten başka kendisine on oğul daha vermesini diledi:
     
Abdülmuttalib'in bu duası kabul olmuş erkek evlat sayısı zamanla onbiri bulmuştu
Oğulları ile beraber kuyuyu kazan Abdülmuttalib, yıllar sonra zemzem suyunu ve Cürhümilerin kuyuya doldurduğu hazineyi buldu Kureyşliler bu defa da:
-Kuyu, dedelerimizin mirası; içinden çıkanlar bizimdir, diye direttiler
Abdülmuttalib:
-Siz bu kuyuyu kazarken bana yardım etmeyip bilakis zorluk çıkardınız Şimdi hangi hakla mirasçılık iddia ediyorsunuz? diyerek onları azarladı veilave etti, bununla beraber, "Kur'a çekelim, hangi mal kime çakırsa onun olsun" dedi
Kılıç, kalkan gibi savaş malzemelerini bir tarafa, altın ceylanı bir tarafa ayırdılar ve Kabe-i Şerif, Kureyşliler ve Abdülmuttalib adına kur'a çektiler
Altın Ceylan Kabe'ye, harp aletleri Abdülmuttalib'e çıktı Kureyşlilere bir şey isabet etmedi
Altın ceylanı Kabe kapısına astılar; uzun yıllar, kapıda asılı kaldıktan sonra bir gece Ebu Leheb sarhoş iki arkadaşıyla gelip heykeli çaldı ve götürüp sattı
Zemzem kuyusunu bulmak Abdülmuttalib'in şan ve şerefini daha da yükselmişti
Zaman, ırmaklar misali büyük müjdeye doğru akıyordu
KURBANLIK
Rahmetim gazabımı geçmiştir
Hadis-i Kudsi
Zemzem kuyusu çetin ve uzun mücadelelerden sonra tekrar Kabe'ye ve ziyaretçilere kazandırılmış; ceddi İsmail Peygamberin, hatırasını yok olmaktan kurtarıp şenlendirdiği için Abdülmuttlib'in şan ve şöhreti dört bir tarafı tutmuştu ama  bir şey unutulmuştu  bir vaad  bir söz!  
Taşlanmış toprağı kazma kürekle yenip suya varmak için uğraşmaktan mecalinin tükendiği bir anda Abdülmuttalib, ellerini açıp yüce Allah'a yalvarmıştı:
-Ya Rabbi! Bana on erkek çocuğu daha verir de onlarla birlikte kyuyu kazabilirsem oğlumun birini sana kurban edeceğim  
İsmail aleyhisselama tabi bir mü'min olan Abdülmuttalib'in duası kabul olmuş; lakin aradan geçen uzun seneler sebebiyle söz unutulmuştu  
Fakat!  
Duyan, gören, bilen ve unutmak gibi her çeşit kusur ve eksiklikten uzak olan Allahü teala, kulunun vaadini unutmamıştı
    
Abdülmuttalib, bir gece rüyasında bir adam gördü Adam, emreden bir eda ile:
-Ey Abdülmuttalib, kurban sözüne sadakat göster! dedi
Abdülmuttalib endişe ile uyanır uyanmaz hemen bir koç kurban etti; sonra yattı Gözlerini yumar yummaz rüyada yine bir takım insanlar, emri tekrar ediyorlar:
-Koç'tan daha büyük kurban kesmelisin!
Hemen kalkıp bir sığır kesti ve uyudu; ancak rahat bırakılmıyor:
-Daha büyük bir şey kurban eyle!
Bu sefer bir deve kurban etti Yine yattı Rüyada bir nida:
-Ey Abdülmuttalib, daha büyük kurban kesmelisin! Abdülmuttalib, hala sözünü hatırlayamamış, "büyük kurban"dan neyin murat edildiğini bir türlü anlayamamıştı Sordu:
-Daha büyük olan ne ola ki?
-On oğlun oldu Zemzem kuyusunu bulmakla maksadın gerçekleşti Şimdi oğullarından birini kurban et Böyle söz vermiştin; vaadini yerine getir!  
Abdülmuttalib, yataktan fılarcasına kalktı İstırabı o kadar büyük, o kadar derin, kendisi o kadar şaşkındı ki, ne yapacağını, ne edeceğini bilemiyordu Evet; vaadini hatırlamıştı  şimdi başı iki elinin arasında düşünüyordu Söz  Allah'a söz verilmiş; Yüce Allah, O'na evlatlar ihsan etmişti Tıpkı İbrahim Peygamber gibi O'nun da nezrine uyması isteniyor, rüyada sürekli olarak ikaz ediliyordu
Ahde vefa gösterilmeli; söz muhakka yerini mulmalıydı Ya can parçası, göz nuru evlad?
Başka ihtimal yoktu Her şeyi yoktan varedene oğlunun birini iade edecekti  bağrına taş bastı ve yavrularını uyandırdı Meseleyi yavaş yavaş, alıştıra alıştıra onlara söylüyordu Delikanlılar:
-Baba, dediler, ister birimizi istersen hepimizi kurban et; biz emrinizdeyiz Sen üzülme yeter!
Gençler, böylece detli babaya teselli ve destek oldular; O'na cesaret verdiler
Mustarip baba, bu tarifsiz fedakarlık karşısında gözyaşlarını gizleyerek, oğullarına, her birinin ismini bir ok üzerine yazıp getirmelerini söyledi  
Az sonra yazılı oklar gelmişti Abdülmuttalib ve oğulları adete göre kur'a çektirmek için okları gece gündüz Kabe'yi bekleyen Kabe muhafızına götürdüler
Yapılan çekilişte kurbanlık isim belli oldu: Abdullah!  Abdullah! Yani, Abdülmuttalibin en çok sevdiği, bütün o çevrenin gözünün üstünde olduğu oğul Alnında ahir zaman Peygamberine ait nurun Ülker yıldızı gibi parladığı oğul!  Allah, öyle takdir etmiş; kur'a bu yüksek yaradılışlı evlada isabet etmişti Girilen yoldan dönüş olamazdı; Abdullah kurban edilecekti!  
Abdullah, Abdülmuttalibe, Abdülmuttalib, ilahi emre; her ikisi insana kendinden daha yakın, öz anne babasından daha merhametli yüceler yücesi Allah'a teslim olmuştu Sır da burada olmalıydı  Zor bir anında Rabbine iltica etmiş, O'ndan yardım instemiş karşılığında bir söz vermişti Abdülmuttalib, şimdi ölçüyü aşan vaadinden dolayı imtihana çağırılyor ve böylece insanların ölçü içinde kalmaları hangi şartlarda olursa olsun haddini aşmamaları ihtar ediliyordu  Ya Abdullah?
İnsan, cin, melek, ve bütün mahlukların  yaşamış, yaşayacak ve yaşayan her canlının en üstününe baba olacak bir insanın hem de genç yaşta imtihanların en zoru ile; canını feda etme kahramanlığı ile tecrübe edilmesi  O'nun mevkii buydu ve teslimiyeti ile bu kahramanlığı isbat ediyordu İşte babası Abdülmuttalib, bir elinde parıl parıl parlayan keskin bir bıçak, bir elinde oğlunun bileği, iki yanda Abdullah'ın anne ve kardeşlerri kurban kesme yerine gidiyorlar
Kureyş kabilesi "Abdullah'ı babası kurban ediyor" haberi ile çalkalanıyor Herkes iliklerine kadar donmuş ve şaşkın Şaşkınlığı ilk yenip kurban yerine yetişen Abdullah'ın annesinin akrabaları olan Beni Mahzum oğulları Ve onları takiben Kureyş büyükleri Abdülmuttalib'e muhalefet büyüyor:
Eğer böyle bir kurban kesilirse, çok kötü bir geleneğe yol açılır Herkes olur olmaz yere çocuğunun boğazına bıçağı dayar İffeti ve güzelliğinden başka konuşması bile kardeş ve akranlarından daha üstün olan bu çocuğa yazık olur, şeklinde izahlarla Abdülmuttalibi iknaya çalışıyorlardı  
Uzun tartışmalardan sonra meseleyi Hicaz'da oturan meşhur Kahin Şüca'ya götürmeye ve O'nun diyeceğine uymaya karar verdiler
|