Yalnız Mesajı Göster

Divan Edebiyatı

Eski 04-28-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Divan Edebiyatı



Divan edebiyatı, Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra meydana gelen yazılı edebiyattır Arap ve Fars edebiyatı etkisi altında gelişmiştir Bu etki, Arapça ve Farsça sözcüklerin Türkçeye girmesinin yanı sıra, bu dillerin anlatım biçimlerinin benimsenmesiyle de kendini gösterir Bu edebiyata Divan edebiyatı denmesinin sebebi, şairlerin şiirlerini divan denen el yazması kitaplarda toplamış olmalarıdır

Divan Edebiyatının Tarihi Gelişimi


Divan edebiyatının ilk örnekleri 13 yüzyılda verilmiştir Bu edebiyatın ilk ürünlerini veren Mevlana Celaleddini Rumi bütün yapıtlarını Farsça yazdı Aynı yüzyılın bir başka büyük şairi Hoca Dehhani’ydi Horasan’dan gelip Konya’ya yerleşen Dehhani, özellikle İranlı şair Firdevsi’nin etkisinde şiirler kaleme aldı 14 yüzyılda Konya, Niğde, Kastamonu, Sinop, Sivas, Kırşehir, İznik, Bursa gibi kültür merkezlerinde şairler ve yazarlar Divan edebiyatının yeni örneklerini verdiler Bunların çoğu kahramanlık hikâyeleri, öğretici, eğitici ve dinsel yapıtlardı Bu arada İran edebiyatının konuları da Türk edebiyatına girmeye başladı Mesud bin Ahmed ile yeğeni İzzeddin’in 1350′de yazdıkları Süheyl ü Nevbahar, Şeyhoğlu Mustafa’nın 1387′de yazdığı Hurşidname, Süleyman Çelebi’nin (1351–1422) Vesiletü’n-Necât başlığını taşımakla birlikte Mevlid adıyla bilinen ünlü yapıtı, İran edebiyatının etkisiyle yazılmıştır Divan edebiyatı, özellikle şiir alanında en parlak dönemini 16 yüzyılda yaşadı Bâkî ve Fuzuli Divan şiirinin en iyi örneklerini verdiler 17 yüzyıla girildiğinde Divan edebiyatının ulaştığı düzey, İran edebiyatınınkinden geri değildi Şairler, şiirlerinde “fahriye” denen ve kendilerini övdükleri bölümlerde şiir ustalığının doruğuna çıkmışlardı Öğretici şiirleriyle tanınan Nabi ve bir yergi ustası olan Nef’i bu yüzyılın ünlü şairleriydi Divan edebiyatı, en özgün şairlerinden olan Nedim’in ve Şeyh Galib’in ardından, 18 yüzyılda bir duraklama dönemine girdi Daha sonraki şairler özellikle bu iki şairi taklit ettiler ve özgün yapıtlar ortaya koyamadılar 19 yüzyılda Divan edebiyatı artık gözden düşmüş ve eleştiri konusu olmuştu İlk eleştiriyi getiren Namık Kemal’di Tanzimat’la birlikte Türk edebiyatında Batı etkisinde yeni biçimler, konular denenmeye başlandı Divan edebiyatı böylece önemini yitirmekle birilikte, Tevfik Fikret, Mehmet Âkif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatlı, Türk edebiyatının aruz ölçüsüyle son şiirlerini yazdılar

Divan Edebiyatında Dil ve Üslup

İslam dininin benimsenmesinden sonra, Kuran’ın Arapça olmasından dolayı pek çok toplumun kültür dili değişime uğradı İranlılar 9 yüzyılda edebiyat ürünlerini, Yeni Farsça diye adlandırılan bir dille vermeye başladılar İran edebiyatının bu ürünlerinden Türk edebiyatı büyük ölçüde etkilendi Öte yandan Anadolu’da kurulan Türk devletleri, resmi yazışma dili olarak Arapça ve Farsçayı kullandılar Bu durum edebiyat dilinin değişmesine de sebep oldu Özellikle saray çevresindeki şairler ve yazarlar, yapıtlarını Arapça ve Farsça yazmaya başladılar Arapça ve Farsça sözcükler zamanla Türkçeye de yerleşti Osmanlı Devleti döneminde bu üç dilin karışımıyla Osmanlıca denen bir dil ortaya çıktı Divan edebiyatının dili de Osmanlı Türkçesiydi

Divan Edebiyatında Nazım

Nazımın sözlük anlamı “sıra”, “düzen” demektir Ama Divan edebiyatında nazım dendiğinde şiir akla gelir Divan edebiyatı, daha çok şiir türünde örnekler içerir ve düzyazı ürünler azdır Divan şiiri, kurallarını Arap ve İran edebiyatından alan aruz ölçüsüyle yazılmıştır Divan şiirinde daha çok Kur’an, Hz Muhammed’in sözleri olan hadisler, peygamber ve kutsal kişilere ilişkin öyküler, tasavvufun ortaya attığı sorular, ünlü bir İran efsanesini konu alan Şehname gibi konular işlenmiştir Bu şiirlerde Türk kültürüne ilişkin ögelerden de yararlanılmıştır Divan şairi bu konuları, aruz ölçüleri içinde ve çok yaygın biçimiyle beyitlerle yazmıştır Tek satırdan oluşan dize ya da mısra, genelde şiirin en küçük birimidir Sözcük olarak beyit “ev” anlamına gelir Mısra da, çift kanatlı bir kapının kanatlarından her birine verilen addır Divan şiirinde ise en küçük birim beyittir

Divan Şiirimizde Aruz Ölçüsü

Divan şiirinde kullanılan ölçü “aruz”dur Aruz ölçüsünde açık ve kapalı heceler çeşitli kalıplarda, kendilerine özgü bir düzen içinde sıralanır Şairler eserlerini yazarken seçtikleri kalıba mutlaka uymak zorundadır Aruz, esas olarak hecelerin uzunluğu kısalığı temeline dayanan şiir ölçüsüdür İlk kez Arap dilcisi İmam Halil bin Ahmed kullanmıştır Türklerin İslamiyet’i kabul etmelerinden sonra medrese kültürü ile yetişen şairlerin Farsçayı edebiyat dili olarak benimsemeleri, aruzun Türk edebiyatına da girmesine vesile olmuştur

Divan Şiirinde Nazım Biçimleri


Ölçüsü ve uyağı olan söz ya da yazıya “manzum” ya da “manzume” denir Şiirde dize sayısı, dörtlük sayısı, sıralanış düzeni, uyak yapısı gibi dış özelliklerin tümü, nazım biçimini oluşturur Divan şiirinde pek çok nazım biçimi vardır, ama birkaçı daha yaygın olarak kullanılmıştır

Biçimlerine Göre: Uyak, beyit, mısra, bend, mesnevî, kasîde, gazel, rubaî, musammat, terkib-i bend, müsemmem, tuyuğ, tahmis, tardiye, taşdir, tesdis, teşbiye, taşir, tezmin, muaşşer, muhammes, murabba, müseddes, müstezat, şarkı

Konularına Göre:
Din dışı: Bahariye, Cevreviye, Fahriye, Mersiye, Mehdiye, Gazavatnâme, Sahilnâme, Sakînâme, Kıyafetnâme, Surnâme, Hamamnâme, Şehrengiz, Hicviye, Hezliyat, Tarih Düşürme, Muamma, Lûgaz, Dariye, Rahşiye

Dinî: Tevhid, Münacat, Na’at, Makte’l-İ Hüseyin, Miraciye, Hilye, Mevlid, Kırk Hadis, Menkıbe, Kıssa

Divan Şiirinde Konular ve Divan Şiirinin Özellikleri

Divan şiiri, döneminin zevklerini, sanat anlayışını, inançlarını, hayata bakışlarını ve bilgilerini yansıtır Ne var ki, Divan şairinin gerçek yaşamı anlattığına pek rastlanmaz Kendisini sürekli acı çeken bir âşık olarak anlatan Divan şairi, sevgilisini ay gibi yuvarlak yüzlü bir güzel olarak betimler Sevgili hem ay, hem de güneştir Divan şiirinde kullanılan benzetmelerde sevgilinin boyu mızrak gibi uzun ve düz, saçları sümbül, yanakları lale ya da gül, gözleri nergis, kaşları yay, kirpikleri ok, dişleri inci, çene çukuru kuyudur Sevgilinin beli kıldan incedir, dudağı ölümsüzlük suyu (ab-ı hayat) gibidir Böyle betimlenen sevgilinin âşığının (yani şairin) gözyaşı Nil ya da Fırat ırmakları gibi akar Âşığın bir yandan rakibi, bir yandan da acı çektiren sevgilisi vardır ve bu nedenle başı belâdan hiç kurtulmaz Divan şiirinde bütün şairlerin kullandığı bu tür benzetmelere “mazmun” denir Bu mazmunları yerli yerinde ve başarılı biçimde kullananlar iyi şair sayılırdı

Divan şirinde yaygın işlenen konulardan biri de doğadır Ama doğa, şairin hünerini göstermesi için bir araçtır Çünkü şair, doğayı kendisinin gördüğü gibi değil, önceki usta şairlerin gözüyle yansıtır Doğa, daha çok kasidelerin ve mesnevilerin konusu olmuştur Bahar ve kış mevsimleri o kadar çok işlenmiştir ki, bu iki mevsimi anlatan şiirlere ayrı adlar bile verilmiştir Baharı anlatan şiirlere bahariye, kışı anlatanlara da şitaiye denmiştir Bahar, şair için sevinç kaynağıdır Bahar için yapılan benzetmelerden biri sultandır Örneğin bahar sultanı ordusunu toplar, kış sultanına hücum ederek onu yener Bâkî’nin “Bahar Kasidesi”, en güzel bahariye örneğidir Bahar tasvir edilirken gül, bülbül, lale, sümbül, çimen gibi sözcüklere sıkça başvurulmuştur Divan şairine göre bahar yaşam ve canlılığın kaynağıdır Kış ise can sıkıcı ve bunaltıcıdır; zalim bir padişaha benzetilir Divan şiirinde işlendiği biçimiyle doğa belli öğelerle sınırlı kalmıştı Örneğin orman, dağ, ova, rüzgâr, yağmur gibi öğeler Divan şiirinde hemen hiç kullanılmamıştır Divan şiirinde kayıklar vardır, ama deniz yoktur Divan şiirinde bilinçli olarak hayali bir dünya yaratılmıştır

Divan Şiirinin Söz Sanatları


Divan şairinin iyi şair olabilmesi için dilin inceliklerini bilmesi gerekirdi Şairin söz sanatlarındaki ustalığı şiirinin değerini artırırdı Bu nedenle şairler, hüsn-i ta’lil ve teşbih sanatına sıkça başvurmuşlardır Hüsn-i ta’lil, nedeni bilinen bir olayı, daha güzel biçimde açıklama ve anlamlandırma sanatıdır Benzetme de denen teşbih ise, bir durumu, bir oluşu, bir varlığı daha güzel bir duruma, bir oluşa, bir varlığa benzetmektir Divan şairi için benzetilenler, daha doğrusu neyin neye benzetileceği belliydi ve kalıplaşmıştı Bu amaçla hazırlanmış listeler bile vardı Yeni bir şiirin benzetme yönü farklıysa, o değerli bir şiir olarak nitelendirilirdi Ama asıl yenilik hüsn-i ta’lil sanatıyla ortaya koyulurdu Böylece şair bir sözcüğe ya da deyime, kullandığı dili çok iyi bilmesi oranında artan anlamlar yüklenmiş oluyordu

Başlıca söz sanatları şunlardır: Teşbih, Mecaz, Mecaz-I Mürsel, Telmih, Tecahü’l-İ Arif, İstiare, Hüsn-İ Ta’lil, Leff Ü Neşr, Kinaye, Tariz, Teşhis, İntak


Divan Edebiyatında Nesir ( Mensur )

Divan edebiyatında üç tür düzyazı biçimi vardır Yalın düzyazı, süslü düzyazı ve orta düzyazı Yalın düzyazıda halkın konuştuğu dil kullanılmış, halk kitapları, halk öyküleri, Kur’an tefsirleri, hadis açıklamaları bu türde yazılmış eserlerdir

Süslü düzyazıda (nesirde) hüner ve marifet göstermek amaçlanmıştır Bu türe genellikle medrese öğrenimi görmüş, Osmanlıcayı iyi bilen yazarlar yönelmiştir Çok uzun cümlelerin, bol söz ve anlam oyunlarının göze çarptığı bu türün en belirgin örneklerini Veysi ve Nergisi vermiştir Süslü düzyazıda çok ürün verilmiş bir alan da tezkire’dir Bu türün ilk örneğini, 16 yüzyılda Âşık Çelebi yazmış ve tezkire geleneği 19 yüzyılda Fatih Efendi’ye gelene kadar sürmüştür

Orta düzyazı (nesir) ise, divan edebiyatının hemen hemen bütün klasik yazarlarının yazdığı bir türdür Belirgin özellikleri, söz ve anlam oyunlarından, hüner ve marifet göstermekten kaçınılmış ve içeriğin ön planda tutulmuş olmasıdır Özellikle tarih, gezi, coğrafya ve din kitapları bu türde (orta nesirle) yazılmıştır

Din Dışı Yazı Türleri: Tezkire, Tarih, Seyahatnâme, Sefaretnâme, Siyasetnâme, Münazara, Münşeat

Alıntı Yaparak Cevapla