Şengül Şirin
|
Cevap : HÜCRE ZARINDAKİ MUCİZE
Makrofajlar, adeta saçma atan bir tüfek gibi birçok hedefe birden yönelebilir ve aynı anda pek çok düşmanı yok edebilirler Antikorlar ise vücuda giren yabancı hücreler için üretilen protein yapılı silahlardır ve tek bir hedefe yönelirler Bakterilerin üzeri kendilerine özgü antikorlarla kaplıdır Bu antikorlar bakteriyi beraberlerinde sürükleyerek fagosit üzerindeki alıcılara bağlanırlar Bağlantı noktasındaki zar bir saniyeden daha kısa bir sürede içe doğru çökerek parçacığı tümüyle çevreler Giderek daha fazla sayıda alıcı bağlanır Tüm bu olaylar fermuarın kapanmasına benzer biçimde hızla gerçekleşir ve zar kapanarak adeta bir cep oluşturur Daha sonra hücre içi sıvısındaki proteinler, bu cebi çevreler ve üst bölümüne yakın kısımda kasılarak cebi hücre içine çekerler, sonra da hücre içinde serbest bırakırlar
Hemen hemen tüm hücreler, hücre içine faydalı ve gerekli olan maddeleri alırken, fagosit hücreler zararlı maddelerle mücadele etme sorumluluğunu nereden edinmişlerdir? Diğer hücrelerden farklı olarak fagositoz (yutma) yöntemi uygulamayı nereden akletmişlerdir? Yuttukları maddeleri hücre içinde parçalayacak lizozomları nasıl elde etmişlerdir? Bu parçalayıcı madde -lizozom- hücrenin kendisini değil de hücre içine alınan zararlı maddeleri yok etmesi gerektiğini nereden bilmektedir? Bir maddenin zararlı olduğuna kim, nasıl karar vermektedir? Kısacası bir hücre düşmanını tanıma, yok etme bilincini nereden elde etmektedir? Biz vücudumuzdaki bir morluk ya da bir enfeksiyonun iyileşmesini hiçbir şey yapmadan izlerken, hücreler son derece akılcı yöntemlerle bizi karşı karşıya olduğumuz tehlikelerden korurlar Hücrelerin böylesine önemli bir sorumluluğu kendi kendilerine edinmeleri, sonra da bunu titizlikle ve büyük bir ustalıkla uygulamaları kuşkusuz mümkün değildir Akılcı düşünen hiç kimse bu hücrelerin bilinç ve akıl sahibi olduğunu iddia etmeyecektir Karşı karşıya olduğumuz bu mucizevi yaratılış bizleri yoktan var eden Yüce Rabbimiz'e aitir Allah her bir hücreyi yaratmış ve onlara görevlerini de öğretmiştir Bu kusursuz işleyen sistem sayesinde her hücre kendine verilen görevi yerine getirmektedir
Hücre zarından doğrudan geçemeyen büyük maddeler, küçük keseler içinde hücreye alınırlar Şekilde bir akyuvarın bakteriyi hücre içine alması ve bakterinin lizozom tarafından parçalanışı görülmektedir Pinositoz denilen bu yöntem sırasında kullanılan keseler çok küçüktür, hatta çapları genellikle 100-200 nanometre arasındadır Ancak elektron mikroskobu ile görmenin mümkün olduğu bir boyutta, böylesine önemli bir görevin kusursuzca gerçekleşmesi, Rabbimiz'in üstün yaratışının delillerinden sadece bir tanesidir
- Pinositoz: Hücre zarından doğrudan geçemeyecek kadar büyük maddelerin hücreye alınma şekillerinden biri de pinositozdur Bu yöntemle hücre dışındaki büyük moleküller küçük keseler içinde hücre içerisine alınırlar Hücre zarına dokunan bu büyük proteinler, reaksiyon başlatarak, hücre yüzey gerilimini değişikliğe uğratırlar Böylece hücre zarı, proteini içine alacak şekilde içe kıvrılır Zarın keseyle bağlantılı kısmı, zardan ayrılarak sitoplazmaya karışır Bu sayede hücreye faydalı, fakat basit ve aktif taşımayla giremeyen maddeler, hücre içine alınmış olurlar Şimdi bu esnada gerçekleşenlere biraz daha detaylı değinelim
Büyük moleküller hücre içine girebilmek için, zarın yüzeyinde bulunan özel bir alıcı proteine bağlanırlar Bu alıcılar hücre zarının dış yüzeyini saran, çöküntü şeklindeki keselerde yoğunlaşmış olarak bulunurlar Protein molekülleri söz konusu alıcılara bağlandıkları zaman hücre zarının yüzey özellikleri, kesenin hücre içine doğru çökmesine neden olacak biçimde değişir Bu keselerin hücre içine bakan bölümünde lifli ve büzülebilir proteinler bir ağ oluştururlar Bu proteinler, alıcıya tutunan proteinlerin etrafının sarılmasını sağlarlar Hemen ardından, zarın hücre içine alınan kısmı, hücre yüzeyinden koparak bir kese şeklinde hücre sitoplazmasına katılır Bu işlemde hücre dışındaki sıvıda kalsiyum iyonunun bulunması gereklidir Çünkü kalsiyum, oluşan kesenin hücre zarından kopmasını sağlayan proteinlerin büzülmesini sağlar
HÜCRE ZARININ ŞARTLARA GÖRE UYGULADIĞI
AKILCI YÖNTEMLER,
ALLAH'IN SONSUZ AKLININ TECELLİSİDİR
1  Çözünen moleküller, hücre zarındaki açılmış taşıyıcı proteinin bağlanma noktasına bağlanırlar 
2  ATP taşıyıcı proteine fosfat aktarır 
3  Fosforalize olmuş taşıyıcı protein, açılıp çözünür molekülü hücre içine bırakacak şekilde biçim değiştirir 
4  Fosfat orijinal şekline dönerek taşıyıcı proteinden ayrılır  Bundan sonra başka bir çözünür molekülün taşınması için uygun durumdadır
5  Hücre zarındaki gözenek benzeri protein kanallarındaki taşıyıcı moleküller, bazı molekülleri konsantrasyon eğimine göre hücre zarından geçirir a) Yoğun konsantrasyon alanındaki moleküller, gelişigüzel daha sık çarpışırlar 
b) Yoğun konsantrasyon alanı
c) Hücre zarı
d) Düşük konsantrasyon alanı
d) Çarpışmalar molekülleri düşük konsantrasyon alanlarına yönlendirir
Pinositoz, çoğu hücre zarında sürekli görülür, ancak bazı hücrelerde çok hızlı gerçekleşebilir Örneğin makrofajlarda dakikada toplam hücre zarının %3'ü keseler halinde hücre içine alınabilir Pinositoz sırasında kullanılan bu keseler çok küçüktür, hatta çapları genellikle 100-200 nanometre arasındadır Bu nedenle ancak elektron mikroskobunda görülebilirler
Her iki yöntemle -fagositoz ve pinositoz- oluşturulan keselerin hücre içinde belirmesinin hemen ardından, bir ya da daha fazla lizozom bu kese ile birleşir ve içindeki birtakım enzimleri bu kesenin içine aktarırlar Böylece, kesenin içindeki maddelerin parçalandığı bir sindirim cebi oluşur Sindirme işlemi sonucunda amino asit, glikoz, fosfat gibi küçük moleküller oluşur ve bunlar hücre içi sıvısına dağılırlar Bu nedenle lizozomlara hücrenin sindirim organı adı verilebilir
Pinositoz, çok büyük moleküllerin hücre içine girebilmesinin başlıca yoludur, örneğin proteinlerin çoğu bu yolla hücre içine alınır Ancak hücre zarının bu tür bir kese haline gelebilmesi için gerekli olan değişikliklerin nasıl sağlandığı henüz bir sırdır Hücreye faydalı maddelerin hücre içine alınması için her türlü yöntem ve detay kusursuzca tasarlanmıştır Diğer yöntemlerle hücre içine alınamayan büyük moleküller için çok özel bir yöntem uygulanır Peki büyük moleküllerin hücreye girişini sağlayan bu sistem nasıl var olmuştur? Büyük moleküller kendilerini kese yardımıyla taşıyacak alıcılara bağlanmaları gerektiğini nereden bilmektedirler? Hücre zarındaki alıcılar içeri alınması gereken büyük molekülleri nereden tanımaktadırlar? Büyük moleküllerin bağlanabilecekleri alıcıların bulunması, hücre zarını hücre içine bir kese gibi kıvıracak, sonra bu keseyi hücre zarından ayıracak, daha sonra molekülleri kesenin dışına serbest bırakacak özel proteinlerin mevcut bulunması tesadüflerle açıklanabilecek bir durum değildir
YAŞAMIMIZI SÜRDÜRMEMİZ İÇİN VÜCUDUMUZDA HABERİMİZ OLMADAN GERÇEKLEŞEN SAYISIZ FAALİYET VARDIR
Şekillerde LDL (düşük yoğunluklu lipoprotein) parçacıklarının endositoz yöntemiyle hücre içine alınışı görülmektedir  LDL parçaları demir içeren ferritin proteini ile kovalent bağ kurmakta, sonra hücre zarı bir kese oluşturarak bu parçacıklar hücre içine alınmaktadır  Ferritin içindeki her küçük demir parçası elektron mikroskobu altında küçük bir nokta olarak görülmektedir Unutulmamalıdır ki burada bilinçli hareketlerinden söz edilen varlıklar şuursuz atomların biraraya gelmesiyle oluşan moleküllerdir Her biri öngörü, koordinasyon gerektiren bu aşamaların, kör ve şuursuz moleküller tarafından başarılması kuşkusuz mümkün değildir Üstelik böyle bir sistemin yine şuursuz ve kör tesadüflerle, akıl ve bilince sahip olması mümkün olmayan atomların karar vermesiyle oluşamayacağı son derece açıktır Vücudumuzdaki milyarlarca hücrenin her birinin incecik zarında görülen bu bilinçli tasarım, yaratılış gerçeğini tasdik etmektedir Tarih boyunca insanlar bu kusursuz sistemden habersiz yaşamışlardır Henüz 20 yüzyılda keşfedilen bu gerçekler, elbette insanı yaratan sonsuz kudret sahibi Rabbimiz'in varlığının kesin delillerindendir
Ekzositoz: Büyük Moleküllerin Hücre Dışına Atılması
Hücre zarından geçemeyecek kadar büyük besinlerin hücre dışına atılması olayına "ekzositoz" adı verilir Ekzositoz sırasında, hücre dışarı atılacak maddeyi kese içine alır ve bu keseyi hücre zarının yüzeyine taşır Kesenin zarı ile hücrenin zarı eriyip birbirine karışırlar Bu esnada kesenin içindeki maddeler hücre dışına salınmış olur Yukarıda anlatılan hücre içi sindirimden sonra kalan maddeler de, endositozun tam tersi olan bu yöntemle hücre dışına atılırlar
Hücre zarından geçemeyecek kadar büyük besinler, hücre dışına "ekzositoz" yöntemiyle atılır  Ancak atılacak maddenin önce hücreye faydalı mı faydasız mı olduğunun tespit edilmesi gereklidir  Bir hücrenin böylesine önemli bir kararı alacak ne şuuru ne de aklı vardır  Bu akıl bizi yaratan Allah'a aittir  Hücrede meydana gelen tüm olaylar, üstün ilim sahibi Rabbimiz'in yarattığı kusursuz sistem sayesinde gerçekleşmektedir  Görüldüğü gibi hücre zarında gerçekleşen bu madde alışverişi yöntemleri akılcı ve öngörülü aşamalar içerir Öncelikle içeri alınacak ya da dışarı atılacak bir maddenin hücreye faydalı ya da faydasız olduğunun tespit edilmesi gereklidir Söz konusu maddeler hücre içine bu özel yöntemlerle alındıktan sonra, bu maddenin faydalı parçalarından istifade etmeyi kim akletmektedir? Bunları kullanılabilir hale getirecek enzimleri kullanmayı, bunları üretmeyi hücre nereden bilmektedir? Yararsız bir maddeyi ya da molekülün faydasız kısımlarını hücre içinde kim, nasıl tanımaktadır? Bu atıkları hücre dışına atacak özel yöntemi kim tasarlamıştır? Hücre içinde adeta bir moleküler biyolog veya bir kimyager gibi çalışarak hücrenin canlılığını koruması için kararlar alıp uygulayan kimdir?
Bu soruların cevabı elbette, şuursuz atomlardan meydana gelen moleküller değildir Bir hücrenin böylesine önemli kararları alacak, ne şuuru ne de aklı vardır Ancak ortada çok büyük bir akıl görülmektedir Bu üstün akıl bizi yaratan Rabbimiz'in tecellilerinden biridir Allah'ın herşeyi "kuşattığı", Kuran'da şöyle bildirilir:
"Sizin ilahınız yalnızca Allah'tır ki, O'nun dışında ilah yoktur O, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır " (Taha Suresi, 98)
SU MOLEKÜLLERİNİN HÜCRE METABOLİZMASI İÇİN HAYATİ ÖNEMİ

Bilim adamları su moleküllerinin hücre zarındaki bir kısım proteinlerden saniyenin milyarda biri kadar bir zamanda geçtiğini belgelediler Science dergisinin 19 Nisan 2002 sayısında da yer verildiği üzere, aquaporin denilen bir grup protein, hücre zarında geçiş kanalları oluşturuyorlar İnsanlarda birçoğu böbrekte, beyinde ve gözdeki lenste olmak üzere 10 çeşit aquaporin bulunur Su moleküllerinin aquaporinler arasından hareketi esnasında, sadece suyun geçişi sağlanır; hücreler arasında bulunan iyonların geçişi mümkün olmaz Çünkü eğer su dışında iyonlar da girecek olsalardı, hücre zarının iç ve dış tarafları arasında elektrik potansiyeli şeklinde saklı duran enerji kaybedilirdi Ancak suyun hücre içine alınışı, vücut mekanizmasının en sağlıklı olacağı şekilde gerçekleşir
Aquaporinlerin yapısı üzerindeki yoğun çalışmalara rağmen, bu kanalların işleyişi hala anlaşılamamıştır Araştırmanın önde gelen isimlerinden Illinois Üniversitesi'nde fizik profesörü Klaus Shulten Swanlund'e göre bu çalışma, "hala suyun kanaldan nasıl geçtiğini ve iyonların iletilmesini nasıl önlediğini açıklayamadı  Bugün mümkün olan kristalografik metotlar, böylesine anlık detayları yakalayamıyor "1
Klaus Schulten Swanlund suyun hücre içine alınışındaki düzenin önemini ise şöyle vurgulamaktadır:
Su moleküllerinin kesinlikle zıt yönlerde olması, bir yandan hızlı bir akış sağlarken protonları iletmelerini önlüyor  Eğer bu kanallar iyonları sızdırsaydı, hücre duvarlarının elektrik potansiyelleri ortadan kalkardı, bu da hücre metabolizmasının tümünün bozulmasına sebep olurdu 2
Vücudumuzun %70'i su olduğu için, sağlıklı kalabilmek için her gün çok fazla suya ihtiyaç duyarız Vücudumuzda her işlem su içerisinde gerçekleşir Besin maddelerini, hormonları, antikorları ve oksijeni kan yolu ya da lenf sisteminden taşıyan çözücü madde sudur Su aynı zamanda vücudumuzdaki atıkların dışarı gönderilmesi için de gereklidir Eğer vücuda yeterince su alınmazsa, vücut kirli suyu tekrar çevirmek zorunda kalır ve metabolizma faaliyetleri verimli çalışmaz hale gelir Vücudun su saklayabileceği herhangi bir imkan olmadığı için, susuz kalındığında vücut suyu az kullanır ve suyun kaybedilebileceği tüm işlevler azaltılır Toksik maddeler atılmak yerine dokularda, yağda, eklemlerde ve kaslarda depolanır
Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü? Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi? (Vakıa Suresi, 68-70)
Bu bakımdan su vücudun dokuları ve hücreleri için temel bir bileşendir Su olmadan insan vücudu yalnız birkaç gün yaşayabilir Hiçbir besin eksikliğinin bu kadar ciddi etkileri olmaz Vücut suyunun %3 kadarını yitirmek dahi ciddi sağlık sorunlarına yol açar, %15 oranında su kaybı ise ölümle sonuçlanabilir
Suyun Akciğerlerdeki Rolü
Akciğer dokuları oksijen alıp karbondioksit ile hidrojen verirken su ile nemlendirilirler Alerji ve astım belirtileri yeterince su içmemenin göstergesi olabilir
Vücut Sıcaklığı
Su vücudun serinleticisidir, terleme ile vücut sıcaklığını düzenler Eğer vücut sıcaklığı düzenleyecek yeterli su olmazsa, ısı bitkinliği meydana gelebilir
Beyin
Beynin %90 kadarı sudur Beyin vücut ağırlığının sadece 50'de birini oluştursa da, vücuttaki kanın 20'de birini kullanır Su dikkatin sağlanması için önemli bir faktördür Düşük su seviyelerinde beyindeki enerji üretimi azalır Depresyon, baş ağrısı, hafıza kaybı ve kronik yorgunluk sendromu, su kaybının sıklıkla görülen göstergeleridir
Kalp
Kalbin %75'i ve kanın %85'i sudan oluşur İyi su alımı sayesinde kalp-damar sisteminin verimliliği artar Su tüketimi artırılarak damar sertliği, yüksek tansiyon ve kolesterol gibi hastalıklar en aza indirilebilir
Böbrekler
Böbrekler sürekli kanı filtre eder, atıkları biriktirir ve bunları idrar yoluyla dışarı yollar Yeterli su bulunmadığında böbreklerin, kirli suyu tekrar dönüştürerek kullanması gerekir
Sindirim Sistemi
Yiyecekleri doğru şekilde sindirebilmek için suya ihtiyaç vardır Su besin maddelerini kan yoluyla hücrelere taşır Su alımını artırmak mide sorunlarını azaltır Kronik su kaybı ise kilo alımı, kasların zayıflaması ile sonuçlanabilir
Eklemler
Kemiklerin %22'si sudur, kasların da %75'i sudan oluşur Eklemlerin çevresindeki bağ dokusunun esnekliğini koruması ve kolaylıkla hareket etmesi için çok fazla suya ihtiyacı vardır Su eklemleri yağlar ve kolaylıkla hareket etmesine imkan verir
Sırt
Sırttaki omurga hareket etmek için suyun hidrolik özelliklerine dayanır Belkemiği disklerinde tutulan su üst beden ağırlığının yüzde 75'ini destekler
Suyun vücut açısından gerekliliğine çok genel olarak değindiğimiz halde, insanın hayatta kalmak için suya muhtaç olduğu görülmektedir Ancak suyun bedene girişi kadar, suyun hücrelere dağılımı da çok büyük önem taşır Eğer vücuda alınan su, hücrelere giriş yapamayacak olsaydı, yukarıda bahsettiğimiz hücrelerden oluşan dokular, organlar ölür ve yaşam yine mümkün olmazdı Fakat hücre zarındaki mükemmel tasarım sayesinde su hücreye kolaylıkla giriş yapar Bu, Allah'ın insanlar üzerindeki rahmetinin bir sonucudur İnsan daha öneminin farkına varmadan, bu sistem kendisi için kusursuzca çalışır şekilde hazır bulundurulur Üstelik trilyonlarca hücrenin her birinde  
1-http://unisci com/stories/20022/0419022 htm;
Klaus Schulten Swanlund, Peter Nollert, Larry J W Miercke, Joseph O'Connell, International Science News, 19 Nisan 2002
2-http://unisci com/stories/20022/0419022 htm;
|