04-24-2009
|
#33
|
Şengül Şirin
|
Cevap : » Felsefe
Tanrının Varlığı ve Dinsel Deneyimler
Ontolojik, kozmolojik ve teleolojik kanıtlar, dışımızdaki dünyadan hareket ederek Tanrı’nın varlığını temellendirmeye çalışmıştır Oysa bu kanıt, inanan bir varlık olan insanın deneyimlerinden hareketle, sorunu inceler Bu nedenler deyim tam yerini bulmasa da bu kanıta "dini tecrübe kanıtı" da denilebilir Böyle bir tecrübe yaşamak için kişinin her şeyin başında inanması gerekmektedir Bu kanıt bir anlamda "Tanrıdan yine Tanrıya giden bir kanıt" olarak tarif edilebilir
Ünlü İslam düşünürü Gazali kendi inanç hayatında bu konuyu üç başlıkla ifade etmektedir Taklit, ilim ve zevk olarak ifade ettiği bu dini tecrübesinde önce iman olduğu gibi kabul edilir bu aşama taklit aşamasıdır Daha sonra bu imanın gerekleri üzerinde bir takım kanıtlara sahip olunur Zevk noktasında ise artık inanç açıklamasının derinine inilmektedir burada üst bir ruh haletine ulaşılır [1]
Dini tecrübe kanıtının da eleştiriye uğradığı bazı noktalar vardır Bu noktaları şöyle özetlemek mümkündür:
1 Dinden dine, kıtadan kıtaya değişiklik gösterir
2 Ruhi dengesizlik ve hastalıklardan ayırmakta sorun çıkar
3 Kişiye özel niteliğinden dolayı nesnel değerlendirmeler yapılamaz
4 İnsan karakteri üzerinde olumlu etkisi olduğu söylense bile, bunu doğruluk değeriyle karıştırmamak gerekir
5 Dini tecrübeden haz duyan kimselerin onu sürekli istemeleri, doğruluk değerinin belirlenmesinde sorun çıkarır
Din ve Mucizeler
Mucize kavramın Tanrı'nın belli bir zamanda ve belli bir durumda özel bir hareketi olarak değerlendirilebilir Yalnız bu davranış doğal olan sürecin dışında olan bir süreç olmalıdır Sanki bu davranış sistemin dışında oluşan bir davranış gibi algılansa da aslında eğer Tanrı her şeyin başı ve sonu ise ve her şey ondan kaynaklıysa o zaman sistemin içi ve dışı demek çok da akla uygun bir tanımlama olmayacaktır En azından Tanrı'nın alışılagelenin dışındaki hareketi şeklinde bir tanımlamada bulunabiliriz
Davit Hume'un mucizeler üzerine yazdığı yazısındaki tanımına göre mucize herhangi bir doğa üstülük şeklinde genel bir biçimde ele alınmaktadır Bu genel tabirde ise Tanrının hareketi yine de tek tip bir hareket olarak nitelendirilmektedir Bu tarz özel tavır aslında daha geniş bir tabana da yayılabilir
Mucize ile vahiy arasında büyük bir bağlantı vardır Mucize vahyin bir açıklaması olarak bizim anlayışımıza sunulmaktadır ve olduğu zaman normalin dışında belli bir şaşkınlık yaratan ve pek de yürekten beklenilmeyen bir olaydır
Mucizelere inanmak akla uygun mudur?
Özellikle bu konu üzerinde Hume'un yazdıklarını düşünürsek Hume iki tartışma konusunu ortaya atmaktadır Bunlardan birincisi normal olarak hiç bir sade kanıtın mucizeyi inanabilir bir hale getiremeyeceğini öne sürmektedir İkincisi ise mucize olarak ortaya konan kanıt aslında çok zayıf bir kanıttır Her bir ileri sürülen sorunun aslında epistemolojik bir kanıtı söz konusudur
Aslında Hume mucizenin imkansız olduğunu kanıtlamak için bir mücadele içinde değildir Bugün bilim bile bazı noktalarda "bu bir mucize" diyebilmektedir En mantıklı filozoflardan da böyle bir söz duymak mümkündür Fakat Hume bunu bu biçimde göremez Bazen mucizenin olamayacağını doğa yasalarına aykırılıktan öne sürmektedir
Birçok felsefeciye ve bazı yazarların iddialarına göre mucize olamaz şeklinde bir kanı söz konusudur Fakat bunun yanı sıra gerek kişisel tanıklıklar gerekse tarih içinde bir takım olaylar zincirinde her ne kadar doğaya aykırılık, doğa yasalarının kabul edemediği bir olgu gibi de görülse böyle bir olgu vardır Bu konu üzerinde tartışmakta Tanrı'nın varlığı ve Tanrı'nın doğası üzerinde tartışma gibidir Tanrı gerçekten algılarımızın üzerinde bir varlık olduğuna ve dünya üzerinde bir çok kavramın algılarımızın üzerinde etkinliğini gördüğümüze ya da hissettiğimize göre o zaman kesin imkansız gibi bir cümle ile yaklaşmakta mantık dışı bir yaklaşma olacaktır
|
|
|