Konu: » Felsefe
Yalnız Mesajı Göster

Cevap : » Felsefe

Eski 04-24-2009   #32
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : » Felsefe



Tanrının Varlığı Konusunda Ortaya Atılan Teleolojik Kanıtlar

Biz bu kanıta düzen ve amaç kanıtı da diyebiliriz Doğa olaylarının varlığının, düzenliliğinin ve amaçlılığının bir yaratıcıyı gerektirdiğini savunan bir kanıttır Bütün evrene baktığımızda gerçekten hiçbir biçimde bir tesadüfe yer olmadığını gözlemlemek mümkündür Bütün evren belli sistemlerin üzerinde durmaktadır Doğal olarak her bir varlığın bir amacı vardır İşte bu nedenle bu kanıt Teleolojik kanıt adını yani erekbilimsel (amaç bilimsel) kanıt adını almaktadır Bütün bu varlıkları amaçlarına göre yaratan bir zeka olmalıdır Bu kanıta göre bu zekanın varlığını kabul etmek kaçınılmazdır

Kozmolojik kanıtta olduğu gibi, Teleolojik kanıtta da köken eski Yunan'a kadar dayanmaktadır Zaten Kutsal Kitabın bir çok yerinde de Tanrı'nın böyle bir düzeni elinde tuttuğu ifade edilmektedir Gerek Platon, gerekse Aristo hep gökyüzünün düzenine bakarak bu düzenin arkasında bir başlatıcı neden aramışlardır Ortaçağa gelene dek de hep düşünürler bu düzeni belli başlı bir biçimde bir yaratıcı için bir kanıt görmüşlerdir Örneğin Mezmurlarda hep "göklerin ve yerin Rabbi" ifadeleri geçerken aynı zamanda "Yıldızların sayılarını" bilen, hesaplayan, bir düzen Tanrısı gerçeği görülmektedir Bu yalnız Mezmurlarda değil Kutsal Kitabın farklı yerlerinde de benzer ifadeler bulunmaktadır Thomas Aquinas'ın Tanrı'nın varlığı için sıraladığı "Beş Yol'un" açıklandığı Orta Çağda bu kanıt ortaya atılmıştır Daha sonra onsekiz ve ondokuzuncu yüzyılın başlarında oldukça popüler olmuştur Özellikle İngiliz teolog William Paley(1743-1805) tarafından geliştirilmiştir Yirminci yüzyılda ise Richard Taylor, FR Tennant ve Richard Swinburne tarafından savunulmuştur

İslam inancında düzen ve amacı içeren tartışmalar genelde iki yol takip etmişlerdir Bunlardan biri evrendeki muhteşem düzenden ötürü Tanrı'nın varlığının ispatı diğeri ise Tanrı'nın sıfatlarından hareketle evrendeki düzenin ve amacın açıklanmasıdır Farabi, İbn-i Sina, Gazali, İbn Rüşd gibi ünlü İslam düşünürleri Tanrı'nın adaletinden, cömertliğinden, güzelliğinden bahsederken sözü evrenin yapısına getirmişlerdir Gazali gibi bazıları da bu iki yolu iç içe kullanmışlardır

Teleolojik kanıtı basit bir biçimde özetleyecek olursak:

a Doğa içinde gerçekten muhteşem bir düzeni gösteren bir çok örnekler vardır

b Böylesine muhteşem bir düzen gerçekten muhteşem bir zekayı gerektirmektedir

c Bu nedenle doğanın varlığı büyük bir olasılıkla muhteşem bir zekanın varlığından kaynaklanmaktadır

Bu kanıtın insan ruhunda etkisi oldukça büyüktür Bu nedenle birçok vaiz bu kanıtı kullanmayı tercih eder Kant, Hume ve Darwin gibi kişiler bu kanıta karşı çıkmışlardır Özellikle Kant duyulur alemin verilerinden duyuların kapsamına girmeyen bir şeyin varlığına gidilmek istenmesinin, evreni zorunlu bir işçi gerektiren olarak bir saat gibi düşünmeyi gerektirmektedir Bu da Tanrı'nın yaratıcılığına zorunluluk yükleyecektir Hume'un bu konu üzerinde ortaya attığı görüşlerse oldukça çetin tartışmalara yol açmıştır Zaten Darwin kendince bu kanıtın bütün dayanaklarını söküp atmıştır Tennant ise teleolojik kanıtı yeniden dile getirerek ilahiyat konusuna bir canlılık getirmiştir




Tanrının Varlığı Konusunda Ortaya Atılan Ahlaki Kanıtlar

Ahlaki kanıt üzerinde tartışmanın kökeni yine Platon'a kadar gitmektedir O noktadaki görüş gerçek ve doğru olanın muhakkak "İyi Formunda" olmasıdır Bazı kişiler bu tarz bir kanıt üzerinde filozofların değil sade halkın durduğunu ileri sürmektedirler Bu bir anlamda doğrudur Filozofların tartıştıkları konular zaman zaman şekil değiştirmektedir Ama her ne olursa olsun filozoflar arasında moda olan konuların değişmesi daha önce tartıştıkları ya da daha sonra tartışacak oldukları konuların bir çoğunun önem taşımadığı anlamına gelmemektedir

Ahlaki kanıt, kişinin ahlaki deneyiminden ve bu deneyim ile ilgili her çeşit veriden yola çıkarak Tanrı'nın varlığını ispat etmektir Bu tarz bir kanıtı 18 yüz yıl sonlarında geliştiren Kant'tır Aslında Ahlak yoluyla Tanrının varlığı inancını temellendirmeye çalışırken Kant, büyük bir zorlukla karşı karşıya kaldığının farkındadır Bir yandan ahlakın otonomluluğunu korumak, öte yandan da inanç ile ahlak arasında makul bir bağın var olduğunu göstermek zorundadır Böyle bir çabada ahlaktan inanca gidilmek suretiyle inanmanın rasyonelliği ortaya konacak, ama inançtan yola çıkılmak suretiyle ahlakın temellendirilmesine gidilmeyecektir Başka bir deyişle ahlaki teolojiye "evet", ama teolojik ahlaka "hayır" denecektir Kant'a göre insan ahlaki bir varlıktır İnsan ahlaklı olmaya "mecbur" bir varlıktır Onu mutluluğa layık kılan da yine ahlaklılıktır Akıl dünyasında ahlaklılıkla mutluluğun birleştiği bir sistemin varlığını düşünmek, insan olarak bizim hakkımızdır Bu konunun yalnızca bir ide olarak fikirde kalmaması gerekir Mutluluğun gerçekleşebilmesi için herkesin üzerine düşeni yapması gerekir

Kant'a göre insan Tanrı'nın ve sonsuzluğun olmadığını kanıtlayamadığına göre ve dünyada iyi olan her kişinin de kör doğanın zulmüne tabi olacağı gerçeğinde umudunu bir yerde noktalamalıdır Bunu yapamazsa umutsuz kalacak ve bu da kişinin ahlak duygusuna zarar verecektir Bu noktadan hareketle Kant'a göre ahlaki bir varlık olan Yaratıcı'nın varlığının kabul edilmesi gerekmektedir

Platon üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan A E Taylor'un "Tanrı var mıdır?" isimli eserinde: "Deneyimlerimize göre ahlaki talepler zorlayıcı ve bağlayıcıdır Onların bu özelliği, kendi düşünce ve kararlarımızdan değil, daha yüce ve evrensel bir varlıktan gelmektedir Vicdanımızın sesi, yaşayan bir Tanrı'nın faaliyetinin açık işaretidir" demektedir Yani bir anlamda Ahlaki ideal objektif olup herkes için geçerlidir Kesin bir olgu-değer ayrımından söz edilemez Sürekli bir ahlaki ilerleyiş içinde bulunan insan, bir takım taleplerle karşılaşmakta ve ilahi inisiyatif onu daima ileriye doğru çekmektedir Bu taleplerin son kaynağı insan olamaz Yine uğruna her şeyimizi feda etmeye hazır olduğumuz bir gaye dünyevi bir gaye olamaz İşte böyle bir gaye, varlığında bütün iyilikleri toplayan, varlığın da değerin de asıl kaynağı olan Tanrı'dır O halde, ahlaki şuur ve ahlaki ilerleme, bizi bir Tanrının var olduğu inancına götürür

Görüldüğü gibi bu delil, mantıki bir kesinlik iddiasıyla ortaya çıkmamaktadır İnsanın ahlaki deneyimi hareket noktası olarak seçtiğimiz takdirde nasıl bir düşünce içine girebileceğimizi göstermektedir

Alıntı Yaparak Cevapla