Yalnız Mesajı Göster

Cevap : » Siyasi Coğrafya

Eski 04-23-2009   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : » Siyasi Coğrafya



A-KOPENHAG KRİTERLERİ

Kopenhag Zirvesi'nde belirlenen kriterler üç başlık altında toplanmıştır:
1 Demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, azınlıklara saygıyı ve azınlıkların korunmasını teminat altına alan kurumların istikrarını sağlamak,
2 İşleyen bir Pazar ekonomisine sahip olunmasının yanı sıra, AB içindeki rekabet baskısı ile piyasa güçleri karşısında durabilme yeteneğine sahip olmak,
3 Siyasi, ekonomik ve parasal birlik de dahil olmak üzere tam üyelikten kaynaklanan yükümlülüklere uyum yeteneğine sahip bulunmak

1-Tam Üyeliğin Siyasi Kriterleri
Yukarda sıralanan başlıklardan ilki, tam üyeliğin siyasi kriterleri olarak adlandırılmaktadır Aday ülkeler siyasi kriterler açısından değerlendirilmiş; Slovakya ve Türkiye'nin bu kritere uyum sağlamayan ülkeler olduğu belirtilmiştir Değerlendirmede kullanılan alt kriterler: (i)demokrasi ve hukukun üstünlüğü, (ii)insan hakları ve (iii)azınlıklara saygı olmak üzere üç başlık altındadır

2-Tam Üyeliğin Ekonomik Kriterleri
İkinci grupta yer alan Kopenhag kriterleri, ekonomik kriterler olarak bilinmektedir Tam üye olacak aday ülkelerde aranacak iki ekonomik kriter vardır Bunlardan birincisi, işleyen bir pazar ekonomisinin varlığıdır İkincisi ise, AB içindeki rekabet baskısı karşısında durabilme yeteneğidir

3-Tam Üyeliğin Diğer Kriterleri
Tam üyelikle ilgili diğer değerlendirmeler; ortak dış politika ve güvenlik politikasına uyum, ekonomik ve parasal birliğe uyum, Topluluk müktesebatına uyum ile topluluk müktesebatını uygulayabilme kapasitesi olmak üzere dört açıdan yapılmıştır

TÜRK-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİNDE SON DURUM VE ADALET VE İÇİŞLERİ ALANINDAKİ İŞBİRLİĞİNE GENEL BAKIŞ

Avrupa Birliği'ne tam üyelik yolunda büyük gelişmeler kaydeden Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne giriş süreci, 1959 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu’na ortak üyelik için giriş müracaatımızın olumlu karşılanması ile başlamış ve günümüze kadar çeşitli aşamalardan geçmiştir O tarihten başlayarak 1964 yılında Ankara Antlaşmasının imzalanması, 1999 yılında da Türkiye’nin adaylık statüsünün tanınmasına kadar olan dönemde toplulukla ilişkiler inişli çıkışlı bir grafik izlemiştir Topluluk yapı itibariyle bu süreç içerisinde büyük bir değişim geçirmiştir Ekonomik yapıdan önce bir noktada sosyo-kültürel ve daha sonra siyasi yapıyı da içine alan bir organizasyona dönüşmüş, son olarak da güvenlik boyutu oluşturulmaya çalışılan bir birlik haline gelmiştir

Lüksemburg Zirvesi yakın tarihte ilişkilerin donma noktasına getiren bir zirvedir, 12-13 Aralık 1997 tarihlerinde yapılmıştır Zirve'de tam üye adayları üç grupta ele alınmıştır:
Birinci Grup: Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Slovenya, Kıbrıs,
İkinci Grup:Slovakya, Romanya, Bulgaristan, Litvanya, Letonya
Üçüncü Grup: Türkiye

Lüksemburg Zirvesi'nde alınan kararlara göre, birinci grupta yer alan ülkelerle tam üyelik müzakereleri 1998 yılında başlayacaktı Yukardaki sıralamadan da gözleneceği gibi Türkiye, üçüncü grupta yer almaktadır Türkiye, tam üye adayları içinde üçüncü grupta yer almasına rağmen, Lüksemburg Zirvesi'nde Türkiye ile ilgili önemli görüşler ileri sürülmüştür Bunlardan ilki, Türkiye'nin AB'ne her alanda yakınlaşmasını sağlayacak bir Avrupa Stratejisi oluşturulması önerisiydi Avrupa Stratejisi, şu unsurları içermekteydi
-Ankara Antlaşması'nın ortaya koyduğu olanakların geliştirilmesi,
-gümrük birliğinin yoğunlaştırılması,
-mali işbirliğinin artırılması,
-mevzuatların yakınlaştırılması ve AB müktesebatına uyum,
-Türkiye'nin AB'ndeki bazı programlara katılımı
Türkiye ile ilgili ikinci konu, Ankara Antlaşması'nın 28 maddesine atıf yapılmasıydı Bu maddeye göre, "Antlaşma'nın işleyişi, Topluluğu kuran Antlaşma'dan kaynaklanan yükümlülüklerin tümünün Türkiye tarafından üstlenilebileceğini gösterdiğinde, akit taraflar, Türkiye'nin Topluluğa katılması olanağını inceler" (Ankara Antlaşması; 1964, Madde 28) "Antlaşma'dan kaynaklanan yükümlülükler" ifadesinden kastedilen sadece AB'nin kurucu antlaşmalarından ya da Ankara Antlaşması'ndan kaynaklanan yükümlülükler değildir Bu ifade ile kastedilen, daha önce antlaşmalarla belirtilen şartlara ilave olarak, AB'nin günümüzde tam üyelik için istediği şartlardır
Lüksemburg Zirvesi'nde kaydedilen başka bir gelişme, Türkiye'nin diğer aday ülkelerle ve üye ülkelerle beraber Avrupa Konferansı'na davet edilmesiydi Bütün bu olumlu noktalara rağmen, Türkiye ile ilgili görüşlerin yer aldığı raporun 35 paragrafı, AB ile siyasi ilişkinin kesilmesine yol açan ifadeler taşımaktaydı Buna göre, AB'nin Türkiye'den istedikleri şunlardı:
-AB seviyesinde insan hakları standartlarına ulaşılması,
-Azınlıklara saygı ve azınlıkların korunması,
-Yunanistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin tatminkâr ve istikrarlı bir çözüme kavuşturulması,
-Birleşmiş Milletler'in ilgili kararları doğrultusunda Kıbrıs'da siyasi bir çözüm bulunması

Türk hükümeti, Zirve'nin hemen ardından 14 Aralık 1997 yılında yaptığı bir toplantıda AB ile olan ilişkilerini askıya aldığını bildirmiştir Bu kararın gerekçesi, AB'nin yukarda yer alan istekleriydi

11-12 Aralık 1999 tarihleri arasısında yapılan Helsinki Zirvesi, ilişkilerin seyrinde olumlu bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir Bu zirvede Türkiye’nin adaylık statüsü ilan edilmiştir Adaylık statüsünün tanınması doğrultusunda kurulan sıcak ilişkilerin bir sonucu olarak 8 Kasım 2000 tarihinde Katılım Ortaklığı Belgesi kabul edilmiş ve 7-9 Aralık 2000 tarihleri arasında yapılan “Nice Zirvesi”nde onaylanmıştır Bu belge; Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği için gerekli öncelik alanlarını belirleyen, tam üyelik sürecinde yol haritasını çizen ve tam üyelik müzakerelerinin başlaması için hangi şartların yerine getirmesi gerektiğini belirten bir belgedir

Türkiye-AB ilişkileri Helsinki sonrasında giderek hızlanan bir trend içine girmiştir 3 yıllık bir aradan sonra 11 Nisan 2000 günü Lüksemburg'da yapılan Ortaklık Konseyi toplantısı bu bağlamda önemli bir dönüm noktası oluşturmuştur Ortaklık Konseyinde önümüzdeki dönem ile ilgili önemli kararlar alınmıştır
Katılım Ortaklığı Belgesi

2000 yılındaki “Nice Zirvesi”nde onaylanan Katılım Ortaklığı Belgesi Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği için gerekli öncelik alanlarını belirleyen, tam üyelik sürecinde yol haritasını çizen, AB müktesebatına uyum sağlamak amacıyla her alanda neler yapması gerektiğini, orta ve kısa vadeli hedefler olarak belirleyen ve tam üyelik müzakerelerinin başlaması için hangi şartların yerine getirmesi gerektiğini belirten bir belgedir

Tarama sürecini gerçekleştirmek üzere Ortaklık Komitesine bağlı 8 alt komite kurulmuştur AB, diğer adaylar için olduğu gibi, Türkiye bakımından da Topluluk müktesebatını oluşturan 31 alanı bu komitelere bölüştürmüştür Tarama süreci Haziran ayında başlamıştır Bu amaçla Ortaklık Komitesi alt komitelerin çalışma usullerini belirlemiştir

11 Nisan 2000 tarihli Türkiye-AB Ortaklık Konseyi'nde, taraflar arasında hizmetler ve kamu alımlarının serbestleştirilmesi için müzakerelere başlanması yönünde bir karar alınmıştır Bu çerçevede, ilk tur görüşmeler 17-18 Ekim 2000 tarihlerinde Ankara'da gerçekleştirilmiş ve ağırlıklı olarak araştırıcı bir mahiyette cereyan etmiştir

Katılım Ortaklıkları, esasen Komisyon'un, tüm aday ülkeler için hazırladığı yıllık ilerleme raporlarındaki unsurları içermekte olup, kısa (bir yıl) ve orta vadede (birkaç yıl) hangi hususların yerine getirilmesi gerektiğini belirlemektedir

Katılım Ortaklığı Belgesi 4 Aralık 2000 tarihinde Brüksel'de toplanan AB Genel İşler Konseyi'nde ele alınmıştır Sözkonusu toplantıya kadar Türkiye gerek Komisyon ile gerek AB üye ülkeleri ile sık ve üst düzey temaslarda bulunmuştur Bu çerçevede, toplantı sonucunda Kıbrıs ve sınır uyuşmazlıkları konusunda Helsinki ruhunun korunduğu kararlar alınmıştır Türkiye güçlendirilmiş siyasi diyalog çerçevesinde, ortak çıkarlara yönelik konularda yapıcı katkılarda bulunmaya devam edecektir Katılım Ortaklığı Belgesinin hukuki zeminini oluşturacak "Çerçeve Yönetmeliği" 14 Şubat 2001 tarihinde onaylanmıştır

KATILIM ORTAKLIĞI BELGESİNİN ADALET VE İÇİŞLERİ ALANINDAKİ BÖLÜMLERİ

I-Kısa Vadeli Öncelikler (2001)
Adalet ve içişleri alanında Avrupa Birliğindeki mevzuat ve uygulamalar konularında bilgilendirme ve bilinçlendirme programları geliştirilmesi
Organize suçlar, uyuşturucu ticareti ve yolsuzlukla mücadelenin iyileştirilmesi ve kara para aklama ile mücadele için kapasitesinin güçlendirilmesi
II-Orta Vadeli Öncelikler
Topluluk Hukuku ile adalet ve içişleri alanlarında AB müktesebatı uygulamaları konularında eğitim programları geliştirilmesi
Özellikle polisin hesap verme sorumluluğunun güvenceye alınmasına yönelik olarak adalet ve içişleri kurumlarının daha da geliştirilmesi ve güçlendirilmesi
Schengen Bilgi Sistemi ve Europol'a tam olarak katılımın mümkün olması için veri koruma alanındaki AB müktesebatının kabulü;
Vize mevzuatı ve uygulamasının AB mevzuatına uygun hale getirilmesine başlanması
Yasadışı göçün önlenmesine yönelik olarak, göç konusundaki AB müktesebatının ve eylemlerinin (kabul, yeniden kabul, sınır dışı etme) kabul edilmesi ve uygulanması
Sınır yönetiminin güçlendirilmeye devam edilmesi ve Schengen Sözleşmesinin tam olarak uygulanması için hazırlık yapılması
İltica konusundaki 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesine konulan coğrafi çekincenin kaldırılması ve mülteciler için konaklama tesisleri ve sosyal destek mekanizmaları geliştirilmesi
Yolsuzluk, uyuşturucuyla mücadele, organize suçlar, kara para aklanması ve ceza hukuku ve medeni hukuk alanlarında adli işbirliği konularında AB müktesebatının kabulü ve uygulanması; bu alanlardaki uluslararası işbirliğinin daha da yoğunlaştırılması
Adalet ve İçişleri Alanında AB Müktesebatını Benimsemenin Önemi
Türkiye'nin onüçüncü aday ülke olarak tanındığı 10-11 Aralık 1999 Helsinki Zirvesi'nde Avrupa bütünleşmesine doğru son adım atılmıştır

Türkiye, genişleme sürecinde, diğer aday devletler gibi kendi mevzuatını, AB'ni oluşturan bütün hukuki araçlar, politikalar, hukuki çerçeve ve kurumsal yapı anlamına gelen "Topluluk Müktesebatı" ile uyumlulaştırmak durumundadır Avrupa Birliği Komisyonu uyuşturucu maddelere, örgütlü suçlara ve karapara aklamaya karşı mücadelede ve ayrıca göç gibi konularda polis ve gümrük işbirliğinin ve hukuki ve cezai konularda adli işbirliğinin arttırılmasına önem vermektedir

Adalet ve içişleri sahasında AB Müktesebatı, diğer sahalardaki AB Müktesebatından nitelikçe farklıdır Katılım öncesi yıllarda Müktesebat'ın gelişeceği bu alanda daha yapılacak çok şey vardır AB, açık ve kapsamlı bir çerçeveyi kurmak için olabildiğince hızlı ve somut bir şekilde bu Müktesebat'ı geliştirmek için kendini taahhüt altına sokmuştur

Şimdi bütün aday ülkeler, genişlemiş bir AB içinde bir "Özgürlük, Güvenlik ve Adalet Alanı" kurulmasına tam olarak katılmak ve etkin biçimde katkıda bulunmak üzere, kendi mevzuat ve uygulamalarını, adalet ve içişleri müktesebatıyla uyumlulaştırmaya çalışmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla