Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Osmanlı Da Müessese Ve Medeniyet

Eski 04-22-2009   #7
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Osmanlı Da Müessese Ve Medeniyet



EYÂLET ASKERLERI

Osmanli kara ordusunun ikinci kismini meydana getiren, devletin büyümesinde, gelismesinde ve sinirlarini genisletmesinde önemli derecede rolü bulunan askerî kuvvet, eyalet askerleridir Bunlan : Yerli Kulu, Serhad Kulu, ve Timarli Sipahiler olmak üzere 3 grup halinde ele alabiliriz

YERLIKULU

Yerli Kulu piyadesi, eyalet pasalari ile sancak beylerinin komuta ve idaresinde bulunan, komutanlari da bunlar tarafindan tayin olunan muntazam ve disiplinli bir askerî siniftir Rikab-i Hümayûndaki askere Kapikulu dendigi gibi, devlet merkezinin disinda bulunan bu askere de Yerli Kulu denmekteydi Hizmet gördükleri müddetçe maas alabilen bu askerî sinifin iasesi, eyalet veya sancak beyi vasitasiyle veyahutta devlet hazinesinden verilirdi Bu sinifa dahil askerleri de gördükleri hizmetlere göre: 1 Azepler, 2 Sekban ve tüfekçiler, 3 Icareliler, 4 Lagimcilar, 5 Müsellem'ler olmak üzere bes gruba ayirmak mümkündür

AZEPLER

Yerlikulu askerinin ilk sinifini meydana getiren azepler, harplerde büyük hizmetler görüyorlardi Ordunun ön saflarinda yer almalarindan dolayi düsman taarruzuna en çok onlar maruz kaliyorlardi
Kelime olarak "bekâr" demek olan azep tabiri, Osmanli askerî teskilâtinda: bekâr, güçlü ve kuvvetli olan gençlerden meydana getirilmis bir askerî sinif için kullanilmaktaydi
Klasik Osmanli ordusunda azepler, Anadolu'daki Müslüman Türklerden kurulu hafif piyade askerî birligidir Bununla beraber yine ayni adi tasiyan ve 1450'den sonra Fâtih Sultan Mehmed tarafindan teskil olunan kale azepleri de vardir

Osmanlilarin ilk dönemlerinden itibaren XVI asrin yarisina kadar meydana gelen harplerde hafif okçu kuvvetlerine ihtiyaç vardi Bu bakimdan, harp esnasinda ne kadar azebe ihtiyaç varsa tesbit edilirdi Tesbit edilen miktar, sancaklara taksim edilirdi Böylece ihtiyaca göre 20 veya 30 hâne (ev)den bir azep istenirdi Istenilen azebin bekâr, güçlü ve kuvvetli olmasi lazimdi Sancaga bagli kazalardan seçilen her azebin ücret ve masrafi onu seçen yere ait olup bu, XV asrin sonu ile XVI asirda her azeb için 300 akça tutmakta idi Her azebin, askerden kaçmamasi için bir kefili vardi Kaçtigi takdirde masraf bu kefilinden alinirdi Azeplere verilecek para, azeb alinan yer ile halkinin servetine göre tahsil edilirdi Sefer hazirligi esnasinda azeplerin toplanmasina "Azep çagirtmak" denirdi Bunlarin maaslari olmadigindan harp zamanlarinda bütün vergilerden muaf sayilirlardi

Ok, yay ve pala gibi hafif silahlarla donatilmis olan azepler, ordunun ön saflarinda bulunduklarindan ilk olarak onlar düsman hücumuna maruz kalirlardi Bunlarin gerisinde toplar, onlarin arkasinda da yeniçeriler yer alirdi Savas basladigi zaman azepler saga sola açilmak suretiyle topçunun rahat ates etmesine imkan saglarlardi
Bahsimize konu teskil eden ve iki asirdan fazla büyük hizmetler ifa eden hafif piyade azepleri, XVI asir ortalarinda, Kanunî Sultan Süleyman saltanatinin sonlarina dogru ilga edildiler Kale azepleri ise 1826 senesine kadar hizmetlerine devam ettiler

SEKBAN VE TÜFEKÇILER

Yerlikulu piyadelerinden olan sekbanlar, askere ihtiyaç hasil oldugu zaman, gönüllü olarak toplanan köy halkindan olduklari için, diger birlikler gibi saglam bir askerî egitime sahip degillerdi "Salyâne"den kurtulmak için zaman zaman Hiristiyanlar bile bu birlige istirak edebiliyorlardi Bunlar, bulunduklari bölgenin pasasindan baskasini tanimazlardi Hizmet gördükleri müddetçe ulûfe alirlardi Sekbanlar, "Bayrak" ismi ile siniflara ayrilirlardi Sekban bölükbasisi ve Bayraktar adinda subaylari vardi Bunlar, silah olarak kiliç kullanirlardi

Zamanla sekbanlarin önemleri azalinca bunlarin yerini "Tüfekçi" adi ile yeni bir piyade sinifi aldi Her elli-altmis tüfekçi bir bayrak kabul edilerek, "Gönüllü zabiti" adi verilen bir subayin komutasi altinda bulunurdu Her sancak veya eyaletteki tüfekçi bayraklari, "Tüfekçi basi" adi verilen bir subayin komutasina verilirdi Önemli eyaletlerden üçer veya beser tüfekçi basi varsa, bunlardan biri bas seçilerek adina "Serçesme" denirdi

ICÂRELILER

Hudud boylarinda bulunan sehir ve kalelerde istihdam edilen yerli topçulardan meydana getirilen bir siniftir Ücretle vazife gördüklerinden dolayi kendilerine bu isim verilmistir Komutanlari, topçulugu iyi bilen ve "Topçu agasi" adi verilen bir kimsedir Topçu agasi, eyalet pasalarinin komutasinda bulunmak üzere payitahttan gönderilirdi

LAGIMCILAR

Yerlikulu askerinin bir bölümünü teskil eden bu sinif, hududa yakin bulunan önemli bazi kalelerin aniden muhasara edilmesi düsünülerek kurulmus bir siniftir Ayrica düsman tarafindan kazilacak hendek ve tünellere mukabil hendek ve tünel kazmak suretiyle harbi kazanmak gayesi güdülmüstü Kapikulu ocaklarindan olan Lagimcilarla ayni vazifeyi görmelerine ragmen bunlarin durumlari daha farkli idi Zira bunlar, baris zamanlarinda da bagli bulunduklari kalelerde bulunuyor ve genellikle Hiristiyan tebeadan meydana getiriliyorlardi Bunlar, devlet merkezinden gönderilen ve "Lagimcibasi" denilen bir subayin komutasina verilmislerdi

MÜSELLEMLER

Osmanli Devleti'nde, pek çok görevi yerine getiren müsellemler, harp zamanlarinda ordunun geçecegi yollan temizlemek, köprüleri tamir etmek ve yol açmak gibi hizmetlerle de mükellef idiler: Buna karsilik baris zamanlarinda bütün vergilerden muaf sayiliyorlardi Zaten bu ismi bu yüzden almislardi Rumeli'de genellikle Hiristiyan tebeadan olan müsellemlere karsilik, Anadolu'da Müslüman tebea istihdam olunurdu Bunlara "Yörük" ismi verilirdi

SERHAD KULU

Osmanli kara ordusunun, önemli bir bölümünü meydana getiren eyâlet askerlerinin bu ikinci sinifi olan Serhad kulu da, hizmet ve durumlarina göre ayri kategorilerde mutalaa edilmistir Bu sinif: Akincilar, Deliler, Gönüllüler ve Besliler olmak üzere daha küçük birliklere ayrilmislardir

AKINCILAR

Serhad kulu grubunun en önemli birligini akincilar teskil ederdi Müslüman Türklerden meydana getirilen hafif süvari kuvvetlerine verilen bu isim, 500 sene sonra Avrupa'da "komando" olarak ortaya çikacaktir

Serhad denilen hudud boylarinda bulunan akincilar, fevkalade disiplinli bir teskilâta sahiptiler Bunlar, atlarla düsman içlerine kadar sokulur, gerek bizzat gördükleri, gerekse düsmandan elde edilen esirler vâsitasiyla ögrendikleri bilgileri degerlendirerek önemli bir istihbarat agi kurmuslardi Öncü kuvvetler olduklari için, ordunun kesif hizmetlerini görüyorlardi Bundan baska onlar, düsman topraklarindaki araziyi tedkik ederek orduya yol açiyorlardi

Çok seri hareket ettikleri için, düsmanin pusu kurmasina imkan vermiyorlardi Ayrica ordunun geçecegi yerlerdeki mahsûlü korumak suretiyle ekonomik bir fayda da sagliyorlardi Akincilar, esir almak suretiyle bölgede bulunan nehirlerin geçit yerlerini de ögreniyordu Bunun içindir ki akincilar, esas ordudan dört bes gün daha ileride bulunurlardi Günümüzün motorize birlikleri gibi pek seri ve sür'atli hareket ettikleri için, düsmana karsi dehset saçar ve onlarin maneviyati üzerinde çok etkin psikolojik tesirde bulunurlardi

Islâmî suurdan kaynaklanan bir ruha sahip olan akincilarin, ordunun basarisi için yaptiklari akinlarda, pekçok esir aldiklari bir gerçektir Akinci anlayisina göre savasmak (cihad yapmak) hem dinî hem de millî bir vazifedir
Hafif süvari birlikleri olduklarindan, düsman kale ve ordusu üzerine varmayan akincilar, ordu için yollan açiyorlardi Bu yollarin birkaç yönden açilmasi gerekiyordu Ordunun hedefi olan ülke, hem maddî hem de manevî bir sekilde yipratilmali idi Düsmanin, maddî güç kaynaklari yok edilmeli, ekonomisi ile ordusu hirpalanmali idi Halka korku salip onlarin manevî güçlerini kirmak gerekiyordu Elde edilmesi mümkün olan her türlü gizli bilgi elde edilmeliydi

Akincilarin açtiklari bu yol ve verdikleri hizmetten sonra, Padisah veya Serdar-i Ekrem asil ordu ile gelip harp ederlerdi

Akincilar içinde devsirme yoktur Bu sinifa, Arnavut ve Bosnak gibi, Osmanlilar vasitasiyle Müslüman olanlar da alinmazdi Akinci olabilmek için Osmanli Türkü olmak gerekiyordu akinci beylerinin çogu, Osman Gazi'nin arkadaslari olan maruf komutanlarin çocuklaridir Akinci beyleri, istediklerini ocaga alir, istemediklerini de almazlardi Bu konuda Divan anlari tamamiyla serbest birakmisti Bu yüzden Divan, onlarin bu tasarruflarina karismazdi Akinci ocagi beyleri, genis bir yetkiye sahip ve dogrudan dogruya padisahtan emir alan kimselerdi

Büyük bir kismi, Avrupa ve Balkan halklarinin dillerini çok iyi biliyordu Bu sebeple sinirlarin ötesinde kendilerine bagli birçok ajanlari vardi Bu ajanlar sayesinde akincilar, Orta Avrupa ve ötesi hakkinda günlük bilgileri elde edebiliyorlardi Bu sekilde hareket etmek, onlar için bir zorunluluktu Aksi takdirde girisecekleri akin bir felaketle sonuçlanabilirdi

Her biri ayri bir komutana bagli bulunan akinci birlikleri, ayri ayri yerlerde ikamet ediyorlardi On kisilik akinci birliginin komutanina onbasi, yüz kisilik birlik komutanina yüzbasi, bin kisilik birligin komutanina da binbasi deniyordu Bütün bunlarin üstünde de "Akinci beyi" denilen akinci komutani vardi ki, buna akinci sancakbeyi denirdi

Düsman ülkesine yapilan bir akinin, akin adim alabilmesi için o taarruzun akinci komutanlarinin emrinde olmasi lazimdi Akinci komutani kendisi sefere istirak etmez, gönderdigi birlik te 100 veya daha fazla kisiden meydana geliyorsa buna "Haramîlik", 100 kisiden daha az ise buna da "Çete" denirdi Hazar zamaninda (harb olmadigi zaman) akincilar, kendi is ve talimleri ile mesgul olurlardi Düsman ülkesine yapilan akinlar, gelisigüzel degil, bir plan ve program dahilinde olurdu
Rumeli'de ayri ayri ocaklar halinde bulunan akincilar, komutanlarinin isimleri ile anilirlardi Osmanlilar'in ilk fetihleri zamaninda Evrenos Bey akincilari vardi Daha sonra Mihalogullari, Turhan ve Malkoç Bey akincilari meydana çikti XVI asir sonlarina kadar söhretlerini muhafaza eden akincilar, Osmanli fetihlerinde önemli rol oynamislardi Genelde Akincilar, Rumeli sinir boylarinda kullanilmakla birlikte zaman zaman Anadolunun dogusunda da istihdam edilmislerdir

Savaslarda basarili olan akincilara dirlik tahsis edilince timarli akincilar ortaya çikti Böylece akincilar, timarli ve vergiden muaf olanlar diye iki gruba ayrilmis oldular XVII asir baslarindan itibaren vergiden muaf olanlar, bazi kadilar tarafindan vergi vermeye zorlanmis görünmektedirler Merkezden gönderilen emirlerle kadilarin bu neviden davranislarindan vaz geçmeleri istenmektedir Nitekim 1014 (1605) senesine ait bir hükümde söyle denilmektedir:

"Akinci taifesinin sakin olduklari yerin kadilarina hüküm ki, kadimu'l-eyyamdan olan sefer-i hümayunuma eser akinci taifesi sefere estikleri (sene) umûmen avanz-i divâniye ve tekâlif-i örfiyeden muaf ve müsellem olmak babinda emr-i serifim vârid olmus iken, haliya taife-i mezbureye kudat tarafindan tekâlif çektirilmekle, sefere ihraç olunmak lazim geldikte taife-i mezbûre sair reaya gibi hem tekâlif çekeriz ve hem sefere teklif idersiz deyü sefere gitmekte taallul ettikleri ilam olundu Imdi taife-i mezbûre memur olduklari sefere gelüp hizmet ettiklerinden sonra tekâlif ile rencide olunmamak ferman olunmustur"

Akincilarin silahlan, bir zirhli gögüslük ve yaka ile mizrak, kalkan ve atlarinin egerine takili basi topuzlu bir bozdogandi Akincilarin tamami zirh kullanmazdi Bunlarin yiyecekleri ve kaplari da kendileri gibi hafifti Atlarinin egerine asili birer küçük kushâne ile yemek islerini görürlerdi Çogu zaman bu tencerede pirinç, kavurma veya koyun pastirmasini pisirirlerdi

XVI asir sonlarina kadar Bati'da önemli hizmetlerde bulunan akincilarin sayisi, zaman ve sartlara bagli olarak azalip çogaliyordu Nitekim 1530 Budin ve 1532 Alman seferinde sadece Mihaloglu Mehmed Bey'in komutasinda 50 binden fazla akinci vardi
Eflak Beyi Mihal'in isyanindaki harekâtta (1595), Vezir-i A'zam Sinan Pasa'nin tedbirsiz hareketi sonucu adeta mahv olurcasina zayiat veren akincilar, bundan sonra pek fazla is yapamadilar Gerçi XVII yüzyilin ilk yarisi içinde cüz'î bir kuvvetle bazi muharebelerde görünmüslerse de eski kuvvet ve kudretlerine ulasamadilar Bundan sonra akincilarin vazifesi, Tatar ve Kirim Hani kuvvetleri tarafindan görülür olmustu Varligini ismen de olsa uzun süre devam ettiren akincilik, 1826 yilinda resmen ortadan kaldirilmisti

DELILER

Serhad kulu askerinin bir bölümünü de "Deliler" teskil ediyordu Bunlarin büyük bir kismi Türk'tü Öncü birliklerden olan ve deli denilen bu atlilar da akincilar gibi gözünü budaktan sakinmiyorlardi Gerçekten bu sinifa mensub olanlar, öyle bir cesarete sahip idiler ki, asir "delil" demek olan bu tabir, cesaretlerinden dolayi halk arasinda "deli" olarak meshur olmustu Iri yan ve cesaretli kimselerden meydana gelen bu hafif süvari birligi, ocaklarini Hz Ömer'e kadar dayandirirlar Fevkalade cesaret, atilganlik ve korkunç kiyafetleri ile düsmana dehset veren Deliler, hep galip gelirlerdi Bu sinif askerî birligin parolasi "yazilan gelir basa" seklinde idi Böyle bir anlayis ve suura sahip olduklari için hiç bir tehlikeden çekinmezlerdi

Sancak beyi veya beylerbeyi maiyetinde olan delilerde, akincilarin bütün silahlan vardi Bunlarin her ellialtmis kisisi "bayrak" adi ile bir birlik meydana getiriyordu Bu birliklerin birkaç tanesi "Delibasi" adinda bir subayin komutasinda idi Birkaç delibasinin askerleri de "Alaybeyi" veya "Serçesme" denilen daha yüksek rütbeli bir subayin komutasina havale edilmislerdi

XVI asirlardan önce pek görülmeyen bu askerî birlik, Türklerden baska Bosnak, Sirp ve Hirvat gibi Müslüman olmus cengaverlerden meydana gelmisti Bunlar, tamamiyle Rumeli halkindan olduklari için orada bulunurlardi
Baslarinda, benekli sirtlan derisinden yapilmis ve üzerine kartal kanatlari takilmis bir baslik bulunurdu Salvarlari kurt veya ayi derisinden olup tüyleri disarda idi Bu kiyafetleri ile deliler, düsmana büyük bir korku verirlerdi

Devlette, zaaf belirtilerinin görüldügü XVIII asirdan itibaren bu askerî birlik de önemini kayb etti Yeniçerilerin ortadan kaldirilmasi ile bunlar da lagv edildi
Serhad kulu askerini teskil eden "Gönüllü" ve "Besliler" diye iki ayri birlik daha vardir Hafif süvari birlikleri olan bu birlikler, zamanlarina göre önemli hizmetler ifa etmislerdi Bunlar, hududlardaki sehir ve kasabalarin muhafazasina memur edilmislerdi Bu birlikler, ulûfelerini bulunduklari yerin maliyesinden aliyorlardi Atli ve tüfekli olan gönüllü sinifi sag ve sol gönüllüler diye ikiye ayriliyorlardi Besliler de sag ve sol besliler diye ayrildiklari gibi "Cemaat-i besluyan-i evvel", "Besluyan-i sani", "Besluyan-i salis" ve "Besluyan-i rabi" gibi isimler alirlardi

Alıntı Yaparak Cevapla