Şengül Şirin
|
Cevap : Osmanlı Tarihi
KUSATMA VE ISTANBULUN FETHI
Bilindigi bi Cuma, içinde Cuma Namazi bulundugundan Müslümanlarcaek olarak kabul edilmektedir Iste böyle bir günde Edirne'den baslayan hareket, 6 Nisan (26 Rebiülevvel) gününe tesadüf eden baska bir Cuma günü, genç hükümdarin, ordusu ile birlikte edâ ettigi (kildigi) Cuma Namazi'ni müteakip baslayan kusatma ile ilgili yerli ve yabanci bir çok kaynakta bilgi bulunmaktadir Birbirlerini tamamlar mahiyette olan bu bilgileri kisaca ve ana hatlari ile vermek gerekiyor Zira tafsilatina girdigimiz zaman sadece bu kusatmanin, hacimli bir eseri dolduracak kadar genis olacagi görülecektir Bu sebeple biz, konunun detaylarina girmeden vermek ve kaynaklarina dipnotta isaret etmekle yetinmek istiyoruz
Cuma namazindan sonra muhasara hareketine baslanilmasini emreden genç hükümdar, maddî kuvvet kadar mânevî kuvvetin de tesirine inaniyordu Bu sebeple sultanin etrafinda, ulema, mesayih ve bunlarin talebelerinden meydana gelen bir halka bulunuyordu Bunlar, asker arasinda gazâ ve cihadin faziletinden bahsederek onlari "Feth-i Mübin"e tesvik ediyorlardi Onlar, bununla da yetinmeyerek "Feth-i Mübin"in muhakkak oldugunu, Kostantiniyye fethinin Sultan Mehmed tarafindan gerçeklestirilecegini askere telkin ediyorlardi Âlimler, seyhler ve seyyidlerden meydana gelen halkadan bahseden Hoca Sa'duddin Efendi bu konuda su bilgileri vermektedir:
"Ulema, mesayih ve seyyidler, eski âdetleri üzre ol gazi hükümdarin katinda bulunmak, gaza sevabini elde etmekle yüceldiler Onun otagi yaninda yürüyüp dua etmekten bir an dahi geri kalmadilar Sultan-i âlisan (sani yüce sultan)la at basi giderek onun * âyet-i kerimesinde belirtildigi gibi "onun verdigi nimetlere sükr ederler" derecelerine dogru yöneldiler Her an, fetih ve zaferin nasib olmasi duasina, emel ve dileklerinin gerçeklesmesi için yakarista bulundular Gerçekten de rehberi zafer olan bu seferde, temiz ruhlar birlikte, gayb ordulari ise askerin öncüsü olarak ilerlemekte idi Ama o tarihlerde hayatta olan ve gizli sirlari bilenlerden ve kerametleri zahir olan Aksemseddin Hazretleri ile Akbiyik Dede, Islâm askerlerine yüz akligi olmak için duaya devam ediyor ve hükümdarin emri geregince otag yaninda yürüyorlardi Böylece onlar da, dilekleri gerçeklestiren Allah'in yardimlarini taleb için ayni yola düstüler "
Bizans surlari önünde saf tutan Osmanli ordusunda, piyadeler sagli sollu ayrilmis, arka ve yanlara süvariler konmustu Üç adet büyük hücum firkasi teskil edilmis ve 14 bataryalik bir topçu parki kurulmustu Kisa bir zaman içinde muhasara için mevki alan ordu, hazirliklarini yürütürken Sultan, Bizans Imparatoru'na, Mehmed Pasa'yi, baska bir rivayette de Isfendiyar oglu Ismail Bey'i elçi olarak gönderip, sayet teslim olurlarsa, halkin mal ve canlarinin güvenlikte bulunacagini, isteyenlerin bütün esyasiyla birlikte arzuladiklari yere gidebilmekte serbest olacaklarini, aksi takdirde harp hukukunun gerektirdigi seylerin yapilacagini bildirdi Bu teklifin reddedilmesi üzerine, kusatma hareketine hiz verildi Sahî denilen büyük top, günümüzde Topkapi denilen yerde mevzilendirildi 12 Nisan'da safakla birlikte topçu bataryalari atese baslayarak, surlar bombardimana tutuldu Bu bombardimanlarin çok ustalikli yapildigi, nokta atislari ile surlardaki muhayyel bir üçgen dövülerek, zedelenen kenarlarin üzerine, ortasina yapilan top darbeleriyle büyük gedikler açildigi rivayet edilir Bu sekildeki bir bombardiman, Türk topçusunun harp teknigindeki maharetlerini göstermektedir Schlumberger, bu konuda asagidaki ifadeleri kullanarak Osmanli topçusunun, bu fetihteki rolüne isaret eder:
"Yine Nisan'in on ikinci günü büyük bombardimanin basladigi gündü Bu elem verici tarihten itibaren muhasaranin son buldugu 29 Mayis tarihine kadar yedi hafta boyunca o korkunç toplar, günün her saatinde sasmaz bir intizam dahilinde dehset saçan bir gürültü ile agir mermer güllelerini Bizans surlarina firlatmaktan bir an dahi geri kalmadilar Simdiye kadar hiç kimsenin asla isitmemis oldugu bu harikulade top patlamalarini isiten hurafe perest (hurafelere inanan) halkin, duçar oldugu canhiras feryad ve dehset, tasavvur edilsin Tesirin tahribkarligi derhal görüldü Asirlar oyunca nice güçlü milletlerin hücumlarina dayanmis olan bu asirlik duvarlarda, derhal gedikler açilmaya baslandi Bu gülleler, kesif bir toz ve duman bulutu içinde müthis bir gürültü ile geliyor, surlara çarpip tahribatini yaptiktan sonra bin parça oluyorlardi Kusatilmis olanlar, çok kisa bir mesafeden yapilan bu ilk top atesini müteakip, bin seneden beri bu sevgili beldenin maglup edilemez bir tanriçasi makaminda tuttuklari ve varligiyla magrur olduklari bu köhne surun kendilerini korumaya yetmeyecegini anladiklari zaman, tarifi imkansiz bir ye's ve kedere kapildilar "
Mutlak surette galip gelmek azmiyle bütün hazirliklarini tamamlayan Sultan Mehmed, ortaçagin en büyük kalesini yikmak için yaptirdigi müthis toplari ile Istanbul surlari önüne gelip muhasaraya baslar 6 Nisan - 29 Mayis arasinda 54 gün süren kusatmanin tafsilatina girmek istemiyoruz Ancak, Fâtih ünvanini alacak olan Sultan Mehmed, Istanbul surlari önünde, kendisini bütün mukadderatla karsi karsiya getiren iki çetin imtihan daha geçirmisti Durumun nazikligini ortaya koymasi bakimindan kisaca bunlardan söz etmek gerekiyor
20 Nisan'da bugday yüklü bir Bizans gemisiyle dört Ceneviz gemisi, Baltaoglu Süleyman Pasa'nin bütün gayretlerine ragmen, Lodos rüzgari ve Bogaz'daki akinti sebebiyle Halic'e girmeyi basardilar Bu basari, Bizans'ta büyük bir ümit ve sevinç uyandirdi Bu gemilerin, batililar tarafindan gönderilen donanmanin öncüleri oldugu sayiasi yayildi Tursun Bey'in ifadesiyle bu hadise, "ehl-i Islâm arasina fütur ve perisanî saldi Amma ma'nide âyet-i kerimesinin isaretine uygun olarak bu hadise, alinan tedbirlerle Müslümanlarin lehine tecelli edecektir Gerçekten, muhasarayi basarisizliga ugratacak büyük bir tehlike belirmisti Ümitsizlik, bozgun dogurabilirdi O zaman, Aksemseddin tarafindan Pâdisaha sunulmus olan bir mektup, bu muvaffakiyetsizligin, umumî bir hayal kirikligi dogurdugunu ve zaferi süpheye düsürdügünü isbat etmektedir Mektup, alinmasi gereken tedbirleri de tavsiye etmektedir
Düsman gemilerinin Halic'e girmesi üzerine, hisimla atini denize dogru süren ve kaftani islanincaya kadar denize girmis olan genç hükümdar, bu durumu hazmedemeyerek Baltaoglu'nu komutanliktan azlip, onun yerine Hamza Bey'i tayin eder
Sultan, bütün vezir ve komutanlarin katildigi bir Divan toplar Orada, Çandarli ile ona tabi olanlar, ortaya çikan durumdan istifade ile Imparator'la müzakerelere girisilmesi ve muhasaranin kaldirilmasi fikrini tekrar ortaya atarlar Genç hükümdar için durumun ne kadar nazik bir hale geldigini tasavvur etmek mümkündür Vaziyeti, Çandarli Halil Pasa'nin eski rakibi ve fetih fikrinin kuvvetli müdafii Zaganos Pasa kurtarir Sehabeddin Pasa ve Koca Turahan Bey'le Aksemseddin'in ve Sultanin hocasi Ahmed Güranî (Molla Güranî)'nin yardimlari ile bu bedbin görünüsü yenmeye ve savasa devam azmini yenilemeye muvaffak olurlar Bunlar, tesci' edici sözleriyle askerin cesaretini yükselttiler Hoca Sa'duddin bu konuda sunlari söyler: "Ulemanin ileri gelenlerinden Seyh Ahmed Güranî, büyük seyhlerden Aksemseddin ve makami yüce vezirlerden Zaganos Pasa, ülkeler hakimi sultan ile ayni görüs ve fikirde olup, baris ve anlasma yolunu benimsememislerdi Fetih alâmetleri belirdigi sirada isten el çekmek vazife anlayisina sigmaz diyerek zaferleri gölge edinen askerlere nasihatlarda bulundular ve tatli bir dille "sonra Rum ülkesi size açilacaktir" hükmünde belirtilen gerçek vaadi hatirlatarak "büyük savas, Kostantiniyyenin fethidir" gerçeginden hareketle ortaya konan gayret ve ihtimami bir bir gazilere anlattilar "
Bizans'in, Haliç tarafindan da tazyiki için limana girise mani olan zincirin kirilmasi denenmisse de basari saglanamamisti Bunun üzerine ince donanmanin Halic'e karadan geçirilmesi genç hükümdar tarafindan düsünülmüstü Bizans Rumlari arasinda da "Gemilerin karadan yüzdürüldügü görülünceye kadar Istanbul'un zaptinin kimseye müyesser olmayacagi" hususunda bir inanç ve anlayis bulundugundan, kusatilanlarin bütün ümitlerini kirmak için bu ise tesebbüs edilmistir O sirada, Galata, Cenevizlilerin elinde bulunup ayri bir kalesi vardi Bura sakinleri, Türklerle dost olmakla beraber geceleri de Bizanslilara yardim etmekteydiler Halic'e denizden girmenin imkansizligi yüzünden 50-70 kadem uzunlugundaki 15-22 sira kürekli 70 kadar gemi, 22 Nisan gecesi sabaha kadar Halic'e geçirildi Solakzâde bunu "Himmet-i merdân ile Besiktas dedikleri yerden Kasim Pasa deresine dogru, dag parçasi gibi gemilerin altina rugan (yag) ile terbiye olunmus kütükler döseyip, bir rivayette yelkenler açarak yürüttüler ve gemileri birbirine baglayarak üzerine metrisler koydular" cümleleri ile anlatir Bu sevkiyat yapilirken Beyoglu tepelerine yerlestirilen bataryalarla Haliç'teki Bizans donanmasi taciz edilip hareketsiz birakildigi gibi surlarin etrafinda da bombardimana devam edilip, esas faaliyet, iyi bir sekilde gizlenmisti Sabahleyin 70 parça kadar geminin, Haliç'te yelken açtigini gören Bizanslilar, hayret ve dehsetle bu manzarayi seyre baslamislardi Bu sekilde, karadan gemi yürüterek denize indirme teknigi büyük bir basari idi
Fâtih, bununla da kalmadi, ihtiyaç karsisinda büyük dehâsinin yeni bir kesfini de ortaya koydu Havan toplari döktürdü Onlarin, balistik hesaplarini bizzat yaparak tecrübelerinde bulundu Beyoglu sirtlarindan ve Galata surlarindan asirma atislarla Haliç'teki düsman gemilerini batirmaya basladi Böylece yeni bir cephe açilmasi ve Bizans'in her taraftan sikistirilmasi, Imparator'u, en agir sartlari kabul ederek baris teklifinde bulunmaya zorladi Fakat Fâtih, Imparator'un gönderdigi elçilere: "Ya ben Bizans'i alirim, ya Bizans beni" diyecek kadar, fetih isinde azimli oldugunu ve teslimden baska bir teklifi kabul etmeyecegini bildirmisti
Gemilerin Halic'e indirilmesinden sonra Defterdar ile Kumbarahane Iskelesi arasinda bin kadar duba üzerine, bes askerin yan yana yürümesine imkân verecek ve top geçirilebilecek sekilde muntazam, saglam dösemeli bir köprü kurdurdu O dönem tekniginin bir harikasi kabul edilen bu köprü, Rumlarin mâneviyatlarini yeniden ve esasli bir sekilde sarsti
Fâtih Sultan Mehmed'in karsilastigi ve âdeta imtihan edildigi buhranli ikinci hadiseye geçmeden önce, onun düsmani olan ve Fâtih'i sahsen taniyan Bizans imparatorluk prensi meshur tarihçi Dukas'in karadan yürütülen gemiler ile pâdisahin bu husustaki faaliyetleri hakkindaki düsüncelerini buraya almayi faydali buldugumuzu belirtmek isteriz O, söyle diyor:
"Pâdisah, cesurâne ve cür'etkârane bir planin tatbik ve icrasini düsündü Galata'nin sark tarafinda ve Çifte sutun altindaki cihette olan yer ile, Galata'nin diger cihetinde ve Kosmidion denilen yerin karsisindaki Haliç sahili arasinda bulunan ve Galata'nin arkasinda olan ormanlik dag yolunun düzeltilmesini emr etti Bu yolu, mümkün oldugu kadar düzelttiler ve makaralar ile gemileri denizden karaya çikardilar Bu gemilerin, geçidin (Bogaz) mukaddes agzindan çekerek, kara yolu ile,Halic'e nakl olunmalarini emr etti Bu suretle emir icra olundu Gemiler çekiliyordu Her birinin bas tarafinda bir kaptan ve arka tarafinda bir dümenci oturuyordu Bir digeri de elinde küregi tutarak, yelkeni harekete geçiriyordu; biri de davul, baska birisi de borazan çaliyor ve denizcilere ait sarkilar okuyordu Muvafik rüzgarin esmekte oldugu sirada, ormanlari ve dereleri asarak, denize varincaya kadar karadan geçiyorlardi Bu gemilerin sayisi seksen idi Bunlar arasinda iki sira kürekli kadirgalar da vardi Geri kalan gemileri orada biraktilar Böyle bir harikayi kim gördü ve kim isitti? Keyahsar (Keyhüsrev) denizde köprü insa ederek, karada yürür gibi bu köprü üstünden karsiya asker geçirdi Bu yeni Makedonyali ve bana kalirsa neslinin en son pâdisahi olan Mehmed, karayi denize tahvil etti (çevirdi) Ve gemileri dalgalar yerine, daglarin tepelerinden geçirdi Binaenaleyh bu, Keyahsar'i da geçti Zira Keyahsar, Elispondos (Çanakkale Bogazi)'u geçti ve Atinalilara maglub olarak muhakkar (hakarete ugramis) bir halde geri döndü Mehmed ise, karayi denizde oldugu gibi geçti ve Bizanslilari mahv etti Ve hakiki altin gibi parlayan Atina'yi (burada kastedilen Istanbul'dur) yani dünyayi tezyin eden (süsleyen) sehirlerin kraliçesini feth etti "
Istanbul'un, kusatma altina girdigi günden, düsecegi gününe kadar Haliç'te büyük bir Venedik gemisinde bulunarak, olup bitenleri yakindan takib etmis olan vak'anüvis Nicolas Barbaro, efsanevî mes'ale isigi altinda gemilerin, dag ve tepelerden geçisinin dehset saçici cereyanini, taifelerin sevk ve setaretini, tekbir seslerini, sevinç nârâlarini ve davul âvâzelerini uzun uzun anlattiktan sonra "Bu gemilerin, sanki denizde imis gibi karada hareketleri hadisesini gözleriyle takib etmemis bir kimse için bunun, inanilmayacak kadar garip bir manzara oldugunu tekrar ederim Ben bunu, Keyhüsrev'in Athos dagini yarmasinda gösterdigi cearet ve fedakârligin kat kat üstünde bulurum Bunlari bizzat gözlerimle gördüm Eger bu harikulade olayin meydana gelmesinde hazir bulunmamis olsaydim, buna inanilmaz ve garip masallar gibi görünmüs olacak olan diger rivayetlere de artik inanirim" der
Fâtih Sultan Mehmed'in, muhasara esnasinda karsilastigi ve âdeta imtihan edildigi ikinci önemli hadise, Mayis sonlarina dogru kendisini göstermisti Hemen hemen bütün kaynaklarin belirttigine göre o günlerde Osmanli ordugâhinda, Bati hükümdarlarinin birlestikleri, Hunyad'in sehri kurtarmak üzere kuvvetli bir ordu ile yolda oldugu ve büyük bir Haçli donanmasinin Agriboz'a veya Sakiz Adasi'na ulastigi sayialari yayilip büyük bir endiseye sebep oldu Tekrar mirildanmalar basladi Basindan beri kusatmaya karsi gibi görünen Çandarli, hakli çikacak gibiydi Gerçekten, Venedik, 7 Mayis'ta hazirladigi bir donanmayi G Loredano komutasinda Ege sularina göndermisti Papa da kendi hesabina bes kadirga techiz ettirip yola çikarmisti Öbür tarafta Karamanoglu, Venediklilere verdigi söz üzerine Istanbul surlari önünde herhangi bir gevseme halinde harekete geçmeye hazir bulunuyordu Kuvvetli bir casus sebekesine sahip olan Osmanli hükümdarinin, bu faaliyet ve hazirliklardan habersiz kalmasina imkan yoktu Bir gecikme, sonucu çok tehlikeli ve mes'um neticeler dogurabilirdi Tâcîzâde'nin ifadesiyle: "Te'hir olicak mebada derya yüzünden dahi küffardan muavin gelip halka zaaf-i kalb târi olmaga sebep ola" Gerçekten de Istanbul muhasarasinin sonlarina dogru (25, 26 Mayis) bir Macar heyeti, Osmanli karargâhina gelir Bu heyet vâsitasiyle, Jan Hunyad'in, naiplikten çekildigi ve Ladislas'in kral oldugu ögreniliyordu Bu yüzden Jan Hunyad, Sultan Mehmed'le üç seneyi kapsayacak sekilde yapmis oldugu mütarekenin, ahidnâmesini geri istiyordu Zira idareyi genç krala devr etmekle imzalamis oldugu ahidnâmenin geçersiz oldugunu ve bu yüzden onu geri isteyerek ve Osmanli hükümdarinin ahidnâmesini de iade ediyordu Macar heyeti, vezir-i azam ve onun yaninda bulunan iki vezirle görüsür Sefir, efendisinden aldigi talimat üzerine, pâdisahtan Istanbul kusatmasinin kaldirilmasini ister Aksi takdirde Macarlarin, Bizans'in lehinde hareket edip onlarin yaninda yer alacaklarini bildirir Macar elçilik heyeti, Bati devletlerine ait bir filonun da Bizans'a yardima gelmekte oldugunu bildirir
Macar elçisiyle olan görüsme, genç hükümdara bildirilir Macarlarin Rumlara yardim edeceklerine dair olan tehdidi ve bir Bati filosunun yardima gelecegi sözleri, Sultan Mehmed'i düsündürür Bunun üzerine, 27 Mayis aksami bir meclis toplayarak vaziyeti görüsür Vezir-i a'zam Halil Pasa, daha önce görmüs oldugu üç Haçli seferinin tehlikelerini yakindan bildigi ve Bati Hiristiyanlarinin yeni bir Haçli seferi düzenlemelerinden korktugu için, imparatorun agir bir vergiye baglanarak muhasaranin kaldirilmasini teklif eder Özellikle Hiristiyan Bati'nin birleserek Müslüman Türkleri Balkanlardan atmak üzere harekete geçebileceklerini, bunun da daha büyük bir felakete sebep olacagini söyler Zira o, Yildirim Bâyezid'in akibetini, Izladi, Varna ve Ikinci Kosova muharebelerini hatirliyordu Buna karsilik Zaganos Pasa, Istanbul'a yardim yapilamayacagini, Bati devletleri arasindaki rekabetin bu yardima engel olacagini, yardim yapilsa bile önemli olamayacagini söyler Onun bu görüsüne bazi ümera ile ulema ve Aksemseddin istirak ediyorlardi Benimsenen bu görüs üzerine, genel bir hücuma karar verilir
Gerçi, Venedik veya Papa'nin donanmasinin Sakiz'a geldigi haberi alinmisti Son olarak yapilacak hücumun neticesine kadar Macar elçisi iade edilmeyerek alikonuldu Bu arada muhasaranin uzamasi, bazi dedikodulara sebep olmustu Pâdisah da endiseli ve sikintili idi Ancak Aksemseddin'in sebat ve hücum edilmesi ile ilgili mektubu ve manevî tebsirati havi yazisi, herhalde Sultan Mehmed üzerinde tesirli olmustur
Fetih esnasinda, Sultan Mehmed ile Aksemseddin arasindaki ilgi, tesvik ve sabri tavsiye hususu, su ifadelerde açiklik kazanir "Bâhusus, fetih tarihinin iç yüzünü idare eden Aksemseddin, cepheden cepheye at oynatan, kafasi ve bedeniyle de en agir ve zorlu yükü tasiyan pâdisahin bir dinamo gibi zaman zaman bosalir olan mâneviyatini besliyor ve takviye ediyordu
Genç hükümdar, sihirbaz kudretiyle kal'alar kurdurmus, toplar döktürmüs, donanmasina bir gecede daglari asirtmis, genç, dinç, nizamli ve talimli ordusuyla karalari denizlere çevirtmis, denizleri tutusturtmustu Ama yine de Bizans surlarina çarpip püsküren ve uzadikça uzayan muhasaradan da zaman zaman ümitsizlige düser gibi oluyordu Ne ki genç hükümdarin kulagina durmaksizin "Korkma, sehri alacaksin" diyen ses, ona her zaman deste ve yar olmakta bulunuyordu
Ama bir türlü neticelenmeyen kusatma ve Ortodoks kiliseninin son ve tek ümid olarak Katolik kilisesine boyun egmesine karsilik, Papa'nin da Avrupa'li kuvvetleri, sehre yardimci olmak üzere gönderme ihtimallerinin kizistigi bir gerçekti Iste biçagin kemige dayandigi bu çok nazik demde, pâdisahin, Veliyüddinoglu Ahmed Pasa'yi, Ak Seyh'in çadirina niyaz ve sual babinda göndererek seyhinden fethin gününü, hatta saatini ve sehre girilecek noktayi ögrenmis görüyoruz
Fakat, Seyh'in ogullarindan biri, babasinin mustuladigi an gelip çattigi halde, fetih haberinin gelmemesi üzerine, pâdisahin gazabindan korkarak, merakla babasinin çadirina geldigi vakit, kapida bulunan nöbetçi: "Içeri kimseyi komayasuz diye siparis olundu" diyerek delikanliyi Ak Seyh'in yanina almaz Bu esnada çadirin bir yanindan etegini kaldirip içeri bakan genç adam, babasinin basi secdede, göz yaslari ve enin ile aglayip yalvarmakta oldugunu görür Bu uzun niyaz ve yanik münacattan sonra, Seyh'in basi secdeden kalkar Bu esnada da ordu, yatagini asmis sel gibi, tasa köpüre sehre girmekte, Ak Seyh de kendi kendine "Elhamdülillah, Elhamdülillah" diye Cenabu Hakk'a sükr etmeye, tekbir getirmeye baslamis bulunmakta idi "
Aksemseddin ile Fâtih arasindaki münasebetlere temas etmis olmakla birlikte, daha önce toplanmis bulunan harp meclisinden kisaca söz etmemiz gerekiyor Zira bütün teklif ve çabalara ragmen Bizans teslime yanasmadigi gibi, Fâtih'i zor durumda birakacak bazi tesebbüslerde de bulunuyordu Bunun için 27 Mayis'ta, Fâtih'in baskanliginda toplanan bir harp surasinda uzun münakasalar yapilmisti Vezir-i a'zam Halil Pasa'nin muhasarayi kaldirma taraftari oldugunu bu surada açikça söyledigine daha önce isaret edilmisti Buna karsilik Zaganos Pasa ile hem tib hem de manevî ilimlerde derin malumata sahip bulunan Aksemseddin, fethin, Müslümanlarin 850 senelik en büyük idealleri bulundugunu, Bizans'in mânen tefessüh ettigini, maddeten de hiç bir gücünün kalmadigini, Rum halkin büyük bir kismi ile bazi ileri gelenlerin Osmanli idaresini bir kurtarici olarak kabul ettiklerini, Istanbul'a hakim olan devletin hem Islâm, hem de Hiristiyan dünyasinda büyük bir manevî nüfuza sahip olacagini, bu sebeple kat'i neticenin alinmasina kadar muhasaraya devam edilmesini istediklerine temas edilmisti Hz Peygamberin ashabindan ve hicret esnasinda kendisini Medine'de evinde misafir etme serefine nail olan Ebu Eyyub el-Ensarî'nin kabrini kesf ettigi gibi, Kur'an'da Istanbul'a isaret ettigi kabul edilen * "beldetün tayyibetün" lafzinin "ebced hesabi" ile içinde bulunduklari 857 hicrî senesini isaret ettigini söyleyen Aksemseddin, bu sebeple "feth-i mübin"in muhakkak bulundugunu, derin bir vecd ile dile getirir Bütün bu görüsmelerden sonra meclis muhasaraya devama karar vererek dagilir
Sultan Mehmed, harp hazirliklarini tamamladiktan sonra sehre bir elçi göndererek Imparator'a "sehri menkul serveti ve yakinlari ile terk edebilecegini" bildiren bir mesaj gönderdi Imparator bu talebi reddedince Fâtih, bütün orduya tellallar çikararak genel hücumun yapilacagi günü tesbit etti O, yemin ederek askerlere söyle dedi: "Bu muharebede kazanç olarak yalniz sehrin binalarini ve surlarini istiyorum Sehrin diger bütün menkul servetini ve mahsurlarini ganimet olarak size birakiyorum "
Bundan sonra, bütün ulema, mesâyih ve gazi dervisler, asker içinde zaten coskun bulunan hücum ve kazanma halet-i ruhiyesini, mânevî tebsirlerle bir kat daha artirdilar Bu esnada genç hükümdar da münadiler vâsitasiyle orduya tebligatta bulunarak "ilk defa sura çikacak olan askerlerin rütbelerinin artirilacagini, eline hükm-i serif sadaka olunarak (verilerek) tâ nesli munkariz oluncaya degin evladinin, kiyamete kadar baki olacak bulunan Devlet-i Âl-i Osmanî'de, her zaman muhterem sayilacagini" bildirdi
Bu esnada Osmanli toplari surlari dövmeye devam ediyor, Bizansli muharipler, devamli mesgul edilerek yorgun birakiliyorlardi Fetih sabahinin gecesi, Türk ordusunda "Mum donanmasi" denilen ates ve isik senliginin icrasi ile geçti Istanbul'u tamamen kusatan Türk deniz ve kara ordusunda kandiller, fenerler, mes'aleler ve atesler yakilarak Kostantiniyye (Istanbul) bir isik çenberi içine alindi Askerin hep bir agizdan getirdigi tekbir ve tehlil sedâlari, ortaligi inletiyordu Gecenin karanligini yirtan bu isik çenberi ile tekbir sesleri, tatli bir ahenk meydana getiriyordu Isik ve seslerden meydana gelen bu ugultuyu gören Bizans, önce Osmanli ordusunda yangin çiktigini zannederek sevinecek, fakat kisa bir müddet sonra, bunun bir donanma oldugunu anlayinca derin bir ye's ve ümitsizlige düsecektir Bu esnada Bizans, Ayasofya'da Imparatorun da hazir bulundugu son bir âyine katiliyordu Bu âyin, Bizanslilarin Ayasofya'da icra ettikleri son âyindi
20 Cemaziyelevvel (29 Mayis) Sali sabahi ezan ve namazdan sonra, Türk ordusunun büyük ve tarihî hareketi basladi Ordu, hem kara, hem de denizden bütün cephelerden harekete geçti Toplar, hep birden sehir üzerine çevrilerek ateslendi, etrafi kesif bir duman ve barut kokusu kapladi Ilk hamlede iki bin merdivenle 50 bin yigit ileri atilmis, harbin en siddetli aninda, Aksemseddin ile Molla Güranî ates hattina girerek, gazâ yolunda sehidlik mertebesine ulasmayi taleb ile askere önderlik edip örnek olmuslardi Bizzat genç hükümdar dahi, askeri tehyic edici sözlerle, elinde kiliç ile Topkapi gedigine saldirmisti Bu sirada Ulubatli Hasan adindaki muazzez nefer, tekbirlerle Topkapi suruna sancak dikti Böylece Islâm dilâverlerinin ve Oguz kavminin, asirlardan beri hayal ettigi mukaddes bir rüya gerçeklesiyordu Ulubatli, Hz Peygamberin müjdesine mazhar olarak 30 kadar arkadasiyla sehâdet mertebesine ulasti *
Bu sirada Osmanli sancaginin surlarda dalgalandigini gören ve daha önce yaralanmis bulunan Latin komutani General Giustiniani, gemisine çekilmek ister Kalmasi hususunda israr eden Imparator'a "Allah'in, Türklere açmis oldugu yolu takip edecegim" cevabini verdi Bu, artik Osmanli'ya mukavemet edilemeyeceginin bir ifadesi idi
Bizans'in, surlardaki bayraginin indirilip yerine Osmanli bayraginin dikilmesinden sonra, ezanlar okunmaya baslandi Sultan Mehmed Han, surlardaki bu manzarayi görünce, atindan inerek, Hz Peygamber'in medih ve senâsina nail olmanin verdigi bir sevinç, ayrica devletini, Islâm'in mukaddes serefine mazhar kilan medhiye-i Resulullah'a** kavusmanin verdigi heyecanla sükür secdesine kaparak Cenab-i Hakk'a hamd eder Sonra otag-i hümâyununa çekilerek devlet erkâninin tebriklerini kabul eder
Bu sirada, sehri koruyan gruplarla birlikte Bizans Imparatoru da öldürülmüstü O, ayakkabisindan taninmisti Fâtih, vatanini müdafaa için ölen bu serefli askerin cenazesine saygi göstererek onu merasimle defn ettirdi
Istanbul'un fethi, genç sultan için ayni zamanda saltanatinin da fethi olmustu Fâtih, sehrin zaptini müteakip Sehzâde Orhan'i aratti Ölü veya diri getirene büyük mükâfatlar vaadetmisti Bizanslilarin yaninda kendisine karsi surlar üzerinde savasmis olan bu Osmanli sehzâdesinin ölümü ile Yildirim Bâyezid'in ogullari arasindaki taht kavgasi kesin olarak sona ermisti Gerçekten de sehrin düstügünü gören Sehzâde Orhan, surlardan atlayarak vefat etmisti
Feth-i mübinin gerçeklestigi 29 Mayis 1453 Sali sabahini anlatan bir yazar, o günü su ifadelerle tasvir eder: "O gün, her zamankinden daha parlak dogan günes, göz kamastirici altin sarisi isinlari ile âdeta Islâm'in zaferini kutluyor, cihanin incisi Kostantiniyye'ye sel gibi akan sanli Türk ordusunu sicak bir içtenlikle kucaklayip üzerine mukaddes nurlar saçiyordu 29 Mayis 1453 sali sabahi, muhakkak ki bir baska sabahti Bu parlak ve essiz ilkbahar sabahinin cihan tarihindeki yeri ise, apayri bir özellik tasiyordu Zira o mukaddes Sali sabahi ile bir çag kapaniyor, yeni bir çag açiliyordu Bu yeni çaga, essiz dehasi, rakipsiz kuvvetiyle, Avrupa barbarlari dahil, bütün cihana saskinliktan küçük dilini yutturup, henüz 21 yaslarinda çok genç bir pâdisah olarak, Fâtih ünvanina hak kazanan büyük türk, Fâtih Sultan Mehmed Han damgasini basmisti Iste o mukaddes Sali sabahi, böyle essiz bir sabahti "*
Osmanli ordusunun sehre girip hakim olmasi üzerine bileginin gücü ile Fâtih ünvanini almaya hak kazanmis olan genç serdarin da sehre girdigi görülür Yaninda, emîr, vezir, solak, sipah ve yayalardan baska, devlet ricali, âlimler, hocalari, seyhler, dervisler, kalenderîler ve erler bulunuyordu Bütün bunlarin yaninda özellikle saginda ve solunda Aksemseddin ile Akbiyik sultanin bulunmasi dikkat çekiyordu
Fâtihâne bir ihtisam ve büyük tezahüratlarla sehre girmis olan pâdisah, Hammer'in (II, 302) dedigi gibi, Hiristiyanligin sarktaki merkezini teslim almak üzere, Ayasofya'nin önünde atindan inmis ve mâbedin esiginde sükür secdesine kapanmisti Tursun Bey'in ifadesiyle haraba yüz tutmus olan Ayasofya, fetih hakki olarak câmiye çevrilecekti Rivayete göre Fâtih Sultan Mehmed, Ayasofya'da iki rekaat sükür namazi ile ikindi namazini kildiktan sonra mâbedin üç gün içinde bu mâbedin Cuma namazi için hazirlanmasini emreder Cuma günü, Aksemseddin Hazretleri, Sultan Fâtih'in koluna girip minbere çikartarak hutbe okumasini istemis Fâtih de Hak Teâlâ Hazretlerine hamd ve senâdan sonra hutbeyi okur Aksemseddin de Cuma namazi kildirmisti **
Fâtih Sultan Mehmed, fetihten sonra Bizans ahalisi hakkinda Hiristiyan dünyasinda esine rastlanmayan bir müsamaha hareket etmisti O, askerlerine, mukavemet edenlerden baskasinin öldürülmemesini, emrederek, sadece esir edilmelerini istemisti Daha önce de temas edildigi gibi o, Imparator'un cesedini buldurmus, onu Rumlara teslim ederek inançlarina göre defn etmelerini saglamisti Rumlardan, sehir disina kaçanlarin tekrar evlerine dönebileceklerine de müsaade etmisti
Fethi takib eden ilk Cuma namazindan sonra meydana gelen ikinci önemli hadise, Ok Meydani'nda yapilan fetih ve zafer alayidir ki, üç gün üç gece süren senlik, ziyafet, oyun ve eglencelerden sonra, basardigi büyük iste, çevresinin yardimlarini unutmayan pâdisah, "Sühedaya rahmet-i Rahman, gazilere seref ü san, tebeama fahr ü sükran" dedikten sonra asker ve sivil yüzbinlerce kisiye zafer hediyesi olarak mal, mülk ve arazi dagitmistir
Fakat bu noktada da mühim olan yine Aksemseddin'in, orada hazir bulunan gazilere sesini yükseltip "Ey gaziler, bilin ki, cümleniz hakkinda ahir zaman peygamberi " Ne güzel askerdir onlar" diye buyurmustur Insallah cümleniz magfursunuz Ama gazâ malini israf etmeyip hayir ve hasenatta sarf edin Pâdisahiniza da itaat ve muhabbet eyleyin, diyerek gâzilerin tamamini sehrin imarina ve amme müesseseleri kurmaya tesvik etmis olmasidir
Istanbul, Osmanlilarin eline geçtigi zaman perisan ve harab bir vaziyette idi Fakat bu tahribat ve yoksulluga sebep olan Müslüman Türkler degil, Hiristiyan Avrupa idi Zira Comnene'ler devrinde, taht çekismelerinden ve iç idaresizliklerinden faydalanarak sehri basan Haçli ordulari, bu zengin ve mamur beldeyi sefil ve yoksul bir harabeye çevirmislerdi Böylece sehir, bir daha belini dogrultamayacak bir hale gelmisti Bundan sonra ne yikilan saraylar bir daha yapilmis, ne yagmalanan kiliseler bir daha doldurulabilmis, ne kaçirilan sanat eserleri, ne tahrib edilen âbideler bir daha yerlerine getirilebilmisti Yarim asirdan fazla süren kan kokusu içinde, vahset ve zulüm ile ezilen bu sehir, bir yazarin ifadesi ile yeni sahipleri olan Müslüman Türkler sâyesinde "ba'sü ba'de'l-mevt"e, bir yeni dogusa ugramak talihine ermis bulunuyordu
Öyle anlasiliyor ki sehir ve mabedlerin yagmalanmasi bir bakima Imparatorun eliyle de oluyordu Nitekim Istanbul fethine tanik olan Bizansli Yeorgios'un verdigi bilgilere göre, devletin, askerlerin maasini verecek parasi olmadigi için kral, Allah'a adanmis kutsal esyalarin kiliselerden alinip paraya çevrilmesini emretmisti Böylece gerek Ayasofya, gerekse sehirdeki diger kiliselerde bulunan esya fetihten önce alinip paraya tahvil edilmisti
Fâtih, fetihten sonra Galata'daki Ceneviz kolonisini de teslim alarak, onlara hukukî beratlar verdi Bu arada Sultan Fâtih, Latin Kilisesi ile birlesme taraftari olmayan ve bu birlesmeye muhalefet ettigini daha önce gördügümüz Gennadius'u Patriklik makamina getirmek suretiyle Ortodokslari himayesi altina almis oluyordu Böylece Hiristiyan dünyasindaki iki kilise ayirimini desteklemis oldu Merasimle bu yeni Patrige mürassa bir asâ ve at hediye edip iltifatlarda bulundu Böylece Fâtih, Roma'ya hakim oluyordu Bu sebeple kendisine "Roma Cihan Imparatoru" denebilirdi Bu anlayistan hareketledir ki, Roma'yi elinde bulunduran ister Müslüman, ister Hiristiyan olsun; ister kavuklu, ister sapkali bulunsun, Roma âleminin hükümdari idi Bu âlem, hukuken onun ülkesi sayilirdi Böylece, Yildirim'dan beri kullanilan "Sultan-i iklim-i Rûm" tabiri, Istanbul'un fethi ile Ortodoks dünyasi tarafindan da kabul edilip tasdik edilmis oluyordu Bu tasdikin, Avrupa fetihlerinde büyük faydasi görüldügü gibi, kuvvetli oldugumuz devirlerde de Patriklik makaminin bizde bulunusu, yararimiza olmustur Fâtih, bu hareketiyle Dogu Hiristiyanligini Katolik Roma'dan tamamen ayiriyordu Buna kendi gücünü de katarak asirlardan beri dogu dünyasinin Roma'liya karsi gösterdigi reaksiyonu âdeta yeni bir senteze kavusturuyordu Gerçekten de Istanbul'u fetheden Türkler, Sark, yani Ortodoks kilisesinin, Bizans Imparatorlugu zamanindaki bütün haklarini tanimak suretiyle Rumlari memnun etmis ve onlari müteaddid müzakerelere ragmen bir türlü yanasmak istemedikleri Garp (Katolik) Kilisesi'nin nüfuz ve hakimiyeti altina düsmekten kurtararak eskisi gibi kiliselerinin istiklâlini emniyet altina almislardi Nitekim, Osmanli hükümdari, Istanbul fethinden sonra ilim ve faziletle taninmis olan Gennadius'u Rumlara Patrik olarak tayin etmis ve Patrikhâne'ye Bizans imparatorlari zamanindakine benzer selâhiyetler vermisti
Osmanli Devleti'nin bu ince hesapli siyaseti, bir buçuk asirdan beri zaman zaman kileselerin birlesmesi için Papa'ya yapilan müracaat kapisini tamamen kapatmisti Is bu kadarla da bitmemis, devlet, Galata'daki Cenevizlilerle Galata halkina da bir fermanla teminat vermisti Bu hareketiyle Osmanli Devleti, gerek Balkanlar'da kendi idaresi altindaki ve gerek Mora, Sirbistan, Eflâk ve Güney Arnavutluk'taki Ortodokslari samimi olarak kendi idaresine baglamisti
Istanbul'un, 29 Mayis 1453 (20 Cemaziyelevvel 857)'de Osmanli Türkleri tarafindan feth edilmesi, Avrupa'yi ve özellikle Papa ile Napoli Kralligini, ayrica Güney Avrupa memleketlerini hayret ve dehsete düsürmüstü Bununla beraber, gerek Osmanlilarin büyük bir cihad ruhu ile askerî güce sahip olmalarinin etrafa verdigi korku, gerekse artik Hiristiyanlik taassubunun yerini, tedricen de olsa aklî muhakemenin almis olmasi yüzünden birçok devlet, sesini çikaramaz hâle gelmisti Bu sebepledir ki, Papa V Nikola'nin, yapmak istedigi ve yeni bir Haçli Seferi için saga sola bas vurmasi sonuçsuz kalmisti Nitekim, Papa'nin bütün Hiristiyanlari silaha sarilmaya davet eden 30 Eylül 1453 tarihli beyannâmesi, fazla bir alaka uyandirmadigi gibi, Papa'nin, Osmanlilar aleyhine harekete getirmek istedigi Adalar halki ile Balkan yarimadasi'ndaki despotluklar ve bu meyanda Sirp, Eflâk, Bosna, Mora, bazi Arnavut kral devlet ve senyörleri, Osmanlilarin Enez zaferinden sonra 1454 senesi ilkbaharinda göndermis olduklari elçileri vâsitasiyla Istanbul fethinden dolayi Osmanli hükümdarini tebrik ediyorlardi
Hiristiyan Bati dünyasinda beklenmedik bir felâket olarak kabul edilen Istanbul fethi, zafernâmelerle Islâm dünyasina bildirilmisti Resûlullah (s a v )'in hadiseleri ile ta'ziz edilmis olan Fâtih Sultan Mehmed ve ordusu, büyük bir tebcile layik görülmüslerdi Misir, Sam, Bagdad ve diger Müslüman sehirler ile ülkelerde merasimler tertiplenip kutlama törenleri yapilmisti Kahire'de bulunan Abbasî halifesinin emriyle camilerde Müslüman Türk sehidlerine dua edilmis ve Fâtih'in ismi hutbelerde zikredilmisti Bu andan itibaren bütün Islâm dünyasi, Peygamberlerinin müjdesine (tebsirât) mazhar olan Osmanli Devleti'ni, Islâmiyetin büyük bir temsilcisi olarak kabul etmeye baslamisti Haçli sürülerine karsi Islâm'i, Selçuklu ve Osmanli devirlerinde serefle müdafaa etmis olan Türk milleti, bu fetihle, bütün Müslüman dünyasinin sönmez ve eksilmez muhabbetini kazanmisti Bu sebeple Memlûk Sultani, Fâtih'e elçi göndererek kendisini tebrik etmisti Keza, Güney Hindistan (Behmenî) Sultani Alaeddin II Ahmed Behmen Sah (1435-1457) da elçiler gönderip Fâtih'i tebrik edenler arasindaki yerini almisti
Islâm dünyasinin, Istanbul'un fethinden dolayi bu kadar sevinmesinin sebeplerini, çok derinlerde aramak gerekir Zira bu sehrin fethi, Müslümanlar için önemli bir hedef haline gelmisti Bu hedefe ulasmak gerekiyordu Çünkü bu, peygamberlerinin, asirlarca önce haber verdigi bir olayin gerçeklesmesi demekti Ayrica, bu olayda basari saglayan, onun müjdesine nail olacakti Bunun içindir ki, Hz Peygamberin vefatindan kisa bir müddet sonra, önce Emevîler, daha sonra da Abbasîler tarafindan defalarca muhasara edilmesine ragmen ele geçirilemeyen Istanbul, Fâtih'ten önceki Osmanli hükümdarlarinca da kusatma altina alinmisti Bununla beraber fetih basarisi, henüz 21 yaslarinda bulunan genç Osmanli hükümdarina nasib olmustu Hz Peygamber, Istanbul Fâtihi'ni ve fethi basaracak olan orduyu, tebsir etmisti Kur'an-i Kerim'deki "beldetün tayyibetün" âyeti, "Ebced Hesabi" ile "Feth-i Mübin"in hicrî tarihini gösteriyordu
Istanbul'un fethi, bir bakima genç Sultan için saltanatin da fethi olmustu Bu sirada Fâtih, çesitli sebeplerden dolayi kendisine kizdigi Çandarli Halil Pasa'yi vezir-i azamliktan azl eder Zira onun hakkinda ortada çesitli söylentiler dolasiyordu Hatta Bizansla isbirligi ettigine dair rivayetler de vardi Nitekim Bizans Tarihi adli eserinde Dukas, fetihten sonra Fâtih ile Duka arasindaki konusmayi verirken sunlari söyler: "Büyük Duka gelip etek öptükten sonra Pâdisah ona dedi ki: "Sehri teslim etmemekle iyi bir is yapmadiniz Bak ne kadar zararlar, ne kadar hasarlar yapildi, ne kadar kimse esir oldu" Duka buna cevap olarak "Efendim, sana sehri verecek kadar selâhiyetimiz yoktu, hatta imparatorun bile böyle bir selâhiyeti yoktu Bundan baska, senin adamlarindan bazilari da sözle ve mektuplarla imparatora haberler göndererek, "korkma, pâdisah size tahakküm edemiyecektir" diyorlardi Pâdisah, söylenen bu sözleri Halil Pasa'ya atfetti " Bu yüzden azledilen Çandarli Halil Pasa, kisa bir müddet sonra idam edilecektir Pasa, vasiyetnâmesinde bütün mal varliginin pâdisaha ait oldugunu bildirmekle birlikte, mallari mirasçilarina birakilmis, sadece nakit paralari hazine adina alikonmustu
Fâtih, fetihten sonra Gennadius gibi âlim ve münevver bir Ortodoksu patrik tayin etmekle, feth ettigi ülke halkinin geleneksel imanini kurtarmis oldu Sayet bu makama katoliklige meyyal bir baska ruhanîyi getirmis olsaydi, Ortodoksluk yavas yavas sönüp ortadan kalkacakti Patrik, gelenege uygun bir merasimle pâdisahin huzuruna kabul edilerek kendisine murassa bir asâ ve at verilmisti Bu meyanda eski Bizans halkinin evlenme, bosanma, ölüm ve dinî ayin gibi sahsî meselelerinin de kendi cemaatlerince tedvir edilmesine müsaade edildi
Fâtih Sultan Mehmed, patrik tayini ve Istanbul'un ticarî, iktisadî, ictimaî, adlî ve diger hizmetleri görmek için görevliler tayin ettikten ve 18 Haziran'a kadar Istanbul'da kaldiktan sonra Edirne'ye döner O, büyük bir zafer alayi ile, aylar önce ayrildigi sehre tekrar giriyordu
Genç hükümdar, Istanbul'u bir Müslüman Türk sehri haline getirmek için, Anadolu'dan getirttigi Türk ailelerini vergilerden muaf tutmak suretiyle iskân edip sehrin yeniden senlenmesini sagladi Âsik Pasazâde'nin bu konuda verdigi bilgiyi, dönemin dil özelliklerine de dokunmadan buraya almak istiyoruz Böylece o dönemde nasil sade bir Türkçe'nin kullanilmis oldugunu da görmüs olacagiz
"Pâdisah, Istanbul'u feth etti, subasiligini kulu Süleyman Bey'e verdi Ve cemii vilayetine kullar gönderdi "Hatiri olanlar gelsin evler, baglar, bahçeler, mülkler verelim" dediler Ve her kim geldiyse verdiler Bu sehri mamur ettiler Pâdisah yine emr etti kim, ganiden ve fakirden evler sürdüler Ve her vilayetin subasilarina ve kadilarina adamlar gönderdiler Bu gelen halka da evler verdiler Sehir mamur oldu Bu verdikleri evleri mukataaya verdiler Öyle olunca bu halka güç geldi Dediler ki "Bizi memleketimizden sürdünüz getirdiniz bu kâfir evlerine geri vermek için mi getirdiniz?" Bazilari avradini ve oglanini (ailesini) koyup kaçti "Kula Sahin" derlerdi atasindan kalmis bir vezir-i akil (akilli bir vezir) vardi Pâdisaha der ki: "Hey devletlu sultanim, atan, deden nice memleketler feth ettiler, hiç birine mukataa koymadi Sultanima da layik olan budur ki bunu yapmaya" dedi Pâdisah da onun sözünü kabul etti Yine hükm etti: "Her ev ki verirsiniz mülklüge verin (verdiginiz her evi mülk olarak verin)" dedi Ondan sonra mektuplar (yazili belge, tapu) verdiler ki mülkleri ola Sehir yine mamur olmaya yüz tuttu Mescidler yapmaya basladilar "
Görüldügü gibi, Istanbul'un Müslüman Türk sehri haline getirilebilmesi için her imkâni degerlendiren Fâtih, bu yeni gelenlere çesitli kolayliklar saglamaya basladi O, Istanbul'un iskâni için Anadolu'nun muhtelif yerlerinden sanat sahipleri ile muhtelif siniflara mensub Türk nüfusunu buraya celb edip iskân ettiriyordu Ilk önce 5000 aile getirildi Daha sonra degisik tarihlerde Karadeniz sahilleri ile Karaman, Aksaray, Egirdir, Bursa, Manisa, Tire, Çarsamba, Kastamonu, Samsun, Sivas ve Izmir gibi yerlerden gelen Türk aileleri ile Istanbul kisa bir zamanda hüviyet degistirerek bir Müslüman Türk sehri haline geldi Bu hüviyet degisikligi, sadece nüfusla degil, semt isimleri ile de olmustu Çünkü gelenlerin yerlestikleri bu yerlere onlarin geldigi yerlerin ismi verilmisti Nitekim, günümüzde bile Aksaray, Karaman, Çarsamba gibi semt isimleri, hâlâ o günün hatiralarini tasimaktadirlar Her ne kadar Balkanlar'dan da nüfus nakli olmussa da bu, pek fazla bir sey ifade etmiyordu Çünkü bunlarin sayilari çok azdi Anadolu'dan getirilen Türklere ev, bag, bahçe verilip vergiden muaf tutulmalari, onlarin sehrin iktisadî hayatini ellerine geçirip bu sahada söz sahibi olmalari içindi
Harap bir sehri devralan Fâtih'in, Istanbul'u imar ve iskân etmek gibi büyük bir problemle karsi karsiya kaldigi anlasilmaktadir Bu problemi çözmek ve sehre yeni bir çehre vermek için Osmanlilarin eskiden beri uyguladiklari bir yöntemle meseleye yaklastigi görülmektedir Bu da biraz önce temas edilen göç uygulamasidir Baska bir ifade ile Istanbul, fetihten sonraki büyüme ve gelismesini buraya yapilan hâne nakline borçlu görünmektedir Âsik Pasazâde, Nesrî, Tursun Bey, Dukas, Kritovulos gibi çagdas kaynaklarin verdigi bilgiler ve günümüzde yapilan arastirmalar, Fâtih'in daha ilk günlerden baslayarak Istanbul'u canlandirmak ve senlendirmek için gösterdigi çabayi ortaya koymaktadirlar Istanbul'un eski olan ve günümüzde bile varligini koruyan mahalle adlari, bize bu yerlesmenin sehir içindeki dagilimi konusunda önemli ip uçlari vermektedir Çünkü (daha önce de belirtildigi gibi) bu yeni gelenler, yerlestikleri yerlere, geldikleri sehir ya da kasabanin adini vermislerdir Evliya Çelebi, Seyahatnâmesinde bu yeni gelenlerin kurduklari mahallelerin isimlerini vermektedir
Fâtih, bir yandan bu sürgünlerle Istanbul'un nüfusunu artirirken, bir yandan da fetihten hemen sonra sehirde genis bir insa faaliyetine girer O, fetih esnasinda harap olan surlarin onarilmasi ve sehrin yeniden düzenlenmesi isiyle, Istanbul Subasiligina getirdigi Karistiran Süleyman Bey'i görevlendirmisti Bu arada müsellem ve yaya sancakbeylerine, hendeklerin temizlenmesi emredilmisti Böylece 13 km karelik bir alani çevreleyen surlar onarildi 1457'den sonra daha genis bir imar faaliyetine girisecek olan Fâtih, bir taraftan da esirlerin yevmiye (günlük) 6 veya daha fazla akça karsiliginda çalismalarini emretti Böylece Rum esirlerinin refah düzeyi yüksek bir duruma gelmeleri saglandi Bu sayede esirler para biriktirip kendileri için takdir edilen kurtulus akçesini ödeyip hürriyetlerine kavusabileceklerdi Gerçekten Fâtih, bütün tebeasina (vatandaslarina) özellikle de esirlere karsi çok merhametli idi O, herkesi ayni standartlara sahip olan esit duruma getirmek istiyordu
|