Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Osmanlı Tarihi

Eski 04-21-2009   #36
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Osmanlı Tarihi



ISTANBUL FETHININ HAZIRLIKLARI
Fâtih Sultan Mehmed, Rumeli Hisari (Bogazkesen)'nin tamamlanmasindan sonra ordusu ile birlikte Istanbul surlarina iyice yaklasarak sehri yakindan görebilmisti O, hem arazi hem de surlarla ilgili tedkikler yaptiktan sonra 1 Eylül günü Edirne'ye dönmüstü Onun buradaki en önemli düsüncesiIstanbul'u almakti Nitekim Dukas, genç hükümdarin Istanbul'u almak için ne denli kararli oldugunu verdigi su bilgi ile ortaya koymaktadir:
"Harman vakti geçti, sonbahar baslamak üzere idi Sultan Mehmed, Edirne'deki sarayinda vakit geçiriyor, fakat gözüne uyku girmiyordu Gece gündüz Istanbul'u nasil alabilecegini ve nasil bu sehrin sahibi olabilecegini düsünüyordu"
Iç dünyasinda, Kostantiniyye'nin fethi mevzuunda kendisini, uzun asirlarin gönlünden ve dilinden yuvarlanagelen bir manevî müjdenin son ve gerçek temsilcisi olarak gören hükümdar, zihnî ve ruhî imkanlarini bütün hizi ve bereketiyle hep bu nokta üzerinde toplamisti Bununla beraber çevresini teskil eden devlet adamlarinin mühim bir kismi, hakli veya haksiz endiselerle onu böyle bir maceraya atilmakta desteklemiyorlardi Hatta daha da ileri giderek, tecrübelerinden, bilgilerinden, hamiyetlerinden ve korkularindan söz açarak önüne yiginlarca engeller çikariyorlardi Böylece, onun kararini tasvib etmediklerini ortaya koyuyorlardi O devri yasamis bir tarihçi olarak Tursun Bey, bu mücadeleleri özetle söyle anlatir: "Her çend erkân-i devlet ve mülâziman-i hazret, tasrih ü kinaye birle, ânun metânet ü menâatini, ve mülûk-i mâzinin fethü kasdinda hazayn (hazineler) harc idüp, cem'-i asakir eyleyüb çare bulmadiklarin sem'-i serifine ilka ederler idi Ve âna taarruzdan ziyade fitneye sebep olmak tevehhümatin ve ihtimalatin söylerler idi" Fakat pâdisah bunlara asla iltifat etmezdi" Öyle anlasiliyor ki Pâdisah, zaman zaman, Vezir-i a'zam Halil Pasa'nin, Rumlari himaye etmekte oldugunu duyuyordu Buna inanmasa bile pasanin bazi süpheli hareketlerini kendisi de görmüstü Bu sebeple, devlet erkâni ile ulema ve komutanlarin fikirlerini ögrenmek üzere onlari bir toplantiya çagirdi Herhalde bu toplantinin mahiyetini kimse bilmiyordu Zira toplantiya gelenler agirlanmis, yedirilip içirildikten sonra dualar edilmis ve bundan sonra da vezirler tarafindan devlet isleri ile ilgili olarak hükümdara bilgi verilmisti Iste bundan sonradir ki Fâtih Sultan Mehmed, meclistekilere "müddet-i medid ve ahd-i baiddir ki, âyine-i zamir-i münirimde bir suret mürtesem olmustur Âni sizinle müsavere muraddir" diyerek söze baslar "Insanlar, fikir, anlayis ve zeka bakimindan ne kadar ileride olurlarsa olsunlar, bu meziyetler, kendilerini baskalari ile müsavere etmekten alikoymamali" düsüncesine sahip olan hükümdar, Hz Peygamberin dahi bundan müstagni kalmadigini ve böyle yapilmasini tavsiye ettigini*, bu tavsiyesinde de onun, Kur'an-i Kerim'in âyetini** gözönünde bulundurdugunu söyleyerek, ortaya atacagi konu üzerinde herkesin fikrini açikça belirtmesini istemisti Meclistekiler, pâdisahin düsüncesi yaninda kendilerininkinin bir sey ifade etmeyecegini, fakat pâdisahin emirlerini yerine getirmis olmak için düsünebildiklerini arzedeceklerini söyleyince pâdisah tekrar söze baslayarak: " Dünya devleti müebbed olmaz ve cihan-i fânide kimesne baki ve muhalled kalmaz" der Bundan sonra yaratilistaki gayenin, Allah Teâlâ'yi bilip onun birligini kabul etmek ve yasandigi müddetçe onun "dergâhina takarrub" etmeye gayret etmek oldugunu, bu vesile ile en iyi ve faziletli insanin, küfür ve dalalet içinde bulunanlara karsi cani ve mali ile cihad eden insan oldugunu hadislerle belirtir Bundan sonra Sultan Mehmed, "Belde-i tayyibe-i Kostantiniyye ki bag-i irem andan bir kûse ve süreyya nâk bostanindan bir kemterin kûse, ismi ve resmi ile illerde meshur ve dillerde mezkûr ve kütüb-i tevârihte mesturdur Ne vechi vardir ki, ânun gibi menzil-i serif ve makam-i latif benim vast-i memleketimde ve arsa-i vilayetimde olup dahi eyyam-i devletimde küfr ocagi ve bagiler yatagi ve tagiler duragi ola Elhasil niyetim ve himmetim ânun üzerine mukarrer ve musammam olmustur" der Günümüzün Türkçesiyle söylemek gerekirse o söyle diyordu: Irem baginin kendinden bir köse oldugu Kostantiniyye, adi ve sani ile dillerde söylenmis, illerde ünü taninmis ve tarih kitaplarinda yazilmistir Niçin böyle güzel ve degerli bir yer ülkemin ortasinda ve idarem arasinda olup ta saltanatim günlerinde küfür ocagi, taskinlar yatagi ve âsiler duragi olsun Kisacasi Bizans'in üzerine gitmeye niyetliyim Umarim ki, tedbirimiz Allah'in takdirine uygun düser Bu arada devletin kurulusundan, Rumeliye geçisten, Istanbul'un, ülkesinin ortasinda bir küfür beldesi olarak kalisindan, Bizans'in tezvirat ve çevirdigi entrikalardan bahseden pâdisah, sözlerine söyle devam eder: "Kendimizi ecdadimiza layik olmayan halefler olarak göstermeyelim, aksine, onlarin en has nesli oldugumuzu, onlarin kahramanlik ve meziyetlerinin benzerini gösterebilecegimizi ortaya koyalim Zira onlar, nice tehlike ve sikintilarla kisa bir zaman içinde Asya ve Avrupa'daki bütün bu yerleri ele geçirip oralarin hakimi oldular Nice büyük sehir ve kaleleri fethe kadir oldular dedikten sonra Bizans isini halletmeden hiç bir mühim tesebbüse girismeyecegini, bundan dolayi devlet erkâninin bu husustaki fikirlerini ögrenmek istedigini belirtir Bunun üzerine meclis, isi müzakereye baslar Bir kisim devlet erkâni, pâdisahin fikrine uyar, bir kismi da muhalif kalir Muhaliflere göre Istanbul, alinmasi güç bir sehirdi Çünkü içinde bol nüfusu ve etrafinda çok kuvvetli bir suru vardi Sehrin, siddetle müdafaa edilecegine göre, alinamama ihtimali de vardi Böyle bir durumda, devletin prestiji azalacakti Onun için böyle bir tesebbüse girismemek icab ederdi Gerçi hükümdar, Bizans'in bol malzemeye ve külliyetli miktarda silaha sahip oldugunu biliyordu Fakat meseleyi isten anlayan kimselerle müsavere etmis ve buranin "akl ü tedbir"le alinabilecegi sonucuna varmisti Nisanci Mehmed Pasa, gerek sehrin zaptinin zorlugu, gerekse Fâtih'in kararligi hakkinda su bilgiyi verir: "Bu sehri, Rum, Sam ve Trabzon denizlerinin kucakladigi iki kita sarmisti Kâfirlerden büyük bir kalabalik bu sehri gece, gündüz koruyordu Dogru ve saglam düsünce sahibi olanlar, buranin fethine imkân bulunmadigina, kâfirlerin elinden alinmasinin muhal (imkânsiz) olduguna, buraya mâlik olmaya çalismanin soguk demiri dövmeye, burayi elde etmek istemenin seytandan hayir ummaya benzedigine hükmediyorlardi Lakin yüce hazrete yüksek himmet, kutlu kuvvet, saglam ve kötülüklerden arinmis nefs verildigi için, unsurlar kendisine pek açik surette boyun egiyordu Bu sehrin, savasçi kâfirlerin eli altinda kalmasini iyi görmüyordu*
Tacizâde Cafer Çelebi de (s 8) Meclisteki bu farkli iki görüsü söyle nakleder: "Vezirlerden degisik görüsler geldi Isabetli görüsleri olan zeki, akilli, cesur ve celâdet sahibi olanlar, pâdisahin bu düsüncesini yerinde bulup gerekenin yapilmasi için hazirliklara baslanmasini istiyorlardi Bir kismi ise surlarin saglamligi, giris ve çikis noktalarinin zorlugunu ileri sürerek Istanbul fethini, Anka kusunu avlamaya benzettiler Keza onlar, buranin zaptini, gök kubbenin fethine denk sayilacagindan, bundan vazgeçilmesinin daha uygun olacagini söylediler Bu fikirler karsisinda genç sultan:
"Allah'in takdiri olunca, alisilagelmis nice imkânsizliklar, kolaylasir Bütün kâinat onun aksine çalissa da fayda vermez Bunun aksine basit ve elde edilmesi kolay bir isi de, sayet Allah dilemez ise, cümle âlem onu yapmaya yönelse, yine de basaramaz Bu konudaki ümidim ne mal ve mülk bolluguna, ne ordu ve kahramanlarin çokluguna, ne de savas âlet ve vasitalarinin fazlaliginadir Aksine, sadece Hakk'in lütuf ve yardiminadir Esas gayem de, Islâm'in yüce prensiplerini ortaya koymaktir Eger o kalenin benim tarafimdan fethi takdir buyurulmus ise, kale burçlari tas ve topraktan degil, saf demirden de olsa öfke ve kahr atesi ile onu eritip mum gibi yumusatirim" der
Muhalif grup, Çandarli Halil Pasa etrafinda toplaniyordu Pâdisahin, bu muhalefetten fena halde cani sikilmis olmalidir ki "eger o kal'anin benim elimde feth olmasi mukadder olmus ola, burç ve barulari tas ve topraktan degil de demirden olmus olsa ates-i hism ve kahrla mum gibi eritip yumusak eylerim" diyecektir Hükümdarin yakinlarindan bir zümre ise, bu fikrinde kendisini destekliyor, hamleci kararlarina, emekleri, hevesleri ve heyecanlari ile yardim ediyorlardi Meclis disinda, bu ikinci grubun fikrine katilanlarin basinda Aksemseddin geliyordu O, bir taraftan genç hükümdarin ruh yapisinda bir cihad açarak onu kendi kendisinin emîri kilip kütle emrine kostuktan sonra, bu orta malini "fi-sebilillah" cihada tesvik etmesi pek tabii idi
Meclisten, Istanbul'un feth edilmesine dair karar çiktiktan sonra, beylerbeyilerine, sancakbeyleri ile subasilarina ve askerlikle ilgili olanlarin tamamina "ahkâm-i serife" yazilarak bahara kadar hazirlanmalari ve savasa katilmak üzere toplanmalari emrolundu Bu sebeple, Rumeli ile Anadolu'daki Osmanli sehir ve kasabalarinda geceli gündüzlü çalismalara baslandi Fakat Gelibolu ile Edirne'deki faaliyet hepsinden daha fazla idi Gelibolu'da tezgahlara yeni yeni gemiler konuyordu Bu arada bakir kapli (zirhli) gemilerin de yapilmasina itina gösteriliyordu Kritovulos, genç hükümdarin bu neviden faaliyetlerinden bahsederken sunlari söylüyor: "Bir taraftan yeni gemilerin insasi, öbür taraftan da, zaman asimi yüzünden tamire muhtaç olanlari da tamir ettiriyordu Bu gemilerin bir kismi zirhli olarak yapilmisti Otuz ve elli çift kürekle sür'atli bir sekilde hareket eden hafif gemiler de yaptirdi O, gerek yeni gemi insaati, gerekse tamir konusunda hiç bir masraftan kaçinmamisti Bundan baska o, ülkesinin kiyilarinda bulunan gemileri toplayip onlara komutan, dümenci ve diger görevlileri yerlestirdi Gerek savas, gerekse kusatma için kara ordusundan çok, deniz kuvvetlerine önem verdiginden bu ordunun daha iyi ve itinali seçilmesine gayret etti Komutasi Gelibolu valisi olan Baltaoglu Süleyman Bey'e verilmis olan bu donanma, 1453 baharinda Gelibolu'dan Istanbul'a dogru hareket etti"
Donanmadaki bu gemilerin sayisinda farkli rakamlar verilmekle birlikte genellikle su rakamlar üzerinde durulmaktadir: Donanma, Gelibolu'dan hareket ettigi aman 147 harp gemisinden mürekkepti Bunlarin 12'si çektirme, 80 tanesi çifte güverteli kürekli, 55 tanesi de küçük çaptaki gemilerdi Bu gemilerin içinde kürekçilerden baska yirmi bin kadar azeb askeri bulunuyordu
Edirne'ye gelince: Buradaki hazirliklarla bizzat padisahin kendisi mesgul oluyor, geceli gündüzlü durmadan çalisiyordu Uyku zamanlarinda bile fethi düsünen padisah, çok defa yataginin içinde rahatsiz bir gece geçiriyordu Dukas, onun bu andaki halet-i ruhiyesini su sözlerle bize nakleder:
"Mehmed, gece gündüz, gerek yatarken, gerek uyanik bulundugu zamanlarda, ister sarayinda bulunsun, ister sarayin haricinde olsun, ne sekilde harb ederse ve ne gibi vasitalari kullanirsa Istanbul'u zapta muvaffak olacagini düsünüp zihnini yoruyordu Çok defalar aksam olunca, ata binerek yalniz basina, bazan yanina iki kisi alarak,bazan yaya yürüyerek, asker kiyafetinde bütün Edirne'yi dolasiyor ve hakkinda söylenen sözleri bizzat dinliyordu"
Iste yine böyle uykusuz geçirdigi gecelerin birinde Çandarli'yi huzuruna getirterek, altin ve gümüse aldanmamasini kendisine ihtar ettikten sonra, muharebenin yakinda baslayacagini, Allah'in inayeti ve Peygamberin imdadi ile Istanbul'u alacagini, bu iste kendisine yardim etmesini söyledi
Bu gece sohbeti ve olaylari ile ilgili olarak Bizansli tarihçi Dukas, çok mühim bilgiler vermektedir Ona göre:
"Bir aksam, gece yarisindan sonra, saray bekçilerinden birkaç tanesini göndererek Halil Pasa (Çandarli)'yi saraya getirtti Bu bekçiler, pasanin konagina giderek, pâdisahin iradesini, pasanin harem agalarina bildirdiler Bunlar da pasanin yatak odasina giderek, pâdisahin kendisini davet ettigini söylediler Halil Pasa bayilacak derecede korktu Karisi ile çocuklarini öptükten sonra çikti Beraberinde altinlar ile dolu bir de altin tepsi aldi Daha önce de belirttigimiz gibi pasanin kalbinde bir korkusu vardi Halil Pasa, pâdisahin yatak odasina girdigi vakit, pâdisahi oturmus ve elbisesini giyinmis bir vaziyette gördü Hemen etek öperek altin tepsiyi önüne koydu Pâdisah altinlari görünce, "Lala, bunlar nedir?" diye sordu O da cevaben dedik ki, "Sevketmeâb! Devletin büyüklerini, pâdisah fevkalade bir saatte huzuruna davet ettigi vakit, elleri bos girmek âdet degildir Ben ise, huzurunuza çikmak için getirdigim bu altinlar benim degildir Sana ait olan altinlari sana takdim ediyorum" Pâdisah da cevap olarak dedi ki, "Senin altinlarina ihtiyacim yoktur Hatta sana bunlardan fazla altin ihsan edecegim Senden yalniz bir sey istiyorum Bana Istanbul'u ver" Halil Pasa, pâdisahin bu son sözü ve talebi üzerine titredi Zira öteden beri Bizanslilarin hukukunu müdafaa ediyordu Onlarin sag eli mesabesinde idi Bizanslilar da, pasanin bu sag elini hediyelerle doldururlardi Türkler pasaya "kâfir ortagi" adini taktilar ve herkes ona "dinsizlerin ortagi ve yardimcisi" diyordu
Halil, pâdisahin son talebine karsi dedi ki: "Sevketmeâb! Bizans Imparatorlugu'nun büyük bir kismina seni sahip etmis olan Cenab-i Hak, Istanbul'u da sana ihsan edecektir Ben eminim ki, senin elinden kurtulmayacaktir Allah'in inayeti ile ben ve bütün kullarin, büyük iste muvaffak olmak ugrunda birbirimiz ile yarisarak mallarimizi, canlarimizi feda edecegiz ve kanlarimizi dökecegiz Binaenaleyh bu hususta müsterih ol" Halil Pasa'nin bu sözleri, bu korkunç ejderi biraz teskin etmisti Halil'e dedi ki: "Yatagimin bu bas yastigini görüyor musun? Bu yastagi bütün gece yatagimin bir ucundan öbür ucuna ve diger uctan öteki uca nakletmekle mesgul oldum Yataga yatiyor ve kalkiyordum, gözüme uyku girmiyordu Altin veya gümüs paralar seni aldatarak, intac etmek istedigim büyük isi geri birakmaya sevk etmesin! Bizanslilarla yakinda ciddi bir sekilde harp yapacagiz, Allah'in yardimi ve Peygamberin imdadi ile Istanbul'u alacagiz" Mehmed, bunlari ve buna benzer baska oksayici sözleri söyledi Halbuki pâdisahin bu oksayici sözleri arasinda kalbi burkan, kani kurutan ve isiran ihtarlar da vardi Bu ihtarlardan sonra pâdisah, Halil Pasa'ya ruhsat verdi ve "sulh ve müsâlemetle" git dedi
Mehmed o gecelerde, sabahlara kadar Istanbul'un fethi isi ile mesgul oluyordu Eline sehrin haritasi ile mürekkep alarak ve sehrin etrafindaki mevkilerin seklini resm ederek, harp fennine asina olanlara toplarin ve muhasara aletlerinin nerelere konmasi lazim geldigini tesbit ettigi gibi, lagim açilacak yerleri de resim (plan) üzerinde isaret ediyor, hendeklerin baslarini ve merdivenlerin surun hangi tarafina konmasi lazim geldigini gösteriyordu Velhasil bütün gece bu hazirliklarla mesgul oluyor, sabahlari, gece verilen kararlarin akillica ve düsmana karsi hilekârane tatbik ve icrasini emrediyordu"
Edirne'de bulunan Fâtih Sultan Mehmed'in, yakindan ilgilendigi baska bir konu daha vardi Bu da ordusunu toplarla techiz etme isi idi Tarihte bir topçu parkina sahib olan ilk hükümdarin Fâtih oldugu belirtilmektedir Surasi bir gerçektir ki, Istanbul'un fethinde en önemli rolü oynayan vâsitalardan biri toptur Gerçi topun bir harp silahi olarak kullanilmasi Istanbul'un kusatilmasi ile birlikte baslamis degildir Fakat o tarihe kadar toplar, çaplari ve sayilari itibariyle fazla bir sey ifade etmiyorlardi Fâtih Sultan Mehmed, bu silahin tahrib gücünün büyüklügüne inandigi içindir ki, o tarihe kadar görülmeyen sayi ve çapta top yapilmasina önem verdi Büyük çapta toplarin yapilma isini Orban (Urban) adindaki Macarla Türk mimarlarindan Müslihiddin ve mühendis Sarica üzerlerine aldilar Saruca büyük bir top dökmeye muvaffak oldu Orban da çok büyük çapta bir top yapabilecegini, fakat gülle yapmasini bilmedigi için bu ise karismayacagini söyledi Bunun üzerine pâdisah, mermi isini bizzat üzerine aldi Kaynaklar, genç hükümdar ile Orban arasinda geçen muhavereyi su sekilde verirler: Orban: "Büyük toplarinizi dökebilirim, ama mermi ve ince hesaplardan anlamam" deyince hükümdar "Benim senden istedigim sadece topu iyi dökmenden ibarettir Kalani ben düsünürüm" demisti
Ikinci Mehmed, Istanbul muhasarasinda çok büyük rol oynayacak olan bu essiz toplarin en ince teferruatina kadar bütün hesap ve planlarini kendisi yaptigi gibi, resimlerini de bizzat çizmisti Kendi nezâreti altinda döktürmüs oldugu toplardan biri çok büyüktü Büyük emek ve masraflarla yapilan bu toplara "sahî" denmisti Bu toplarla atilan gülleler, Kara Deniz sahillerinden getirilen kara bir tastan veyahut yuvarlak hale getirilen mermerlerden yapiliyordu Dukas, büyük topun Edirne'deki ilk deneme atisindan, uzun uzadiya bahseder Bu topun, Edirne'den Istanbul'a kadar getirilebilmesi için iki ay kadar bir zamana ihtiyaç hasil olmustu Top, otuz araba ve altmis manda ile çekiliyordu Onun her iki tarafinda, ikiser yüz adam bulundugundan yolda kaymamasi saglaniyordu Yollarin kötü yerlerine tahta dösemek ve köprü yapmak üzere ayrica elli usta ile ikiyüz amele önden gidiyordu Istanbul'u kusatmak üzere hareket eden Türk ordusunda üç büyük top ile ondört batarya top vardi Subat baslarinda Edirne'de baslayan sevkiyat, Mart sonlarina dogru, Istanbul'dan bes mil kadar uzakta bulunan bir yere gelmis oldu
Anadolu ve Rumeli'de beylerbeyiler ile sancakbeyleri gerekli miktarda askeri topluyor, techiz ediyor ve belirlenen zamanlarda yerlerinde bulunmalarini saglamak için çalisiyorlardi Anadolu askerleri, Bogazin dogu sahilindeki Beykoz kasabasinin üstündeki ormanliklarda toplandilar Fâtih, bunlari karsiya geçirmek üzere Beykoz, Kilyos ve Fenerbahçe'de dalyanlari bulunan Rallis Petropulos adindaki Rum'a emir verdi Petropulos bu emri, iki gemisiyle askerleri ve mühimmati karsiya geçirmek suretiyle yerine getirdi
Genç hükümdar, kusatma boyunca Istanbul'a yapilabilecek bütün yardimlara mani olmak için her çareyi düsünüyor ve her tedbire basvuruyordu Bu maksatla o, Turhan Bey ile ogullari Ahmed ve Ömer Beyleri Mora topraklarina akina memur etti Çünkü Mora'da, Bizans Imparatoru'nun kardesleri Dimitrios ile Thomas hüküm sürmekte idiler Fâtih, Imparator Constantinos'un, bunlardan yardim istedigini ögrenmisti Bu sebeple, Turhan Bey, 1 Ekim'de sefere çikmisti Osmanli hücumlari, Despotlarin kuvvetlerini yok ederek onlara göz açtirmadigi gibi Bizans tarafindan beklenen yardimin gelmesine de engel olmuslardi Bu arada Subat 1453'te hükümdarin emri ile Dayi Karaca Bey, Istanbul civarindaki Rum kasabalarini teker teker ele geçirdi Bu kasabalar, Karadeniz sahilindeki Misivri, Ahyolu, Vize ile Ayios Stefanos idi Bigados da kendiliginden teslim oldu
Hükümdar, savasla ilgili bütün tedbirleri aldiktan ve bütün hazirliklarini tamamladiktan sonra 23 Mart 1453 (12 Rebiulevvel 857) günü Edirne'den hareket eder Kesan mevkiinde mola veren hükümdar, Çanakkale Bogazi'ndan geçecek olan Anadolu kuvvetlerinin gelmesini bekler Kesan'da kendisine iltihak eden bu orduyu alan pâdisah, yoluna devam ederek 1453 Nisan'inin besinde Istanbul surlari önüne gelir Ertesi gün, yani 6 Nisan (26 Rebiülevvel) Cuma günü de sehri kusatma altina alir Bizans tarihçisi Dukas ve ondan naklen Hammer, Fatih'in gelisini ve otagini kurusunu söyle anlatirlar: "Paskalyayi takib eden Cuma günü (6 Nisan) Mehmed, sehir önünde görünerek (Egrikapi) karsisina gelen tepenin arkasinda çadirini kurdu Ordusunun meydana getirdigi çizgi, sarayin Tahta kapisindan Yaldizli kapiya kadar uzaniyordu Yine Tahtakapidan Kosmidi (Eyüb civari)'ye kadar cenup tarafta bulunan baglara ve ovalara yaymis idi Bu yerler, esasen daha evvel Karacia (Karaca Bey) tarafindan tahrib olunmuslardi Nisanin 6 Cuma günü, sehir muhasara edildi Büyük top, imparatorun yeniden tahkim ettirmis oldugu Egrikapi (Kaligarya) önüne konmustu Pâdisah, bu kapinin tahrib edilemeyecegini anlayinca topu Sen-Romen kapisi önüne tasitti Bundan dolayi bu kapi "Topkapi" adini almistir"
Takriben iki ay sonra "Fâtih" diye anilacak olan Mehmed'in ordulari, Istanbul surlari önünde göründükleri zaman, Katolik Hiristiyan dünyasi, Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birlesmesi gerektigini, bu birlesme için, bundan daha iyi bir zamanin olamayacagini düsünüyor ve ancak bu sayede Bizans'a yardim yapilabilecegine inaniyordu Bu yardimla o, Ortodoks Kilesisi'ni asimile edip tamamen ortadan kaldirmayi hedefliyordu Dönemin Hiristiyan âlemindeki bu çekisme ile, Islâm'dan alinan ilhamla, Osmanlinin sahip oldugu dinî müsamahasi (hosgörü)ni karsilastirma bakimindan bu mevzuda kisaca ve özet olarak bilgi vermek istiyoruz Böylece, Ortodoks Mezhebi'ndeki Rumlarin, içinde bulunduklari psikolojik durumu anlama imkânini da bulmus olacagiz Bu karsilastirmayi da bizzat kendi kaynaklarindan yapmakla meseleye daha rahat bir açiklama getirmis olacagiz
"Mehmed'in askerleri tahribat için Istanbul kapilarina dayanirken, sehir halki Rum ve Latin kiliselerinin birlesmelerini saglamak veya engellemek için birbirleri ile budalaca çekisiyorlardi o tarihten bir önceki yilin 12 Araliginda, Ayasofya'da iki firka (mezheb) arasinda seklî bir uzlasma saglanmistir Fakat bu uzlasma, Avrupa'nin büyük devletlerini, kendi sonuçlari ile ilgilendirip bu yoldan biraz yardim saglamak ümidi ile yapilmisti Sizmatizm atesi henüz sönmemis oldugundan, her gün bir takim çirkin çekismeler görülüyordu Muhaliflerin düsmanligi son dereceyi bulmustu Bir grup papaz ve ileri gelenler, imparator ile birlikte Katolik âyininde hazir bulunurlar iken, baska kesisler ile halkin bir kismi manastirlardan çikmiyorlardi" Hammer, bu konuda daha fazla tafsilat vererek iki kilisenin nasil birbirleri ile çatistiklarini anlatir Fakat biz, dönemin Bizans tarihçisi olan Dukas'in verdigi bilgiyi de vermek suretiyle Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birbirlerine karsi olan bu hasmâne tavirlarini ortaya koymaya çalisacagiz
"Gennadios, her gün birlesme taraftarlari aleyhine va'z etmekten ve yazilar yazmaktan geri kalmiyordu Saint Thomas Akinu'nun sahsi ve eserleri aleyhine yeni mütalaalar ve itirazlar tertip ediyordu Bir de Dimitri Kidoni aleyhinde bulunuyor ve bunlarin rafizî olduklarini isbat ediyordu Senatodan bas amiral büyük duka (Lukas Notaras), Genadios ile ayni fikri paylasiyor ve onunla is birligi yapiyordu Istanbul aleyhine toplanmis olan sayisiz Türk askerlerini gören halka hitaben bu büyük duka, Latinler aleyhine sunlari söylemeye cesaret etti: "Istanbul'un içinde, Türk sarigini görmek, Latin serpusunu görmekten daha iyidir"
Görüldügü gibi Imparator, Avrupadan yardim alabilmek için Papa tarafindan sart kosulan Katolik kilisesi ile birlesmeyi kabul etmis, onun gönderdigi Kardinal Izidor vasitasiyle Ayasofya'da âyin yapilmisti Bu hareket, Hiristiyanligin, Ortodoks Mezhebi'ne bagli olan halkta, büyük bir nefret uyandirmisti Latinlere karsi olan bu nefretin kökleri çok eskilere dayaniyordu Zira 1204'teki Latin istilasinin aci hatiralari, halkin hafizasindan daha silinmemisti Sehirde yaptiklari yagma ve Rumlara yapilan iskenceler ile onlari her türlü haktan mahrum edisleri, henüz unutulmamisti Bu istila esnasinda Istanbul'daki âbidelerin çogu tahrib edilmis, mezarlar soyulmus, birçok eser mahvolmus ve Türk fethine kadar bu facianin izi silinememisti Türkler, Istanbul'a girdiklerinde bir kismi çok harab 50'ye yakin kilise, bazi resmî binalar, yikilmis müesseseler, bozuk yollar ve terk edilmis saraylar bulmuslardi Bu sekildeki tahribata karsilik, Müslüman Türk'ün müsamahasi biliniyor, Osmanli hükümdarlarinin vicdan hürriyetine, din ve mezheb serbestisine verdikleri mukaddes mânâ farkediliyordu Rumlar, her mezhepteki hiristiyanlarin, mal, can ve din hürriyetine sahip olarak Osmanli ülkesindeki rahat hayatlarini gipta ile karisik bir hayranlikla müsahede ediyorlardi Bu, Müslüman ve büyük devletin, gayr-i müslim tebeasina (vatandasina) verdigi büyük rahatlik ve kazanç imkanlari da bunlara ilave edilince, bazi Bizanslilarca Osmanli idaresi bir nimet ve kurtulus olarak görülüyordu Bu anlayisin bir sonucu olarak, imparatordan sonra, en yüksek dereceli devlet adami olan Grandük Notaras: "Konstantinipolis'te kardinal sapkasi görmektense Türk sarigini görmeyi tercih ederim" diyordu Makamindan uzaklastirilan eski patrik Gennadios (fetihten sonra Fâtih tarafindan Rum Patrikligi'ne getirilen kimse) da Ortodoksluk için en iyi tercihin bu olduguna inaniyordu Zira Türk sarigi, düsmanlari olan milletler tarafindan dahi hakkin, dogrulugun, adaletin, din ve vicdan serbestisinin isareti olarak görülüyordu Tazim ve tekrim ediliyor, onun hakim oldugu idare araniyordu Hatta bir rahibe bütün hiristiyanlarin saskin bakislari önünde mezheb degistirmeyi red ederek tamamen Islâmî olan kiyafeti kabul edip, Hz Peygamberin nübüvvetini tasdik ettigini haykirmisti Çünkü, Sultan Mehmed'in temsil ettigi idare, insan tabiat ve yaratilisina son derece uygun idi Devrinde hayal edilen ve arzu edilen esaslara dayanmis bulunuyordu Bu, onun Islâm mümessilligini ne kadar azametle temsil ettigini gösterir

Alıntı Yaparak Cevapla