Şengül Şirin
|
Selçuklu Tarihi / sosyal hayat
SOSYAL HAYAT
1 Adet ve Gelenekler
Yagmur duasi: Yagmur duasina çikilacagi zaman halk oruç tutar, kurban keser ve Allah'a dua ve niyazda bulunurdu Duanin akabinde yagmur yagmazsa uzak yerlerden gelmis bir garibe gider ondan Allah'a dua ve niyazda bulunmasini isterlerdi Bir defasinda Konya'da kitlik olmus, uzun zaman yagmur yagmamisti Korkunç bir pahalilik vardi Birkaç defa yagmur duasina çikip ümitsizlik içinde dönmüslerdi Verdikleri sadakalar, kestikleri kurbanlar kabule mazhar olmamisti Nihayet Sultan Veled'e gidip yardim istediler Onun mübarek basini açip gözlerinden yaslar akarak Allah'a dua etmesi üzerine müthis bir yagmur yagdigi söylenir
Ugur ve Nazar: Kötü insanlarin nazarindan korunmak için atese çörek otu atilirdi Üzerinde dikis dikilen kimsenin agzina mutlaka bir yaprak, bir saman çöpü olmasi gerektigine inanilirdi Gül ugur çiçegi kabul edilirdi Dini bayramlarin arifesinde helva dagitilirdi Bir tüccarin karisi Kurban bayrami arifesinde çokça helva yaparak fakirlere ve komsulara sadaka olarak dagitmis, helva dolu büyük bir siniyi de Mevlâna hazretlerine göndermisti
Dogum: Çocuk dogdugu evde büyük bir sevinç kaynagi olurdu Bebege altin takilir, saçi saçilirdi Çocugun babasi büyük bir ziyafet verirdi
Evlenme: XIII ve XIV yüzyilda Anadolu'da Islâm hukuku hâkimdi Erkekler birden fazla kadinla evlenebilirdi Cariye edinme gelenegi de vardi Sultan Veled'in iki cariyesi vardi Evlenen erkegin kadina baslik olarak para verme adeti yaygindi Evlenecek kiz da çeyiz esyasi hazirlamak zorundaydi Mevlâna bir kizin cehizinin hazirlanmasi için Gürcü Hatun'dan yardim istemis, o da birkaç takim elbise, her cinsten bir kat çamasir, yirmi adet süslü küpe, yirmi yüzük, ince gerdanlik, yün örtüleri ve bilezikler, hali ve seccadeler hazirlayip göndermisti Dügünler oldukça debdebeli olur, uzun süre anlatilirdi Kadinlar peçe takarlardi
Terbiye kurallari: Anadolu Selçuklu toplumunda Türk-islâm düsüncesinin ortak ürünü olan terbiye ve görgü kurallari yürürlükteydi Türk toplumunda büyüge hürmet esastir Eflâkî'nin Menakibü'l-ârifîn adli eserinde geçen bir ibarede "Onlar yasca benden büyükler, ben onlarin yüzüne böyle bir sözü nasil söyleyebilirim" denilmektedir ki bu toplumda büyüklere sayginin bir isaretidir Pazar yerinde ayaklarini uzatip uyuyan bir dervisin bu hareketi onun kinanmasina sebep olmustur Bu da toplumun lâubâlî davranislardan hoslanmadigini ve tepkiyle karsilandigini göstermektedir Gayri ahlâki davranislar da asla hos karsilanmazdi
Hediyelesme:
Hz Peygamber'in hediyelesmeyi tesvik eden sözleri Anadolu'da büyük ilgi görmüs ve "yarim elma gönül alma" seklinde sembollesen bu gelenek Türk milletinin baslica özelliklerinden biridir Devrin anlayisina göre hükümdar ve ileri gelen devlet adamlari birbirlerine ve halka hediyeler verirlerdi ki bu da isgal ettikleri makam ile mütenasib olurdu Gürcü Hatun fakir bir kizin cehizini hazirladigi gibi Muineddin Pervane de Mevlâna'nin müjde ve iltifati üzerine tarikat mensuplarina 2 000 dinara yakin bagista bulunmustur Ayrica Konya'da bulunan yetim ve fakirlere de elbiseler dagitmisti Devrin en yaygin hediyesi altin idi Ugur getirecegine inanilarak daha çok altin ve çiçek hediye edilirdi
2 Hayat Tarzi
Eglence hayati: Kaynaklar Anadolu'da eglence hayatinin oldukça renkli oldugunu ifade eder Memlûk Sultani Baybars'in Mogol ordusunu bozgunu ugrattiktan sonra 20 Nisan 1277'de Kayseri'ye gelince Keykubadiye Sarayinda büyük bir eglence düzenlemisti Ancak Sultan onlarin eglencede asiri gittiklerini görüp hânende ve sâzendeleri icrâ-yi san'at etmeden huzurundan kovmustu Eglence merasimleri daha çok hanlarda düzenlenirdi Kadin müzisyen ve sanatkârlar gayri müslimler arasindan seçilirdi Meyhaneler de de müzikli eglenceler düzenleniyordu Hokkabazlar da yanan atese kendilerini atmak, kizgin demiri agizlarina almak, kamçidan kan akitmak, merkep yavrusuna binmek gibi çesitli gösteriler yapiyorlardi Sünnet dügünleri de günlerce sürerdi O dönemde oynanan oyunlar arasinda satranç ve tavla önemli bir yer isgal ederdi
Ev hayati: Anadolu evleri sofa, odalar ve mutfaktan olusuyordu Ev esyasi olarak hali, yaygi, perde, battaniyeden bahsedilir Isinma araci olarak tandir ve mangal, aydinlanma araci olarak da samdan, kandil, çirag ve mum vardi Mum, zengin evlerinde çirag ise fakir evlerinde kullanilirdi Zengin evlerinde hizmetçiler, maiyyet ve harem aglari vardi Köleler âzâd edilirse kendilerine bunu gösteren bir belge verilirdi
Kilik-kiyafet-süslenme: Anadolu Selçuklulari döneminde yaygin erkek kiyafetleri elbise, baslik ve ayakkabidir Erkek elbiseleri hasir elbiseleri, siyah ipekten yapilmis elbise, çuha ve kemhadan yapilan elbiseler olarak zikredilebilir Ayrica kurt ve tilki postlari, salvar ve gömlek, hirka ve sarik, çizme ve ayakkabi da giyiliyordu
Kadinlar ise çarsaf, kürk, ibrisim, basörtü ve peçe giyerlerdi Uzun biyik ve uzun sakaldan hoslanilmazdi Koku malzemesi olarak misk ve amber, makyaj malzemesi olarak da sürme kullanilirdi
Besin maddeleri: Türk mutfagi o dönemde de oldukça zengindi Yemek sirasinda sofrada sahan, kâse, sini, testi bulunurdu Yemek bir kaptan kasikla yeniyordu En yaygin yemekler tirit ve ateste çevrilen etlerdi Keklik, bildircin, çulluk ve toy gibi av hayvanlarinin etleri de revaçtaydi Ayrica etli pilav, biberli pilâv ve pastirma yenilen yemek türleriydi Havuç, salgam, tursu, meyve olarak elma, incir, kayisi, kavun ve üzüm yenirdi En sevilen tatli çesidi helva idi
Tedavi sekilleri: Selçuklular zamaninda sagligin basi temizlik olarak düsünüldügü için her sekilde çok sayida hamam vardi Hastaliklarin tedavisi için halk hekim ve seyhlere müracaat ederdi Menakibül-ârifin'den mevlevîlerin çesitli hastaliklari el temasi ve okuyup üfleyerek tedavi ettikleri anlatilmaktadir Yine Eflakî'ye göre Mevâna bir sahsin parçalanan ayak parmaklarini eliyle dokunmak, okuyup üflemek suretiyle tedavi etmistir O dönemde halkin karsilastigi en yaygin hastalik sitma idi Hem hekimler hem de seyhler tarafindan tedavî cihetine gidilirdi Mevlâna bazi hastalari özellikle psikolojik rahatsizliklari olanlari telkin yoluyla da tedavi etmistir
Devrin hekimleri teshis ve tedavi yaninda ilaçlarin hazirlanmasina da nezaret ederlerdi Nitekim Tabib Ekmelüddin Sultan IV Kiliç Arslan'in istegi üzerine panzehir imal etmistir
TICARI VE EKONOMIK HAYAT
Anadolu ticarî faaliyetler için uygun bir konumda bulunuyordu Konya'nin bassehir olmasindan sonra ticarî hayat daha zenginlesmis ve canlilik kazanmisti Anadolu'dan geçen Tebriz-Trabzon ve Tebriz-istanbul yoluyla doguyu batiya baglayan bu yollar Anadolu'nun iktisadî hayatinda önemli rol oynuyordu Ege ile de ancak Konya üzerinden baglanti kuruluyordu
Ayrica kuzey-güney istikametinde uzanan Sinop-Antalya/Alaiyye, Samsun-Ayas, Trabzon-el-Cezire-Suriye yollariyla, Güney dogudan Istanbul'a uzanan ve Haleb-Kayseri- Ankara-Istanbul, Haleb-Kayseri-Konya-Istanbul yollari Anadolu'daki ticarî hayata canlilik kazandiriyordu
Islâm dünyasinda askeri ve ictimâî gayelerle kurulan ribatlarin bir devami mahiyetinde, kervanlarin her çesit ihtiyaçlarini karsilayacak teskilâta sahip olan ve uzaktan adeta bir kale manzarasi arzeden kervansaraylar Islâm âleminin baska bir yerinde emsâline rastlanmayacak bir kiymete sahiptir Selçuklu sultanlariyla ileri gelen devlet adamlari tarafindan ticaret yollari üzerinde yaklasik 30-40 km lik araliklarla yaptirilan bu kervansaraylar tarihi yollarin önemini gösteren canli vesikalardir
II Kiliç Arslan, I Giyaseddin Keyhüsrev, I Izzeddin Keykâvus ve I Alaeddin Keykubad gibi ticarî ve iktisadî hayati canlandirmaya itina gösteren Selçuklu Sultanlari ticaret yollarinda emniyeti saglamak gayesiyle kervansaraylar yaptirdilar Sinop ve Antalya gibi iki büyük limanda ticarî faaaliyetleri kolaylastirmak ve gelistirmek amaciyla bu sehirlere zengin tüccarlar yerlestirdiler, onlara ihtiyaç duyduklari her türlü destegi sagladilar Türkiye'ye gelen yabanci tüccarlarin ugradiklari zararlari tazmin ettiler, gümrük vergilerini asgarî seviyeye indirdiler Bu durum dünya ticaret tarihinde çok önemli bir yer isgal eder Ortaçagda zengin ticarî mallarla yola çikan kervanlar çapulcu ve soyguncularin saldirilarindan emin olmadikça buna tesebbüs etmekten çekinirlerdi Iste Anadolu Selçuklu kervansaraylari böyle bir endise ve ihtiyaçtan dogmustur En önemli kervansaraylar Anadolu'yu dogu-bati ve kuzey-güney istikametinde geçen iki büyük uluslararasi ticaret yolu üzerinde bulunmaktadir
II Kiliç Arslan zamanindaki siyasî gelismelere paralel olarak ticarî faaliyetler de artmis ve büyük kervansaraylar insa edilmisti Kervansaray yaptiran ilk Selçuklu sultani II Kiliç Arslan'dir Sultan, Aksaray'da büyük binalar, saray ve medreseler yaptirdigi gibi ilk kervansarayi da Aksaray yakinlarinda yaptirmistir II Giyaseddin Keyhüsrev zayif bir sahsiyet olmasina ragmen onun zamaninda da kervansaraylarin yapimina devam edilmistir Kervansaraylarin, yol emniyetinin saglanmasi disinda hedef edindigi ikinci gaye ise kafilelerin konakladiklari yerlerde her türlü ihtiyaçlarini temin etmekti Kervansaraylar içinde yatakhane, asevi, erzak ambarlari, ticarî esyanin konuldugu depolar, ahir ve samanliklar, mescidler, hamamlar, sadirvanlar, eczaneler, ayakkabi tamir atölyeleri ve nalbantlar vb vardi Kervansaraylarin masraflarini karsilamak üzere vakiflar tahsis edilmisti Burada konaklayan misafirler zengin-fakir demeden her türlü ihtiyaçlarini ücretsiz olarak karsilayabiliyorlardi
Sehir ve kasabalarda ticarî kafilelerin ihtiyaçlarini karsilamak üzere ayrica hanlar yapilmisti Bunlar özel olarak insa edilmis ücretli yerlerdi Sehirlerde ticarî açidan sahip olduklari öneme paralel olarak hanlar kurulmustu Meselâ o devrin önemli sehirlerinden Sivas'ta 24 han vardi
Kervansaraylar bulunduklari yerlerde pazar haline geliyor ve o yörenin iktisadî bakimdan gelismesini sagliyordu Anadolu Selçuklulari döneminde yaklasik 134 kervansaray insa edildigi bilinmektedir
Selçuklular zamaninda Anadolu'da yapilan baslica kervansaraylar sunlardir
Aglasun hani (Antalya-Isparta yolunda), Akbas hani (Aksaray-Konya yolunda), Akhan (Aksaray-Konya), Akhan (Egridir-Denizli), Alara hani (Antalya-Alanya), Alay hani (Kayseri-Aksaray), Altunapa hani (Sinop-Ankara), Bardakçi hani (Çay-Seyitgazi), Borhani (Ürgüp-Eregli), Böget (Ankara-Konya), Burma Han (Seydisehir-Alanya), Caca Beg hani (Kirsehir-Aksaray), Çakalli hani (Samsun-Amasya), Çamalak hani (Zile-Kirsehir), Çardak hani (Egridir-Denizli), Çavli hani (Besni-Kayseri), Çekerek suyu hani (Zile-Kirsehir), Çinçinli Sultan hani (Tokat-Sivas), Dazya hani (Amasya-Tokat), Deve Hani (Seyitgazi), Dibli han (Harput-Divrigi), Dokuzun hani (Konya-Çay), Dolay hani (Ürgüp-Eregli), Ebü'l-Hasan hani (Seydisehir-Alanya), Ebu'l-Kasim hani (Niksar), Ebü'l-Mücâhid Yusuf hani (Çay), Egret hani (Çay-Kütahya), Elikesik hani (Konya-Egridir), Ertokus hani (Konya-Egridir), Ashab-i Kehf hani (Besni-Kayseri), Evdir hani (Antakya-Isparta), Ezine pazar hani (Amasya-Tokat), Caferyat hani (Konya-Karaman), Gedik hani (Sivas-Kayseri), Giyaseddin Keyhüsrev hani ( Egridir), Gülüçagaç hani (Sinop-Ankara), Gölbasi hani (Diyarbakir-Malatya), Haci Hafiz hani (Konya-Çay), Kadinhani (Konya-Çay), Kagi hani (Sivas-Kayseri), Kemâleddin hani (Besni-Kayseri), Kemâleddin hani (Dogansehir-Adiyaman), Kamerreddin hani (Konya-Toroslar), Kara Sungur hani (Denizli), Kara Sungur hani (Denizli), Karatay hani (Malatya-Kayseri), Kangi hani (Seydisehir-Antakya), Katranci hani (Aksaray-Konya), Kavak hani (Konya-Egridir), Kervansaray (Zile-Kirsehir), Kiliç Arslan hani (Aksaray), Kirkgöz hani (Antalya-Isparta), Kizilören hani (Kirsehir-Ankara), Köprüköyü hani (Antalya-Alanya), Kuru han (Besni-Kayseri), Kuruçesme hani (Konya-Beysehir), Lâla Kervansarayi (Sivas-Kayseri), Lâtif hani (Sivas-Kayseri), Mahperi Hatun hani (Amasya-Tokat), Makit hani (Elazig), Mama Hatun Kervansarayi (Erzurum-Sivas), Muhliseddin Hani (Zile), Obruk hani (Aksaray-Konya), Ortapayam hani (Seydisehir-Alanya), Önesin hani (Kayseri-Aksaray), Pamukçu hani (Konya-Seydisehir), Pasa hani (Tokat-Sivas), Pazarhani (Antakya-Denizli), Pazarcik hani (Alanya-Anamur), Pervane hani (Kayseri-Aksaray), Pervane Süleyman hani (Boyabat-Vezirköprü), Pinarbasi hani (Egridir-Denizli), Ruzapa (Rüzbe) hani (Konya-Çay), Sadeddin Köpek hani (Aksaray-Konya), Sahibata hani (Konya-Çay), Sahibata hani (Konya-Çay), Sarihan (Kayseri-Aksaray), Sarihan (Malatya-Kayseri), Sarihan (Nigde), Sardavul hani (Karaman-Silifke), Selçuk hani (Sinop-Ankara), Selçukhani (Malatya-Sivas), Seyfeddin Ferruh hani (Konya-Seydisehir), Siraçakil hani (Aksaray-Eregli), Silinti hani (Alanya-Anamur), Suluhan (Kozan-Feke), Sultan hani (Aksaray-Konya), Sultan hani (Sivas-Kayseri), Sultan hani (Konya-Toroslar), Susuz hani (Antalya-Isparta), Sünnetli hani (Kayseri-Aksaray), Sahruhköprülü hani (Sivas-Kayseri), Savepsa hani (Antalya-Alanya), Taktoba hani (Tokat-Sivas), Tecer hani (Malatya-Sivas), Tol hani (Seydisehir-Alanya), Yeni han (Yildizeli/Tokat-Sivas), Yeniceköy hani (Çay-Kütahya), Yunuslar hani (Konya-Beysehir), Zalmanda hani (Ankara-Konya), Zivanik hani (Ankara-Konya), Zilli han (Besni-Kayseri) ve Zincirli hani (Aksaray-Konya)
TARIM ÜRÜNLERI
Akdeniz, Orta Anadolu ve Dogu Anadolu bölgeleri Anadolu Selçuklulari'nin tarimsal üretiminde önemli bir yer isgal ediyordu Özellikle bugday ayni zamanda ülkenin basta gelen ihraç ürünleri arasinda yeraliyordu XIII ve XIV yüzyilda Sivas hububat üretiminde ilk siralari isgal ediyordu
Bu dönemde Anadolu'da Denizli civarinda iyi cins pamuk, bazi yörelerde de pirinç üretimi yapilirdi Ayrica seker kamisindan elde edilen sekerin de ihraç mallari arasinda yer aldigi söyleniyorsa da bu hususu teyid edecek yeterli bilgi yoktur
Seyyahlarin verdigi bilgilerden Anadolu'da kayisi, badem, erik, seftali, armut, portakal, limon ve üzüm gibi meyvelerin yetistirildigi anlasilmaktadir Konya ve Antalya yöresinde üretilen kayisi kurutulduktan sonra çesitli islâm ülkelerine satilirdi
Anadolu'da hayvancilik da oldukça yaygindi At kiymetli bir ihraç mali idi Fakat sigir, koyun ve keçi daha yaygin olarak yetistirilirdi ve hemen herkesin sagmal bir hayvani vardi Bu hayvanlar da çesitli ülkelere canli olarak ihraç edildigi gibi deri, yün ve tiftikleri de islenerek veya hammadde olarak da satilirdi
MADENLER
Anadolu Selçuklulari zamaninda çikarilan baslica madenler, demir, bakir, gümüs, sap, kayatuzu, lâcivert tasi ve boraks idi Bakir Ergani'de, Kastamonu'da ve Erzincan yöresinde, demir az da olsa Divrigi ve Toroslar'da; Ulukisla, Gümüshane, Amasya Gümüshaciköy ve Kütahya Gümüssar'da ise gümüs yataklari vardi Bu yataklar Anadolu'nun Mogol istilâsina maruz kalmasindan sonra da isletilmeye devam etmistir Ihraç mallari arasinda yer alan kayatuzu da Anadolu'nun çesitli yerlerindeki sekiz tuzlada üretiliyordu Lâcivert tasi ise Konya civarinda çikariliyordu
SANAYI ÜRÜNLERI
Dokuma, hali ve kilim Anadolu'daki sanayi ürünleri arasinda ilk sirayi isgal eder Dünyanin en gözde halilari Anadolu'da dokunurdu Hem Marco Polo hem de Ibn Battuta burada dokunan hali ve kilimlerden övgüyle söz ederler Konya, Aksaray, Sivas, Erzurum ve Usak baslica hali dokuma tezgâhlarinin bulundugu sehirlerdi
Pamuk yün, tiftik ve pamuktan üretilen kumaslar da çesitli ülkelere ihraç ediliyordu Erzincan, Mus, Mardin, Maras, Karaman, Ankara, Sivas, Diyarbakir, Kastamonu, Konya, Kirsehir ve Malatya çesitli cins kumaslarin üretildigi merkezlerdi Dericilik de çok sayida sigir ve koyunun yetistirildigi Anadolu'da önemli bir sanayi dalini teskil ediyordu
Erzurum, Sivas ve Antalya gibi merkezlerde çesitli silâhlar ve savas makineleri imal ediliyordu
Erzincan özellikle bakir ev esyasi imalâtinda ilk sirayi isgal ediyordu Altin ve gümüs zinet esyalari Konya ve Alaiye'de yapiliyordu
TICARET
Anadolu Selçuklu sultanlari ticaretin ülkenin iktisadî hayatinda ne derece önemli rol oynadiklarini idrak ettikleri için hem iç hem de dis ticaretin gelismesi için gereken ortami hazirlamis, yollarda emniyeti, sehirlerde ve pazar yerlerinde asayis ve huzuru saglamislardir
Baslangiçta mübâdele yoluyla yapilan ticarî faaliyetlerde zamanla para kullanilmaya baslanmistir Sehir disinda kurulan pazarlar yerlesik hayat sürenlerle, köylüler ve göçebeler arasinda ticaret mallarinin karsilikli olarak mübâdele edildigi yerlerdi Sehirlerin gelismesiyle çarsilar, pazarlar ve hanlar iç ticaretin canlandigi yerler oldu Hem yerli hem de yabanci tüccarlar buralarda alisveris yapiyorlardi Pazarlardan alinan vergiden baska sehre getirilen ve disari çikarilan her çesit esyadan vergi aliniyordu Ilhanlilar zamaninda tamga adi verilen bu vergi sahneler tarafindan tahsil edilirdi
Esnaf ve zenaat erbabi XIII yüzyilda ahilik adi verilen bir teskilâtin bünyesinde toplanmislardi Bu teskilât sehirlerde ekonomik, siyasî ve ahlâkî kurallari tanzim etikleri gibi siyasî buhran ve sikintilarin giderilmesinde de önemli hizmetleri ifa ediyorlardi
Anadolu'da ahilik teskilâtinin kurucusu olarak kabul edilen Ahi Evran (Seyh Nasîrüddin Mahmûd, ö l262) I Alaeddin Keykubâd'in destek ve yardimiyla islâmî tasavvufî düsünceye bagli kalarak seyh-mürid, usta-çirak münasebeterini tanzim etmis ve buna bagli olarak iktisadî hayati düzenlemistir
Büyük bir süratle yayilan bu teskilâtin mensuplari sadece sehirlerde degil ayni zamanda köyler ve uç boylarinda da büyük nüfuz kazanmislardir Özellikle XIII yüzyilda devlet otoritesinin zayifladigi siralarda siyasî ve askerî güçlerini kullanarak önemli hizmetlerde bulunmuslardir Anadolu Selçuklulari zamaninda ahiler çesitli mesleklere ait problemleri halletmekte ve onlarin devlet ile olan münasebetlerini düzenlemekteydiler Çarsi ve pazarlarda satilan mallarin hem kalite hem de fiyat yönünden kontrolü ahilik teskilatinin baslica görevleri idi Çok genis bir alanda faaliyet gösteren ahilik pek çok devlet adami, tarikat mensuplari ve âlimleri bünyesinde toplamis, XIV yüzyildan itibaren de organize esnaf birlikleri halini alarak iktisadî sahadaki faaliyetleri ön plâna çikarmistir
XII yüzyildan itibaren Anadolu'ya yerlesen Türkmenler hem kendi aralarinda hem de Rumlar ve Ermenilerle dahilde alisveriste bulunuyorlardi Baslangiçta mal degisimi (mübâdele) ile baslayan bu ticarî faaliyetler Selçuklu parasinin tedavüle girmesiyle alisveriste para kullanilmistir Anadolu'nun XII yüzyildaki durumundan bahseden kaynaklar ülkeyi harab olarak tanitirken XIII yüzyilda bölgeyi gezen seyyahlar Anadolu'yu zengin ve müreffeh bir ülke olarak tasvir ederler Ilk zamanlar sehir disinda bir yerde kurulan pazarlar sehirli, köylü ve göçebe Türkmenlerin ihtiyaçlarini karsilamaya kâfi geliyordu Sehirler gelisince hanlar kurulmus, çarsi ve pazarlarin sayisi artmistir XIII yüzyilda sehirler arasi ticaret baslamistir
Selçuklu sultanlari dis ticaretin gelismesine de büyük önem veriyorlardi Sultan I Giyaseddin Keyhüsrev 1207'de Antalya'yi feth ederek burayi önemli bir ihracat ve ithalat limani haline getirdi I Al�eddin Keykubâd da 1221 yilinda Kalonoros'u fethederek ismini Alaiyye olarak degistirdi Anadolu'da huzur ve istikrar saglandiktan sonra Avrupali tüccarlar dogunun ticarî mallarini Misir yerine Anadolu'dan temin etmeye basladilar Böylece Anadolu hem Avrupa hem de dogudaki Islâm ülkeleri için önemli bir ticarî potansiyele sahip oldu Antalya'nin fethiyle Akdeniz ticaretinde de Türkler önemli pay aldilar Kibris ve Venediklilerle ticarî anlasmalar inzalandi
Kibris Krali Hugues ile I Izzeddin Keykâvus arasinda ticaret antlasmalari yapilmistir Buna göre Selçuklu tüccarlari Kibris'ta serbest olarak ticarî faaliyette bulunabilecekleri gibi Kibrisli tüccarlar da Anadolu'da karsilikli olarak gümrük vergilerini ödemek suretiyle ticaret serbestligine sahip olacaklardi Anadolu'dan sap, yün, ipek, ipekli kumaslar, pamuk, hali, kilim, deri, sabun, sarktan getirilen baharat ve diger ticarî mallar ihraç ediliyordu Avrupali tüccarlar Kibris'i bir ticarî üs olarak kullaniyordu Onlarin getirdikleri mallarin bir bölümü Türk tüccarlar tarafindan ithal edilirdi
I Alâeddin Keykubâd'in 1220 yilinda Venediklilerle daha önce yapilmis olan anlasmayi teyid eden bir anlasma imzalamasi onun ticarete verdigi önemi göstermektedir Anlasma ile Venedik'te ve onlarin hâkimiyetindeki baska yerlerde yasayan tüccarlar Selçuklu topraklarinda rahat bir sekilde ticaret yapabileceklerdi Ayni sekilde Selçuklu tebeasi da Venedikliler'in egemenligi altindaki yerlerde serbestçe ticarî faaliyette bulunabileceklerdi
XIII yüzyilda Selçuklular ile Memlûkler arasinda ticarî münasebetler baslamistir Özellikle gemi yapiminda kullanilan kereste ticareti yaygindi Iki ülke arasinda nakliye isleri Cenevizliler ile Venedikliler tarafindan yapiliyordu 1289'da bir Ceneviz gemisinin seker, keten ve biber yüküyle Iskenderiye'den Alaiyye'ye geldigi bilinmektedir
I Izzeddin Keykâvus'un 1214'te Sinop'u fethetmesiyle Karadeniz ticareti de canlilik kazandi Sinop hem kuzey-güney, hem de dogu-bati ticareti açisindan önemli bir liman sehri idi Bunun idraki içinde olan Sultan I Izzeddin Keykâvus sehirde yogun bir imar ve iskân faaliyeti baslatmistir Çesitli bölgelerden zengin tüccarlar ve saygin kisiler Sinop'a gettirilerek iskân edildi Ticaretin gelismesi için her türlü imkân seferber edildi ve bu sayede Sinop Karadeniz'in en önemli ticarî üssü haline geldi
Sultan daha sonra Türk, Arap ve Rus tüccarlarinin bir ugrak yeri olan Kirim'daki Sugdak'in fethi için hazirliklara giristi ve Emir Hüsameddin Çoban kumandasinda gönderdigi donanma ile sehri feth etti (1227) Bu sefer ile Anadolu Selçuklulari'nin Karadeniz'deki ticarî faaliyetleri artti XIII yüzyilda Rus ve Kipçak tacirlerin Sivas'a kadar geldikleri bilinmektedir 1230'da Trabzon'un da Selçuklu hâkimiyetini tanimasiyla Anadolu Selçuklulari Karadeniz'i Dogu Anadolu'ya baglayan, oradan da Iran ve Uzak Dogu'ya kadar uzanan bir ticaret merkezini daha ele geçirmis oluyorlardi
XII yüzyilin sonlarinda Anadolu'nun huzur ve asayisin hâkim oldugu bir ülke haline gelmesi, Alaiyye ve Sinop'un fethi Anadolu'daki transit ticaretin canlilik kazanmasina zemin hazirlamisti Misir'dan gemilerle Antalya ve Alaiyye'ye getirilen mallar, Konya, Ankara, Sinop ya da Bagdat-Halep-Malatya-Sivas-Amasya üzerinden Samsun ve Sinop limanlarina ulastiriliyordu Ayas-Samsun güzergâhi da transit ticaretinde oldukça önemliydi 1240'ta baslayan Babaî isyaniyla 1243'te bozgunla sonuçlanan Kösedag Savasi Anadolu'daki ticarî hayata büyük bir darbe indirdi Kayseri ve Malatya gibi sehirlere yerlesmis olan çok sayida tüccar bu huzursuzluklar ve karisikliklar yüzünden Suriye'ye kaçti
XIII yüzyilin birinci yarisinda Sinop-Antalya hattinin dogusunda kalan sehirlerin iktisadî refah düzeyi batidaki sehirlerden daha iyi idi XIV yüzyilda Erzurum 222 000, Erzincan 332 000, Harput 215 000, Niksar 187 000, Kayseri 140 000, Nigde 141 000, Aksaray 51 000, Aksehir 135 000, Ankara 72 000, Mardin 236 000, Meyyafarikîn 224 000, Sivas ve Konya ise toplam 1 384 886 dinar vergi ödüyordu XIII yüzyilin sonlarinda Konya, Kayseri, Sivas basta olmak üzere Antalya, Sinop, Erzurum, Erzincan, Malatya, Ahlat, Diyarbakir ve Mardin gibi bazi sehirlerin nüfusu yüzbini asmisti
Uluslararasi ticarette mühim bir yeri olan Yabanlu Pazari'nin en önemlisi Kayseri'nin Pinarbasi ilçesinin Pazarören köyünün bulundugu yerde kurulurdu 40 gün boyunca açik kalan bu fuarda köleler dahil her çesit kumas, kürk ve hayvanlar alici bulurdu Yabanlu Pazari 1277'den sonra giderek önemini yitirdi ve Mogol valilerinin yaylagi haline geldi
Yine uluslararasi nitelik arz eden bir baska önemli pazar da Mardin'in Düneysir (Koçhisar) pazari idi Ticarî maksatla kurulan hanlar ve pazar yerleri zamanla buranin bir sehir haline gelmesine sebep oldu Bunun disinda Kirsehir-Kayseri yolu üzerindeki Ziyaret Pazar, Ilgin'daki Yilgin, Amasya-Tokat arasinda pazar günleri kurulan Azîne pazari ve Germiyan'da kurulan Alemüddin Pazari önemli pazar yerleri idi
ANADOLU SELÇUKLU SANATI
XI yüzyildan itibaren Türk göçlerine sahne olan Anadolu'da Büyük Selçuklular'in Iran'da gerçeklestirdikleri Türk-Islâm mimarisiyle Anadolu kültürünün kaynasmasindan olusan yeni bir sanat anlayisinin ürünü olan kiymetli eserler vücuda getirilmistir Bu eserler daha sonraki yillarda Beylikler ve Osmanli mimarisine temel teskil etmistir
Anadolu Selçuklu sanat eserleri incelendiginde bunlari etkileyen baslica faktörlerin Islâm inanci, Islam öncesine kadar uzanan Türk kültürü ve nihayet yerli kültürler oldugu söylenebilir
CAMILER
Anadolu Selçuklulari müslüman bir devlet olup halkin büyük çogunlugunu müslümanlar olusturuyordu Bu bakimdan diger Islâm devlet ve hanedanlarinda görüldügü gibi camiler mimarî eserlerin basinda yer alir Anadolu Selçuklulari'na ait en eski camii XII yüzyilin ortalarinda yapildigi bilinen Konya Alâeddin Camii'dir Anadolu Selçuklu sanatinin bir saheseri olan bu cami, daha sonraki dönemlerde yapilan tamirat ve degisikliklerle günümüze kadar intikal edebilmistir Sivas Ulu Camii ise 1197 yilinda II Kiliç Arslan'in ogullarindan Kutbeddin Meliksah zamaninda Kizil Arslan tarafindan yaptirilmistir
I Alâeddin Keykubâd tarafindan yaptirilan Nigde Alaeddin Camii Anadolu Selçuklulari'nin klasik cami mimarisinin bütün orijinal özelliklerini bünyesinde toplamaktadir Yine Alâeddin Keykubâd tarafindan 1224 yilinda yaptirildigi anlasilan Malatya Ulucamii Büyük Selçuklularin Iran'da uyguladiklari plâna dayanmaktadir Ayni sultan dönemine ait olan baska bir eser de Afsin AshabGi Kehf Camii'dir
Kayseri Huand Hatun Camii ise II Giyaseddin Keyhüsrev zamaninda tamalanmistir Sultan II Izzeddin Keykâvus zamaninda yaptirilan Kayseri Haci Kiliç Camii de bir külliye seklinde plânlanmis ve cami medreseyle kaynasmistir Amasya'daki Burmali Minare Camii'nin II Giyaseddin Keyhüsrev döneminde tamamlandigi bilinmektedir Sinop Ulu Camii ise Muineddin Süleyman Pervâne tarafindan yaptirilmistir Amasya valisi Seyfeddin Torumtay tarafindan yaptirilan Gök Medrese Camii Divrigi Ulu Camii'ni hatirlatan bir plâna sahiptir Bünyan Ulu Camii, Aksehir Ulu Camii ve Develi Ulu Camii de Anadolu Selçuklulari'na ait kiymetli eseler arasinda yer alir
XIII yizyilda yapilan Selçuklu mescidlerinden bazilari da söyle siralanabilir Konya Tas Mescid, Konya Sirçali Mescid, Konya Karatay Mescidi, Konya Hoca Hasan Mescidi, Konya Beyhekim Mescidi, Konya Tahir ile Zühre Mescidi, Alanya Akçebe Sultan Mescidi, Aksehir Küçük Ayasofya Mescidi, Aksehir Güdük Minare Mescidi, Harput Alaca Mescid
2- Medreseler
Anadolu Selçuklulari zamaninda yapilan medreseler arasinda Afyon Boyaliköy'deki Kubbeli Medrese (1210), Isparta Atabey'de Ertokus Medresesi (1224), Konya Karatay Medresesi (1251), Konya'da Vezir Sahip Ata'nin yaptirdigi Ince Minareli Medresesi (1260-1265), Afyon Çay'da Tas Medrese, Kirsehir Cacabey Medrese (1272-1273) sayilabilir Anadolu'da Selçuklu mimarisinin orijinal bir eseri olarak kabul edilen Kubbeli Medreseler Osmanli camii mimarisine zemin hazirlamis, hankâhlar, zaviyeler ve tekkeler hep bu plân esas alinarak gerçeklestirilmistir
Kayseri'deki Çifte Medrese I Giyaseddin Keyhüsrev'in tip medresesiyle kizkardesi Gevher Nesibe Hatun'un sifahanesinden ibaret dört eyvanli bir yapidir (1205) I Izzeddin Keykâvus tarafindan 1217-18'de Sivas'ta yaptirilan Sifahane'de göz, dahiliye, cild ve ruh hastaliklari tedavi edilirdi Burada ruh hastaliklarinin musikî ile tedavi edildigi bilinmektedir Anadolu'daki en önemli medreselerden birini teskil eden Konya'daki Sirçali Medrese (1242), klasik Selçuklu medreselerinin ilk örnekleri arasinda yer alir Aksehir'deki Tas Medrese 1250'de Sahip Ata tarafindan yaptirilmistir Yine ayni sehirde Huand Medresesi, Siraceddin Medresesi ve Haci Kiliç Medreseleri dinî ilimlerin okutuldugu medreseler idi Sivas'ta adeta birbirleriyle rekabet edercesine ayni yil (1271) içinde yaptirilan Gök Medrese, Bürûciye Medresesi ve Çifte Minareli Medrese abidevî eserler arasinda yer alir Gök Medrese çifte minareleri mermer portali, çesmesi, süsleme ve köse kuleleriyle Sahip Ata'nin en gösterisli eserleri arasinda yer alir Gök Medrese Anadolu Selçuklu mimarisinin en gelismis eseridir Bürûciyye Medresesi Muzaffer Bürücirdî tarafindan, Çifte Minareli Medrese ise Ilhanli veziri Semseddin Cüveynî tarafindan yaptirilmistir Bunlarin disinda 1270'te Tokat'taki Gök Medrese Muineddin Süleyman Pervane tarafindan yaptirilmistir Erzurum'daki Çifte Minareli Medrese veya Hatuniye Medresesi Anadolu'da yaptirilan en büyük medrese oldugu gibi mimarîsi, plâni ve süslemeleriyle ahenkli bir üslüba sahip abidevî bir eserdir
|