Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Mezhepler Tarihi

Eski 04-21-2009   #13
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Mezhepler Tarihi



MU'TEZILE MEZHEBI Islâm'da ilk zuhur eden ve akideleri aklin isiginda izah edip temellendirmeye çalisan büyük kelam ekolünün adi Lügatta, "uzaklasmak, ayrilmak, birakip bir tarafa çekilmek" gibi anlamlara gelen "i'tizal" kelimesinin ism-i fail sigasindan meydana gelen çogul bir isimdir Müfredi, "mu'tezilî"dir Kelime, hemen hemen ayni anlamlarda Kur'ân-i Kerim'de de geçmektedir: "Eger bana iman etmezseniz benden ayrilin, çekilin" (ed-Duhân, 44/21); "Ben sizden ve Allah'tan baska taptiklarinizdan ayrildim" (Meryem, 19/48; ayrica bk el-Kehf 18/16, en-Nisâ, 4/90)
Mu'tezile'ye bu ismin hangi sebeple verildigi hususunda çesitli görüsler ileri sürülmüstür:
Bu konuda en yaygin kanaat, devrin en büyük alimi sayilan Hasan el-Basrî (öl 110/728) ile Mu'tezile'nin kurucusu Vâsil b Ata (öl 131/748) arasinda geçen su olaya dayanmaktadir Hasan el-Basrî'nin, Basra camiinde ders verdigi bir sirada bir adam gelir ve büyük günah isleyenin bazilari tarafindan kâfir olarak vasiflandirildigini, günahin imana zarar vermeyecegini iddia eden bazilari tarafindan ise tekfir edilmeyip mü'min sayildigini söyler ve bu mesele hakkinda kendisinin hangi görüste oldugunu sorar Hasan el-Basrî verecegi cevabi zihninde tasarlarken, ögrencilerinden Vâsil b Ata ortaya atilir ve büyük günah isleyen kimsenin ne mü'min ne de kâfir olacagini, bilakis bu ikisi arasinda bir yerde, yani fasiklik noktasinda bulunacagini söyler Halbuki, Hasan el-Basrî büyük günah isleyenin münafik oldugu kanaatindeydi Iste bu hadiseden sonra Vâsil b Ata, Hasan el-Basrî'nin ilim meclisinden ayrilir (bir rivayete göre de hocasi tarafindan dersten uzaklastirilir) ve arkadasi Amr b Ubeyd (öl 144/761) ile birlikte caminin baska bir kösesine çekilerek kendisi yeni bir ilim meclisi olusturup görüslerini anlatmaya baslar Bunun üzerine Hasan el-Basrî, "Vâsil bizden ayrildi (Kadi'tezele anna Vâsil)" der Böylece Vâsil'in önderligini yaptigi bu gruba mu'tezile adi verilir (Abdulkerim es-Sehristanî, el-Milel ve'n-Nihal, Beyrut 1975, I/48; Abdulkâhir el-Bagdadî, el-Fark Beyne'l-Firak, Çev E Ruhi Figlali, Istanbul 1979, s 101, 104)
Mu'tezile ismini bu görüs etrafinda temellendirmeye çalisanlara göre, bu isim onlara muarizlari tarafindan verilmistir Çünkü onlar, "Ehl-i sünnetten ayrilmislar, Ehl-i sünnetin ilk büyüklerini terketmisler, dinin büyük günah isleyen kisi (mürtekib-i kebîre) hakkindaki görüsünden ayrilmislardir Takilan bu isim onlarin bu tutumunu gösteriyordu" (Irfan Abdülhamit, Islam'da Itikadî Mezhepler ve Akaid Esaslari, Çev M Saim Yeprem, Istanbul 1981, s 94)
Mu'tezile mezhebini siyâsî ve itikadî olmak üzere ikiye ayiran ve ikincisini birincisinin devami sayan bazi ilim adamlarina göre bu isim, çok daha önceleri mevcuttu Bunlara göre, Hz Osman'in sehit edilmesinden sonra meydana gelen Cemel ve Siffin savaslarinda tarafsiz kalip, savaslara katilmayanlar, Mu'tezile'nin ilk mümessilleridir Sa'd b Ebî Vakkas, Abdullah b Ömer, Muhammed b Mesleme ve Usame b Zeyd gibi bazi kimseler meydana gelen savaslarda her hangi bir tarafi desteklemeyip, olaylardan uzak durmayi (itizali) tercih etmislerdi Bu nedenle bunlara, "ayrilanlar bir kenara çekilenler" anlaminda Mu'tezile denmistir
Diger bir görüse göre ise, Vasil b Ata mürtekib-i kebîre konusunda icma-i ümmete muhalefet ettigi için, ona ve taraftarlarina bu ad verilmistir Mu'tezile'ye bu ismin verilmesinin sebebi, onlarin bu dünyadan el etek çekip, bir tarafa çekilerek zahidane bir hayat sürmelerinde arayanlar da vardir (I Abdülhamit, age, s 94 vd; Kemal Isik, Mu'tezile'nin Dogusu ve Kelâmî Görüsleri, Ankara 1967, s 52 vd)
Mu'tezile mezhebi, kaynaklarda daha degisik isimlerle de anilmaktadir Fiillerde irade ve ihtiyari insana verip, insani fiillerinin yaraticisi kabul ettikleri iç:n el-Kaderiyye; Ru'yetullah, Allah'in sifatlari ve halk-i Kur'an gibi meselelerde Cehm b Safvan'in görüslerine katildiklari için el-Cehmiyye Allah'in bazi sifatlarini kabul etmedikleri için de Muattila olarak zikredilmislerdir Fakat onlar bu isimleri kabul etmeyip, kendilerini Ehlul-Adl ve't-Tevhîd olarak vasiflandirmislardir (Bekir Topaloglu, Kelâm Ilmi, Istanbul 1981, s 170; Kemal Isik, age, s 56 vd)
Mezhebin Dogusunu Hazirlayan Faktörler ve Tarihî Seyir:
Islâm'da itikadî meselelerin gündeme gelip tartisilmasina sebep olan ve neticede itikadi mezheplerin dogusunu hazirlayan çesitli faktörler vardir Bunlar ayni zamanda, bir itikadî mezhep ve yeni bir düsünme biçimi olan Mu'tezile mezhebinin dogmasina da zemin hazirlamistir
Bu faktörlerin basinda, müslümanlar arasinda zuhur eden ihtilaf ve çekismeler yer almaktadir Çok ciddi boyutlara ulasan bu ihtilaflar neticesinde bir takim yeni meseleler ortaya çikmis ve tartisilmaya baslanmisti Bu meseleler için teklif edilen çözümler, itikadi firkalarin dogmasina neden olmustur Müslümanlar arasinda hararetle tartisilan meselelerden birisi de mürtekib-i kebîre'nin durumu idi Haricîler, mürtekib-i kebîre'nin kâfir oldugunu iddia ederken, Mürciîler, mü'min oldugunu iddia ediyorlardi Vâsil b Ata ve taraftarlari ise, meseleye "el-menzile beyne'l-menzileteyn* (iki yer arasinda bir yer)" prensibiyle yeni bir çözüm sekli teklif ediyordu Yaygin olan rivayete göre, bu çözüm önerisi ile Mu'tezile mezhebi ortaya çikmis oldu Bu durumda Mu'tezile, müslümanlar arasinda zuhur eden yeni meselelere yeni bir bakis açisini ifade etmektedir
Mu'tezile'nin dogusuna zemin hazirlayan amillerden birisi de, Islâm dininin fetih politikasiyla ilgilidir Müslümanlar çok kisa bir zaman zarfinda Arap Yarimadasini asarak bir çok ülkeyi kendi topraklarina kattilar Degisik kültür ve dinlere mensup olan bu ülkelerin ilhaki ile, bir takim yeni problemler ortaya çikti Bu ülke halklarindan Islam'i kabul edenler yaninda etmeyenler de vardi Kabul etmeyenler mensup olduklari dinlerin savunmasini yaparken, kabul edenler de, eski kültürlerinin etkisinden tamamen kurtulamiyorlardi Köklü bir geçmise sahip olan Yahudilik, Hristiyanlik, Seneviye, Zerdüstlük gibi din ve görüsler, zaman içerisinde müesseselesmis ve belli bir savunma mekanizmasi da gelistirmislerdi Islâm dini için henüz böyle bir mekanizma mevcut degildi Çok geçmeden müslümanlarla tartismaya dalan yabanci unsurlarla basedebilmek için güçlü bir diyalektik (cedel) yönteme ihtiyaç vardi Iste bunu hisseden ve bu dogrultuda yöntem gelistirmeye çalisan ilk alimler Mu'tezilîler olmustur Mu'tezile, yabanci kültürlerden de istifade ederek Islâm düsüncesine Kelâm metodunu getirmistir Gayri müslimlere karsi Islam'i savunma ve akideleri aklî bir platformda degerlendirme yolundaki takdire sayan Mu'tezilî gayret Islam düsüncesine yeni bir renk katmistir
Mu'tezilî düsüncenin temel esprisi; Islâm akaidini aklî tefekkür zeminine oturtmak ve akilla çatistigi anda nassi aklin istekleri dogrultusunda tevil etmektir Naklî düsüncenin yaninda, zaman içerisinde aklî düsüncenin de tesekkül etmesi; akli rehber kilan bir zümrenin ortaya çikmasi tabii bir durumdur Bu durum, dinlerin normal seyri içerisinde tabii ve zorunlu bir merhalenin ifadesidir Islam düsüncesinin bu merhalesinde aktif rol oynayan ve dolayisiyla felsefi düsünceye ve yeni ilimlere ragbet gösteren ilk kisiler Mu'tezilîler olmustur (Irfan Abdülhamit, age, s121 vd; Bekir Topaloglu, age, s 171; Kemal Isik, age, s 28; Muhammed Ebu Zehra, Islam'da Siyasi ve Itikadi Mezhepler Tarihi, Çev ERuhi Figlali, Osman Eskicioglu, Istanbul 1970, s180 vd)
Iste bu ve benzeri sartlar altinda Mu'tezile cereyani Hicri birinci asrin sonlariyla ikinci asrin baslarinda Vâsil b Ata ve Amr b Ubeyd'in önderliginde Basra'da ortaya çikti Genelde kabul gören görüse göre, Mu'tezile akimi Vâsil b Ata ile Hasan el-Basrî arasinda geçen tartisma neticesinde ortaya çikmistir
Mu'tezilî düsüncenin Basra'da ortaya çikisindan yaklasik bir asir sonra Bisr b el-Mu'temir (öl 210/825) baskanliginda Bagdat Mu'tezile ekolü de tesekkül etti Temel prensipler itibariyle ayni görüsleri paylasan bu iki ekol mensuplari arasinda teferruatla ilgili bir çok görüs farkliligi da vardir Vâsil b Ata, Ebu'l-Huzeyl el-Allâf (öl 235/850), Ibrahim en-Nazzâm (öl 231/845), Ebu Ali el-Cübbâî (öl 303/916), el-Câhiz (öl 225/869) gibi Mu'tezilîler Basra ekolüne; Bisr b el-Mu'temir, Sümame b el-Esras (öl 213/828), el-Hayyat (öl 298/910) gibi Mu'tezilîler de Bagdat ekolüne mensuptur
Terceme faaliyetleri çerçevesinde Islâm kültür dünyasina kazandirilan yeni eserlerle birlikte, siyâsî etkenlerin de tesiriyle giderek güç kazanan Itizal akimi kisa zamanda devlet ricalini de cezbeder duruma geldi ve daha Emevîler döneminde bile halifeler düzeyinde kabul gördü
Bu mezhep bir fikir hareketi olarak Abbâsîler döneminde gelisip yayginlik kazandi Abbasî halifelerinin Mu'tezile'ye karsi tutumlari genelde müspet olmustur Harun er-Resîd döneminde (170-193/786-808) saraya kadar nüfuz etmis olan Mu'tezilî düsünce, altin çagini el-Me'mun (öl 218/833), el-Mu'tasim ve özellikle el-Vâsik'in hilafetleri esnasinda yasamistir Bu halifeler döneminde Mu'tezilî görüs devletin resmi mezhebi durumuna gelmis, Mu'tezile âlimleri de devlet ricâli nezdinde en muteber kisiler olarak saygi ve itibar görmüslerdir Mu'tezile âlimleri, bu dönemlerde, halifeleri kendi düsünce ve kanaatleri dogrultusunda yönlendirdikleri gibi, kendileri de devletin yüksek kademelerinde mevki sahibi olmuslardir
Mu'tezile'nin devlet otoritesi ve resmi mezhebi haline geldigi, yaklasik 198-232/813-846 yilllarini kapsayan bu dönem, Ehli sünnet âlimleri ve müslüman halk açisindan ve izdirabin hüküm sürdügü bir dönem olmustur Mu'tezile doktrinini devletin resmi görüsü olarak benimseyen, devrin hükümdarlari el-Me'mun, el-Mu'tasim ve el-Vâsik, bununla yetinmeyip resmi organlar vasitasiyla halki da bu görüsleri kabullenmeye zorladilar Özellikle, Kuran-i Kerim'in yaratildigini varsayan (Halku'l-Kur'ân'i* Mu'tezîli görüsün devlet eliyle zorla kabul ettirilmeye çalisildigi bu dönem, Islâm mezhepleri tarihinde "mihne" olarak bilinmektedir Basta Ahmed b Hanbel (öl 241/855) olmak üzere, resmi düsünceye karsi çikan pek çok Islâm âlimi, bu tutumlarindan dolayi mahkûm edilip iskenceye maruz kaldilar
Bir tür Engizisyon anlamina gelen "mihne" el-Me'mun'dan sonra, el-Mu'tasim ve el-Vâsik dönemlerinde de siddetini artirarak devam etti (Macid Fahrî, Islâm Felsefesi Tarihi, Çev Kasim Turhan, Istanbul I987, s 54)
Baslangiçta hür düsüncenin savunucusu olarak ortaya çikan Mu'tezile, bu halifeler döneminde tam aksi bir pozisyonda bulunmustur Mu'tezile'nin parlak dönemi ve dolayisiyla "mihne" hadisesi, el-Vâsik'in ölüp yerine el-Mütevekkil (247/861)'in geçmesiyle son buldu Mu'tezilî düsünce daha önce el-Mehdî ve el-Emîn'in halifelik dönemlerinde de hüküm giyip cezalandirilmisti Fakat asil darbe el-Mütevekkil'den geldi Mu'tezile Mütevekkil'in hilafetiyle devlet kademelerinden kovuldu ve giderek gerilemeye basladi Bu mezhep, sonraki asirlarda Büveyh ogullari ve Selçuklu sultani Tugrul Bey dönemlerinde ragbet görmüsse de bir daha eski itibarina kavusamamistir (Kemal Isik, age, s 59 vd; Bekir Topaloglu, age, s 183; M Ebu Zehra, age, s 182)
Mezhepler tarihi kaynaklari, Mu'tezile'nin çöküsünü hazirlayan sebepler arasinda, "mihne" hadisesini, Mu'tezile'nin akla ifrat derecede önem vermesini ve bu arada el-Es'arî ile el-Matüridî'nin öncülügünde Ehl-i Sünnet ilm-i kelâminin zuhur etmesini göstermektedirler (Irfan Abdülhamid, age, s125; B Topaloglu, age, s 183)
Mu'tezile'nin Metodu ve Kelamî Görüsleri:
Islâm'da akaid esaslarini aklin isigi altinda ele alip degerlendiren, meselelere aklin ölçüleri dogrultusunda çözüm getirmeye çalisan ilk düsünürler, Mu'tezile ve onlarin selefleri olan Kaderiyye ve Cehmiyye'dir Mu'tezile âlimleri, akaid meselelerinin çözümünde, daha önceki Islâm âlimlerinin yaptigi gibi, sadece nakille yetinmeyip akla da önem vermis, hattâ naklin yeterince açik olmadigi ve önceki Islâm âlimlerinin susmayi tercih ettigi konularda tek otorite olarak akli kabul edip te'vil yoluna gitmistir Selefiyye tarafindan siddetle elestirilen bu yeni yaklasim tarzinin adi Kelâmî metottur Mu'tezilîler, benimsemis olduklar Kelam metodu ile, akideleri kendilerine has bir üslupla degerlendirip, Ehl-i sünnet ögretisinin disinda farkli kanaatlere ulastilar Bu nedenle, Mu'tezile,ehl-i bid'at firkalari arasinda zikredilmektedir (el-Bagdâdî, age, s 100)
Mu'tezile doktrininin esasini teskil eden ve bütün Mu'tezile alimlerince benimsenen bes temel prensip (elusûlü'l-hamse) vardir:
1-'Tevhid: Mu'tezile'nin en temel ilkesi olan tevhid anlayisi, bütün Islâm düsüncesinin de temelini olusturmaktadir Sadece Mu'tezile'ye göre degil, bütün Islâm mezheplerine göre önemli bir prensip olup bu, Allah birdir, esi ve benzeri yoktur, ezeli ve ebedîdir anlamina gelir Bu konuda Mu'tezile'yi digerlerinden ayiran husus, Allah'in sifatlarina dair tartismalarda ortaya çikmaktadir Mu'tezile'ye göre Allah'in en önemli iki sifati "birlik" ve "kidem"dir Mu'tezile Allah'in sifatlarini kabul eder, fakat bu sifatlara Allah'in zatinin disinda bir varlik hakki tanimaz Onlara göre "Allah âlimdir" demek dogru; "Allah ilim sahibidir" demek ise yanlistir Çünkü ilim, sem', basar gibi, sifat-i maânînin kabulü, kadim varliklarin çokluguna (taadüdü kudemâ) delâlet eder Halbuki tek kadim varlik vardir O da Allah'tir
Mu'tezile, sifatlar konusunda kendisini ehlu't-Tevhîd olarak isimlendirirken, Ehli sünnet âlimleri tarafinda da Muattila (Allah'in sifatlarini inkâr edenler) olarak vasiflandirilmistir
2- Adalet (el-Adl): Mu'tezile'ye göre, insan tamamen hür bir iradeye sahiptir ve fiillerinin yegâne sorumlusu odur Yapmis oldugu iyilik de kötülük de kendisine aittir Bu nedenle yapmis oldugu iyi amellere karsi mükâfaat, kötü amellere karsi da ceza görecektir Eger kulun fiillerinde Allah'in bir müdahalesi olsaydi, o zaman kul yapmis oldugu fiillerden mesul olmazdi Çünkü bu durumda bir zorlama (cebr) sözkonusu olurdu Insani, zorlama altinda yapmis oldugu fiillerden sorumlu tutmak ise zulümdür Bu, Allah'in adaleti ile bagdasmaz Çünkü Allah en âdil varliktir
3- Iyi amellerde bulunanlarin mükâfatlandirilmasi, kötü amellerde bulunanlarin cezalandirilmasi (el-Va'd ve'l-Va'îd): Güzel amellerin mükâfatla kötü amellerin de ceza ile karisik görmesi kaçinilmazdir Bu nedenle Allah, adâletinin bir geregi olarak, iyi amellerde bulunan kullarini cennetle mükafatlandiracagini (el-va'd); kötü amellerde bulunan kullarini ise Cehennemle cezalandiracagini (el-va'îd) bildirmistir Allah'in, bunun aksini yapmasi, bu sözünden vazgeçmesi mümkün degildir Mü'min, mutlaka Cennete; büyük günah isleyipte tevbe etmeden ölen kimse ise mutlaka Cehenneme gidecektir Allah'in adaletinin geregi budur Mutezile, bu görüsü ile sefaati reddetmistir
4- el-Menziletü beyne'l-Menzileteyn (Iki Yer Arasinda Bir Yer):
Bu prensip, büyük günah isleyen kimsenin imanla küfür arasinda bir yerde, yani fasiklik noktasinda bulunacagini ifade eder Bu görüs, büyük günah isleyeni kâfir sayan Hâricîlerle, mü'min sayan Mürcie mezhepleri arasinda mütevassit bir görüsü temsil etmektedir
5- Iyiligi emretmek kötülükten Nehyetmek (el-emru bi'l-ma'ruf ve'nnehyu ani'l-münker): Mutezile, toplumda hak ve adaletin saglanmasi ve ahlâkî yapinin saglikli olabilmesi için, her müslümanin iyiligi emredip, kötülügü yasaklamasini gerekli görmektedir (el-Bagdâdî, age, s 100 vd; Kemal Isik, age, s 67 vd; M Ebu Zehra, age, s174 vd; B Topaloglu, age, s174 vd; I Abdülhamid age, s 105 vd; es-Sehristani, age, I, 43)
Yasar K AYDINLI

Alıntı Yaparak Cevapla