| 
Şengül Şirin  | 
				  Cevap :  Mezhepler Tarihi 
 
                              SELEFIYYE Daha çok bir Kelam ilmi terimi olarak kullanilan     bu kelime, Selef'in mezhebi ve görüsü anlamina gelir  Akaid konu ve meselelerinde nass     (Kur'an-i Kerim ve Hadis) da varid olan hususlari mütesabih olanlar da dahil olmak     üzere, oldugu gibi kabul edip, tesbih ve tecsime (benzetme ve cisimlendirme) düsmemekle     birlikte, te'vile (yoruma) de basvurmayan Ehl-i Sünnet-i Hassa'ya selefiyye denmistir  Bunlar, Hz  Peygamber ile Sahabenin akaid (inanç) hususlarinda takib ettikleri yolu     oldugu gibi izleyenler diye bilinir  Tâbiîn mezhep imamlari, önde gelen fakihler ve     muhaddisler Selefiyye içinde kabul edilirler
  Hicrî dördüncü yüzyilda Es'arî ve     Maturidî tarafindan Ehl-i Sünnet Kelâm ilmi kuruluncaya kadar yasamis olan bütün     Ehl-i Sünnet âlimleri Selefin görüslerini paylasmislardir  Selefiyye, ayrica, bir görüs (mezhep) halinde     hicri IV
  yüzyilda ortaya çikmis ve Hanbelî mezhebi mensuplari tarafindan ortaya atilip     savunulmus bir görüsü de ifade eden bir terimdir  Bu anlamiyla Selefiyye mezhebi,     Selefin akidesini canlandirmayi hedef edinir  Söz konusu mezhep VII  hicrî asirda     kuvvetlenmis, özellikle Ibn Teymiye tarafindan bu mezhebe yeni fikirler ilave edilmistir  Selefiyye, metod olarak nakle ve nassa kesin olarak     bagliligi kendilerine gaye edinmisler, tartismayi gerektirecek ve çözümü zor olan     mesele ve konular ile ugrasmamislardir
  Âyetlerde ve Sünnette bulunan her seye, meselâ;     habere ait sifatlara ve mütesabihat dahil tartisma götürebilecek konulara teslimiyetle     iman etmislerdir; tesbihten kaçindiklari gibi te'vile (yorum)'de gitmemislerdir  Selefiyye, Islâm'a, Yunan düsüncesinin tesiriyle     sonradan sokuldugunu kabul ettikleri mantik akil metodlarini, Sahabe ve Tâbiînin bunlari     bilmedigini ve kullanmadigini ileri sürerek benimsemezler
  Bu sebeple, Mutezile mezhebi     ve diger mezheplerin aksine, mantikî münakasa (cedel) ve akil yürütme metodunu     kullanmayip; akidenin esaslarini sadece Kitap (Kur'an) ve Sünnetten hareketle tesbit ve     tayin etmenin gerekliligini savunmuslardir  Yani, inanç esaslarinin kaynagi nass'lar     oldugu gibi; bunlarin delilleri de oradan çikarilmalidir  Bu sebeple Selef mezhebi,     Kur'an ve Sünnette yani nass'ta Allah'in sifatlari ve fiilleri ile ilgili hususlari,     mecazi manasina bakmaksizin, oldugu gibi kabul ederler; onlari te'vil ve yoruma gerek     duymazlar  Selefiyye, sadece kendilerinin takib ettikleri     yolun Kur'an yolu ve metodu oldugunu kabul eder
  Onlara göre Kur'an'da Islâm dinine ve     Allah'in yoluna davetin metodu gösterilmistir:" Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel     ögütle davet et; onlarla, en güzel tarz hangisi ise onunla mücadele et" (en-Nahl,     16/125)  Görüldügü gibi, âyette, irsad için; hikmet,     güzel ögüt ve cedel olmak üzere üç derece bulunmaktadir
  Hikmet; düsüncede ve     fiilde hakikate ulasmak demek olup, hakki arayan iyi niyetli kimselere uygulanir  Dogruyu     kabul eden, fakat nefsinin arzularina uyanlara güzel nasihat ve bunlarin hiç birine     sahip olmayanlara ise, durumuna göre cedel metodu uygulanacaktir (Bekir Topaloglu, Kelam     Ilmi (Giris), Istanbul 1987, s  87 vd  )  Mu'tezile ekolünün akaid konularindaki aklî     yorum ve izahlarina karsi çikan ve özellikle nass'daki mütesabih (farkli anlayis ve     yoruma müsait) ifadelerin te'viline siddetle muhalefet eden Selef âlimlerinin akaid     sistemlerini su yedi temel prensip karakterize etmektedir:
 1- Takdis: Cenab-i Allah'i sanina uygun düsmeyen     seylerden tenzih etmek
  2- Tasdik: Kur'an-i Kerim ve hadislerde Allah'in     isim ve sifatlari hakkinda nasil bir ifade kullanilmis ve ne söylenmisse, onlari oldugu     gibi kabul etmek; yani, Allah'i bizzat kendisinin ve peygamberinin tanittigi gibi bilip     tasdik etmek
  3- Aczini itiraf etmek: Bilhassa nass'ta geçen     mütesabih ifadeler konusunda tevil ve yorum yapmadan, bu konuda aczini kabul etmek
  4- Sükût (susmak): Yine nass'ta geçen mütesabih     ifadeleri anlamayanlarin, bunlar hakkinda soru sormayip susmalari
  5- Imsak (uzak tutma): Mütesabih ifadeler     üzerinde yorum ve te'vilden kendini alikoymak
  6- Keff: Mütesabih olan hususlarla zihnen bile     mesgul olmamak
  7- Ma'rifet ehlini teslim: Mütesabihe giren     konulari bilmesi mümkün olan Hz
  Peygamber, Sahabe, evliya ve mütehassis âlimlerin     söylediklerini kabul ve tasdik etmek (Ismail Hakki Izmirli, Yeni Ilmi Kelam, Istanbul     1339/1341, I, s  98 v  d  ; Neset Çagatay - I  Agah Çubukçu, Islâm Mezhepleri Tarihi,     Ankara 1976, s  191)  Dördüncü hicrî yüzyildan sonra Selef inancini     özellikle Hanbelî mezhebine bagli olan ulema devam ettirmistir
  Selefiyenin     müteahhirinini yani sonraki dönem temsilcilerini Ibn Teymiye (751/1350), Ibnül-Vezir     (840/1436) ve Sevkânî (1250/1834) gibi alimler teskil eder  Son derece muhafazakâr bir özellik gösteren     Selef akidesi, halk tabakasi (avam) için en sade ve güvenilir bir yol olarak kabul     edilmistir
  Ancak çesitli felsefe ve kültürleri tanimis olanlar için, Selefin bu     metodu yeterli görülmemis; bunlar için Ehl-i Sünnet kelamcilarinin metodu daha uygun     bir yol olarak gösterilmistir  Selefiyye mezhebi müstakil ve birlikli bir     mezheptir
  Ancak, konu ve meseleleri kisa (icmali) ve genis, teferruatla ele almalari     bakimindan iki kisma ayrilabilir  Önceki, yani ilk dönem (Mütekaddimîn) Selefiye,     icmal ile yetindikleri halde; daha sonraki (Müteahhirûn) Selefiye, tafsile önem     vermistir  Selefiye mezhebine dair ilk bilinen eser Imam Ebu Hanife'nin Fikh-i Ekber'idir  Tafsile itina edenlerin basinda Ibn Teymiye bulunur  Selefiye mezhebine mensup olanlarin     hepsi Ehl-i Sünnettendir (Ismail Hakki Izmirli, a  g  e  , I, s  105 v  d  )  Necip TAYLAN
 |