04-19-2009
|
#10
|
meLankoLik_asaLet
|
Cevap : Mevlana Celaleddin Rumi
Mevlânâ'nın mübârek hanımı anlatır: "Mevlânâ hazretleri, bir gün namaza durdu Sükûnet ve tevâzu içinde tâzim ve hürmetle Kur'ân-ı kerîm okuyor, bir taraftan da gözlerinden yaşlar akıtıyordu Evde bulunanlarla birlikte Mevlânâ'nın bu hâlini görüyor, hayretle ona bakıyorduk Namazdan sonra her zamanki gibi tesbihini çekip cenâb-ı Hakk'a uzun uzun yalvarıp yakararak duâsını yaptı Onun bu hâli bana çok tesir etti, ağlamaya başladım Sonra; "Ey efendi! Dünyâda ve âhirette biz günahkârların ümîdi sensin Bu kadar çok ibâdetinle, böyle korkar, ağlar, yalvarırsan, biz bu tenbel hâlimizle kıyâmet gününde ne yaparız?" diye sordum Yemîn ederek; "ALLAHü teâlânın bana verdiği nîmetlerin, ihsânların yanında benim yaptığım ibâdet, yalvarışlar ve bütün hareketlerim, ziyâde kusûr ve nihâyetsiz eksiklikten başka bir şey değildir Bütün bu korku ve yakarışlarımla; "Ey Kerîm olan ALLAH'ım! Benim gibi bir âcizin, bir çâresizin kuvveti ve tâkatı ancak bu kadardır, mâzur buyur yâ Rabbî!" demek istiyorum YoksaO'na lâyık bir ibâdeti kim yapabilir?" buyurdu
Mevlânâ hazretleri, müslim veya gayr-i müslim herkese karşı yaptığı iyi muâmele ve güler yüz ile her tarafta meşhûr oldu O zamanlar İstanbul'da bulunan meşhûr bir hıristiyan papaz, merâk edip Mevlânâ'yı görmek istedi Yollara düşüp Konya'ya geldi Konya'da yaşayan hıristiyanlar onu karşıladılar Yolda giderken Mevlânâ'yı gördüler Papaz süratle yetişip, Mevlânâ'ya çok tâzim ve hürmet gösterdi Mevlânâ da onu iyi karşıladı Papaza, papazın yaptığından daha fazla iltifatta bulundu Papaz ve orada bulunan diğer hıristiyanlar, Mevlânâ'nın bu iltifât ve güzel ahlâkı ve bu olgunluğu karşısında dayanamayıp, Kelime-i şehâdet getirip müslüman oldular
Mevlânâ, bir gün oğlu Sultan Veled'e: "Oğlum! Eğer Cennet'te olmak istersen, herkes ile dost geçin, hiç kimseye kin tutma, herkese tevâzu göster Zîrâ alçak gönüllü olmak asıl sultanlıktır " buyurdu
Mevlânâ, ezân-ı şerîf okunmaya başladığı zaman, ya ayakta durur veya dizi üstüne oturarak huşû içinde dinlerdi Bitince de ezân-ı şerîf duâsını okuyup, salevât-ı şerîfe söylerdi Sonra namaza kalkar, talebelerine, namazı vaktinde kılmalarını tavsiye ederdi Buyururdu ki: Belh şehrinde bir kimse vardı Her ne zaman ezân okunmaya başlasa bütün işini bırakır, iki dizi üstüne gelerek otururdu Ezânı, mütevâzî bir hâlde dinler, bitince salevât-ı şerîfe getirir, ezân duâsını okurdu Sonra araya bir iş karıştırmadan hemen namazını kılardı Bu kimse devamlı böyle yapar, hiç bu âdetini bozmazdı Nihâyet bir gün vefât etti Cenâzesini teneşirde yıkarken ezân-ı şerîf okunmaya başladı Cenâze birden doğruldu, ezân bitinceye kadar diz üstü oturarak hareketsiz bekledi Sonra tekrar yattı Cenâzeyi kabre koyduklarında, suâl melekleri geldiler Bu sırada onlara ALLAHü teâlâdan; "O kulum, ismim anıldığı zaman, ismimi aziz tutarak hürmetle beklerdi Siz de onu ziyâret edip aziz tutun " hitâbı geldi
Mevlânâ, başkalarından bir şey istemeyi talebelerine yasak ederek; "Başkasına el açıp bir şey isteyen, bizim talebemiz değildir Ona dünyâda da âhirette de şefâat etmeyiz ve ondan uzak dururuz Biz, talebelerimize dâimâ vermeyi, ihsân ve ikrâmlarda bulunmayı, herkese karşı tevâzu üzere bulunmayı, tatlı sözlü, güler yüzlü olmayı tavsiye ediyoruz El açıp istemek bizim yolumuzda yoktur " buyurdu
|
|
|