04-19-2009
|
#9
|
meLankoLik_asaLet
|
Cevap : Mevlana Celaleddin Rumi
Mevlânâ bir gün meclisinde bir gencin, bir ihtiyârın üst tarafında oturduğunu gördü O gence bir şey söylemeden, hazret-i Ali'nin sabah namazına giderken önünde yürümekte olan yahûdî bir ihtiyarı, yaşına hürmeten geçmediğini, bu sebeple namaza geç kalınca, birinci rekatın rükûunda Cebrâil aleyhisselâmın Resûlullah'ın sırtına lutf ile dokunup durdurduğunu ve hazret-i Ali'nin yetiştiğini anlatıp; "Yahûdî ihtiyara hürmet edilince, müslüman ihtiyara daha çok hürmet edilir Hele ömrünü dîne uymakla geçirmiş ihtiyarlara saygı ve hürmet gösteren gençlerin, ALLAHü teâlâ katında ne kadar yüksek mertebe kazanacağını düşünmelidir " buyurdu Bu nasîhatı dinleyen genç, mükemmel bir ders alıp, bir daha büyüklerin üst tarafına oturmadı
Bir yerde büyük bir cemiyet tertîb edilmişti İlim sâhibi biri; "Bugün Mevlânâ, bu mecliste ne söylerse, karşı gelip, ters cevap vereceğim " dedi Oradakilerin nasîhatlerine rağmen, o sözünde ısrar etti O sırada Mevlânâ kapıdan içeri girip, söze başladı: "Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah, söylüyorum Bana karşı çıkıyorsan çık, ters cevap verebiliyorsan ver " buyurdu Bu hâli gören o kibirli adam, tövbe edip Mevlânâ'nın elini öptü, sâdık talebelerinden oldu
Sultan Rükneddîn'in hanımı anlatır: "Bir gün Mevlânâ hazretleri âniden aramızda peydâ olup; "Acele bu evden çıkın, çabuk olun, evi boşaltın!" buyurdu Biz hemen evden çıktık Çıkar çıkmaz ev yıkıldı Hepimiz kurtulduk Mevlânâ'nın bu kerâmetinin bir şükrânesi olarak, Sultan Rükneddîn, bin altını Mevlânâ'nın medresesinde okuyan talebelere dağıttı
Bâzı beyler, Sultan Rükneddîn'i Aksaray'a dâvet ettiler Mevlânâ; "Gitme!" dedi İkinci dâvette sormadan gitti ve orada öldürüldü
İmâm İhtiyârüddîn anlatır: "Birgün Mevlânâ ile ikimiz Hüsâmeddîn Çelebi'nin bağına gidiyorduk Ben, Mevlânâ'nın ardından yavaş yavaş giderken, onun bir arşın kadar yüksekten havadan gittiğini gördüm Hayretimden kendimden geçmişim Ayıldığımda gördüm ki, Mevlânâ hazretleri gitmiş Acele ederek kendilerine yetiştim Kulağıma eğilerek; "İnsanoğlu bir kuştan daha mı âciz ki, havaya kalkmasına hayret ediyorsun?" buyurdu Bağa vardık Sohbet esnâsında Mevlânâ, Hüsâmeddîn Çelebi'ye; "İsterim ki, Şeyh Ziyâeddîn'in dergâhı bizim Hüsâmeddîn Çelebi'nin olsun " buyurdu Hüsâmeddîn Çelebi; "Efendim! Başkalarının makâmında gözüm yoktur " dedi Mevlânâ; "İyi ama benim gönlümden öyle geçti " buyurdu Sonra sohbet bitti Ertesi sabah şehirden gelenler, Şeyh Ziyâeddîn'in, dergâhında âniden öldüğü haberini getirdiler İki-üç gün sonra da Hüsâmeddîn Çelebi oraya müderris tâyin edildi "
Hanımı anlatır: "Bir gün Mevlânâ evden kayboldu Hiçbir yerde bulamadık Bir ara uyumuşum Uyandığımda Mevlânâ'yı namaz kılarken gördüm Mübârek ayakları tozlu idi Sonra ayakkabılarını çevirmek istedim, onlarda kırmızı kumlar gördüm Sorduğumda; "Mekke'de bir velî dostum vardır Biraz onunla sohbet ettim O kum, Hicaz'ın kumudur " buyurdu Bu kadar kısa zamanda oralara gidip gelmek nasıl olacağı aklıma geldi Hemen anlayıp; "ALLAHü teâlânın velî kulları gönül gibi, bir anda her yeri dolaşabilir " buyurdu Böylece tayy-i mekânı târif ettiler Yâni kısa zamanda uzak yerlere gitmeyi ve çok iş yapmayı anlattılar "
Mevlânâ'yı çok sevenlerden biri, vefât etmeden yaptığı vasiyyetinde; kabrine Mevlânâ hazretlerinin gelip, Kur'ân-ı kerîm okumasını istirhâm etti O zât vefât edince vasiyyeti Mevlânâ'ya bildirdiler Mevlânâ da memnun olup, onun kabrinde Kur'ân-ı kerîm okudu Vefât eden kişinin çocuklarından biri, rüyâsında babasının çok iyi bir hâlde olduğunu görünce; "Babacığım! Bu dereceye nasıl vâsıl oldunuz?" diye sordu Babası da: "Beni kabre koyunca Münker ve Nekir melekleri suâl sormaya gelirken, oraya güzel yüzlü bir melek geldi Onlara; "ALLAHü teâlâ bu zâtı Mevlânâ'ya bağışladı Onu bırakınız! dedi O günden beri hamdolsun hâlim iyidir " diye cevap verdi
|
|
|