meLankoLik_asaLet
|
Cevap : Mevlana Celaleddin Rumi
Gece-gündüz hiç yanından ayrılmayıp, onun sohbetlerini büyük bir zevk içinde dinliyordu Ondan hiç ayrılmıyor, talebelerine ders vermeye, insanlara câmide vâz ü nasîhate gitmiyordu Yanlarına da, hizmetlerini görmek üzere, büyük oğlu Sultan Veled girebilirdi Her gün Şems-i Tebrîzî ile sohbet ederler, ALLAHü teâlânın yarattıkları üzerinde tefekkürde bulunurlar, namaz kılarlar, cenâb-ı Hakkı zikrederek muhabbetlerini tâzelerlerdi
Bir gün Şems-i Tebrîzî hazretleri, havuzun başında Mevlânâ ile sohbet ediyordu Mevlânâ bir hizmet için oradan ayrıldı Şems-i Tebrîzî de Mevlânâ'nın kitaplarını havuza attı Bir değnek ile de suyun dibine bastı Mevlânâ hazretleri oraya geldiğinde kitapları suda görünce çok üzüldü ve "Diğerleri ne ise, Ferîdüddîn-i Attâr hazretlerinin hâtırası olan Mantık-ut-Tayr kitabı ıslanmasaydı " diyerek âh etti Bunun üzerine Şems-i Tebrîzî hazretleri, kolunu sıvayarak havuza soktu Kitabın birisini sudan çıkardı Çıkan kitap Mantık-ut-Tayr idi ve hiç ıslanmamıştı
Bu hâdise, diğer bir rivâyette de şöyle anlatılır: Bir gün, Mevlânâ havuz kenarında idi Yanında kitaplar vardı Şemseddîn gelip, kitapları sordu Mevlânâ; "Sen bunları anlamazsın " dedi Şemseddîn, kitapları suya attı Mevlânâ; "Ah! Babamın bulunmaz yazıları gitti!" diyerek çok üzüldü Şemseddîn, elini uzatıp herbirini aldı Hiçbiri ıslanmamış görüldü Mevlânâ; "Bu nasıl iştir?" deyince, Şems; "Bu zevk ve hâldir Sen anlamazsın " buyurdu Mevlânâ, Şems-i Tebrîzî'nin bu kerâmetini görünce ona olan bağlılığı daha da artıp, sarsılmaz bir kale gibi oldu Mevlânâ'nın oğlu Sultan Veled, onların hâllerini şöyle anlatır: "Ansızın Şems-i Tebrîzî hazretleri gelip babam ile görüştü Babamın gölgesi, onun nûrundan yok oldu Onlar birbirlerine öyle muhabbet gösterdiler ki, etraflarında kendilerinden başkasını görmüyorlardı Şems-i Tebrîzî, babama mârifetten, ALLAHü teâlânın zâtına ve sıfatlarına âit ince bilgilerden ve O'na muhabbetten bahsediyor, babam da bunları büyük bir haz ile dinliyordu Eskiden herkes babama uyardı, şimdi ise, babam Şems'e uyar oldu Şems, babamı bu muhabbete dâvet ettikçe, o da, ALLAHü teâlânın muhabbetinden yanıp kavrulurdu Babam artık onsuz yapamıyor, yanından bir an ayrılmıyordu Bu şekilde aylarca sohbet ettiler Böylece babam, pek büyük mânevî derecelere yükseldi "
Mevlânâ Celâleddîn ile Şems-i Tebrîzî hazretlerinin zâhirî ve bâtınî çalışmaları devâm ederken, onların bu sohbetlerini hazmedemiyen ve Mevlânâ'nın kendi aralarına katılmamasına üzülen bâzı kimseler, Şems-i Tebrîzî hakkında uygun olmayan sözler söylemeye başladılar Bu söylentiler, Mevlânâ'nın kulağına kadar geldi Diyorlardı ki: "Bu kimse Konya'ya geleli, Mevlânâ bizden tamâmen uzaklaştı Gece-gündüz hep birbirleriyle sohbet ediyorlar da, bizlere hiç iltifât göstermiyorlar Yanlarına oğlu hâriç kimseyi de almıyorlar Mevlânâ, Sultân-ül-Ulemâ'nın oğlu olsun da, Tebrîz'den gelen, ne olduğu belli olmayan bu kimseye gönül bağlasın Onun için bize sırt çevirsin Hiç Horasan toprağı ile Tebriz'in toprağı bir olur mu? Elbette Horasan toprağı daha kıymetlidir " Bu söylentilere Mevlânâ; "Hiç toprağa îtibâr olunur mu? Bir İstanbullu, bir Mekkeliye gâlip gelirse, Mekkelinin İstanbulluya tâbi olması hiç ayıp sayılır mı?" diyerek cevap verdi Fakat söylentiler durmadı Şems-i Tebrîzî hazretleri artık Konya'da kalamayacağını anladı O çok kıymetli dostunu, o mübârek ahbâbını bırakarak Şam'a gitti
Şems-i Tebrîzî'nin gitmesi, Mevlânâ'yı çok üzdü Günler geçtikçe ayrılık acısına sabredemiyordu Ayrılık, kendisinde tahammül edecek bir hâl bırakmıyordu Şems'in ayrılık hasreti ve muhabbeti ile yanıyordu "Şems, Şems!" diyerek ciğeri yakan kasîdeler söylüyor, göz yaşlarıyla dolu yazdığı mektupları Şam'a, Şems-i Tebrîzî hazretlerine gönderiyordu Ona bir mektubunda; "Ey gönlümdeki nûr, gel! Ey gönlümde ona arzu olan gel Ey sevgi ve samîmiyetini ispat eden gel Gelirsen ne mutluluk ve ferah Gelmezsen ne hüzün ve akla durgunluk Gel, sen güneş gibisin uzak ve yakın olduğunda Ey uzaktakilere yakın olan gel " diye yazıyordu
|