| 
Şengül Şirin  | 
				  Cevap :  ::İcatlar::. 
 
                İbni Sina İslam filozofu                              İbn-i Sina (980-1037)  Aristotelesçi felsefe anlayışını İslam düşüncesine göre yorumlayarak, yaymaya çalışmış, görgücü-usçu bir yöntemin gelişmesine katkıda bulunmuştur   Buhara yakınlarında Hormisen'de doğdu, 21 Haziran 1037'de Hemedan'da öldü
  Gerçek adı Ebu'l-Ali el-Hüseyin b  Abdullah İbn Sina'dır  Babası, Belh'ten göçerek Buhara'ya yerleşmiş, Samanoğulları hükümdarlarından II  Nuh döneminde sarayla ilişki kurmuş, yüksek görevler almış olan Abdullah adlı birisidir  İbn Sina, önce babasından, sonra çağın önde gelen bilginlerinden Natilî ve İsmail Zahid'den mantık, matematik, gökbilim öğrenimi gördü  Bir süre tıpla ilgilendi, özellikle, hastalıkların ortaya çıkış ve yayılış nedenlerini araştırdı, sağıltımla uğraştı  Bu alandaki başarısı nedeniyle, II  Nuh'un özel hekimi olarak görevlendirildi, onu sağlığa kavuşturunca, dönemin önde gelen tıp bilginlerinden biri olarak önem kazandı   İbn Sina'nın felsefeye karşı ilgisi deney bilimleriyle başlamış, Aristoteles ve Yeni-Platoncu görüşleri incelemekle gelişmiştir
  İslam ve Yunan filozoflarının görüşlerini yorumlayan ve eleştiren İbn Sina'nın ele aldığı sorunlar genellikle, Aristoteles ve Farabi'nin düşünceleriyle bağımlıdır  Bunlar da, bilgi, mantık, evren (fizik), ruhbilim, metafizik, ahlak, tanrıbilim ve bilimlerin sınıflandırılmasıdır  Belli bir düşünce dizgesine göre yapılan bu düzenlemede her sorun bağımsız olarak ele alınıp çözümüne çalışılır   Bilgi sezgi ile kazanılan kesin ilkelere göre sonuçlama yoluyla sağlanır
  Bu nedenle, bilginin gerçek kaynağı sezgidir  Bilginin oluşmasında deneyin de etkisi vardır, ancak bu etki usun genel geçerlik taşıyan kurallarına uygundur  Ona göre "bütün bilgi türleri usa uygun biçimlerden oluşur  " Bilginin kesinliği ve doğruluğu usun genel kurallarıyla olan uygunluğuna bağlıdır  Us kuralları, insanın anlığında doğuştan bulunan, değişmez ve genel geçerlik taşıyan ilkelerdir  Sonradan, duyularla kazanılan bilgi için de bu kurallara uygunluk geçerlidir  Deney verileri us ilkelerine göre, yeni bir işlemden geçirilerek biçimlenir, onların bundan öte bir önem ve anlamı yoktur  Çelişmezlik, özdeşlik ve öteki varlık ilkeleri, usta bulunur, deneyden gelmez   İbn Sina'ya göre varlık, tasarlamakla bağlantılıdır
  Bütün düşünülenler vardır ve var olanlar tasarlanabilen düşünülür biçimlerdir (makuller)  Bu nedenle, düşünmekle var olmak özdeştir  Atomcu görüşün ileri sürdüğü nitelikte bir boşluk yoktur  Uzay ise, bir nesnenin kapladığı yerin iç yüzüdür  Varlık kavramı altında toplanan bütün nesnelerin değişmeyen, sınır ve niteliklerini koruyan belli bir yeri vardır  Devinme, bir nesnenin uzayda eyleme geçişidir   Mantık insanı gerçeklere ulaştırmaz, yalnız birtakım yanılmalardan korur
  Düşünme yetisi gerçeği kavramak için mantıktan geçici bir araç olarak yararlanır  Düşünme eyleminin sağlıklı olması için mantık, ilkeler ve kurallar koyabilir, anlıkta bulunan ve bilinen bilgilerden yola çıkarak, bilinmeyenleri saptama olanağı sağlar  Bu özelliği nedeniyle, mantık, düşünmenin genel kurallarını bulan, düzenleyen, bu kurallar arasındaki gerekli bağlantıyı ve birliği kuran bir bilimdir  Mantık kuralları, genel geçerlik taşıyan ve değişmeyen kesin kurallardır  Mantığın kavramlar ve yargılar olmak üzere iki alanı vardır  Her bilimsel bilgi ya kavram ya da yargılara dayanır  Kavram, ilk bilgidir ve terim ya da terim yerine geçen bir nesneyle kazanılır  Yargı ise, tasımla kazanılır   Mantığın konusu incelenirken, tanım temel alınmalıdır
  Tanımlar birbirlerine bağlandıklarında, kanıt ve çıkarıma varılır  Kavram, önce tekil bir algıdır (sezgi)  Yargı ise, iki tekil terim arasındaki ilişkidir  Kavramlar, açık ve kapalı belirleme olarak ikiye ayrılır  Varlığın, töz, nicelik, nitelik, ilişki, yer, zaman, durum, iyelik, etki, edilgi gibi on kategorisi vardır   İbn Sina mantığında en önemli yeri tanım tutar
  Bir kavramı tanımlamak için, bu kavramın bireylerinden biri göz önüne alınmalıdır  Tikelin belirlenmesi tümelden kolaydır  Eksiksiz bir tanım yakın cins ile yapılmalıdır  En yetkin tanımsa, kavramın yakın cinsi ile türsel ayrımdan oluşur  Tanım ikiye ayrılır; Gerçek tanım ve sözcük tanımları   Önermeler, yüklemli ve koşullu olabilirler
  Yüklemli önerme, bir düşünce ötekine yüklendiği zaman ya onaylanır ya da yadsınır  Koşullu önermeler, bir ötekinin koşulu ya da sonucu olarak bağlanan terimlerde görülür  Önermeler varsayımlı, nitelik ve nicelikleri bakımından, tekil, belirsiz ve belirli olur  Tasım, bitişik ve ayrık olmak üzere ikiye ayrılır  Bitişik tasımların öncüleri anlam bakımından, sonuç önermesini içerir  Ayrık tasımlarda ise sonuç önermesi öncüllerde bulunabilir   Tümeller, bütün varlık türlerinin oluşumundan önce, Tanrı düşüncesinde, birer tanrısal kavram olarak vardır
  Varlıkların oluş nedeni ve onlara biçim kazandıran tümellerdir  Tümeller Tanrı'da ussal olarak bulunan, nesnelerde ve bireylerde içkin olan, öteki de nesnelerin dışında ve anlıkla birlikte olan mantıksal tümel diye üçe ayrılır  Birinci türe giren tümel, metafiziği ilgilendirir  İbn Sina fiziği, metafiziğe giriş olarak düşünür   Fiziğin konusu madde ve biçimden oluşan nesnelerdir
  Biçim, maddeden önce yaratılmıştır  Maddeye bir töz özelliği kazandıran biçimdir  Maddeden sonra ilinek gelir  Biçimler maddeye, ilinekler ise, töze katılır  Doğal nesneler kendi öz ve nitelikleriyle bilinir  Bütün nitelikler de birinci nitelikler ve ikinci nitelikler olmak üzere ikiye ayrılır  Birinci nitelikler nesnelere bağlıdır, ikinciler ise, nesnelerden ayrı olarak varlığını sürdürür  İbn Sina'ya göre, nesnel evrende bulunan güç ve devinimin temelini ikinci nitelikler oluşturur  Nesneler, kendilerinde bulunan gizli güçle devinime geçerler  Bu güç ise, doğal güç, öznel güç, tinsel güç olmak üzere üç türlüdür  Doğal güç, nesnede doğal biçim ve yerlerle ilgili nitelikleri taşır  Çekim ve ağırlık bu türdendir  Öznel güç, nesneyi devingen ya da durağan duruma getirir  Bunda da, bilinçli ya da bilinçsiz olma özelliği bulunur  Tinsel güç, herhangi bir organın, aracın yardımı olmaksızın doğrudan doğruya bir istençle eylemde bulunmaktadır  Buna, gökkatlarının özleri adı da verilir  İbn Sina'nın geliştirdiği bu güç kuramının kaynağı Aristoteles ve Yeni-Platonculuk'tur  Ancak, o bu güçlerin sonsuz olduğu kanısında değildir  Ona göre, zaman ve devinim kavramları da birbirine bağlıdır, çünkü, devinimin bulunmadığı, algılanmadığı bir yerde zaman da yoktur   İbn Sina'nın felsefesinde, Aristotelesi'in geliştirdiği düşünce dizgesine uygun olarak, ruh kavramının önemli bir yer tuttuğu görülür
  Ona göre, biri bitkisel, öteki insanla ilgili olmak üzere, iki türlü ruh vardır  İnsan ruhu, gövdeye gereksinme duymadan, doğrudan doğruya kendini bilir, bu nedenle, tinsel bir tözdür  Gövdeyi devindiren, ona dirilik kazandıran bu tözün başka bir özelliği de, yetkin düşünme yeteneği anlık olmasıdır  Düşünme eylemi yaratan ruhtur, o gövdeyi gerektirmez, ancak gövde var olabilmek için tini gereksinir  İnsan ruhu gövde biçiminde değildir, usa uygun biçimleri kavramaya elverişli bir töz olduğundan, gövdesel yapıda yer alamaz  Gövde, bölünebilen öğelerden oluşmuş bir bütündür, oysa tin, bir birliktir, bölünmeye elverişli değildir, sürekli olarak özünü ve birliğini korur  Tin, bütün izlenimleri gövde aracılığıyla alır, anlık yoluyla kavramları, kavramlara dayanarak usa vurmayı oluşturur  Bu yüzden, gövdeyle dolaylı bir bağlantısı vardır  Ancak, bu bağlantı tin için bir oluş koşulu değildir   Canlı sorununa, gözleme dayalı bir ruhbilim anlayışıyla çözüm arayan İbn Sina'ya göre dirilik bir bileşimdir
  Doğal organların, göksel güçler yardımıyla bileşmesinden canlılar ortaya çıkar  Bu olay da, belli aşamalara uygun olarak gerçekleşir  İlk ortaya çıkan canlı bitkidir  Bitkide tohumla üreme, beslenme ve büyüme güçleri vardır  İkinci aşamada ortaya çıkan hayvanda ise, kendi kendine devinme ve algı güçleri bulunur  Devinme gücünden isteme ve öfke doğar  Algı gücü de, iç ve dış algı olmak üzere ikiye ayrılır  İnsan özü doğal evrim sürecinde en üst düzeyde gerçekleşmiş bir oluşumdur, bu nedenle, öteki varlıklardan ayrılır  İnsanda dış algı duyumlarla, iç algı da , beynin ön boşluğunda bulunan ortak duyu ile sağlanır  Duyularla alınan izlenimler bu ortak duyu ile beyne gider  Beynin, ön boşluğunda sonunda, tasarlama yetisi bulunur  Bu yeti duyu izlenimlerini sağlamaya yarar  İnsan için en önemli olan düşünen öz yapıcı ve bilici güçlerle donatılmıştır  Yapıcı güç (us) gerekli ve özel eylemler için gövdeyi uyarır  Bilici güç ise, yapıcı gücü yönlendirir  Özdekten ayrılan tümel biçimlerin izlerini alır  Bu biçimler soyutsa onları kavrar, değilse soyutlayarak kavrar  İnsanda iyiyi kötüden, yararlıyı yararsızdan ayıran yapıcı güçtür, bu nedenle bir istenç niteliğindedir   Us konusunda İbn Sina ayrı bir düşünce ortaya atmıştır
  Ona göre us beş türlüdür  Özdeksel us, bütün insanlarda ortak olup, kavramayı, bilmeyi sağlayan bir yetenektir  Bir yeti olarak işlek us, yalın, açık ve seçik olanı bilir, eyleme yöneliktir, durağan bir güç niteliğinde değildir  Eylemsel us, kazanılmış verileri kavrar ve ikinci aşamada bulunan ustan daha üstündür  Kazanılmış us, kendisine verilen ve düşünebilen nesneleri bilir  Aşama bakımından usun olgunluk basamağında bulunur  Bu aşamada usun kavrayabileceği konular kendi özünde de vardır  Kutsal us, usun en yüksek aşamasıdır  Bütün varlık türlerinin özünü, kaynağını, onları oluşturan gücü, başka bir aracıya gereksinme duymadan, bir bütünlük içinde kavrar   İnsan, ayrıntıları duyularla algılar, tümelleri usla kavrar
  Tümelleri kavrayan yetkin us, nesneleri anlama yeteneği olan etkin usa olanak sağlar  İnsan usunun algıladığı ayrıntılar, kendi varlıkları dolayısıyla değil, nedenleri yüzünden vardır  Us, bu kavranabilir nesneleri kazanabilmek için ilkin duyu verilerinden yararlanır  Sonra duyu verilerini usun genel kurallarına göre işlemden geçirir, yargıları ortaya koymada onları aşar   Yaratılış konusunda İbn Sina, varlığın sıralı düzeninde, "bir'den bir çıkar" ilkesine dayanır
  İlk "bir", zorunlu varlık, Tanrı'dır  O'nun varlığı yalnız kendisini gerektirir  Var olma, Tanrı'nın özünden gelen gerekimdir  İlk neden ilk gerçekliktir  Tanrı'dan ilk us ortaya çıkar  Çokluk bu usla başlar  Bundan da felek ve nefsin usları türer  Her ustan da, o usun özü ve cismi oluşur  Us cismi aracısız olarak devindiremeyeceği için, uslar sırasının sonunda etkin us, akıl bulunur  Ondan da dünya ile ilgili nesnelerin maddesi, cisimlerin biçimleri ve insan özleri doğar  Etkin us, tümünün yöneticisidir  Yaratılış önsüzdür ve yeri de maddedir  Madde, soyut ve tüm varlığın öncesiz olanı, nefsin eylem alanı, sınırı ve tüm parçaların kaynağıdır  İlk us, kendisini ve zorunlu varlığı bilir  Buradan ikilik doğar  İlk us kendinde olanaklı, ilk varlık için ise zorunludur  Her tikel feleğin ilk kımıldatıcısı vardır  İlk kımıldatıcıları eyleme sokan tinsel varlıklardır  Her feleğin de iyiliğini düşünen kımıldatıcı bir nefsi vardır  Nefsin eylemi, etkin usa ulaşır   Evrenin varlığı, zorunlu olan, Tanrı'yı gerektirir
  Başka bir varlığın etkisiyle var olan evren sonsuz olamaz  Devinme, nesnenin özünde saklı güçten doğar  Her nesnenin özünde devindirici bir güç vardır  Nesne kendini kendinin etkin öznesi değildir  Bu güç, nesneye biçim de kazandırır   İbn Sina metafiziği genelde Aristoteles metafiziği ile Yeni-Platonculuk ve Kelam'ın bireşimidir
  Konusu, ilkler ilki, tüm oluşların, yaratışların, varlık bütününün kaynağı olan Tanrı'dır  Tanrı, bütünlüğü nedeniyle nesnelerde, olay ve eylemlerde görünüş alanına çıkar  Varlık vardır, yok olamaz   Varlık üç bölüme ayrılır:
 
 İbn Sina'nın benimsediği  tanrıbilim dört ana konuyu içerir; Evren, ötedünya, ahiret, peygamberlik, Tanrı1- Olanaklı varlık, nesnelerle ilgili değişimin, oluş ve bozulmanın egemen olduğu varlıktır Bu varlık ortamında görülen ne varsa belli bir süre içinde başlar ve biter   2- Kendiliğinden olanaklı varlık
  Olanaklı olmasına karşın, ilk nedenle ilişkilerinden dolayı zorunluluk kazanır  Tümellerin, yasaların bulunduğu evren  Gökkürelerin usları böyledir   3- Kendiliğinden zorunlu varlık, ilk neden ya da Tanrı'dır
  Değişmez ve çoğalmaz  Çokluklar ondadır  Tanrısal zorunluluk illkesi tüm yaratılanların da temel ilkesidir  
   Evren yaratılmıştır
  Yaratıcı ve varedici Tanrı'dır  O Kelamcılar'ın dediği gibi özgün yapıcı değildir, zorunludur  İlk neden önsüz ve sonsuzdur  Evrenin yaratılması, Tanrı'nın daha önceden varoluşunu gerektirir  Evrenin bütününde yer alan gök katları tanrısal evrenin varlıklarıdır, bunların özleri meleklerdir  Madde dünyasında oluş ve bozulma vardır  Onların tanrısal niteliği yoktur  Bu yaratma olayı da bir fışkırmadır   Ölüm, tinin gövdeden ayrılmasıdır
  Gövdelerden ayrılan tinlerin geldikleri kaynakta toplanmaları insanda ötedünya kavramını oluşturur  Ruh, tinsel bir tözdür, ölümsüzdür  Gövdeye egemendir  Ruh gövdeye girmeden önce etkin usta vardı  İnsana bireyselliğini kazandıran odur  Gövdenin yok olması, ruhun varlığını etkilemez  Dirilme tinseldir   İnsanları yaratan Tanrı, onlara verdiği özgür istençle iyi ile kötüyü seçme olanağı sağladı
  İstenç özgürlüğü, usla utku arasındaki çatışmadan ve ilkinin üstünlüğünden doğar  İnsan elinden çıkan bütün bağımsız eylemler tanrısal kayra ile gerçekleşir  Özgür istenç tüm insanlarda vardır  Peygamberler de bu bakımdan birer insandır  Ancak, onlarda insanların en yüceleri olan bilginlerde, bilgilerde olduğu gibi bir seziş vardır  Bu üstün seziş gücü, kavrayış yeteneği peygamberlerin etkin us ile buluşmalarını, gerçekleri kavramalarını sağlar  Bu üstün güç ve kavrayış vahy adını alır  Üstün anlayış gücü taşıyan melekler, vahyi peygamberlere ulaştırırlar   Tanrı, özü gereği bilicidir
  Kendi özünü bilmesi yaratmayı gerekli kılar  İbn Sina İslam dinine ve Kuran'a dayanarak bilmeyi yaratma olarak niteler  Yaratma eylemi Tanrı'nın kendi özüne karşı duyduğu sevgiden dolayıdır  Tanrı tümelleri bilir  Tikellerle ilgili bilgisi de, tümel nedensellikleri bilmesindendir   Madde ve biçimin ilişkileri  üzerinde bilimleri iç bölümde ele alırlar:
 
 Felsefe ise, kuramsal ve pratik diye ikiye ayrılır1- Maddeden ayrılmamış    biçimlerin bilimi: Doğa bilimleri ya da aşağı bilimler  2- Maddesinden iyice ayrı biçimlerin bilimi: Metafizik, mantık gibi yüksek    bilimler
   3- Maddesinden ancak zihinde ayrılabilen, kimi yerde ayrı kimi yerde bir olan    biçimlerin bilimi:
 Matematik, geometri, orta bilimler
  Zihin bu biçimleri doğru olarak    maddesinden soyutlar  
  Kuramsal olan, bilmek yeteneğiyle elde edilen bilgileri kapsar  Doğa felsefesi, matematik felsefesi ve metafizik gibi pratik felsefe, bilmek ve eylemde bulunmak üzere elde edilen bilgilere dayanır   İbn Sina, gerek Doğu gerekse Batı filozoflarını etkiledi
  Gazali, özellikle, ruh anlayışında ondan etkilendi  İbn Sina'nın deneyci yanı, Gazali'yi kuşkuculuk'a götürdü  Yapıtları 12  yy'da Latince'ye çevrildi, ünü yayıldı  Tanrıbilimci filozof Albertus Magnus, tin ve us ile güçleri konusunda İbn Sina'dan yararlandı   BAŞLICA ESESRLERİ  :
 el-Kanun fi't-Tıb, (ö
  s), 1593, ("Hekimlik Yasası"); Kitabü'l-Necat, (ö  s), 1593, ("Kurtuluş Kitabı"); Risale fi-İlmü'l-Ahlak, (ö  s), 1880, ("Ahlak Konusunda Kitapçık"); İşarat ve'l-Tembihat, (ö  s), 1892, ("Belirtiler ve Uyarılar"); Kitabü'ş-Şifa, (ö  s), 1927, ("Sağlık Kitabı")    Enrico Fermi 
                                                                                    Enrico Fermi (1901 - 1954)  Enrico  Fermi, 29 Eylül 1901 Roma'da doğdu, 29 Kasım  1954 Chicago'da öldü, İtalyan fizikçi 1938 Nobel Fizik Ödülü sahibi  
 Babası polis şefi Alberto  Fermidir
  İlk olarak dilbilgisi okuluna kaydoldu  Onun ilk matematik ve fiziğe olan yeteneğini keşfeden ve destekleyen babasının arkadaşlarından A  Amidei olmuştur  
 1918'de Pisa Üniversitesinin bursunu kazandı
  Pisa Universite'sinde 4 yıl kaldıktan sonra 1922'de professör Puccianti'den doktorasını aldı  
 Bir yıl sonra 1923'de Italyan hükümetinden burs kazandı
  Ve Göttingen'de professör Max Born'la birkaç ay birlikte çalıştı  Rockefeller bursuyla 1924'de Leyden'e Paul Ehrenfest'le birlikte çalışmaya gitti  Aynı yıl Floransa üniversitesinde matematiksel fizik dersleri vermek için Italya'ya gitti  
 1926'da  Fermi günümüzde  Fermi istatistiği olarak bilinen Pauli parçaçıklarının istatistiğini keşfetti
  Bose-Einstein istatistiğine göre hareket eden bozonların tersine, bu parcacıklar fermion olarak bilinir  1927'de Fermi, Roma üniversite'sinde teorik fizik profesörü oldu  Bu görevini 1938'de Mussolini'nin faşist diktatörlüğünden kaçıp Amerika'ya göç edinceye kadar sürdürdü (Nobel ödülünü aldıktan hemen sonra)  
 Roma'daki ilk yıllarında kendini elektromanyetik problemlerin çözümüne ve bazı spectroskopik olayların teorik olarak açıklamasına verdi
  Fakat asıl ilerlemesini çalışmalarını elektron ve atom çekirdeği üzerine yaptığı zaman gerçekleştirdi  1934'de Beta bozonu Teorisini geliştirerek Pauli'nin radyasyon teorisi ile birleştirdi  Curie ve Joliot' un yapay radyasyonu keşfinden sonra nötron bombardımanına tutulan aşağı yukarı her elementin nükleer dönüşüme tabi olduğunu keşfetti  Bu araştırma, yavaş notronların ve nükleer füzyon'un keşfine, ayrıca o zamana kadar periyodik tabloda bilinen elementlerden farklı elementlerin bulunmasına yol açtı  
 1938'de  Fermi tartışmasız nötronlar konusunda en iyiydi
  Bu çalışmalarına Amerika'da da devam etti  Amerika'ya varışından hemen sonra Columbia Universite'sine fizik profesörü olarak atandı  Hahn ve Strassmann'nin 1939'un başlarında füzyon'u keşfinden sonra ikincil notronların yayılma ve zincirleme reaksiyon olasılığını hesapladı  Bu çalışmalarına büyük bir istekle devam etti ve birçok deneyden sonra kontrol altındaki ilk zincirleme reaksiyonu gerçekleştirdi  Bundan sonra atom bombası yapımındaki sorunların aşılmasında önemli rol oynadı, Manhattan Projesi liderlerinden biriydi  
 1944'de  Fermi Amerikan vatandaşı oldu
  II  Dünya Savaşından sonra 1954'de ölümüne kadar sürecek olan nükleer çalışmaları için Chicago Universite'sinden profesörlük teklifini kabul etti  Burada yoğunluğunu yüksek enerji fiziğine verdi ve pion-nucleon etkileşimi çalışmalarına öncülük etti  Yaşamının son yıllarında  Fermi kozmik ışınların kaynağını araştırmakla geçirdi  Sonunda kozmik ışınların çok büyük enerji kaynakları olduğunu gösteren bir teori geliştirdi  
 Söz konusu tertip nötronları, termik hızlarla yavaşlatan grafit blokları ile bir araya getirilmiş uranyum içerecek şekilde Chicago Üniversitesinin bahçesinde kurulmuştur
  Nötronları soğurmak ve böylece reaksiyonun hızını kontrol etmek amacıyla, atom piline kadmiyum çubuklar yerleştirildi  Kadmiyum çubuklar yavaş yavaş çekildi ve kendi kendine devam eden zincir reaksiyon gözlendi  Ferminin bu başarısı, dünyada ilk nükleer reaktörün imali ve atom çağının başlangıcı olmuştur  Fermi 53 yaşında iken kanserden öldü  Bir yıl sonra yüzüncü element keşfedildi ve kendisinin onuruna bu element fermiyum olarak adlandırıldı  
 Ona Nobel ödülü yavaş nötronların yarattığı radyasyon ve nükleer enerji alanındaki çalışmalarından dolayı verildi
  Fermi Laura Capon ile 1928'de evlendi  Giulio adında bir oğlu Nella adında bir kızı vardır  Boş zamanlarında yürümeyi, tırmanmayı ve kış sporlarını severdi  29 kasım 1954'de Chicago'da öldü  
 Yayımları
 Fermi'nin teorik ve deneysel fiziği konu alan bir çok yayımı vardır
  Bunlardan bazıları, elektronik gazların istatistiğinin hesabı ve Paul'i parçacıklarından oluşan gazları konu alan "Sulla quantizzazione del gas perfetto monoatomico", Rend  Accad  Naz  Lincei, 1935, Atomun istatistiksel modelini (Thomas-Fermi atom modeli) ve atomik özelliklerin hesaplanmasında yeni bir yaklaşımı (semiquantitative method) inceleyen Quantentheorie und Chemie, Leipzig, 1928, Über die magnetischen Momente der Atomkerne, Z  Phys  , 1930, Tentativo di una teoria dei raggi ß, Ricerca Scientifica, 1933 sayılabilir      Morse - Mors 
                                             Samuel Finley Breese Morse (1791 - 1872)  Samuel  Finley Breese  Morse (27 Nisan 1791 � 2 Nisan 1872) Amerikan  Mucit, portre ve tarih sahnesi ressamı 
 Samuel F
  B  Morse coğrafyacı ve papaz Jedidiah Morse ile Elizabeth Ann Breese Morse'un ilk çocukları olarak Massachusetts, Charlestown'da doğdu  Daha küçük bir çocukken Phillips Akademisi'ne katıldı daha sonra 14 yaşında yüksekokula başladı  Kendini sanata ve çok tanınan bir Amerikan ressam olan Washington Allston'ın öğrencisi olmaya adadı  Yale Üniversitesi'nde iken, Benjamin Silliman ve Jeremiah Day'in elektrik hakkındaki konferanslarına katıldı  Portre resimler yaparak para kazandı  1810'da Yale Üniversitesi'nden mezun oldu  Morse daha sonra 1811'de Allston'a Avrupa'ya giderken eşlik etti  
 Morse bir taşı yada mermeri 3 farklı boyutta yontabilen mermer kesme makinesini icat etti
  Morse bunun patentini alamadı, çünkü 1820'de Thomas Blanchard'ın benzer bir icadı vardı  
 Morse 1837'de elektrikli telgrafı icat etti
  Joseph Henry, bugün Princeton Üniversitesi'nde bulunan çalışan ilk prototipi yapmıştı  Henry ayrıca, Morse'un O'Reilly'ye karşı dava açmasına rağmen yayınlayamadığı bilimsel dokümanlara da sahipti  Patent denemesi sürecinde, Morse'un avukatı, Morse'un kendi el yazısıyla yazılmış olan bilimsel dokümanların yakıldığını iddia etti  Joseph Henry zamanının açık kaynaklı teşebbüs sahiplerindendi ve Morse gizlilik avantajlarını elinde bulunduruyordu  1837'de Morse cihazın patentini aldı  1832'de, Morse elektomanyetik telgraf ve Dr  Charles T  Jackson'la yaptığı telgraf görüşmelerinde kullandığı Morse Kodları olarak bilinen sinyal alfabesi fikirlerini geliştirdi  
 1830'da Roma'da öğrenim görürken, Danimarkalı/İzlandalı heykeltıraş Bertel Thorvaldsen tarafından eğitildi; Bazen bu iki sanatçı Antik Roma yıkıntılarında yürüyüşe çıkardı
  Morse ayrıca Thorvaldsen'in portresini de yaptı  1835 sonbaharında, Morse hareketli kâğıt şerit üstüne kayıt yapan bir telgraf geliştirdi ve sergiledi  1836 başlarında, Morse kayıt yapan telgrafını Dr  Leonard Gale'e sundu  Aynı yıl topladığı 1496 oyla New York belediye başkanlığı seçimlerinde başarısız oldu  
 1836'da  Morse çalışan ilk telgraf örneğini bitirdi
  Bu telgraf tek elementli bir pil ve basit bir manyetizma kullanıyordu  Bu örnek 13 � 14 metre gibi çok kısa mesafelerde çalışıyordu  1836 kışında Morse ilk örneğini Leonard Gale'e gösterdi  Gale, Joseph Henry'nin elektromanyetik röleler üzerine çalışmalarından haberdardı  Bu bilgilere dayanarak Gale, Morse'a birkaç gelişme tavsiyesinde bulundu ve Henry'nin bu gelişmeleri anlatan 1831 tarihli bilimsel yayınlarını okuması için teşvik etti  Bu gelişmelerle birlikte Morse ve Gale 16 kilometrelik bir alandan gelen mesajları kaydedebilecekti  Aynı yılın Eylül ayında, Alfred Vail New York Üniversitesi�nde telgrafın gösteriminde asistanlık yaptı  Vail�in babası iyi bağlantıları olan mucit, avukat, topluluk lideri ve teknoloji yatırımcısıydı  Morse�un telgraf üstündeki çalışmalarını finanse etti  
 1838�de, Morse her harfe bir nümerik kod atanmış olan telgrafik sözlüğünü, telgrafik bir şifreyle değiştirdi
  Alfred Vail ilk günlerden beri tartışılan bu basit kodların asıl mucididir  Bu konuda ki birçok yazıya göre Vail gerçek mucitti, buna karşın Morse ve taraftarları bunun akisini iddia etti  
 Morse telgrafı 24 Ocak�ta yüksekokullarda  sergiledi
  Morse elektrikli telgrafın ilk halka açık sunuşunu 8 Şubat 1838�de Philadelphia Pensilvanya�da bulunan Franklin Enstitüsü�nde bir bilim komitesinin karşısında gerçekleştirdi(İlk çalışma tarihi 6 Ocak�tır)  Morse 21 Şubat�ta telgrafı başkan Martin Van Buren�e sundu  Kısa bir zaman sonra, Birleşik Devletler Ticaret Temsilcileri Komitesi başkanı F  O  J  Smith Maine, Morse�un arkadaşı oldu ve Kongrede 30,000 Amerikan Dolarını geçmeyen telgraf hattı projesini önerdi  Morse ayrıca bir su kütlesi üstünden, demiryolu altından veya iletken herhangi bir şeyden sinyal gönderebilen radyo telgrafın icadına öncülük etti  
 1839�da Samuel  Morse (Paris�den) Louis Daguerre tarafından Daugerreptype Fotoğrafçılığın ilk Amerikan tanımlamasını yayınladı
  Morse Amerikan daugerreptypelara öncülük etti  24 Mayıs 1844�de Morse Washington D  C  �de bulunan Yüksek Mahkeme binasından Baltimore, Maryland�de bulunan asistanı Alfred Vail�e şu telgraf mesajını gönderdi; �What hath God wrought� (İncil�den alıntı, Numaralar 23:23)  
 1850�ler de  Morse Kopenhag�a gitti ve heykeltıraşın mezarının da bulunduğu Thorvaldsen müzesini ziyaret etti
  Kral VII  Frederick tarafından kabul edildi ve Thorvaldsen�in 1830�da yapmış olduğu portresini vasiyeti gereği kraliyet ailesine bağışladı  Thorvaldsen�in portresi halen Danimarka Kraliçesi II  Margaret�tedir  
 1872 yılında 80 yaşında New York 5 West 22
  Sokakta ki evinde öldü ve Brooklyn, New York�ta bulunan Gren-Wood Mezarlığına gömüldü    |