04-17-2009
|
#1
|
Şengül Şirin
|
Kabağın Sahibi...
KABAĞIN SAHİBİ
Vaktiyle bir derviş, nefsi ile mücadelededir,
bundan sonra her türlü süsten, gösterişten arınarak, varlıktan
vazgeçecektir
Fakat iş yamalı bir hırka giymekle olmamaktadır Her türlü görünür
süslerden arınması gereklidir…
Saç, sakal, bıyık, ne varsa hepsinden Derviş, usule uygun hareket eder,
soluğu berberde alır
Berberden kendisini traş etmesini ister
Berber dervişin saçlarını kazımaya baslar Derviş aynadan durumu
izlemektedir Basının bir kısmı tamamen kazınmıştır
Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı
bıçkın bir kabadayı girer içeri Doğruca dervişin yanına gider, başının
kazınmış kısmına okkalı bir tokat atar ve şaklabanlık yaparak:
“Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım!”
diye kükrer
Dervişlik bu… Sövene dilsiz, vurana elsiz olması gereltir Kaideyi
bozmaz derviş, hiç ses etmez, usulca kalkar yerinden
Berber mahcup olur ama,korkmuştur da Sesini çıkartamaz
Kabadayı Dervişin kalktığı koltuğa oturur, berber traşa baslar Traş
sırasında da devamlı olarak dervişi aşağılayıp alay etmeye devan eder;
“Kabak aşağı, kabak yukarı… ”
Traş biter, kabadayı dükkandan çıkar
Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan
aşağı hızla üzerine gelerek kabadayıya çarpar Kabadayı orada yığılır
kalır Ölmüştür
Görenler çığlığı basarlar
Berber ise şaşkındır
Bir bu kötü manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyarî sorar:
- Biraz ağır olmadı mi derviş efendi??
Derviş mahzun ve düşünceli bir şekilde cevap verir:
- Vallahi asla gücenmedim ona
Hatta hakkımı da helal etmiştim…
Gel gör ki kabağın bir sahibi var
|
|
|