Şengül Şirin
|
Cevap : Açıklamalı Deyimler Sözlüğü
Arayı yapmak: 1 Arası bozuk olan kimse ile barışmak 2 Arası açık olan iki kişiyi uzlaştırıp, barıştırmak "Hasan aramızı yapmasaydı biz hâlâ diken üstünde oturuyor olacaktık "
Ar damarı çatlamak: Utanç duyulacak şeyleri sıkılmadan yapmak, utanmayı bırakmak, yüzsüz olmak "Ar damarı çatlamış bu adamdan ne umuyorsun anlamadım bir türlü "
Arı kovanı gibi işlemek: Girip çıkanı, gelip gideni çok olmak "Şu seçim dolayısıyla doktorun evi arı kovanı gibi işliyor "
Ârif olan anlasın (anlar): Üstü örtülü olarak söylenen bir sözün, anlayışı kuvvetli kimselerce anlaşılabileceğini belirtmek için kullanılır
Arka arkaya vermek: Birbirini korumak, kollamak, için birleşmek; dayanışmak, yardımcı olmak "Arka arkaya verirsek karşımızda hiçbir güç duramaz "
Arka (sırt) çevirmek: Birine eskiden duyduğu ilgiyi göstermemek, yabancı gibi davranmak "İşlerim bozulunca bana sırt çevirdi "
Arka çıkmak: Birilerine karşı, birini korumak; savunmak, kayırmak "Babası arka çıkmasaydı onu bir güzel dövecekti "
Arkadan söylemek: Bir kimsenin bulunmadığı yerde onun hakkında ileri geri konuşmak, dedikodusunu yapmak, çekiştirmek "Adamın arkasından söylemeye utanmıyor musun?"
Arkadan vurmak: Kendisine inanan, güvenen bir kimseye gizlice kötülük etmek "Onun beni arkamdan vuracağı hiç aklıma gelmezdi "
Arka kapıdan çıkmak: Özellikle bir eğitim kurumundan, bir iş yerinden hiçbir varlık gösteremeden, bir şey öğrenemeden ayrılmak "Övünüp durma, bilgine bakılırsa sen o okulun arka kapısından çıkmışsın "
Arkası kesilmek: Tükenmek, bitmek, süregelen bir şeyin son bulması "Kiranın da arkası kesilirse ne yaparız biz?"
Arkasına düşmek: 1 Birini gözden ayırmayarak arkasından gitmek 2 Bir işi sona erdirmek için çok sıkı çalışmak "Arkasına düşmezsen nasıl elde edeceksin o evi?"
Arkasında dolaşmak (gezmek): Bir işi sonuca bağlamak için ilgili yerlere giderek görüşme fırsatı aramak, onların yardımını sağlamak
Arkasını getirememek: Başladığı işi sürdürüp sona erdirememek, sonuçlandıramamak "Ne tembel adamsın, şu işin arkasını getiremedin hâlâ!"
Arkasını sıvamak: İltifat etmek, okşamak, övmek, birisini bu yolları kullanarak bir işe sevk etmek "Arkasını sıvayarak yaptırıyorum her işi bu çocuğa "
Arkasını (birine) vermek: Bir kimsenin himayesinden güç almak "Arkasını kaymakama vermiş pervasızca konuşuyor, yolu burdan geçireceğim diyor "
Arkası (sırtı) pek: 1 Soğuktan muhafaza edecek biçimde giyinmiş, iyi giyinmiş olan 2 Güçlü bir kimseye ya da yere güvenen "Ona göre hava hoş, çünkü karnı tok, sırtı pek nasıl olsa!"
Arkası (sırtı) yere gelmemek: 1 Sarsılmamak, sağlam ve sağlıklı durumunu sürdürmek 2 Hiç yenilgi yüzü görmemek "Arkası yere gelmemiş bir adam olarak kalmalı o "
Armudun sapı var, üzümün çöpü var demek: Hiçbir şeyi beğenmemek, her şeyin bir kusurunu bulmak
Armut piş, ağzıma düş: Bir işin hiç emek harcamadan olmasını, kendiliğinden hazır olup ayağına gelmesini bekleyenlerin durumunu anlatmak için kullanılır
Arpa boyu kadar gitmek: Pek az ilerlemek "Onca çabaya rağmen arpa boyu kadar gidebildim ancak "
Arpacı kumrusu gibi düşünmek: Derin derin ne yapacağını bilemeden, çaresizlik içinde düşünüp durmak "Öyle arpacı kumrusu gibi ne düşünüp duruyorsun?"
Arpalık yapmak: Bir yeri sürekli çıkar kaynağı olarak kullanmak, sömürmek "Batılılar ülkemizi arpalık yaptılar âdeta "
Art düşünce (niyet): Açığa vurulandan ayrı, gizli tutulan, asıl düşünce "Onun bizim hakkımızda art düşüncelere sahip olduğunu biliyorum "
Asıp kesmek: 1 İşkence etmek, zalimce tavırlarda bulunmak 2 Tehdit etmek, zalimce davranışlarda bulunacakmış gibi konuşmak "Dün haktan ve adaletten söz edenler, bugün iktidar olunca asıp kesmeye başladılar "
Askıda kalmak: Bir engel çıkması dolayısıyla bir işin sonuca varamaması, yapılamayıp öylece kalması "Senin gelmemen yüzünden bütün işler askıda kaldı "
Askıya almak: 1 Geciktirmek, belirsiz olarak ertelemek, bir işi zamanında yapmayıp savsaklamak 2 Altı boşalmış yapıyı dikmelerle tutturarak yıkılmaktan kurtarmak "Söyle ona, o adamların tayin işlerini askıya alsın "
Askıya çıkarmak: Evlenecek kimselerin nikâhtan önceki durumlarını gösterir belgelerin, belirli bir süre için ilgili dairede görünür bir yere asılması, ilân edilmesi
Aslan payı: 1 Hak edilenden daha çok alınan pay, en güçlünün aldığı pay 2 Bir bölüşmede en büyük pay "Aslan payı Ahmet`e düştü "
Aslan yürekli: Yılmaz, hiçbir şeyden korkmayan, yiğit, kahraman,"Aslan yürekli Mehmetçik düşmanı çil yavrusu gibi dağıttı "
Aslı faslı (astarı) olmamak: Yalan, asılsız olmak, gerçek payı bulunmamak "Aslı astarı olmayan işlerin içine sürükleme bizi "
Astarı yüzünden pahalı olmak: Bir işin ayrıntısına ödenen paranın aslına ödenen paradan fazla olması, gerçek değerinden fazlaya malolması "Elbiseyi diktin ama astarı yüzünden pahalı oldu "
Astığı astık, kestiği kestik: Davranışlarından dolayı kimseye hesap vermeyen, istediği gibi davranan, çok sert kimseler için kullanılır
Aşağıdan almak: Sert konuşan kimselere karşı yumuşak bir dil kullanmak "Biraz aşağıdan alırsan onun sana zarar vermesini kolayca önlersin "
Aşağı kurtarmaz: 1 Bundan ucuza verilmez 2 Daha aşağı bir durumu kendine lâyık görmez "Israr etme, bu araba daha aşağı kurtarmaz "
Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık: Sakıncalı oluşları eşit olan iki karşıt davranıştan birine karar verememe zorunluluğunu anlatmak için kullanılır
Aşağı yukarı: Yaklaşık olarak, hemen hemen, tam değil de tama yakın "Aşağı yukarı on kilo gelir bu yük "
Aşık atmak: Birisiyle yarışmak, özellikle kendisinden üstün birisiyle yarış etmek "Sen benimle aşık atacak biri değilsin "
Ata et, ite ot vermek (yedirmek): Uygunsuz iş yapmak; birbirini tamamlayan, birbirine uyan unsurları ters kullanmak; kişilere işlerine yaramayan şeyi, ilgili olmadıkları görevi vermek "Ata et, ite ot verilen bir ülkede dirlik düzenlik mi olurmuş?"
Ateş almak: 1 Yanmak, tutuşmak 2 Ateşli silâhın patlaması 3 Telâşlanmak, öfkelenmek, heyecanlanmak, coşmak "Silâh birden ateş aldı "
Ateş bacayı sarmak: Bir iş ya da olay önüne geçilemez, tehlikeli bir durum almak "Ateş bacayı sarmadan çabuk gidelim buradan!"
Ateş basmak: Aşırı ölçüde sıkılmak, heyecanlanmak, utanmak sonucu vücutta sıcaklığın artması, yüzün kızarması "O nadide, paha biçilmez vazoyu kırınca bedenini birden bire ateş bastı "
Ateşe atmak: Birini çok tehlikeli bir işe bile bile sokmak "Hiç aldırmadan, biricik kızını o adamla evlendirip ateşe atamazsın değil mi?"
Ateşe tutmak: 1 Ateşli silâhla mermi atmak 2 Bir şeyi ateşin üzerinde tutarak ısıtmak "Zalim askerler zavallı köylüleri yaylım ateşine tuttular "
Ateşe vermek: 1 Bir yeri bilerek yakıp yok etmek 2 Aşırı ölçüde telâşlandırmak 3 Bir toplumu, bir ülkeyi kargaşalık içine sürükleyerek yıkıma uğratmak "Dış güçler yerli işbirlikçilerle anlaşarak ülkeyi ateşe verdiler "
Ateşine (nârına) yanmak: Birinin yüzünden büyük haksızlığa uğramak, zarar görmek "Eğer bu malı satamazsam senin ateşine yanmış olacağım "
Ateş kesilmek: 1 Çok kızgın, öfkeli davranışlar göstermek 2 Çok çalışkan, hareketli ve becerikli olmak 3 Ateşli silâhlarla yapılan atışa son vermek "Taraflar ateş kesilmesine razı olmadılar "
Ateşle oynamak: Çok tehlikeli, zarar verecek bir işin üstüne üstüne gitmek ya da böyle bir işe girişmek "Bırak o silâhı elinden! Ateşle oynadığının farkında mısın sen?"
Ateş pahasına: Çok pahalı "Yeni daireler ateş pahası, nasıl alacağız?"
Ateş püskürmek: Çok öfkeli olmak, ağır sözler söylemek "Öğretmen kapıyı kıran öğrencilere ateş püskürdü "
Ateşten gömlek: İçinde bulunulan acı, sıkıntılı, dayanılmaz durumu anlatmak için söylenir "İflas etmem, ateşten gömlek giymem demektir "
Atı alan Üsküdar`ı geçti: "Fırsat kaçtı, artık yapılacak şey kalmadı" anlamında kullanılır "Sen daha dur, atı alan Üsküdar`ı çoktan geçti "
Atı eşkin, kılıcı keskin: Her bakımdan güçlü, dilediğini yapabilir "Zalimlere karşı durmak mı istiyorsun? Atın eşkin, kılıcın keskin olmalı!"
Atın yüğrükse bin de kaç: İmkânın varsa kendini kurtarmaya bak
Atıp tutmak: 1 Kendi gücünü aşacağı işler yapacağını söylemek, abartılı konuşmak 2 Birisinin arkasından ileri geri konuşmak, kötü sözler etmek "Yüzüne karşı söyle, arkasından atıp tutma adamın "
At oynatmak: 1 Ata hüner göstermek 2 Bildiği ve istediği gibi davranmak 3 Belli bir alanda üstünlük kurmak "Meydan adamlara kaldı, istedikleri gibi at oynatıyorlar "
Atsan atılmaz, satsan satılmaz: İşe yaramadığı, sıkıntı verdiği hâlde vazgeçilemeyen şeyler ve kimseler için kullanılır "Ne yapayım, kardeş işte! Atsan atılmaz, satsan satılmaz!"
Attan inip eşeğe binmek: Bulunduğu dereceden, mevkiden, önemli görevden daha aşağı bir yere inmek veya alınmak "Aklını başına toplamazsan adamı işte böyle attan indirip eşeğe bindirirler "
Avaz avaz bağırmak: Olanca gücüyle bağırmak; sesi yettiği kadar, var gücüyle bağırmak "Tamam duyuyorum, öyle avaz avaz bağırma!"
Avucunun içine almak: Birini her dediğini yapar duruma getirmek, baskı ve etkisi altına almak "Kaymakam bütün kasabalıyı avucunun içine aldı "
Avucunu yalamak: Umduğunu ele geçirememek, beklediğini elde edememek "Avucunu yalamak istemiyorsan harekete geç, sen de çalış "
Avuç açmak: Yardım istemek, dilenmek, para istemek ya da ister duruma düşmek "Yarın avuç açmamak için bugünden çalışmalısın "
Ayağa düşmek: 1 Bir şeyin değerini kaybetmesi 2 Yalvarır duruma gelmek 3 İşe ilgisiz ve yetkisiz kimseler karışır olmak "Sevinmeyin boşuna, bu işi ayağa düşürmeyeceğim hiçbir zaman "
Ayağa kalkmak: 1 Hasta iyi olmak 2 Saygı göstermek için oturma durumundan ayak üzeri duruma geçmek 3 Telâşlanmak, heyecanlanmak 4 Dikilmek, ayakları üzerinde durmak "Dedem nihayet ayağa kalktı "
Ayağı (ayakları birbirine) dolaşmak: Yürürken herhangi bir sebepten ötürü ayakları birbirine takılmak, sendelemek "Korkusundan zavallının ayakları birbirine dolaştı "
Ayağı düşmek: Bir yere uğramak, o yer yolu üzerinde bulunmak, yolu düşmek "Bu rezillikten sonra onun ayağının buralara düşeceğini sanmam artık "
Ayağı düze basmak: İşleri iyi gitmek, zorlukları yenerek rahata kavuşmak "Şu borcu da ödedik mi ayağımız düze basacak inşallah "
Ayağı ile gelmek: 1 Kendi isteği ile gelmek 2 Çok fazla emek sarf edilmeden elde edilmek "Adam ayağı ile geldi dayak yemeye "
Ayağına bağ olmak: Bir işini yapmasına, bulunduğu yerden ayrılmasına engel olmak "Bu çocuk ayağıma bağ oldu, onu bırakıp da bir yere gidemiyorum "
Ayağına dolaşmak (veya dolanmak): 1 Birisinin yaptığı işe engel olmak 2 Başkasına yaptığı kötülük kendi başına gelmek "Şu köpeği birisi çıkarsın atölyeden, insanın ayaklarına dolanıyor "
Ayağına gitmek: Büyüklük taslamadan alçak gönüllülük edip birinin yanına varmak "O baban senin, ayağına gitmelisin "
Ayağına kapanmak: Kendini küçük düşürerek yalvarıp yakarmak "İnsan ne birisinin ayağına kapanmalı, ne de birisini ayağına kapandırmalı "
Ayağına (ayaklarına) kara su inmek: Bir yerde ayakta beklemekten veya uzun süre dolaşmaktan çok yorulmak "Seni aramaktan ayaklarıma kara sular indi, nerelerdeydin Allah aşkına!"
Ayağını çekmek: Daha önce gittiği yere artık uğramaz olmak, ilişkiyi ve ilgiyi kesmek "Artık onlardan elimi ayağımı çektim "
Ayağını denk almak: Birilerinin kendisine karşı yapacakları muhtemel kötülüklere karşı uyanık davranmak, tedbirli olmak "Eğer ayağını denk almazsan o adamlar başına bir iş açacaklar senin "
Ayağını kaydırmak: Bir yolunu bularak birini bulunduğu işten, mevkiden uzaklaştırmak "Adamcağızın hiç suçu yokken ayağını kaydırdılar, şimdi aç susuz dolaşıyor "
Ayağını kesmek: 1 Bir yere gitmez, uğramaz olmak 2 Birini bir yere artık uğramaz duruma getirmek "Öyle korkutun ki o adamın ayağı kesilsin bu meyhaneden?"
Ayağının altına almak: 1 Acımasızca, tekmelerle kıyasıya dövmek 2 Bir şeyi küçük görerek ondan faydalanma yoluna gitmemek, o şeyi tepmek "Önüne serilen bütün nimetleri ayağının altına aldı hiç tınmadan "
Ayağının tozuyla: Henüz dinlenmeden, yoldan gelir gelmez "Adamı ayağının tozuyla kodese tıktılar "
|