Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Açıklamalı Deyimler Sözlüğü

Eski 04-17-2009   #7
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Açıklamalı Deyimler Sözlüğü



Arayı yapmak: 1 Arası bozuk olan kimse ile barışmak 2 Arası açık olan iki kişiyi uzlaştırıp, barıştırmak"Hasan aramızı yapmasaydı biz hâlâ diken üstünde oturuyor olacaktık"

Ar damarı çatlamak: Utanç duyulacak şeyleri sıkılmadan yapmak, utanmayı bırakmak, yüzsüz olmak"Ar damarı çatlamış bu adamdan ne umuyorsun anlamadım bir türlü"

Arı kovanı gibi işlemek: Girip çıkanı, gelip gideni çok olmak"Şu seçim dolayısıyla doktorun evi arı kovanı gibi işliyor"

Ârif olan anlasın (anlar): Üstü örtülü olarak söylenen bir sözün, anlayışı kuvvetli kimselerce anlaşılabileceğini belirtmek için kullanılır

Arka arkaya vermek: Birbirini korumak, kollamak, için birleşmek; dayanışmak, yardımcı olmak"Arka arkaya verirsek karşımızda hiçbir güç duramaz"

Arka (sırt) çevirmek: Birine eskiden duyduğu ilgiyi göstermemek, yabancı gibi davranmak"İşlerim bozulunca bana sırt çevirdi"

Arka çıkmak: Birilerine karşı, birini korumak; savunmak, kayırmak"Babası arka çıkmasaydı onu bir güzel dövecekti"

Arkadan söylemek: Bir kimsenin bulunmadığı yerde onun hakkında ileri geri konuşmak, dedikodusunu yapmak, çekiştirmek"Adamın arkasından söylemeye utanmıyor musun?"

Arkadan vurmak: Kendisine inanan, güvenen bir kimseye gizlice kötülük etmek"Onun beni arkamdan vuracağı hiç aklıma gelmezdi"

Arka kapıdan çıkmak: Özellikle bir eğitim kurumundan, bir iş yerinden hiçbir varlık gösteremeden, bir şey öğrenemeden ayrılmak"Övünüp durma, bilgine bakılırsa sen o okulun arka kapısından çıkmışsın"

Arkası kesilmek: Tükenmek, bitmek, süregelen bir şeyin son bulması"Kiranın da arkası kesilirse ne yaparız biz?"

Arkasına düşmek: 1 Birini gözden ayırmayarak arkasından gitmek 2 Bir işi sona erdirmek için çok sıkı çalışmak"Arkasına düşmezsen nasıl elde edeceksin o evi?"

Arkasında dolaşmak (gezmek): Bir işi sonuca bağlamak için ilgili yerlere giderek görüşme fırsatı aramak, onların yardımını sağlamak

Arkasını getirememek: Başladığı işi sürdürüp sona erdirememek, sonuçlandıramamak"Ne tembel adamsın, şu işin arkasını getiremedin hâlâ!"

Arkasını sıvamak: İltifat etmek, okşamak, övmek, birisini bu yolları kullanarak bir işe sevk etmek"Arkasını sıvayarak yaptırıyorum her işi bu çocuğa"

Arkasını (birine) vermek: Bir kimsenin himayesinden güç almak"Arkasını kaymakama vermiş pervasızca konuşuyor, yolu burdan geçireceğim diyor"

Arkası (sırtı) pek: 1 Soğuktan muhafaza edecek biçimde giyinmiş, iyi giyinmiş olan 2 Güçlü bir kimseye ya da yere güvenen"Ona göre hava hoş, çünkü karnı tok, sırtı pek nasıl olsa!"

Arkası (sırtı) yere gelmemek: 1 Sarsılmamak, sağlam ve sağlıklı durumunu sürdürmek 2 Hiç yenilgi yüzü görmemek"Arkası yere gelmemiş bir adam olarak kalmalı o"

Armudun sapı var, üzümün çöpü var demek: Hiçbir şeyi beğenmemek, her şeyin bir kusurunu bulmak


Armut piş, ağzıma düş: Bir işin hiç emek harcamadan olmasını, kendiliğinden hazır olup ayağına gelmesini bekleyenlerin durumunu anlatmak için kullanılır

Arpa boyu kadar gitmek: Pek az ilerlemek"Onca çabaya rağmen arpa boyu kadar gidebildim ancak"

Arpacı kumrusu gibi düşünmek: Derin derin ne yapacağını bilemeden, çaresizlik içinde düşünüp durmak"Öyle arpacı kumrusu gibi ne düşünüp duruyorsun?"

Arpalık yapmak: Bir yeri sürekli çıkar kaynağı olarak kullanmak, sömürmek"Batılılar ülkemizi arpalık yaptılar âdeta"

Art düşünce (niyet): Açığa vurulandan ayrı, gizli tutulan, asıl düşünce"Onun bizim hakkımızda art düşüncelere sahip olduğunu biliyorum"

Asıp kesmek: 1 İşkence etmek, zalimce tavırlarda bulunmak 2 Tehdit etmek, zalimce davranışlarda bulunacakmış gibi konuşmak"Dün haktan ve adaletten söz edenler, bugün iktidar olunca asıp kesmeye başladılar"

Askıda kalmak: Bir engel çıkması dolayısıyla bir işin sonuca varamaması, yapılamayıp öylece kalması"Senin gelmemen yüzünden bütün işler askıda kaldı"

Askıya almak: 1 Geciktirmek, belirsiz olarak ertelemek, bir işi zamanında yapmayıp savsaklamak 2 Altı boşalmış yapıyı dikmelerle tutturarak yıkılmaktan kurtarmak"Söyle ona, o adamların tayin işlerini askıya alsın"

Askıya çıkarmak: Evlenecek kimselerin nikâhtan önceki durumlarını gösterir belgelerin, belirli bir süre için ilgili dairede görünür bir yere asılması, ilân edilmesi

Aslan payı: 1 Hak edilenden daha çok alınan pay, en güçlünün aldığı pay 2 Bir bölüşmede en büyük pay"Aslan payı Ahmet`e düştü"

Aslan yürekli: Yılmaz, hiçbir şeyden korkmayan, yiğit, kahraman,"Aslan yürekli Mehmetçik düşmanı çil yavrusu gibi dağıttı"

Aslı faslı (astarı) olmamak: Yalan, asılsız olmak, gerçek payı bulunmamak"Aslı astarı olmayan işlerin içine sürükleme bizi"

Astarı yüzünden pahalı olmak: Bir işin ayrıntısına ödenen paranın aslına ödenen paradan fazla olması, gerçek değerinden fazlaya malolması"Elbiseyi diktin ama astarı yüzünden pahalı oldu"

Astığı astık, kestiği kestik: Davranışlarından dolayı kimseye hesap vermeyen, istediği gibi davranan, çok sert kimseler için kullanılır

Aşağıdan almak: Sert konuşan kimselere karşı yumuşak bir dil kullanmak"Biraz aşağıdan alırsan onun sana zarar vermesini kolayca önlersin"

Aşağı kurtarmaz: 1 Bundan ucuza verilmez 2 Daha aşağı bir durumu kendine lâyık görmez"Israr etme, bu araba daha aşağı kurtarmaz"

Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık: Sakıncalı oluşları eşit olan iki karşıt davranıştan birine karar verememe zorunluluğunu anlatmak için kullanılır

Aşağı yukarı: Yaklaşık olarak, hemen hemen, tam değil de tama yakın"Aşağı yukarı on kilo gelir bu yük"

Aşık atmak: Birisiyle yarışmak, özellikle kendisinden üstün birisiyle yarış etmek"Sen benimle aşık atacak biri değilsin"

Ata et, ite ot vermek (yedirmek): Uygunsuz iş yapmak; birbirini tamamlayan, birbirine uyan unsurları ters kullanmak; kişilere işlerine yaramayan şeyi, ilgili olmadıkları görevi vermek"Ata et, ite ot verilen bir ülkede dirlik düzenlik mi olurmuş?"

Ateş almak: 1 Yanmak, tutuşmak 2 Ateşli silâhın patlaması 3 Telâşlanmak, öfkelenmek, heyecanlanmak, coşmak"Silâh birden ateş aldı"

Ateş bacayı sarmak: Bir iş ya da olay önüne geçilemez, tehlikeli bir durum almak"Ateş bacayı sarmadan çabuk gidelim buradan!"

Ateş basmak: Aşırı ölçüde sıkılmak, heyecanlanmak, utanmak sonucu vücutta sıcaklığın artması, yüzün kızarması"O nadide, paha biçilmez vazoyu kırınca bedenini birden bire ateş bastı"

Ateşe atmak: Birini çok tehlikeli bir işe bile bile sokmak"Hiç aldırmadan, biricik kızını o adamla evlendirip ateşe atamazsın değil mi?"

Ateşe tutmak: 1 Ateşli silâhla mermi atmak 2 Bir şeyi ateşin üzerinde tutarak ısıtmak"Zalim askerler zavallı köylüleri yaylım ateşine tuttular"

Ateşe vermek: 1 Bir yeri bilerek yakıp yok etmek 2 Aşırı ölçüde telâşlandırmak 3 Bir toplumu, bir ülkeyi kargaşalık içine sürükleyerek yıkıma uğratmak"Dış güçler yerli işbirlikçilerle anlaşarak ülkeyi ateşe verdiler"

Ateşine (nârına) yanmak: Birinin yüzünden büyük haksızlığa uğramak, zarar görmek"Eğer bu malı satamazsam senin ateşine yanmış olacağım"

Ateş kesilmek: 1 Çok kızgın, öfkeli davranışlar göstermek 2 Çok çalışkan, hareketli ve becerikli olmak 3 Ateşli silâhlarla yapılan atışa son vermek"Taraflar ateş kesilmesine razı olmadılar"

Ateşle oynamak: Çok tehlikeli, zarar verecek bir işin üstüne üstüne gitmek ya da böyle bir işe girişmek"Bırak o silâhı elinden! Ateşle oynadığının farkında mısın sen?"

Ateş pahasına: Çok pahalı"Yeni daireler ateş pahası, nasıl alacağız?"

Ateş püskürmek: Çok öfkeli olmak, ağır sözler söylemek"Öğretmen kapıyı kıran öğrencilere ateş püskürdü"

Ateşten gömlek: İçinde bulunulan acı, sıkıntılı, dayanılmaz durumu anlatmak için söylenir"İflas etmem, ateşten gömlek giymem demektir"

Atı alan Üsküdar`ı geçti: "Fırsat kaçtı, artık yapılacak şey kalmadı" anlamında kullanılır"Sen daha dur, atı alan Üsküdar`ı çoktan geçti"

Atı eşkin, kılıcı keskin: Her bakımdan güçlü, dilediğini yapabilir"Zalimlere karşı durmak mı istiyorsun? Atın eşkin, kılıcın keskin olmalı!"

Atın yüğrükse bin de kaç: İmkânın varsa kendini kurtarmaya bak

Atıp tutmak: 1 Kendi gücünü aşacağı işler yapacağını söylemek, abartılı konuşmak 2 Birisinin arkasından ileri geri konuşmak, kötü sözler etmek"Yüzüne karşı söyle, arkasından atıp tutma adamın"

At oynatmak: 1 Ata hüner göstermek 2 Bildiği ve istediği gibi davranmak 3 Belli bir alanda üstünlük kurmak"Meydan adamlara kaldı, istedikleri gibi at oynatıyorlar"

Atsan atılmaz, satsan satılmaz: İşe yaramadığı, sıkıntı verdiği hâlde vazgeçilemeyen şeyler ve kimseler için kullanılır"Ne yapayım, kardeş işte! Atsan atılmaz, satsan satılmaz!"

Attan inip eşeğe binmek: Bulunduğu dereceden, mevkiden, önemli görevden daha aşağı bir yere inmek veya alınmak"Aklını başına toplamazsan adamı işte böyle attan indirip eşeğe bindirirler"

Avaz avaz bağırmak: Olanca gücüyle bağırmak; sesi yettiği kadar, var gücüyle bağırmak"Tamam duyuyorum, öyle avaz avaz bağırma!"

Avucunun içine almak: Birini her dediğini yapar duruma getirmek, baskı ve etkisi altına almak"Kaymakam bütün kasabalıyı avucunun içine aldı"

Avucunu yalamak: Umduğunu ele geçirememek, beklediğini elde edememek"Avucunu yalamak istemiyorsan harekete geç, sen de çalış"

Avuç açmak: Yardım istemek, dilenmek, para istemek ya da ister duruma düşmek"Yarın avuç açmamak için bugünden çalışmalısın"

Ayağa düşmek: 1 Bir şeyin değerini kaybetmesi 2 Yalvarır duruma gelmek 3 İşe ilgisiz ve yetkisiz kimseler karışır olmak"Sevinmeyin boşuna, bu işi ayağa düşürmeyeceğim hiçbir zaman"

Ayağa kalkmak: 1 Hasta iyi olmak 2 Saygı göstermek için oturma durumundan ayak üzeri duruma geçmek 3 Telâşlanmak, heyecanlanmak 4 Dikilmek, ayakları üzerinde durmak"Dedem nihayet ayağa kalktı"

Ayağı (ayakları birbirine) dolaşmak: Yürürken herhangi bir sebepten ötürü ayakları birbirine takılmak, sendelemek"Korkusundan zavallının ayakları birbirine dolaştı"

Ayağı düşmek: Bir yere uğramak, o yer yolu üzerinde bulunmak, yolu düşmek"Bu rezillikten sonra onun ayağının buralara düşeceğini sanmam artık"

Ayağı düze basmak: İşleri iyi gitmek, zorlukları yenerek rahata kavuşmak"Şu borcu da ödedik mi ayağımız düze basacak inşallah"

Ayağı ile gelmek: 1 Kendi isteği ile gelmek 2 Çok fazla emek sarf edilmeden elde edilmek"Adam ayağı ile geldi dayak yemeye"

Ayağına bağ olmak: Bir işini yapmasına, bulunduğu yerden ayrılmasına engel olmak"Bu çocuk ayağıma bağ oldu, onu bırakıp da bir yere gidemiyorum"

Ayağına dolaşmak (veya dolanmak): 1 Birisinin yaptığı işe engel olmak 2 Başkasına yaptığı kötülük kendi başına gelmek"Şu köpeği birisi çıkarsın atölyeden, insanın ayaklarına dolanıyor"

Ayağına gitmek: Büyüklük taslamadan alçak gönüllülük edip birinin yanına varmak"O baban senin, ayağına gitmelisin"

Ayağına kapanmak: Kendini küçük düşürerek yalvarıp yakarmak"İnsan ne birisinin ayağına kapanmalı, ne de birisini ayağına kapandırmalı"

Ayağına (ayaklarına) kara su inmek: Bir yerde ayakta beklemekten veya uzun süre dolaşmaktan çok yorulmak"Seni aramaktan ayaklarıma kara sular indi, nerelerdeydin Allah aşkına!"

Ayağını çekmek: Daha önce gittiği yere artık uğramaz olmak, ilişkiyi ve ilgiyi kesmek"Artık onlardan elimi ayağımı çektim"

Ayağını denk almak: Birilerinin kendisine karşı yapacakları muhtemel kötülüklere karşı uyanık davranmak, tedbirli olmak"Eğer ayağını denk almazsan o adamlar başına bir iş açacaklar senin"

Ayağını kaydırmak: Bir yolunu bularak birini bulunduğu işten, mevkiden uzaklaştırmak"Adamcağızın hiç suçu yokken ayağını kaydırdılar, şimdi aç susuz dolaşıyor"

Ayağını kesmek: 1 Bir yere gitmez, uğramaz olmak 2 Birini bir yere artık uğramaz duruma getirmek"Öyle korkutun ki o adamın ayağı kesilsin bu meyhaneden?"

Ayağının altına almak: 1 Acımasızca, tekmelerle kıyasıya dövmek 2 Bir şeyi küçük görerek ondan faydalanma yoluna gitmemek, o şeyi tepmek"Önüne serilen bütün nimetleri ayağının altına aldı hiç tınmadan"

Ayağının tozuyla: Henüz dinlenmeden, yoldan gelir gelmez"Adamı ayağının tozuyla kodese tıktılar"

Alıntı Yaparak Cevapla