04-17-2009
|
#3
|
Şengül Şirin
|
Cevap : Açıklamalı Deyimler Sözlüğü
Adı batmak: Adı anılmaz olmak, unutulmak, sözü edilmez olmak "Hatırlatmayın, adı batsın o adamın!"
Adı çıkmak: Kötü bir şöhret kazanmak "Bir kere adı çıkmış, ne yapsa fayda etmiyor, kimse dinlemiyor onu "
Adı kalmak: Bir kimse veya şey ortadan kalktıktan, öldükten sonra adı dillerde dolaşır olmak "Birkaç yıl sonra İstanbul`da doğal güzelliklerin sadece adı kalacak "
Adı karışmak: İyi karşılanmayan bir olayla ilgisinin bulunduğu, o olaya karıştığı söylenmek "Soygun işine Ali`nin de adının karıştığı söyleniyor Doğru mu?"
Adım atmamak: Kesinlikle gitmemek, uğramamak, aramamak "Bir daha o eve adım atmamaya yeminliyim "
Adını anmamak: Bir şeyden, bir kimseden hiç söz etmemek; unutmuş görünmek "Evi terk eden oğlunun adını anmamakta sonuna kadar kararlı "
Adını koymak: 1 İsim vermek "Yeni doğan çocuğun adını Ali koydular "2 Bir şeyin karşılığını veya fiyatını kararlaştırmak "Önce adını koyalım da ona göre hareket edelim "
Adını vermek: 1 Birinin adını bildirmek 2 Biri tarafından salık verildiğini gönderildiği kimseye söylemek "Benim adımı ver ki işlerin çabuk görülsün "
Aforoz etmek: 1 Kilise birliğinden çıkarmak 2 Birini yakını olmaktan çıkarmak, ilgiyi kesip uzaklaştırmak, ilişkileri tamamen koparmak "Bütün köylü onu aforoz etmekte kararlı "
Ağır aksak: Pek yavaş olarak, düzgün olmayarak "Her zaman işleri ağır aksak yapıyorsunuz "
Ağır basmak: 1 Ağırlığı fazla gelmek 2 Bir işte etkili olmak, gücü üstün gelmek, istediğini yaptırmak "Politik gücü ağır basınca ihaleyi kazandı "
Ağır başlı: Ciddî, olgun, hareketlerinde ölçülü, işlerini düşüne taşına yapan kimse "Ağır başlı olmak insana üstün meziyetler kazandırır "
Ağırdan almak: Bir işi yapmakta acele etmemek, yavaş davranmak, isteksiz görünmek "Hiç sebep yokken işi ağırdan almanı bir türlü anlamıyorum "
Ağır elli: 1 Oldukça yavaş iş yapan, çabuk yapmayan 2 Vurduğu zaman çok acıtıp can yakan "Adamın eli amma da ağırmış, ense köküm hâlâ ağrıyor "
Ağır gelmek: 1 Ağrına gitmek, onuruna dokunmak "Haketmediğim şu sözler öylesine ağırgeldi ki bana "2 yapılması güç gelmek "Bu yaştan sonra inşaat işlerinde çalışmak artık ağır geliyor benim gibi ihtiyara "
Ağır hastalık: Sonu ölümle neticelenebilecek gibi olan tehlikeli hastalık "Ağır hastalık geçirdiği için bir türlü kendini toplayamadı ve zayıf kaldı "
Ağır söz: Kişinin gönlünü inciten, gücüne giden, onuruna dokunan, dayanılması güç söz "Söylediğin ağır sözler çocukları çok incitti "
Ağız aramak (veya yoklamak): Öğrenilmek istenilen şeyi söyletecek yolda dil kullanmak "Ağzını ara bakalım o konuda bir şey biliyor mu?"
Ağız (söz) birliği etmek: Daha önce bir konuda anlaşarak aynı şeyi yapmak ya da söylemek "Ağız birliği etmeli, hep birlikte savunmalıyız kendimizi "
Ağızdan laf (söz) çekme(çalmak): Bir kişinin bildiği şeyleri ustalıklı konuşmalarda ona sezdirmeden öğrenmek "Boşuna uğraşma, ağzından laf çekemezsin onun "
Ağızda sakız gibi çiğnemek: Bir düşünceyi, bir sözü tekrar edip durmak "Dolap da dolap! Artık ağzında sakız gibi çiğneyip durma şu sözü!"
Ağız değiştirmek: Daha önce söylediğinin tersini söylemeye başlamak "Babasını görünce korkusundan ağız değiştirdi "
Ağız, dil vermemek: 1 Söz söyleyemeyecek kadar hasta olmak 2 Herhangi bir sebeple hiç konuşmamak, susmak "Kurşuna dizilmeyi göze aldılar ama ağız, dil vermediler "
Ağız eğmek: Yalvarmak, hiç de lâyık olmayan birine yüz suyu dökmek "Ölürüm de ağız eğmem o adama!"
Ağız kalabalığı: Birbirini tutmayan, gereksiz, konu dışı sözler "Asıl meseleyi ağız kalabalığı ile ört bas edip kaçamazsın!"
Ağız kalabalığına getirmek: Birini gereksiz sözler söyleyip çok konuşmak yolu ile şaşırtmak, dikkatini dağıtıp aldatmak "Ağız kalabalığına getirip yok pahasına aldı malları "
Ağız kavafı: Karşısındakini ikna etmek için diller döken, çok konuşan, gerekli gereksiz söz söyleyen kimse "İğreniyorum şunun gibi ağız kavafı heriflerden "
Ağız yapmak: Birini aldatma, yanıltma, oyalama amacıyla duygularını, düşüncelerini olduğundan başka türlü gösterecek biçimde konuşmak "Ne ağız yapıp duruyorsun, gerçeği söylesene!"
Ağzı açık ayran delisi: Yeni gördüğü her şeye alık alık bakan, anlamsız bir hayranlıkla seyredip şaşıran "Haydi yürü, ağzı açık ayran delisi gibi ne bakıp duruyorsun vitrine "
|
|
|