Şengül Şirin
|
Açıklamalı Deyimler Sözlüğü
Deyimlerin Özü:
-Genellikle gerçek anlamından sıyrılarak başka bir anlama bürünürler:
“Dilinde tüy bitmek”, “El ağzı ile kuş tutmak” gibi  
-Kimi deyimlerde, asıl anlamlarından tamamıyla sıyrılmazlar Yerine göre asıl anlamından da alınabilir, daha başka bir anlama da gelebilir Bunu cümle içindeki kullanılış şeklinden anlarız
Örneğin “Baltayı taşa vurmak” deyimiyle ilgili olarak: Gerçekten de bir balta taşa vurulabilir; bu söz asıl anlamından ayrı olarak “ağzından dokunaklı, incitici bir laf kaçırmak” gibi mecazlı bir anlama da gelebilir Bunu cümle içinde sözlerin gelişinden anlarız
“Kırk yıllık oduncu, baltasını taşa vurmasın mı?”
“Kendini bilmezin biri baltayı öyle bir taşa vurdu ki ”
“Baltayı taşa vurmak” deyimi, birinci cümlede gerçek; ikinci cümlede ise mecazi anlamında kullanılmıştır
-Kimi deyimler de, sadece kendi sözlük anlamlarında (gerçek, asıl anlamında) kullanılır, başka bir anlam taşımazlar
Örnek: “Hem suçlu hem güçlü ”
“İyiye iyi, kötüye kötü demek ”
Sözdizimi:
-Deyimler, sözdizimi bakımından üç grupta ele alınabilir:
1) Sonları bir mastarla (-mak/-mek) biten deyimler:
İğne ile kuyu kazmak
Çam devirmek
2) Cümle şekline deyimler:
Ağzını bıçak açmıyor
Kaleminden kan damlıyor
Dostlar alışverişte görsün
3) Yukarıdaki iki türe de girmeyen, daha çok birleşik sözcüklere benzeyen deyimler:
İlk gözağrısı Bağrı yanık
Kaşla göz arasında Bir içim su
Kalıpların Özelliği:
-Deyimler kalıplaşmış sözlerdir Şekli, sözdizimi, sözcükleri değiştirilemez Örneğin, “Yok devenin başı” deyimi “Devenin başı yok” biçimine sokulamaz Yine “Kırdığı ceviz kırkı geçti” yerine, bir sözcüğü değiştirilerek “kırdığı fındık kırkı geçti” denilemez
-Deyimler kalıplaşmış olmakla beraber, bazı deyimlerin kalıpları büsbütün donmuş sayılmaz Sonları bir mastarla bağlananlarla, cümle biçiminde olan bazı deyimler, birleşik fiiller gibi çekilebilir Çekimi göre de zamirleri değişir, sözcükleri değişmez Örneğin, “gözden düşmek” deyimi: “Gözden düştüm, gözden düştün, gözden düştü; gözden düştük, gözden düştünüz, gözden düştüler” şeklinde çekilir
Kalıpları büsbütün donmuş sayılan ya da tarihi bir anekdota bağlı bulunan deyimler kesinlikle çekime gelmez; “eski çamlar bardak oldu” gibi
-Çoğunlukla fiil olarak (msl vakit almak) görülen deyimler, zaman zaman sıfat (msl Kabak kafalı), zarf (msl öğle üzeri) biçimlerinde; bazen de soru cümlesi (msl ne dese beğenirsin?) ve ünlem cümlesi (msl Vay anam vay) biçimlerinde görünürler
Deyimlerin Başka Verimlerle İlişkileri:
-Deyimler, çok kez, başka türlü halk verimlerine ve daha başka anlatım araçlarına karıştırılır; atasözlerine, birleşik sözcüklere, Türkçe terimlere ve argo denilen sözlere  
Bir karşılaştırma yapacak olursak:
Atasözleri, az sözcükle çok şey anlatan özlü sözlerdir Anlattıkları denenmiş, doğruluğuna inanılmış düstur (genel kural, kaide) niteliğindedirler
Deyimler ise, kalıplaşmış anlatım araçlarıdır Cümle şeklinde olanlar bile bir anlam bütünlüğü taşımaz Asıl anlamlarını içinde bulundukları cümleden alırlar; aldıkları anlam da değişmez bir kural niteliğinde değildir Örneğin:
Denize düşen yılana sarılır (Atasözü)
Dört yanı deniz kesildi (Deyim)
Her iki sözde bir çaresizliği belirtiyor Ancak birinci söz inanılmış, benimsenmiş bir düşünce, değişmez bir kural İkinci söz ise, bir anlam bütünlüğü taşımıyor Ancak şöyle bir cümle içinde: “Varını yoğunu kaybedince dört yanı deniz kesildi, tutunacak bir dal bulamadı” denilirse, bir çaresizlik anlamı ortaya çıkıyor ama, bu da değişmez bir kaide değil; varını yoğunu kaybeden herkesin dört yanı deniz kesilmez ki  Tutunacak bir el, tutunacak bir dal bulanlar da olur O halde bu bir deyimdir
Deyimleri öteki anlatım araçlarından da ayırabiliriz:
Deyimler, terimlere benzer Terimler, anlamları daraltılmış bilimsel sözlerdir  Deyimler ise, anlamları genişletilmiş mecazlı sözlerdir ve en az iki sözcükten meydana gelirler
Deyimler argoya da benzemez Argo (bkz ), halkın geneli tarafından kullanılmayan, yalnızca belli çevrelerin kullandıkları, genel dilden ayrı, bir çeşit külhanbeyi ağzıdır Deyimler ise, toplumun geneline mal olmuş, halk yapısı söz gruplarıdır
Bu bakımdan: Diktörgen terimdir; cızlamı çekmek argodur; deyim değildir
Aba altından değnek göstermek: Sakin, yumuşak görünmekle birlikte karşısındakini gizliden gizliye korkutmak "Sakın onlara aba altından değnek göstermeye kalkma, yoksa kaçırırsın "
Abacı, kebeci, ara yerde sen neci?: "Tamam, ilgililer bu işe karışabilirler, ama sen neci oluyorsun" anlamında kullanılır
Abayı yakmak: Gönül verip âşık olmak, tutulmak "Türkmen kızına abayı yakalı beri, sazı elinden düşürmez oldu "
Abbas yolcu: 1 Yola çıkmaya kesin kararlı "Abbas yolcu! Daha fazla oyalamayın " 2 Ölmek üzere (olan) "Komaya girdi, abbas yolcu mu ne?"
Abesle iştigal etmek: Yersiz, yararsız, boş ve anlamsız şeylerle vakit geçirmek "Şu yaşa geldin, ama abesle iştigal etmekten vazgeçmedin "
Abuk sabuk konuşmak: Düşünmeden, birbiriyle ilgisi olmayan, tutarsız, saçma sapan söz söylemek "Yeter artık, abuk sabuk konuşmalarına daha fazla dayanamayacağım "
Abur cubur: Yararlı olup olmadığı düşünülmeksizin rast gele yenen, yemek yerini tutmayan yiyecekler "Ne diye çocukların karnını abur cuburla doyuruyorsun?"
Aceleye getirmek (dara getirmek): 1 Bir işi gerektiği gibi yapmayıp, zaman darlığından yararlanarak birini aldatmak "Tezgâhtar aceleye getirerek gömleğin defolusunu vermiş "2 Zaman darlığı sebebiyle gereken özeni göstermemek "Yazın hiç de güzel değil, aceleye getirmişsin "
Acemi çaylak: Toy, tecrübesiz, beceriksiz "Acemi çaylağa bak hele! Sen mi tamir edeceksin o saati?"
|