KRDNZ
|
Cevap : Osmanlı'da Son Tartışmalar:İşgal Altındaki İstanbul Basını (1918-1922)
3 Bölüm:1920 Yılı
1920 yılının ilk ayları,feshedilen Osmanlı Mebusan Meclisi'nin yenilenmesi için yapılacak seçimlerin heyecanıyla başlar Fakat basında aylar öncesinden seçimlerle ilgili iki konu ön plana çıkarılmıştır:Birincisi Meclis'in İstanbul'da mı yoksa Anadolu'da mı toplanması doğru olur, konusudur İkincisi de, kimlerin mebus olacağı yani milletvekili seçileceğidir
Bildiğimiz gibi Heyeti Temsiliye,daha doğrusu M Kemal'in kendisi, işgal altındaki ve ara sokakları bile yabancı askerlerce kontrol edilen İstanbul'da toplanacak bir meclisin işleyebileceğine,hele de "Ya istiklal ya ölüm" şiarı çerçevesinde iş görebileceğine inanamıyordu Dolayısıyla Anadolu'da bir kentte toplanılması taraftarıydı
Babıali basınında da çoğunluk-ki aralarında Milli Mücadele'ye destek verenlerin bazıları da vardır-İstanbul'dan ayrılmaya karşıdır "Meclis Anadolu'da toplanırsa,padişahın da oraya gitmesi gerekir ki,bu takdirde bir daha İstanbul'un işgalcilerden geri alınması mümkün olamaz" düşüncesi içindedirler Kısacası İstanbul basını ve aydınları Meclis'in İstanbul'da toplanması gerektiğini yazıp çizer
Gündemin ikinci maddesi olan kimlerin mebus seçileceği konusunda da tüm korku,"Millici"kisvesi altında İttihatçıların kazanabilecekleri ihtimalidir Bu nedenle Rumlar,Ermeniler ve Museviler seçime katılmamaya ve imzalanacak barış antlaşmasını beklemeye karar vermişlerdir
Sonuçta Kuvayı Milliye taraftarları Meclis'te çoğunluğu sağlarlar,özellikle de Anadolu'dan gelen mebuslar,doğal olarak bu cenahtandır Fakat Ocak ayının ortalarında açılan Osmanlı Mebusan Meclisi,16 Mart 1920'de işgal kuvvetleri tarafından basılacak ve milletvekilleri tutuklanıp büyük çoğunluğu Malta'ya sürülecektir
Bu tarihe kadar basın üzerinde nisbeten hafif olan sansür,İstanbul'un fiilen işgaliyle tekrar kuvvetli olarak uygulanır ve 5 Nisan 1920 günü padişahın onayıyla 2 Damat Ferid Hükümeti kurulur
Meclis'in basılması ve yeniden Damat Ferid'in iş başına getirilmesi,o zamana dek M Kemal'e tam olarak destek vermeyen bir takım yazar ve askerlerin Ankara'ya gitmesine neden olacaktır (Halide Edip,Dr Adnan Adıvar,Yunus Nadi,Fevzi Çakmak  )Yine "Nasihatçi Heyet" olarak Anadolu'ya gönderilen Yusuf Kemal,Abdullah Azmi beyler ve Vehbi Hoca bile geri dönmeyip Kuvayı Milliye'ye katılırlar
İstanbul'da kalan vatanperverler ise Mim Mim (Mücadele-i Milliye) grubunu kurup kelle koltukta,Anadolu'ya silah ve mühimmatın kaçırılması ile uğraşacaklardır
Damat Ferid Hükümeti hiç vakit kaybetmeden 1920 Nisan ayının 18'inde Kuvayı Milliye'ye karşı Kuvayı İnzibatiye'yi kurar 11 Mayıs 1920'de de M Kemal ve arkadaşları Divan-ı Harp tarafından idama mahkum edilir Aynı günlerde İstanbul basınında yeni kurulan Ankara TBMM Hükümeti "Bolşeviklik" ile suçlanır
İstanbul basınında sansürden dolayı yer almayan Anadolu ile ilgili haberler artık fısıltı gazetesi ile yayılacak ve halk Ankara Müftüsü Rıfat (Börekçi)Hoca'nın İstanbul'daki Şeyhülislam Dürrizade'nin fetvasına karşılık olarak yayınladığı fetvayı öğrenecektir Ankara TBMM Hükümeti de 29 Nisan'da "Hıyanet-i Vataniye Kanunu"nu idam kararlarına misilleme olarak çıkaracaktır 19 Mayıs 1920 günü de TBMM tarafından Damat Ferid ve arkadaşlarının vatandaşlıktan çıkarılması kararlaştırılır
Bütün bu gelişmeler yaşanırken,Babıali'nin kışkırtmasıyla,Anadolu'nun çeşitli yerlerinde başlatılan ayaklanmalar,"başarı" öyküleriyle İstanbul basınında yer alır Özellikle de Ankara'ya düşman olanlar tarafından  
22 Haziran 1920 günü eski başkent Bursa'nın işgal edilmesiyle yer yerinden oynar Sansüre rağmen tepkiler ve protestolar düzenlenir Artık basında ve halkta tüm umutlar barış konferansına giden heyetten alınacak iyi haberler üzerine odaklanmıştır Temmuz ve ağustos aylarında sürekli bu konu yazılıp çizilir Oysa 11 Ağustos 1920'de imzalanan Sevr Antlaşması'nın ağır şartları duyulunca umutsuzluk İstanbul'da kol gezmeye başlar Sansürden dolayı özeleşiri yapamayan ve Ankara'yı destekleyen az sayıdaki gazete,"Her gecenin bir sabahı olduğunu" belirterek Anadolu'dan gelecek haberlere kulak verilmesini yazıp çizer İstanbul Hükümeti'nin politikalarındaki çözümsüzlük, doğal olarak yine şahsiyat çekişmelerini gündeme getirir ve bu antlaşmanın ağır şartlarından da yine TBMM'yi suçlar TBMM ise 19 Ağustos tarihinde Sevr'i imzalayanların hain olduğunu ve bu antlaşmayı asla tanımadığını bildirecektir
Sevr'in korkunçluğunu anlayan, Damat Ferid'den de bir şeyler beklemenin yanlışlığını gören yazar çizer takımının kafası hayli karışmış,gözlerini bir kez daha padişaha çevirmişlerdir Padişahın her fırsatta İngiltere'ye güvenini açıklaması,çok sayıda insanı etkilemekte ve kurtuluşun İngiltere üzerinden olacağını hesaplayıp İngiliz yanlısı yayın yapar olmuşlardır
Özellikle Hindistan ve Mısır örnekleri verilerek bu memleketleri İngilizlerin medenileştirdiği,Osmanlı ülkesi için de İngiliz mandasıyla çözüme gidilebileceği gazetelerde açıkça yer almaktadır Vahidettin de bu yazılara destek vermektedir Bu yazıları okuyan kişilerin Anadolu'dan yükselen"Ya istiklal ya ölüm" sloganına katılması elbette beklenemez
1920'nin Ekim ayında Sovyetlerin Ankara'ya altın ve silah yardımına başlaması,İngilizler tarafından Ankara'nın zaman içinde daha da güçleneceğinin farkına varılmasına ve Doğu'da da Ermenileri yenilgiye uğratan Kuvayı Milliye'nin de artık Güney ve Batı Anadolu Cephesi'nde daha rahat hareket edeceğini net biçimde görmelerine sebep olmuştur Bu sebeple İstanbul ile Ankara hükümetlerini yakınlaştırarak gelebilecek Bolşevik tehditine karşı bir set oluşturmayı planlarlar İngilizler bunu gerçekleştirmek için şimdilik varlığı Ankara'da İngiliz aleyhtarlığını daha da artıran Damat Ferid'in iktidardan uzaklaştırılması gerektiğini Vahidettin'e adeta dayatırlar 21 Ekim 1920 günü Damat Ferid bir kez daha iktidardan uzaklaştırılır Yerine Ankara'ya yakın bir isim olan Tevfik Paşa getirilir
23 Ekim 1920'de Tevfik Paşa,Ankara'ya haber göndererek tasdik bekleyen Sevr Antlaşması'nın ancak Ankara'yla temastan sonra işleme konacağını belirterek ilk dostluk elini uzatır Olumlu karşılık gören Tevfik Paşa, Ankara'ya eski sadrazam,yeni hariciye nazırı İzzet Paşa'yla birlikte iki devlet adamı gönderir TBMM Hükümeti de bir karşılıkta bulunarak Hilal-i Ahmer(Kızılay) mümessili Hamid (Hasancan) Bey'in Ankara'yı temsilen İstanbul'da göreve yollar Milletler Cemiyeti de Ermenistan konusunu Ankara'yla görüşerek çözme kararı alır Tüm bu olaylar İstanbul'da Kuvayı Milliye'ye olan bakışı köklü biçimde değiştirir
1920'nin Aralık ayı başında Ahmet İzzet Paşa ve arkadaşları,Bilecik'te M Kemal Paşa ile buluşur Merak içinde haber bekleyen İstanbul halkı,Ahmet İzzet Paşa'dan aylarca haber alamayınca,Anadolu'ya giden heyetin de Kuvayı Milliye'ye katıldığını düşünür ve bir kez daha Ankara'nın prestiji artar
1920 Yılı Gazete Manşetleri/Yorumları
İfham(7 Ocak 1920/Ahmed Ferid'in "Ümidi Kesmeyelim,Fakat Uyumayalım!" adlı başyazısından)
"Evvelki gün garptan gelen kara haberler İstanbul'u mateme gark etti Hükümet,millet, hayret ve telaş içinde birbirlerine bakıyorlardı:Ne oluyoruz,İstanbul'dan da mı gidiyoruz,diye!  Dün bir tekzip darbesi,hayret ve endişemizi,yeis ve füturumuzu değiştirdi Ağlayanlar sustu,ümitsiz kalpler yeniden ümitlendi Bugün hem evvelki günün azabını,hem dünkü tesellisini unuttuk ve yine mutat olan uykumuza gafilane daldık!
Evvelki günkü yan not neydi;dünkü teslimiyet ne,bugünkü atalet(tembellik)nedir?Üç gün evvel işittiğimiz kara haberlerle devlet yıkılmış,millet parçalanmış mı idi?Hayır!Muhakkak değil  Dünkü ümit ile bu kabustan tamamen kurtulduk mu,o da hayır!Muhakkak değil  Fakat bugünkü atalet ve lakaydlık ile bir gün en zalim hakikatlerin karşısında kalacak mıyız?Evet,bu muhakkak  Mister Lloyde George tarafından,İstanbul  (bundan sonra 29 satır sansürlenmiş)
Arabistan'da iddiamız yok Ancak Rumlara,Ermenilere Türk toprağı verileceği,Türk barışının gizli muahedeye göre yapılacağı söyleniyor Türkiye bölünecek iddialarının bazıları geri gidebilir Lakin şu kara haritalar,mevcut işgaller,emrivakiler  
Bunlar pek çok korkarız ki,yarın hakikat olmaya namzet durumlardır Hiç şüphe etmeyelim,eğer biz senelik,hatta asırlık uykumuzda devam edecek olursak bir gün,böyle müthiş bir felaket ile uyandırılacağımız muhakkaktır "
Şair Halil Nihat'ın milletvekilliği seçimleri için "Ben de Namzedim" adlı taşlaması:
Herkes mebus olmak istiyor bugün  
Ve ben durur muyum,nem eksik benim?
Yaşım da müsait,başım da düzgün,
Biraz da bu yolda yıpransın tenim!
Menfaat düşünmem,haktır garazım!
Feleğe karşı da yoktur niyazım!
Karadenizli'yim,Laz oğlu Laz'ım!
Vatan uğruna ölenlerdenim!
Mekteb-i Ali'den mezun değilim,
Şehadetnameli mecnun değilim!
Şöhrete,servete meftun değilim,
Efendi!Boş sanma,gizli madenim!
Alemdar(11 Ocak 1920)
"İstanbul'da seçimler dün yapıldı,daha doğrusu yapılmadı,buna başlandı Bermutat konferans salonu bayraklarla donandı,dualar okundu,sandık açıldı Alelacele oraya toplanmış seçmenler hemen uzun uzun düşünmeden yazdıkları oy pusulalarını attılar Öğleye doğru seçim sonucu hemen hemen belli olmuş addedilebilirdi Birdenbire salon boşaldı,çoğunluk olmadığından erteleme iddiası belirdi İstanbul seçmenlerinin yarısında fazlası görevini yapmadı;acaba sebebi ne?
Geçen sefer İttihat ve Terakki çetesinin yapmış olduğu nümayişe adem-i iştirakle bir obstrüksiyon,bir istinkaf(geri çekilme) suretiyle mukabeleyi uygun görmüşler Böylece İstanbul'da çoğunluğu İttihatçı taraftarlarının teşkil etmediğini ve onların sade hile ve aldatmaca ile başarı sağladıklarını ve birlik bir kitle halinde hareket edecek olan muhalefetin,çetecileri daima mağlup edebileceğini ortaya koymuşlardır
Vakit(11 Ocak 1920/Halide Edip'in "Yarınki Türkiye" adlı makalesinden)
"Yeni bir mesut Türkiye istiyorum Bunu ben bina edeceğim Cedlerim yol yaptı,nice işler gördü;her şeyi ile bize büyük bir tarihi devir yaşattı Onların bunu yapması,benim ellerim boş oturmam için değildir "
Tasvir-i Efkar(27 Ocak 1920/Libya kökenli Ayan Meclisi üyesi Süleyman Baruni'nin "Mesele-i Hilafet ve Alem-i İslam" başlıklı yazısından)
"Avrupalı siyaset adamları şundan emin olmalıdırlar ki,Halifenin kayıtlı ve şartlı bir şekilde İstanbul'da alıkonulması suretiyle alınan zahiri ve ihtiyadi tedbirler İslam dünyasını aldatamaz
Avrupa bilmelidir ki,İslam dünyası,bir Hıristiyan eliyle seçilen halifeyi kabul edemeyeceği gibi,Halife'nin herhangi bir devletin nüfuzu altında kalmasına,işgal altında bulunan bir ülkede oturmasına ya da çağın savunma araçlarından yoksun bir hükümetin başında bulunmasına izin veremez Zira bu şartlar altındaki bir hükümdar,İslam şeriatı açısından "halife" sayılmayarak,ancak bir emir ya da küçük bir sultan olabilir "
16 Mart 1920'de İşgal Kuvvetleri'nin Mebusan Meclisi ve Şehzadebaşı Karakolu Baskını sonrasında İstanbul halkını bilgilendirmek için basına gönderdikleri ve yayınlanan resmi bildiri:
"İşgalin sebebi,İttihat ve Terakki güdümündeki bazı şahısların Teşkilat-ı Milliye takma adıyla mecliste bir grup kurarak padişah ve merkezi hükümeti hiçe sayan bir topluluk oluşturması ve yeniden bir savaş ortamı yaratılmasındandır
İstanbul size bırakılıyor amma herkes kendi işine gücüne bakmalı,Devlet-i Osmaniye'nin enkazından yeni bir Türkiye'nin kurulması için son bir ümidi,cinnetleriyle mahvetmek isteyenlerin aldatmalarına kapılmamalı ve halen saltanatın başkenti olan İstanbul'dan verilecek emirlere itaat etmelidir
Mustafa Kemal ve kendilerine sözüm "Milliyetçi" adı veren hareket onaylanmamaktadır Bunların sebep oldukları olay ve saldırılar yüzünden,barış şartları sertleşecektir İşgal,barış koşulları kabul edilinceye kadar sürecektir "
5 Nisan 1920 tarihli İstanbul basınında yayınlanan Sultan Vahidettin'in padişah iradesinden:
"Mütarekeden beri siyasi işlerimiz derece derece iyiye gidiyordu Milliyetçilik adı altında çıkan karışıklıklar,durumu vahim hale getirmiştir Başvurulan barış girişimleri faydasız kalmıştır Son zamanlarda beliren vakalara göre,bu isyan halinin devamı,Allah göstermesin, daha kötü durumlara yol açabilir
Bu gidişlerin malum olan tertipçileri ve teşvikçileri hakkında kanunun hükümleri yerine getirilmekle beraber,aldanarak kıyama katılanlar hakkında umumi af ilan ediyoruz İstediklerimiz şunlardır:
Ülkenin her tarafında asayiş ve düzenin süratle iadesi,bütün sadık tebaanın saltanat ve hilafet makamına sarsılmaz bağlılıklarının kuvvetlendirilmesi,Büyük İtilaf Devletleri ile samimi bağlar kurulması  Devlet ve millet çıkarlarının hak ve adalet esasına göre savunulması,ılımlı bir barışın bir an evvel imza edilmesine çalışılması,o zaman kadar da halkın sıkıntısının elden geldiği kadar hafifletilmesi için,mali ve iktisadi önlemlere başvurulması  "
Alemdar(11 Nisan 1920)
" Azimli bir hükümet,Kuvayı Milliye adını takınan bu haydutlara haddini kafalarına vurarak bildirmelidir Ebedi düşmanımız da olsalar,Yunanlılar bugünkü galiplerin müttefikidirler Onlara karşı bir girişim,İtilaf devletlerinin tepkisini çeker Bu derece gaflet,görülmüş şey değildir "
Peyam-ı Sabah(11 Nisan 1920/Sürmanşetten verilen bir yorum)
"Padişaha sadıkane şekilde bağlı olan Anadolu halkı,Mustafa Kemal denilen şakiye haddini bildirecektir "
Peyam-ı Sabah(26 Nisan 1920/"Kuvayı Milliye'nin Hezimeti" başlıklı haberi)
"Evvelki gün şiddetli ve kanlı bir çarpışmadan sonra Adapazarı,Teşkilat-ı Milliye kuvvetlerinden tamamıyla temizlenmiş ve o cani asiler perişan bir halde firara mecbur edilmiştir Adapazarı'na yürüyen meşru hükümet kuvvetleri,o bölgeyi kirleten şakilerden kurtarmışlardır "
Şair Halil Nihat'ın Bursa'nın işgalinin ardından 22 Haziran 1920'de kaleme aldığı ve gazetelerde yayınlanan "Türk'ün Feryadı" adlı şiiri:
Bu sulhun ismi var ancak şerait(şartlar) bir kitap oldu,
Kıraat eyledim ama yanıp bağrım kebap oldu
Biraz insaf edin zulüm aştı baştan bihesap oldu,
Loyd Corcum,reisim Vilson'um,ey Mösyö Milleran  
Acep yetmez mi sel asa(sel gibi)akan kanlar,giden yerler!
Bütün eşyamı sattım,kalmayıptır köhne bir minder
Bu Türk evladı çok şey istemez: hak,hayat ister!
Loyd Corcum,reisim Vilson'um,ey Mösyö Milleran  
Kabahat varsa şayet,ne salibin ne hilalindir:
İsyanlar ve ceraimi zulmeti cehil ve dalalindir,
Bu mesuliyet ancak Talat,Enver ve Cemal'indir
Loyd Corcum,reisim Vilson'um,ey Mösyö Milleran  
Uzaklardan haberler hapşurup bad-ı saba(doğu rüzgarı) geldi,
İşittim cuş-i cana(can kulağına)sabah vakti bir hoş nida geldi
Civar-ı Üsküdar'a galiba Milli Kuvva geldi,
Loyd Corcum,reisim Vilson'um,ey Mösyö Milleran  
İstanbul halkı sulh anlaşmasının haberini beklerken 6 Ağustos 1920'de şair Halil Nihat'ın gazetelerde yayınlanan "Periyi Sulh/Sulh Perisi" adlı taşlaması:
"Senelerden beri dünyada görünmez eseri
Bilmem yerde mi,ya gökte mi sakin, o peri
Seni millet ne zamandan beri ferdada(yarınlarda)arar
Kimi dünyada, kimi alem-i ukbada(ahirette) arar
Kimi yerde, kimi gökte, kimi deryada arar
Kimi dağda, kimi bağda, kimi sahrada arar
Kimi fikr etmeyip encamını(sonunu), kavgada arar
Kimi ilamı(son kararı), gidip Paris'e imzada arar
Kimi dağlarda gezen öfkeli Paşa'da arar
Kimisi haşa diyerek havf(korku)ile Haşa'da arar
Yazmamış "Vakit" ve "Alemdar" ve "Peyam" ve "İleri"
Haberim yok güzelim,kimden alayım haberi?
Sefası eski günlerin döner gelir mi bir daha?
Şu sulhu görmek isterim,gelip yetişmeden ecel daha
Dersaadet (Sevr'in imzalanmasının ardından 12 Ağustos 1920'de /Yevm-i Matem/Matem Günü adlı makaleden):
"Muazzam Türk İmparatorluğu'nun mazisini bugün gözyaşlarıyla,kederle,elemle ve fakat ümitsizliğe kapılmadan arkamızda bıraktık Yeni bir tarihi devre giriyoruz
Hiç şüphe yoktur ki,Osmanlılar 10 Ağustos 1920 gününü milli bir matem günü olarak karşılayacak,tarihimizin en büyük matem günü olarak kaydedeceğimiz bu günü azmimizle,emeğimizle yeni bir saltanatın asri,asri bir milletin ilk günü olarak kabul edeceğiz
Bu feci ve elem verici hakikat karşısında,meyus olmamalı ve diğer komşu milletlerimiz gibi faal bir şekilde ve azimkarane bir tarzda çalışmaya başlamalıyız
Matem günü münasebetiyle,umum müesseseler bugün saat birde,beş dakika iş durduracak ve bilcümle cami-i şeriflerde,mescitler ve tekkelerde öğle namazına davet edilecek olan halk tarafından selamet-i mülk ve devlet için dualar okunacak ve gene minarelerden salat verilecektir
Bundan başka gazino ve umumi mahallerdeki çalgılar dahi çalışmayacaktır "
__________________
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar, 'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?
Ey ŞaiR! Bana Yağmurdan bahsetme, yağdır
|