03-11-2009
|
#8
|
KRDNZ
|
Cevap : Yakın Tarihin İzinde Anılar ve Duygular
Yakın Tarihin İzinde Anılar ve Duygular-Suriye
Suriye'de 1516 yılında başlayan Osmanlı egemenliğini yakın tarihin izinde iki ana başlık altında inceleyebileceğimizi düşünüyorum: Cihan Harbi öncesi ve sonrası
I Dünya Savaşı öncesiyle başlayalım
Suriye, Osmanlı idari bölünüşünde bugünün sınırları nazara alınacak olduğunda Halep ve Şam olmak üzere iki vilayete ayrılırken, aslen Suriye vilayeti Şam merkezli geniş bir bölgeyi kapsıyor ve Halep Suriye dışında kabul ediliyordu Her iki vilayet de sancaklara ve aidiyete göre dağılım esasları çerçevesinde Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Âyân'a üyeler gönderiyordu
1900 yılında yapımına başlanan Hicaz demiryolunun birkaç sene içinde inşa edilerek Medine'ye kadar uzanması Suriye'nin önemini çok artırmış ve yabancı istilacıların bölgeye verdiği ehemmiyeti daha da çoğaltmıştı Fransa'nın Beyrut, İngiltere'nin Kudüs eksenli nüfuz hareketlerinin komşusu olan Suriye'de Hristiyan ve Müslüman Araplar, Aleviler, Dürziler, Süryaniler, Ermeniler, Yahudiler, Türkmenler, Levantenlerden oluşan çok heterojen bir nüfus yapısı vardı Buna rağmen vilayetteki feodal yapıya dokunmayan, nisbi eşitsizliklere bilerek göz yuman Osmanlı iktidarları bu yurt parçasını imparatorluğun elinde tutabilmişti Aslen Suriye'de şehirlerde yerli halk sefalet içinde bulunurken kırsal kesimde feodal derebeylerinin hakimiyetindeki bedevi halk hükümet otoritesini tanımamakta, beylerin birbirleriyle yaptıkları çıkar kavgaları arasında kendiliğinden doğan geleneksel (ganimet ekonomisine dayalı) yaşam tarzı sürmektedir Bu ortamda Osmanlı padişahı adına Suriye'de söz sahibi olan askeri ve mülki amirlerin önemli bir kısmının görevlerini kötüye kullandıklarını ve yağma ganimetinden pay aldıklarını Kurmay stajını 1905 yılında Şam'daki V Orduda yapan Mustafa Kemal Bey'in günümüze aktarılan anılarından açıkça anlayabiliyoruz
Yani anılan dönemde Osmanlı Suriyesi'nde vilayet-sancak-kaza-nahiye-köy-mezra bağlamında devletin hükümranlığı doğru orantılı olarak azalmakta, urbanın iktidarı ise ters orantılı olarak artmaktadır Sahrada ise devlet namına bir örgütlenmeden bahsetmek mümkün değildir
Yine de Şam Arap ve İslam aleminin görece ileri düzeyde aydınlarının yetiştiği merkezlerinden biriydi Bu şehir Arap milliyetçiliği ve buna bağlı ayrılıkçı eğilimlerin tohumlarının atıldığı başlıca odaklardan biri olmuştur Özellikle Paris'te öğrenim gören ve 1908 öncesinde Jöntürklerle ittifak yapan genç Araplar, milliyetçilik fikrine saplanıp çökmekte olan Osmanlı hakimiyetinden bir an evvel kurtulmayı mefkûre edinmeye başlamışlardır
Paris menşeli El-Fetat, El-Ahd gibi cemiyetlerin Büyük Harp öncesinde gösterdikleri temel özellik fertlerinin ağırlıklı olarak Hristiyan Araplar arasından temin edilmesiydi İmparatorluğun hristiyan tebası doğal olarak müslümanlara göre ayrılıkçı eğilimlere daha açıktı Bu kaide tıpkı Arnavutlarda olduğu gibi Arap milleti için de cari olmuştu Ayrılıkçılığın Müslüman kitlelere aşılanması ve bu noktada kendisine esaslı taban bulması İttihat Terakki Cemiyeti'nin 1913'te kesin iktidarından sonra ve Balkan Savaşları ertesinde uygulamaya konulan laik ve Türkçü uygulamalar ile birlikte olacaktır
Suriye’de seyahat eden Amerikalı bir turist, 19 yüzyıl sonları
Eski Şam’daki Hamidiye Çarşısı, 1890
Halep’ten bir görünüm (ön planda hastane binası)
Salihiyye Caddesi, Şam
Maruni, Dürzi ve Alevilerin yoğun olarak yaşadığı Lazkiye sahili, 20 yüzyıl başları
Büyük harpte düşmanla işbirliği yapacak olan Genç Araplar (El-Fetat) üyeleri
Arap dirilişi peşindeki El-Nahda fertleri, 1906
1918 sonlarında Prens Faysal'ın savaş bakanı olacak Yusuf El-Azma’nın Berlin Harp Akademisi’nde öğrenciyken çekilen fotoğrafı, 1906
Şam’daki bir dükkân önüne meşrutiyetin ilanı üzerine konulan yazı
Meclis-i Mebusan’a seçilen Hristiyan Arap mebuslar
Suriye'de seyir halinde trenin 3 sınıfında seyahat eden yolcular, 1908
Suriyeli bir grup öğrenci, 1912
Sir Winston Churchill İngiltere sömürge bakanlığında görevliyken Şam’ı ziyaret etmişti, 1912
Hürriyet ve İtilaf Fırkası'ndan Şam (Hama) mebusu Abdülhamid Zöhravi (1916'da idam edilecektir )
Açıktan kurulan ilk Arapçı dernek (El-Munteda El-Edebi, İstanbul-1909) kurucularından Hristiyan Şam (Humus) mebusu Refik Sallum
__________________
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar, 'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?
Ey ŞaiR! Bana Yağmurdan bahsetme, yağdır
|
|
|