02-28-2009
|
#1
|
GöKKuŞaĞı
|
Aşçının Çırağı

İran şahı Osmanlı sultanına bir yay gönderir
Yay, en baba pehlivanın bile kuramayacağı kadar serttir, sağlamdır
Padişah, “Lala” der “Bir pehlivan bulun da şu yayı kursun
Bilirsin, Şah bize meydan okumaya kalkıyor”
“Başüstüne sultanım” der lala
Münadiler bağırır durur pehlivanlar içinde Yay, müthiş bir şeydir Gören,
deneyen, vazgeçer
Hiçbir pehlivan yayı kuramaz Acayip bir şey  
Padişahın canı yaman sıkılır
Bu arada elçi de, misafirhanede ağırlanmaktadır
Paşa, yayı alır ve bir depoya koyar
Bir aşçı çırağı olan Hüseyin Efendi, kimse yokken yayı eline alır
Evirir çevirir, kurar boşaltır
Çocuk oyuncağı gibi oynar
Bir gün paşanın mutfağa geleceği tutar
Bir ses duyulur “Paşa mutfağı teftiş edecek!”
Hüseyin Efendi heyecanlanır, kurduğu yayı ortaya bir yere bırakır
Etrafı toplamaya koyulur
Paşa içeri girince, yayı yerde görür ve sorar:
“Kim bu yay ile oynadı?”
Ses yok
Tekrar sorar Hüseyin Efendi boynunu büker
“Ben uğraştım Kusurumu bağışlayın ”
“Sen bu yayı kurabiliyor musun?”
“Evet”
“Kur bakalım ”
Hüseyin Efendi, yayı eline alır, çocuk oyuncağı gibi
kurar, boşaltır Resmen oyun oynar
Paşa çok sevinir
“Şunun üstüne temiz birşeyler giydirin
Padişahın huzuruna çıkacak Orada da kuracak”
Huzura çıkmış Hüseyin Efendi
Yayı kurmuş, boşaltmış
Padişah, İran elçisini çağırtmış
“Söyle şahına Gönderdiği yayı kurmak için pehlivana lüzum yokmuş Sıradan bir aşçı yamağı kurup boşaltıyor ”
Hüseyin Efendi coşmuş Yayı öyle bir kurup boşaltmış ki, ortadan ikiye bölmüş
Halen yay, Topkapı müzesinde teşhir edilir 
Hüseyin Efendi sonradan paşa olur
__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar
Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar
NFK
GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
|
|
|