Yalnız Mesajı Göster

En Acıklı Hikaye

Eski 02-26-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

En Acıklı Hikaye




Ve İsmet , ve Kemal ve OsmanÜç can arkadaşÜç has arkadaşÜç yarenkentin uzak bir yerinde soluk almaya çalışan, dar sokaklı , yonu ya da kara taşlardan yapılmış evlerden oluşan mahallenin , yaşlı kadınlarını ana , yaşlı erkeklerini baba bilen , kızlarını bacı bilen , ar bilen , namus bilen üç genci
Aynı sokaktan üç yağız delikanlı
Yoksul ama gönlü bol
Çaresiz ama umut doluBelki kimsesiz , belki arkasız , tarafsız , etrafsız ama onurlu , itibarlı
Bir gün topladılar t ası tarağı , vurdular memleket hasretini sırtlarına ,düştüler gurbet ele Düştüler gurbetin tozlu yollarına Bir anafor gibi , bir dipsiz kuyu gibi , bir sonsuz karanlık gibi yutan ağzına
Kalabalıkta kaybolmakKavganın düşmek tam ortasınaHer defasında da yenik çıkmak bu dövüşten
Ezilmek , sömürülmek , yutulmakKara bir ekmeğin adına Yumruk gibi bir kuru soğanın adına
Ama adam gibi
Ama alın terine kan damlatarak
Helal yoldan Harama bel bağlamadanHarama el açmadanHaramın göz kamaştıran yüzüne , büyüleyen çağrısına , bülbül gibi şakıyan sesine olabildiğince aldanmadan
Gururla , Onurla Alnı açık , başı dik
İşin ucunda aç kalmak da olsa Susuzluktan cayır cayır tutuşmak , yanmak , kavrulmak da olsaYirmidört katlı bu devasa büyüklükteki işhanının altında bir böcek gibi ezilmek de olsaİnim inim inleseler bile , sürüm sürüm sürünseler bile
Bir lokma kuru ekmek , bir dilim beyaz peynir , birkaç kara zeytin Tut ki Karun sofrasıTut ki cennet bahçelerinden derlenen anason kokusu yanında
Kısmet bu ya ! Bir gün iki başlı olabilmek içinEl’e güne karşı ar olmasın diye Dost düşman gülmesin diyeSoy sop devam etsin diye
İsmetBu yirmidört katlı lüks işhanının zemin katında , başkaları adına hizmet vermeye çalışan çay ocağının , çalışan , didinen , yorulan fedakar ayakçısı
Bana mısın demez altıncı kata kadar Yoruldum demez Bıktım , usandım , yıldımSerde gençlik var Var ya ! dizlerindeki derman izin vermez gayrı daha ötesine
Allah razı olsun şu asansörü icat edenden
İsmet , müthiş unutkan biri Geceleri kaldıkları çatı katındaki odalarından kapıyı kilitleyip en son o çıkar Odanın tek anahtarını , her sabah giyip , çay ocağında çıkarttığı , akşam iş bitiminde yeniden giydiği yeleğinin cebine koyar Anahtar aynı zamanda bir iple yeleğin düğmelerinden birine de bağlıdıdrBazen tek çoraplı olduğunu bile fark edemez garibimTerlikle çay ocağına indiği bile görülmüştürKime ne götüreceğini sık sık unuturÖyle ki üç yerine beş , beş yerine sekiz çay servis yaptığından bazı akşamlar açık verir
Patron hata kabul eder mi ? Bir oldu , iki oldu Hadi neyse Ama bu her zaman da affa uğrar mı ? Kes haftalığından İsmetinYaşça en büyükleri bu üç kadim dostunO bir ağabey O , İsmet ağabey
Kemal , bu yirmidört katlı lüks işhanının girişinde karşılar geleni gideniİş hanının hatırlı sakinlerine asansör kapısı açar Çantalarını taşır Kimler gelir , kimler gider bilmek , sormak , yardımcı olmak onun görevleri arasındaSorumluluğu büyük
Ürkek bir adem oğlu KemalTam bir telaşe memuruBakmayın onun her gün asansörle olan ilgisine Oda kapısı açar gibi asansör kapısı açıp milleti buyur ettiğineEğer yirmidört kat kolay çıkılabilecek bir şey olsa , merdiven daha emniyetli onun için
Ayıp değil ya korkuyor Müthiş korkuyor asansöre binmekten Kadere bakın ki ekmeğini en büyük korkusundan kazanmak zorundaSıkıysa yapamam desin Bu işe balıklama atlayacak binlerce insan var bu koca kentteÜstelik bayanlar bile Üstelik diplomalılar bile
Asansöre bindiğinde gözlerini açtığını çok az insan gördü KemalinBelki bir elin parmakları kadar insanAdeta bir fobi Adeta çaresiz bir hastalık ya da durup dinlenmeden hareket eden bir tik
Böyle adam olur mu ?
OlurYürüyen merdivenlerden ödü patlayan insanların varlığını düşünürseniz Kemal’in bu korkusunun o kadar da komik olmadığına karar verebilirsiniz
Osman’ın öyle asansör korkusu falan yok Askerliğini orduevinde yaptıAlışkın böyle aletlereSessiz sakin biri OsmanBecerikli deElinden her iş gelirBelik de bu yüzden işhanı yöneticisinin yanında Getir götür işlerinde üstüne yokCin gibi , çivi gibi , sırım gibi bir delikanlı
Gecenin bir yarısı İsmet , Kemal ve Osman , diğer günlerde olduğu gibi yine çay ocağında buluştularİşhanının kapısını içeriden kilitlediler
Asansöre bindiklerinde , Kemali yine o korkular bastı ve yine bir köşeye oturarak gözlerini kapadı
Bir kat yükseldilerBir kat daha , arkasından bir kat daha
Haydaaa !
Durdu asansör Resmen durdu
Kemal birden gözlerini faltaşı gibi açtı ve korkuyla sordu arkadaşlarına ; “ Ne oldu ? “ dedi “ Niye durdu bu ? Bozuldu mu yoksa ? “ Osman büyük bir serinkanlılıkla cevap verdi Kemal’e ; “ Sakin ol Ne hemen telaşa kapılıyorsun ? Bozulursa bozulsun Hem zaten üçüncü kata geldik bile Kapıyı açabilirsek çıkarız “ dediİsmet , korktuğunu belli etmek istemediyse de onda da şafak atmıştıHemen çakmağını çıkardı ve alevin ışığında bir tornavida ile asansör kapısını açmaya çalışan Osmana yardım etti Kısa bir uğraştan sonra açılan kapıdan önce korkudan zangır zangır titreyen, bildiği bütün duaları tekrar tekrar okuyan ve ara sırada da kelime-i şehadet getiren Kemal çıktı
Dili damağı takır takır kurumuştu Kemal’in
- Ben merdivenden çıkacağım arkadaşlar geliyorsanız gelin
- Zaten başka şansımız var mı ki ?
İsmet , Kemal ve Osman merdivenlere doğru yöneldilerÇok yorgundularAdım atacak halleri
yoktuYaşça en büyükleri olan İsmet , merdivenin ilk basamağında ; “ Arkadaşlar “ dedi “ Bu yirmidört kat kolay çıkılmaz Çabuk yorulup kesilmememiz için yavaş hareket etmeliyiz “ Osman arkadaşlarına baktı ; “ Benim bir fikrim var Herkes anasını , babasını nasıl kandırdığını anlatsın Böylelikle zamanın nasıl geçtiğinin farkında bile olmayız “ dedi Kemal bu fikri sevmişti “ Tamam “ dedi “ Önce ben anlatayım Daha sonra sırasıyla sizler anlatırsınız
- Biliyorsunuz arkadaşlar benim anamın da gönlü yoktu buraya gelmeye Ama ana dedim ana Ak
perçemli anam Garip anamYiğit anam, çilekeş anam Gün olur tükenir çöllerde kumGöklerde yıldız, denizlerde balık , dağ başlarında fırtınaBilmezsin her şafakta bir şey patlar yüreğimin tam ortasındaSanki bütün nehirler akar da bir türlü bitmez susuzluğumSönmez her yanımda başlayan yangınlarBütün dağlar , tepeler oturur omuzlarımaBütün Dünya çıkar sırtıma Bir garip ateş , yakar kavurur beni Bana kal deme dedim be ana kal deme
Anam sustu Anamın bakışları daldı gitti uzaklara Gözleri doldu Sanki o an bütün yanardağlar patladı yüreciğinde ve bana dedi ki ;
“ Oğul oğulGözümün nuru , ciğerparem oğulYemeyip yedirdiğim, giymeyip giydirdiğim KemalimTükenir mi Dünyanın derdi tasası ? Biter mi hiç çilesi yüreğin ? Hele gece yarısı , hele el ayak çekildiğinde , hele karanlık bastığında oğulSöner mi ana yüreğinde yangın ? Söner mi sel olsa gözümün yaşı ? Bilmezsin kan damlar yüreğimeCiğerimde yareler açar oğulLaf dinler mi gönlüm ?Ne zaman düşünsem gurbetin tozlu yollarını , gözüm görmez olurKulağım işitmez olurTutmaz olur elim ayağım Kırılır kolum kanadım
Oğul , oğul Kemalim yavrum Bilirim ki hayra alamet değildir bu iş Duyarım ki uğursuz kuşlar öter gece yarılarıAlıcı kuşlar gezer havalardaKaygılanırım Tasalanırım
Gitme oğulGitme Kemalim Etme eyleme
Ceylanı etme beni dağların
Meczubu etme beni yolların Gitme oğul gitme “ dedi anam arkadaşlar
Kemal biraz soluklandı burada Üç arkadaş merdiven korkuluklarında tutanarak ağır ağır çıkıyorlardıAra sıra duruyorlar , biraz soluk aldıktan sonra yine devam ediyorlardı İsmet ; “ İyi
gidiyoruz arkadaşlar “ dedi Bakın epeyce bir kat çıkmışız Aman kendinizi yormamaya dikkate edin Sonra yığılır kalırız bir yerdeÜstelik kalorifer de yanmıyorHava da buz gibi soğuk
Osman döndü arkadaşına ; “ Eee ! Kemal daha sonra ? “ dedi Kemal yeniden anlatmaya başladı ;
“ Baktım anam razı olmayacaktı kolay kolay Ama ben de taktım bir kere kafaya Ucunda ölüm bile olsa hiç dert değilAna dedim ana Aha ! şuramda bir şey durur taş gibiKaya gibi Ne zaman yağmur yağsa duyarım deryanın kokusunu Duyarım dalgaların sesini Bu şehir kelepçe olur yüreğime Paslı zincir olurOlur da hep kırarım düşlerimde Hayra yorarım anacığım hayra yorarım
Alın yazım benim buEkmeğim benim buKaderim benim bu
Bana kal deme ana dedim Bana kal demeAnam ,yanağına süzülen gözyaşlarını sildi o öpülesi nasır tutmuş ellerinin tersiyle Ama başı dik, ama bağrına memleketin bütün taşlarını basmış bir halde haykırdı Bendini yıkmış bir sel gibi haykırdı anam
“ Aha oğul ! Aha yol ! ! Aha gubetlerin gubeti ! Aha ayrılıkların ayrılığı ! Aha şu sakladığım para ! Aha şu kara ekmek ! Bilirim ki bu sevda kapkaradırBilirim ki yanarsın çıralar gibi Bilirim ki zaptedilmezsin azgın sular gibi Deli küheylanlar gibiYatağını yıkmış ırmaklar gibi oğul , ırmaklar gibiAha ne diyem sana gayrı Kapıl bahtının rüzgarına
Var git düş yola
Oğul , oğulKemalim Ciğerimin paresi , umudum oğulArdına bakma gitArdını düşünme gitBırak ölsün doğarken ala tay Bırak düşsün kara bağrımdan ateşlere huma kuşuGülerek yolcu etmeyi bilirim elbet Türküler çığırırım ardından oğulAğıtlar yakarım tütün kağıtlarına oğulKilimler dokurum da adını yazarım nakış nakışSeni sorarım dağa , taşa , kurda , kuşa
Madem ki gün doğmaz gözyaşım olmadanMadem ki kara taşlar ister ana bağrı durmadanAha şu soluk resmine bakar ağlarım oğulAha şu dermansız dizlere vurunur yanarım oğul
Bebem derim Yiğidim derim Aslanım derim Var git be gurbanım , git gayrı “ dedi anam
İşte o an öyle bir tuhaf oldum ki arkadaşlar , hani tutmasalar bebeler gibi ağlayacağım
Ana dedim Ak sütünü helal et gayrıHelal et dedim beni doğururken sana tattırdığım acıların acısınıDemem o ki ana dedim, beni düşünmeyesinGaripler garibi anam sat gitsin gayrı şu kocamış sarı kızı Yorulmayasın isterimSayrılanmayasın isterim
Türkülerini duyarım diyar-ı gurbetlerdenTürkülerini duyarım yanık sesindenDuyarım da kara bulutlar çöker içimeGün olur devran döner Bahar gelir , yaz gelir Kokun gelir bir memleket rüzgarında Dayanamam Döner gelirim kucağına dedim
- Sonra ?
- Sonrasını biliyorsunuzÜçümüz düştük sonu belirsiz bir yola
Osman , arkadaşı Kemalin duygulandığını farketti Çünkü gözleri buğulanmıştı” Biraz oturup dinlenelim “ dedi “ Zaten yaklaştık sayılır Onbeş kat geldik
Bir süre oturup dinlendilerKemal usulca Osmanın omuzuna dokundu; “ Sıra sende “ dedi” Nasıl kandırdın o zavallı kadını ? “ Osman ağır ağır kalkarken gülümsedi; “ Terimiz soğumasın Hem çıkalım , hem de konuşalımKolay mı oldu sanıyorsun ? “ dedi Sonra da başladı anlatmaya ;
“ Dil döktüm YalvardımEl aman diledim anamdan Kulun kurbanın olayım anam dedimAyağının tozu , ellerinin nasırı olayım Bırak dedim ele güne karşıDosta düşmana karşıDemesinler işi gücü yokDemesinler parası pulu yok Demesinler yiyecek aşı , giyecek urbası yok
De köpeğim ol şuracıkta olayım
De taş kesil şuracıkta kesileyim
De yan şuracıkta alev alev yanayım
De ağla , de sızla , de yalvar , de yakar , de inle , de sızla , de bağır , de çağır
Tarayım ak düşmüş saçlarınıYıkayım ayaklarını
Ana be ! Etme eylemeKo gideyimKo gideyimKo gideyim kimseler duymadan Ko gideyim kimseler görmedenRezil rüsvay olmadan
Kesme önümü çağlayan sular gibiKesme kısmetimi , silme alın yazımı
Kulun kurbanın olayım Çekme dedim kolumdanEtme dedim yolumdanSende kalsın cömertliğin hasıSende kalsın yiğitliğin hası Kadınlığın hası
Ko gideyim be anaların anasıKo gideyim beKo gideyim gayrı
Bilirim elbet atılmayı aslanın üstüneBilirim elbet almayı ekmeği ağzındanMangal gibi yürek gerekse buna , bükülmez bilek gerekse buna İşte yürek, işte bilekEr meydanına er gerekAlın terine kan gerekKor ateş gerek be anam kor ateş gerek
Dur durak bilmeden çalışıp kazanmak boynumun borcu olaHaram yemeden yorulmak alnımın akı olaAk sütün gibi bahtım da alnım da açık ola, pak ola
Gönlüm kanat vurur uzak dağlar arkasına Gökyüzünün dolar içime maviliği Kar düşer sımsıcak göynüme yüce doruklardanBaşımda eser bir kara yel ki sorma
Ko gideyim be anam karanlık çökünce Ko gideyim el ayak çekilince Ko gideyim
Gözlerindeki nehirler durgun akınca , yüreğindeki fırtınalar sakin esince
Kara gecelerde ağıtlar söyleme bana kulun kurbanın olayımBitmez , tükenmez yağmurlar gönderme bana Ko gideyim anam , ko gideyim hayır duaların altında dedim Ana yüreği bu Kemal Ana yüreği bu İsmet abi Vay ! garibim Vay ! bahtsızım Nasıl da ağladı öyle siyim siyim Nasıl da baktı öyle kurbanlık kuzular gibi Nasıl da meledi nasıl da ;
“ Osmanım, gözbebeğim , yağız pehlivanımDüştü nah şuracığıma kan gülünün tohumlarıDüştü ateşten bir cemre gönül bağımaYakar , kavurur be oğlum
Ben ne taşlar basarım bu nasır tutmuş bağıra amma , bu bir başka ağır gelir be oğlum Dayanamam , kaldıramam , katlanamam , çekemem
Ben ne türküler söylerim rüzgarlara seher vaktiNe dertler anlatırım , ne sırlar veririm kuytu yerlereOsmanım duy beniKolay is değil gurbet adamı olmakKolay iş değil kahır çekmek gurbet ellerdeKolay iş değil ufukları seyretmek , yolları gözlemek gurbet akşamlarında
Nice koçyiğitler yuttu bu karayılan gibi yollarNice koç yiğitler dal gibi serildi yerlere kimsesiz otel odalarındaİsterem ki , kök salasın oğlum İsterem ki çoluk çocuğa karışasınİsterem ki gözler görmedik , kulaklar işitmedik örgülü saçlı bir kızın kınalı parmakları okşaya saçlarını
Ne diyem Osmanım , oğlumBahtın açık , yolun kısa olaSana ak sütüm hele olaÖlümlüdür bu yalan ki ne yalan DünyaSanki çağırır beni kara toprakSanki el verir , dil verir konuşur benimleBir solgun gül gibi beklerim rüzgarı
Osmanım Kurban olayım kara kaşına , kara gözüne
Demem o ki yavrum , Allaha emanet ol , düş yola “ dedi anam ve kalktı rüzgara karşı bir güzel ağladı , ağlattı Sonrası bir baktım ki gurbet ellerde aslanlarla , çakallarla boğuşuyorum
- Arkadaşlar tam yirminci kattayız Bitti bu iş çok şükür
- Bizde bittik
- Sıra sende İsmet abi Zaten geldik sayılır
İsmet abi yaşça en büyükleri Bir ara elini cebine attı Sonra o esmer yüzü sapsarı kesildi ve dudaklarında acı bir gülümsemeyle konuştu ;
- Arkadaşlar benim hikayem hepinizinkinden çok acıklı
- Olsun farketmezAna yüreği değil mi ? Farkı mı var sanki birbirinden
- Ama çok üzüleceksiniz Söylemedi demeyin bana
İsmet abi durdu Diğerleri de onunla birlikte durdular Bu arada soluklandılarİsmet abi arkadaşlarının yüzlerine tek tek baktı ve üzgün bir şekilde konuştu ;
“ Yeleğimi çay ocağında unuttum “

Alıntı Yaparak Cevapla