Equinox
|
Anarşizm
Anarşizm
Devletin ya bizatihi doğuşu ve mahiyeti itibariyle kötü ve zararlı olduğu, ya da tarihi gelişme ve şartların onu kötü ve zararlı hâle getirdiği gerekçesiyle (inancıyla) hükümetin (devletin) ya bütünüyle ya da kısmen ilga edilmesi gerektiği ve bunun mümkün olduğu inancı
Anarşist kişi devletin bulunmadığı bir toplumun mümkün olduğuna inanır ve aynı zamanda bireylerin kendiliğinden doğan eylemlerine ve bireylerin gönüllü birliklerine müdahale eden her çeşit otoriteyi reddetmeye yönelir Tipik bir anarşistin başlıca inançları şunlardır:
1) İnsanlar tabiatları itibariyle iyi kalplidirler, ancak, yönetim tarafından yozlaştırılırlar
2) Toplumun tabii ve hür olmasına karşılık devlet istismar edici (sömürücü) ve tahakkümcüdür
3) İnsanlar gönüllü işbirliği yoluyla birbirlerini tamamlayan, fakat her çeşit zorlama tarafından hüsrana uğratılan sosyal hayvanlardır
4) "Yukarıdan gelen" reformlar onları başlatan otoritenin damgasını taşır ve bu yüzden değersizdir
5) Sosyal değişme devrimci eylemle, hatta belki de şiddetli eylemle gerçekleştirilmelidir
Bu inançların hepsinin her anarşist tarafından benimsendiği söylenemez Meselâ, Godwin gönüllü işbirliğiyle birleşmiş, küçük üreticilerden oluşmuş, devletsiz bir topluma inanmış ve bu hedefe aydınlanmış sosyal reform yoluyla ulaşmayı düşünmüştür Rus asıllı anarşist filozof Bakunin spontane şiddete dayanan devrim gerektiren bir "anarşizm, kollektivizm, ateizm" sentezine inanmıştır
Diğer bâzı düşünürlerin de, yukarıda sıralanan dört inançtan (1) ve (5) şıklarını reddetmelerine rağmen, anarşist olarak adlandırılmaları mümkündür Meselâ, egoizmin ve bireysel iradenin gücünü metheden ve onu "sürü-benzeri" gerekliliklere olan bağımlılıklardan kurtarmayı gözeten Nietzsche'nin anarşist çizgide yer alan bir filozof olduğu söylenebilir Ondokuzuncu yüzyıl anarşizmi büyük ölçüde özel mülkiyete, en azından bâzı özel mülkiyet çeşitlerine, onun bir tür örtülü kölelik olduğu gerekçesiyle karşıydı
Anarşizmi bilinçli bir kitle hareketi yapmaya teşebbüs eden Proudhon "mülkiyet hırsızlıktır" düsturunu ortaya koydu, ancak, aynı zamanda, mülkiyetin özgürlüğün zaruri bir parçası olduğunu da düşündü ve bu yüzden mülkiyetin asıl zararlı biçimleri olarak monopole ve gasba hücum etti Bakunin üretim araçlarının ortak mülkiyetini savundu, fakat "tüketim araçlarında" özel mülkiyete izin vermeye hazırdı Godwin, küçük ölçekli olmak üzere çoğu özel mülkiyet türlerini kabul etti
Anarşizmden etkilenmiş bâzı modern yazarlar (Nozick gibi) genellikle daha liberal bir çizgi izlemişler ve bundan dolayı, özgürlükle mülkiyet arasındaki ilişkiyi gözeterek, özel mülkiyete karşı daha olumlu bir tavır takınmışlar, hatta özel mülkiyeti toplumun ve toplumsal sistemin esas vazgeçilmez unsuru olarak görmüşlerdir
Ondokuzuncu Yüzyıl anarşizminin bir başka önemli veçhesi örgütlenmiş dine yönelik husumetiydi Meselâ, Tolstoy, "hakiki" dinin devletin ve bütün devlet müesseselerinin reddini (inkârını) içerdiğini söyler Çoğu anarşist ya Tolstoy'un bu görüşünü kabul etti, ya da, daha ileri giderek, hiçbir dinin gerçek (hakiki) olamayacağını öne sürdü Sorel gibi şiddeti benimseyen anarşistler 19 yüzyıl boyunca etkili oldu ve 19 asır anarşistleri Marx'a bâzı kavramları sağlamakta son derece önemliydi Nitekim, Marx'ın "devletin yok oluşu" (ortadan kalkışı) fikri doğrudan doğruya anarşistlerin görüşlerinden kaynaklanmıştı
Bütün çeşitlerinde anarşizm insan toplumunda (ve hatta insanların toplum hâlinde olmadığı bir durumda) maddi ihtiyaçların ve kollektif sorumlulukların (mükellefiyetlerin), zorlama olmaksızın, kendiliğinden karşılanabileceği, yerine getirilebileceği bir durumun mümkün olduğunu farzeder Bu yüzden anarşistler Hobbes'un egemenin himayesi dışında insan hayatının "yalnız, fakir, pis, kaba ve kısa" olduğu yolundaki görüşünü reddetmeye yönelirler
Anarşistlerin birçoğu devletin şiddet kullanmaksızın tahrip edilmesinin mümkün olmadığını söyler Ancak, şiddetin böylesine istekli savunulmasının anarşizmin yeni ve daha iyi bir toplum görüşünü dayandırdığı insan tabiatı hakkındaki varsayımlara ters olduğu görülür Bu çeşit güçlükler yüzünden bâzı anarşistler (Marx'ın yazı hayatının daha geç dönemlerinde yaptığı gibi) devletin ortadan çekilmesinden ve "gerçek insan tabiatının" kendisini yeniden göstermesinden önce insanların sosyal şartlarının endüstriyel üretimin kitlesel disiplini tarafından geliştirilmesi gerektiğini düşünür
Anarşizme en radikal biçimde karşı çıkan görüş Hegel'e aittir Hegel'e göre, "insanın gerçek tabiatı" devleti sadece kendi güvenliğinin bir aracı olarak değil, fakat aynı zamanda özgürlüğün en yüksek ifadesi olarak görmeyi gerektirir
Afrika Anarşizmi
Afrika anarşizmi, kıta sınırları boyunca, öncelikle etnik olarak bölünmüş Kuzey ve Güney Afrikalı liman kentleri bağlamında gelişti Bu hareketler hakkında el altında bulunan az miktarda yazı dışında bu konu üzerine çok az şey yayımlandı Hindistan bağlamında olduğu gibi, bu, kısmen burada ideolojik bakımdan tutarlı şekilde temellenmiş bir hareket olarak anarşizm tarihinden az şey bulunmasındandır Fakat kısmen de ya kapitalist-emperyalist ulus-devlet sistemlerinin ya da bölgedeki post-kolonyal “Afrikalı sosyalist sistemlerin hegemonyası yüzündendir 20 yüzyılın ilk çeyreğinde kıtadaki en geniş anarşist hareket Güney Afrika’dakiydi Gerçekte, Sam Mbah gibi Nijeryalı anarşistler tarafından yakın geçmişte gerçekleştirilen çalışmalar, bir ideoloji olarak anarşist düşüncenin 20 yüzyılın ortalarına kadar Afrika kıtasının birçok bölgesine doyurucu bir şekilde erişemediğini belirtmiştir (1997, sf 1) Ancak ideolojik olarak tutarlı bir anarşizm biçiminin eksikliğini kabul etmekle birlikte, birçok Afrikalı kabilede bulunan anarşist toplumsal unsurlar çalışmalarında fazlasıyla vurgulanmaktadır Bu yolla, kabile “komünizmi özellikle ve benzersiz bir şekilde Afrika bağlamı içinde anarşizmin Batı-dışı biçimi olarak anlaşılmıştır Kendi cümleleriyle, “Tüm geleneksel Afrikalı toplumlar ‘anarşist unsurları’ ortaya koymaktadır…
Anarşizmin esasını oluşturan idealler Afrika bağlamında bu kadar yeni olmayabilir Yeni olan, toplumsal bir hareket veya ideoloji olarak anarşizm kavramıdır Böylesine muazzam hikayelerin ciddiye alınmamasına rağmen, bu kullanımda komünalizm terimi Marx’ın “ilkel komünizm -feodal öncesi ve avcı-toplayıcı sonrası devletsiz bir toplum- kavramına benzer bir şekilde kullanılmaktadır Bu ciddiye alınmama durumunun nedeni, bu “tarihsel safhanın, Afrika’nın birçok bölgesinin, özellikle kıtanın kırsal kesimlerinin, hiçbir zaman daha ötesine “gelişemediği bir aşama olmasıdır
Bu bağlamda, kabile cemaatindeki yaşlılar, zorlamanın herhangi bir meşru kullanım biçimine sahip otoriteler olarak değil, sadece deneyim itibari ile liderler olarak tanınırlar Bazı devletsiz toplumlar anaerkil olsa da, din ve köyün bazı işlerini yerine getiren “yaşa göre rütbelendirilmiş erkek grupları, içsel bir toplumsal bileşimi koruma yöntemi olarak iş görürler Özellikle Igbo, Nijer Deltası halkları ve Tallensi, anti-otoriter, doğrudan-demokratik toplumsal yapılar tarafından belirlenmiş olmaları ile bilinir Öncelikle yaşlılar meclisinin tavsiyesi ile ayarlanan, doğrudan demokrasinin bir biçimi olan çokluk ilkesine dayalı köy toplantılarının en yüksek derecede otoritesi etrafında örgütlendiler
Aslında bu toplumlar ataerkil olmalarına rağmen, kadınlar kendi örgütlenmeleri aracılığıyla topluluğun idaresinde önemli roller oynadı (sf 38) “Afrika sosyalizmi olarak isimlendirilen olay, kıtanın sömürgeleşmesi, endüstrileşmesi ve kentleşmesinden hasıl oldu Bu, Avrupa’nın Afrika’yı ulus-devletler şeklinde parçalara böldüğü, ulus-devletleri geçmişte kıtaya ait ademi-merkeziyetçi toplumsal idarenin temelini oluşturan devletsiz toplumlar üzerine ve arasına yerleştirdiği 1884-85 Berlin Konferansı ile başladı Söz konusu kolonyal ulus-devletler, devletsiz toplumları yok eden, bölen, onların yerlerini değiştiren ve temelini çürüten Avrupalı elitlerin yararına doğal kaynakların çıkarılmasını kolaylaştırdı Bir çok Afrikalı ulus-devlette anti-kolonyal hareket, Libyalı Muammer Kaddafi, Mısırlı Nasır gibi “Afrikalı sosyalistler ve Sebghor gibi “siyah sosyalistler tarafından yönlendirildi Bunların çoğunun ortaklaştıkları özellik, Batılı sermayenin çıkarları doğrultusunda çabucak kontrol altına alınmaları ve kümese sokulmalarıydı
Böylesi Afrika sosyalizmleri Marksist bir yaklaşım tarafından yönlendirilmelerine rağmen, yabancı kapitalist çıkarlar tarafından şekillendirildi ve yönlendirildiler 1960’ta bağımsızlığını kazandıktan sonra Nijerya, geleneksel Afrika komünalizminin ve İsrail Kibbutizm sisteminin unsurlarının bir sentezine dayanan, ulus çapında kolektif bir tarım sistemi uyguladı Bu, Kaddafi’nin meşhur “Yeşil Kitabının Bakunin ve Marx okumalarından etkilenmesiyle aynı şekilde görülebilir Onun jamarrhiriyah kavramı Nijerya’nın kolektif tarım sistemindekine de oldukça benzerdi Fakat her ikisinden de çok daha ibret verici olan, Julius Nyerre’nin ujamaa sistemidir
Kapitalizme “sosyalizmin öğretisine olduğu kadar karşı olan bu sistemde, gözden geçirilmiş bir Afrika komünalizmi biçimi post-kolonyal Tanzanya toplumunun temeli haline geldi Ne yazık ki, ujamaa sistemi, köylüler üzerinde Dünya Bankası’nın uyanık vesayeti altındaki devlet kontrolünün hızlı yozlaşması sonucu olarak eninde sonunda başarısız oldu Afrika kıtası üzerinde Tanzanya, kapitalist ulus-devletlerde olduğu gibi bazen “sosyalist ulus-devletlerde de tuhaf bir şekilde meydana gelen bu gelişmede yalnız değildi Daha önce de bahsedildiği gibi, 20 yüzyılın başlarında anarşist hareketin kayda değer genişlikte örgütlendiği ülke Güney Afrika’ydı Henry Glasse adındaki beyaz bir Afrikalı, 19 yüzyılın sonlarında ülkede anarşist hareketin ilk gümbürtülerinin örgütlenmesine yardımcı olmuştu Yüzyıl dönümünden kısa bir süre sonra, Cape Town’da, anarşistlerin ve devlet-karşıtı sosyalistlerin koalisyonu tarafından Sosyal Demokratik Federasyon kuruldu, bunu kısa ömürlü Güney Afrika İşçi Örgütlenmesi’nin ortaya çıkması takip etti
Zamanın bu kuruluşları hakkında göze çarpan tek şey, çoğunluğun beyaz olmadığı bir ulus-devlette, bu organizasyonların ağırlıklı olarak beyazlar tarafından yapılmış olmasıdır Yerliler, renkli derililer (melez olanlar) ve yoksul beyazlar “ara işleri alır ve siyahlar daha çok işçi-yoğun vasıfsız işlerde sebatla çalışmaya devam ederlerken, yüksek ücret veren vasıflı işlerin çoğunda beyazlar çalışmaktaydı (Van der Walt, 2002) Bu durum en sonunda 1917’de Uluslararası Sosyalist Birlik üyelerinin çoğunlukla siyahların sendikalist örgütlenmesi olan “Afrika Endüstri İşçileri örgütüne yardım etmesiyle değişti Bu örgütlenme, IWW’den yoğun bir şekilde etkilenirken 1908’de sendikalistler ve De Leonistler arasındaki ayrılıktan sonra, IWW içinden ihraç edilen De Leonist politika taraftarı unsurları benimsedi (Mbah, sf 66) Birisi seçim siyasetinin yararını sorgulamaya başladığında, doğrudan eylemiyle seçim karşıtı olarak yönlendirilmiş Endüstriyel Sosyalist Birlik doğdu 1918’den 1920’ye kadar Afrika Ulusal Kongresi’nin başkanları arasında bazı anarşist-sendikalistler de vardı
Fakat 1921 civarında, öncü aktivistler Güney Afrika Komünist Partisi’nin kuruluşuna hizmet etmek için anarşizmi terk ettikleri için, birinci dalga anarşizm Güney Afrika’daki en son metrelerindeydi Önceden de anlatıldığı gibi, birçok ülkedeki anarşistler Çin’in önemli komünist liderleri haline geldiler ve kısa bir süre sonra göreceğimiz gibi, Brezilya ve Latin Amerika ülkelerinde de durum böyleydi Güney Afrika’daki gibi, Akdeniz’deki Kuzey Afrika liman kentleri de anarşist fikirlerin yayılmasında büyük rol oynadılar Mısır anarşist hareketi bu akımın iyi bir örneğidir, burası için anarşizm neredeyse tamamen göçmen bir olgudur 1877 gibi erken bir tarihte Mısır anarşist hareketi, kısa bir süre sonra Le Questione Sociale adlı gazetenin takip edeceği, İtalyanca günlük anarşist gazete Lavoratore II’yi çıkarmaya başladılar
Öncelikli okuyucusu, Mısır’da sayıları gittikçe artan ve özellikle Akdeniz liman kenti İskenderiye’de yoğunlaşmış olan İtalyan göçmen cemaatiydi İskenderiye bir liman kenti olduğundan oldukça farklıydı ve sadece anarşist etkinlikler için değil, Akdeniz bölgesinin çevresinden gelen anarşist sürgünler için de bir depo vazifesi görecekti 1900 yılında Luigi Galleani’nin yaptığı gibi, 19 yüzyılın sonlarında Kral I Umberto’ya suikast girişiminden sonra Malatesta da burayı sığınak olarak kullandı Kısa bir süre sonra, İtalyan cemaatinin anarşist fikirleri, daha sonra İskenderiye’de ayakkabı imalatçıları için anarşizm-odaklı bir işçi sendikası örgütlemeye devam edecek olan Yunan göçmen işçilere yayıldı Fakat anarşist fikirlerin göçmen cemaatleri dışına ve yerli Mısır cemaatlerine herhangi bir şekilde yayıldığına dair çok az delil vardır (Stiobhard) Tunus ve Cezayir, anarşizmin varolduğu ülkelerdendir
Kuzey Tunus’taki Tunis liman kenti, İtalyan göçmenler arasında anarşist hareketi ön plana çıkardı Mısır’da olduğu gibi, onlar da, arasında L’Operaio ve La Protesta Umana’nın da bulunduğu bazı gazetelerin basımı ile meşgul oldular Sonuncusu o sırada Tunis’te yaşayan iyi bilinen risaleci Luigi Fabbri tarafından çıkarıldı Ek olarak, Cezayir’in liman kentleri L’Action Revolutionnaire, Le Tocsin, Le Libertaire ve La Marmite Sociale’yi kapsayan bazı anarşist gazetelerde önemli bir rolü olan anarşist etkinlikler için büyük bir ambardı Geçici dönem hakkında elde edilebilir çok az bilgi olmasına rağmen, 1939’daki İspanya İç Savaşı yenilgisinden sonra birçok anarşistin Cezayir’de Oran liman kenti civarına yerleştiği belgelenmiştir (Stiobhard)
__________________
CHP’siz Atatürkçü,MHP’siz milliyetçi,AKP’siz Müslümanım,Allah istismarcılardan korusun 
|