GöKKuŞaĞı
|
Sana Bir Çocuk Gözü Gerek
Sana Bir Çocuk Gözü Gerek, her şeye hayretle bakacak
Bir zamanlar çocuktun, görürdün
Büyüdün, kör oldun
Tıpkı benim gibi
Sana bir çocuk dili gerek, “niçin?” diye soracak
Evvel zaman içinde çocuktun, sorardın
Büyüdün, unuttun
Harikalar perdelendi
Sorularını yitirdin sen
Cevaplarsa, önünden dereler misâli akıp gidiyor, ama sen göremiyorsun
Düşünmüyorsun, düşünmeyişini de düşünmüyorsun
Nerden mi biliyorum?
Kendimden  
Bir çocuk yaşamalı içinde
Sesinde bahar tarâveti, papatya gözlerinde merak, kelimelerinde fırından yeni çıkmış taze ekmek kokusu
Yumuk ellerini gamzeli yüzüne dayayarak sürekli sormalı
Esen rüzgârların sesi ne söylüyor?
Hüznün rengi ne?
Sevincin kokusu nasıldır?
Kim yazdı ümidin şiirini?
Kim boyadı mevsimleri?
Kim yapar yumurtadan kuşu, topraktan kirazı, yoncadan sütü?
Hangi ustadır patlıcan tavadan, mercimek çorbasından, imambayıldıdan, bulgur pilavından göz, kulak, burun, dil yapan?
Resûl dayının fırınında kavrulan ekmek insan bedeninde nasıl can kazanıyor?
Kimyada üstadımız, arı
Dokumacılıkta önderimiz, örümcek
Yüzmede modelimiz, balık
Uçmada pirimiz, serçe
Koşuda her zaman birinci, antilop
Tek adım atlamada şampiyon, çekirge
Ne sihirdir ne keramet, birer mûcize bunlar!
Güzel bak, güzel gör!
Sana hayret yakışır!
Havaya her gün milyarlarca ton su pompalanır, bulut olur
Bulutlar rüzgârlarla taşınır kurak beldelere
Yağmur, melankolinin resmini çizer havaya
Su bir semboldür, kurak topraklara merhamettir yağan, serinliktir, temizliktir
Hava ağlar, yer güler
Her şeyde bir parça yağmur vardır
Dalda elma, bardakta su, insanda kan, aşıkta gözyaşı olur yağmur
Yağmur yağıyor, seller akıyor, ama camdan bakan sadece arap kızı
Senin işin başından aşkın
Beyaz camın efsununa kapılmışsın
Kafan bir odun deposu âdeta, genel kültür kapısından giren lüzumsuz malumâtın istilâsı altında
Ona bir ateş ver, üfür dumanını, savur külünü, belki nûra inkılâp eder o zaman
De bana, yağmur hangi dilde yağar?
Yeryüzünün bitki kızlarına kim su emdirir?
Kaç derecedir pişman bir kalbin ortasında yanan ateş?
Toros dağlarında doğan Yörük kızının ilk feryadını kim işitir?
Kimdir, annesinin kalbinde şefkat, göğsünde süt pınarı akıtan?
Yılan niçin yutmaz yavrularını?
Söyle bana, dağ, deniz, ova nasıl sığıyor kafana?
Hayâlindeki dünyayı hangi gözünle görüyorsun?
Yağmur damlasının bomba tesiriyle titreyen gül nasıl kanar?
De bana, bir odunu yararak dünyaya gözlerini açan çiçekler için ispinoz kuşu hangi şarkıyı söyler?
Mavi göklerde yürüyen bulutlar sana ne düşündürür?
Gece gökler var simsiyah, yüzünde yıldızlar gezer
Gündüz denizler var masmavi, içinde canlı gemiler yüzer
Denize bakmaz mısın, baktınsa görmez misin?
O dalgalı mavi perdenin arkasında olanı aklına getirmez misin?
Gözlerini asfalta dikerek yürürken görüyorum seni, başını kaldırıp da bakmıyorsun semaya
Sen bakarsan o da bakacak yıldız gözleriyle, gülümseyecek ay yüzüyle
Hayret makamına yüksel de bak, neler var cihanda
Gazetelere bedel şu âlemin sayfalarını oku da gör ne haberler var ötelerden?
Ne cevherler gizli sende
Alışmışsın, biliyorum sanıyorsun, düşünmüyorsun bile
Ağzına bak, bir kelime fabrikası o
Sesleri kalıplara koyup uçuruyorsun havaya kuşlar gibi
Kelimelerin kanat çırpıyor hava âleminde, kulaklara konuyor, akıllara, gönüllere giriyor
Bu kuşlar mâna taşıyor, sevgi, korku, kaygı, neşe, müjde götürüyor
Gönülden gönüle postacılık ediyor
Her konuşmanda besteler yapıyorsun
Ses sistemin de bir saza benzemiyor mu?
Âh ülfet!
Nice harikaları sen perdeledin
İnsanı sen mahrum ettin hikmetten
Oysa, tefekkür hayretle başlar
Beden bir saray, içinde efendi oturur, göz penceresinden bakar dünyaya
Sen de bak!
Etrafın harikalarla dolu
Uçak, sinekten utanıyor
Tren, kırkayaktan hayâ ediyor
Vapur, balinaya hayran
Robot, insanı öykünüyor
Hayretle bakmazsan, tavuk sadece tavuktur, bakarsan yumurta makinesi olur
Şu melek huylu koyun yalnız koyundur gözünde, görmek için bakınca bir süt fabrikası oluverir
Bakarsan fark edersin güneşin hiç sönmeyen bir lâmba ve soba olduğunu
Dünyanın ilk takvimi ay imiş meğer, dersin
Fıtrattan da uzaksın
Bahçelerden esen rüzgârlar saçlarını savurmuyor artık
Tepelerde çiğdemler sen görmeden yeşeriyor, büyüyor, ölüyor
Yeni doğan kuzular, titrek bacaklarının üstüne kalkarak annelerini emmeye çalışırken yanlarında değilsin
Burnun, yağmurlu bir günün toprak kokusunu unutalı yıllar oluyor
De bana, çiçek açan bir şeftali ağacını en son ne zaman gördün?
İncecik bitkilerden gıda emen iri karpuzlarla dolu bir tarlayı hayretle temaşa etmiş miydin?
Bu nârin teller şu kocaman kütleleri nasıl besliyor, bu şirin karpuzun şekeri şu tatsız topraktan nasıl çıkıyor, dışı niçin yeşil de içi kırmızı diye sormuş muydun?
İhtimamla çekirdekler dizen, her çekirdekte kaderler yazan kim, dedin mi?
En son ne zaman kullandın hayret nidasını?
Kimlere hayret ediyorsun ya da nelere?
Elindeki beş topu birbirine dokundurmadan beş dakika döndürenlere şaşarak bakıyor, ama on iki dev gezegeni güneşin etrafında milyon senedir birbirine çarptırmadan döndüren kudrete dönüp bakmıyorsun bile
Resmini sana benzetenlere hayran oluyor, seni sen yapanı hatırlamıyorsun
Aynaya bakıyor, eşsiz bir sanat eseri olan yüzünü görüyor, ama görmüyorsun sanatkârını
Sormuyorsun, kim?
İçindeki çocuk kan uykularda
Sormayı çocuktan öğren
Çocuk gözüyle gör dünyayı
Bakışın neye dokunursa altın olacak o
Güzelce bak ki, görebilesin güzellikleri
Sorularla yaşarsan, cevaplarla coşarsın!
Küremizin kalbinde yanar bir ateş, derecesi iki yüz bin
Üstü kabuklu bir ateş topunun üstünde yaşıyorsun
Şemsin etrafında pervâne misâli dönen bir uzay gemisinde misafir yolcusun, ama sormuyorsun, kim bindirdi?
Ne korku hissediyorsun, ne endişe, fakat sual etmiyorsun, bu emniyet niye?
Anne kucağında bir bebek kadar huzurlusun, rahatsın
Demiyorsun, dünya üstünde bana bu güven duygusunu veren kim?
Suallerle yürümeyen cevaplara varamaz
Sen bir kovan olsan, arılar olsa gözlerin
Konuversen yıldızlara, aylara
Ak köpüklü dalgalara dokunsan
Tırmansan tepelere, dağlara
Hayret sedasıyla okusan baharın şiirini
Ve yaldızlı kasidesini yazın
Hayran olsan incili çiçeklere, yeşim yapraklara, mücevher meyvelere, ibrişim dallara
Yükselsen semalara, miraç yolu merdiven
Yıldızlar dersen sema tarlalarından ve en güzel esma bahçelerinden
Dinlesen rüzgârların terennümünü, kuşların cıvıltısını, yağmurların tıpırtısını!
İşitsen denizlerin haykırısını, bulutların nârasını, taşların tıkırtısını
Hepsi birer dâvet sesi
“Biz de varız, bize de bak!” diyorlar
Gören gözlerin nerde, nerde gözlerin senin?
__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar
Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar
NFK
GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
|