GöKKuŞaĞı
|
Mehmet Akif Ersoy'Meyhane'
MEYHANE
Canım sıkıldı dün akşam, sokak sokak gezdim;
Sonunda bir yere saptım ki, önce bilmezdim
Bitince bir sıra ev, sonra bir de vîrâne,
Dikildi karşıma bir han kılıklı meyhâne
Basık tavanlı, karanlık, sefîl bir dükkân;
İçinde bir masa, yahut civar tabutluktan
Atılma çok ölü görmüş acıklı bir teneşir!
Yanında hurdası çıkmış bir eski püskü sedir
Sakat, bacaksız on, on beş hasırlı iskemle,
Kırık dökük şişeler, bir de çinko tepsiyle,
Beş on kadeh, iki üç testi  Sonra tezgâhlık
Eden yan üstüne devrilme kirli bir sandık
Sönük sönük yanıyor rafta isli bir lamba 
Önünde bir küme: fes, takke, hırka, salta, aba
Kımıldanıp duruyorken, sefîl bir sohbet,
Bu isli zulmete vermekte büsbütün vahşet:
- Kuzum Dimitri, bu aksam biraz ziyâdece ver 
- Ziyâde, anladık amma ya içtiğin şişeler?
- Çizersin 
- Öyle mi? Lâkin, silinmiyor çetele!
Bakın tavan tebeşirden görünmez oldu 
- Hele!
- Bizim peşin paramız  Anladın mı dün kuruşu?
- Ayol tükendi mezem  Bari koy biraz turşu
Arattı kendini ustan  Dinince dinlersin!
- Hasan be, sende nasıl nazlı nazlı söylersin!
Nedir o türkü  Aman başka yok mu?  Hah, şöyle!
- Ömer, ne nazlanıyorsun? Biraz da sen söyle
- Nevâzil olmuşum, Ahmed, bırak sesim yok hiç 
- Sesin mi yok? Açılır şimdi: bir imam suyu iç!
- Yarin ne istesin Osman?
- Ne işteyim  Burada!
- Dimitri çorbacı, doldur! Ne durmuşun orada?
- O kim gelen?
- Baba Arif
- Sakallı, gel bakalım 
Yanaş
- Selamünaleyküm
- Otur biraz çakalım 
- Dimitri, hey parasız geldi sanma, işte para!
- Ey anladık a kuzum 
- Sar be yoldaşım cıgara 
- Aman bizim Baba Ârif susuz musuz içiyor!
- Onun bi dalgası olmak gerek: tünel geçiyor
- Moruk, kaçıncı kadeh? Şimdicik sızarsın ha!
- Sızarsa mis gibi yer, yetmemiş adam değil a
Yavaş yavaş kafalar, kelleler kızışmıştı,
Ağız, burun hele sesler bütün karışmıştı;
Dikildi ağzına baktım, açık duran kapının,
Fener elinde bir erkek, yanında bir de kadın
Beş on dakika süren bir düşünceden sonra,
Kadın girdi o zulmet-serâ-yi menfûra (Nefret edilen karanlık yer)
Gözünde ebr-i teessür, yüzünde hûn-i hicâb,(üzüntü gözyaşlari)
Vücûdu ra'şe-i nâ-çâr-ı ye's içinde harâb, (çaresizlik üzüntüsü)
Teveccüh eyleyerek sonradan gelen babaya:
-Demek taşınmalı artık çoluk çocuk buraya!
Ayol, nedir bu senin yaptığın? Utan azıcık 
Anan da, ben de, yumurcakların da aç kaldık!
Ne iş, ne güç, gece gündüz içip zıbar sâde;
Sakın düşünme çocuklar acep ne yer evde?
Evet, sen el kapısında sürün işin yoksa!
Getir bu sarhoşa yutsun, getir paran çoksa!
Zavallı ben  Çamaşır, tahta, her gün uğraş da,
Sonunda bir paralar yok, el elde baş başta!
O tahtalar, çamaşırlar da geçti, yok hâlim 
Ayakta sallanışım zorlanır Hudâ âlim!
Çalışmadın, beni hep bunca yıl çalıştırdın;
O yavrucakları çıplak, sefil alıştırdın;
Bilir mahalleli kim, aldığın zamanda beni,
Çehiz çimenle donatmıştı beybabam evini
Ne oldu şimdi o eşyâ? Satıp kumarda yedin!
Evet, kumarda yedin, hem de Karşılar’da yedin!
Kızın yetişti, alan yok, nasıl olur ki? Soran
“Şu sarhoşun kızı İffet değil mi? Vazgeç aman!”
Diyen kadınlara; “Pek doğru, pek” deyip gidiyor
Bu söz zavallıyı bilsen ne türlü incitiyor!
Benim güzel meleğim, hiç de tâli’in yokmuş:
Anan benim gibi sersem; babansa bir sarhoş!
Necip de minderi koltukta geldi mektepten 
Demiş ki kalfa: “Sekiz aydır almadım hele ben
Ne haftalık, ne de aylık  Senin baban olacak
Kumarcı, oğlu için az yesin de tutsun uşak!”
Koğuldum anne! deyip ağlıyor zavallı çocuk 
Ne yapsın annesi? Dünyâda bir güvendiği yok!
O bâri bir adam olsun da kalmasın câhil,
Demiştim olmadı  Lâkin kabâhat onda değil:
O her sabah okuyordu gürül gürül cüz'ünü;
Ayırmıyordu kitaptan ne olsa hiç gözünü
Üç akşam oldu ki yoksun Necip: Babam nerde!
Ben isterim onu mutlak, demez mi? Bak derde!
Sular karardı; bu sâatte hiç gezer mi kadın?
O, sarhoşun biri; tut kim sokak sokak aradın  
Nasıl bulursun a yavrum? Yarın gelir belki,
Dedim Fakat çocuğun durmuyordu Baktım ki
Avutmanın yolu yok; komşunun Hüseyn Ağ’yı
Alıp dolaşmadayım yatsı vakti dünyâyı
Anam benim gibi evlâd doğurmaz olsaydı,
Bu hâli görmeden evvel gözüm yumulsaydı!
Herif! Şu hâlime bak, merhametli ol azıcık 
Bırak o zıkkımı, içtiklerin yeter artık
Efendiler, ağalar, siz de bir nasîhat edin,
Sizin belki var evlâdınız 
- Hasan, ne dedin?
- Bırak, köpoğlu kadın amma çalçeneymiş hâ!
- Benimki çok daha fazlaydı
- Etme!
- Elbet ya!
Onun için boşadım Sen işitmedin mi Halim?
- Kadın lâkırdısı girmez kulağıma zâti benim
Senin kadın dediğin âdetâ pabuç gibidir:
Biraz vakti taşınır, sonradan değiştirilir
Kadın bu sözleri duymaz, tazallüm eylerdi;
Herif mezar taşı tavriyle sâde dinlerdi;
Açıldı ağzı nihâyet, açılmaz olsa idi!
Taşıp döküldü, içinden şu lâ'net-i ebedî:
- Cehennem ol seni hınzır ******, git: Boşsun!
- Ben anladım işi, sen komşu, iyce sarhoşsun;
Ayıltınız şunu yahut!
- ilişmeyin!
- Bırakın!
Herif ayıldı mı, bilmem, düşüp bayıldı kadın!
__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar
Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar
NFK
GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
|