Yalnız Mesajı Göster

Büyük Hun İmparatorluğu

Eski 12-01-2008   #2
[KAPLAN]
Icon47

Büyük Hun İmparatorluğu





Türkler'in ilk kurdukları imparatorluk Hun İmparatorluğu'dur Türkler'in daha eskiden de devletler kurduklarını biliyoruz, ama Hun Devleti çok geniş bir saha üzerinde başka milletleri de idaresi altına alan büyük bir devlet olduğu için, ona imparatorluk adını veriyoruz

Hun İmparatorluğu Hun Türkleri tarafından MÖ 220 yılında kuruldu Hunlar bugünkü Moğolistan bölgesinde, yâni Çin'in kuzey-batısında yaşıyorlardı Bu bölgede hâkimiyet kurdukları ve genişlemeye başladıkları için Çinliler onları büyük bir tehlike sayıyorlardı Gerçekten Hunlar, askerlikteki üstünlükleri sayesinde Çin ordularını devamlı bozguna uğratıyorlardı Bu yüzden Çin Devleti, Hun saldırılarını önleyebilmek için Hun-Çin sınırı boyunca büyük bir duvar örmeye başladı Çin Şeddi veya Büyük Çin Duvarı denen savunma hattı işte böyle ortaya çıkmıştır (MÖ 214) Sonraları Ming Hanedanı zamanında yenilenen bu büyük duvarın bâzı kısımları çok sağlam bir şekilde günümüze kadar ayakta kalmıştır

İlk büyük Hun hükümdarı Teoman Yabgu'dur (MÖ- 220) O zamanlarda Türk hükümdarlarına "Yabgu" deniyordu Teoman Yabgu birbirinden ayrı yaşayan Türk boylarını birleştirerek ilk Türk birliğini gerçekleştirmişti Bu çağda Türkler'in askerî üstünlüklerinde süvarilerin pek önemli bir yeri vardı Çinliler atla çekilen savaş arabaları kullanıyorlardı, ama süvârî orduları yoktu Türk atlıları çok sür'atli hareket kaabiliyetine sahip oldukları için Çin birliklerini istedikleri yerde çeviriyorlar, düşman olunca da çabucak çekiliyorlardı Onlara ummadıkları anda birdenbire hücum ediyorlardı Çinliler bu yüzden ordularını Hunlar gibi donatmak zorunda kaldılar; askerlerini Hunlar gibi giydirdiler Ama ne Çin Duvarı, ne Çin orduları, Hunlar'ın Çin içlerine kadar girmelerini engelleyebildi

Teoman Yabgu'dan sonra Hun tahtına oğlu Mete Yabgu geçti Mete zamanında Hun İmparatorluğu'nun toprakları Japon Denizi'nden Hazar Denizi'ne kadar uzanıyordu Bu topraklarda çeşitli Türk kavimlerinin yanısıra öbür Altaylı kavimler de yaşıyorlardı Mete devri, Hun İmparatorluğu'nun en parlak devridir (MÖ 209-174)

Hunlar zamanında Çinliler medeniyet bakımından çok ileri bir durumdaydılar Hem nüfusları ve orduları çok kalabalık, hem medeniyetleri parlak olduğu hâlde Hunlar'la başa çıkamadılar Bu da gösteriyor ki, Hun başarısının sebebi yalnızca askerî güç değildi Gerçekten Hunlar teşkilâtçılık ve idare bakımından çok gelişmişlerdi O sırada Çin'in ayrı ayrı prenslikler hâlinde bulunmasından da faydalanarak, Kuzey Çin'de sık sık iktidarı ele alıyorlardı Fakat Çinliler'in şehir hayâtına kapılan sınır boyu Türkleri yavaş yavaş Çinlileşiyor Çinli prenseslerle evlenen Hun hükümdarlarının saraylarında Çin âdet ve gelenekleri yerleşiyordu

Mete'den sonra gelen Yabgular zamanında Çinliler'le ilişkiler arttı Özellikle evlenme yoluyla Türk ve Çin hükümdar âileleri arasında yakınlıklar doğdu Bu yakınlıklar ise Hunlar'ın iç işleri bakımından birçok karışıklıklara yol açtı Yine de Hun İmparatorluğu Milâttan Önce Birinci Yüzyıl'a kadar üstünlüğünü devam ettirdi Bu yüzyılda ise Türk beyleri arasında taht kavgaları artabildiğine arttı Çinliler de bu kavgalardan faydalanarak, Türkler'i zayıflatmayı bildiler Ancak Çinliler'in Hohan-Şu dedikleri Yabgu'nun 27 yıllık imparatorluğu zamanında ve Çiçi Yabgu devrinde devlet eski gücünü biraz olsun toparlayabildi

Milâttan sonraki ilk yüzyılda Hun İmparatorluğu Doğu ve Batı Hunları olmak üzere iki ayrı devlete bölündüler Bunlara Güney ve Kuzey Hunları da denir Milattan sonra üçüncü yüzyılın başlarında (220) başka bir Türk kavmi olan Siyenpi'ler Hunlar'la iktidar mücadelesine giriştiler Sonunda Moğollar'ın ve bazı Türk boylarının da yardımıyla Hunlar'ın hâkimiyetine son verdiler Büyük Hun İmparatorluğu târihte bilinen eski imparatorlukların en büyüğü idi Hun hükümdarlarından Mete, Hohanşu ve Cici Yabgular, dahî denecek kadar büyük birer kumandan ve devlet adamı idiler Bu büyük şahsiyetler hakkında Çin târihlerinde verilen bilgiler, en büyük düşmanlarının bile onlara hayran kaldıklarını gösterir

METE KAĞAN VE OĞUZ DESTANI

Mete, Teoman Yabgu'nun oğlu ve veliahdi (kendisinden sonra hükümdar olacak kimse) idi Ama Teoman Yabgu'nun başka bir eğinden de bir oğlu olmuştu ve bu kadın Teoman'dan sonra Mete yerine kendi oğlunun hükümdar olmasını istiyordu Sonunda Teoman'ı

kandırdı Ama Mete Buna razı olmadı ve derhâl bir ordu toplayarak Hun tahtını ele geçirmek üzere yola çıktı Böylece Türk târihinde ilk defa bu şehzade (prens), devlet uğruna babasıyla taht kavgasına girişiyordu Osmanlı İmparatorluğu zamanında da ilk defa Birinci Murâd'ın oğullarından Savcı (Yıldırım Bâyezîd'in ağabeyisi) babasına karşı çıktı; sonra İkinci Bâyezîd'in oğlu Selim (Yavuz) babasıyla taht kavgasına girdi Kanûnî'nin çok sevdiği eşi Hurrem Sultân kendi oğlu Selîm'i (İkinci Selim) velîahd yapmak isteyince, pâdişâhın öbür oğulları (Mustafa ve Bâyezîd) da babalarına isyan ettiler



Mete çok yüksek kaabiliyetli bir komutandı Topladığı ordu ile babasını yendi ve Hun tahtına oturdu Çin târihleri onun üstün meziyetlerini ve yaptığı büyük işleri uzun uzun anlatırlar Devletinin ve milletinin işleri için kendi çıkarlarını hiçe sayardı



Anlatılanlara göre bir defasında Hunlar zor durumda kalmışlar ve Çinliler'den barış istemişlerdi Çinliler barış için Mete'nin en sevdiği atını istediler, hemen verdi Ama Çin hükümdarı bununla yetinmedi, başka şeyler de istedi Mete kendine ait nesi varsa hepsini birer birer veriyordu Sonra Çinliler sınırda küçük bir arazî istediler Burası hiçbir ise yaramayan kurak, kumlu bir topraktı Ama Mete buna çok sinirlendi ve şöyle dedi:



"Benden ne istedinizse verdim, çünkü onlar benim maltındı Ama bu toprak benim değil, milletimindir O toprağı korumak için savaşır, canımı veririm"


Türklerin Oğuz Kağan Destanı'ndaki Oğuz Kağan'ın Mete olduğu söylenir Oğuz Kağan'ın Şehnâme'de ve Divân-ı Lugati't Türk'de adı geçen Alp Er Tunga olduğunu söyleyenler de vardır Oğuz Kağan Destanı şöyledir:




Günlerden bir gün Ay Kağan bîr erkek çocuk doğurdu Çocuk kara saçlı, kara kaşlı, ela gözlü, kırmızı ağızlı idi Perilerden daha güzeldi Çocuk, anasından yalnız bir defa süt emdi Bir daha emmedi Konuşmaya başladı Çiğ et ve şarap istedi Kırk günden sonra büyüdü Yürüdü Oynadı Ata bindi Geyik avına bağladı Günlerden sonra, gecelerden sonra bir yiğit oldu Bahadır oldu

Oğuz Kağan denen bu bahadır bir gün Tanrı'ya yakarmakta idi Birdenbire etraf karanlık kesildi Gökten bir ışık düştü Bu ışık aydan da, güneşten de parlaktı Oğuz Kağan gördü ki bu ışığın içinde bir kız var Bu kız çok güzeldi Yüzünde ateşli, ışık saçan bir beni vardı Kutup Yıldızı gibi İdi Gülse, mavi gök de gülerdi Ağlasa, mavi gök de ağlardı



Oğuz Kağan bu kızı görünce aklı başından gitti Kızı sevdi, aldı Kız, Oğuz Kağan'a üç erkek çocuk doğurdu Birincisine "Gün", ikincisine "Ay", üçüncüsüne "Yıldız" adını koydular

Oğuz Kağan gene bir gün ava gitti Gördü ki gölün yanında bir ağaç var Bu ağacın kovuğunda bir kız oturuyor Çok güzel bir kız Saçlar bir ırmağın akışı gibi Dişleri inciye benziyor Gözleri gökten de mavi

Oğuz Kağan'ın aklı başından gitti Yüreğine ateş düştü Onu sevdi, aldı Bu kız da Oğuz Kağan'a üç erkek çocuk doğurdu Birincisine "Gök", ikincisine "Dağ", üçüncüsüne de "Deniz" adını verdiler

Bu çağda, sağ yönde Altın Kağan denen bir kağan vardı Altın Kağan, Oğuz Kağan'a elçi gönderdi Pek çok altın,gümüş, yolladı Pek çok kız, yakut, inci gönderdi Oğuz Kağan'a saygı gösterdi İtaat etti Oğuz Kağan, Altın Kağan'ın itaatini kabul etti Sonra kırk gün yürüdü Buz Dağı denen dağa geldi Çek soğuktu Çadırını kurdurdu


Tan yeri ağardığı zaman Oğuz Kağan'ın çadırına güneş gibi bir ışık girdi O ışıktan; gök tüylü, gök yeleli, büyük bir erkek kurt çıktı Kurt, Oğuz Kağan'a dedi ki :


"Ey Oğuz, artık ben önünde yürüyeceğim"



Bundan sonra Oğuz Kağan çadırları toplattı Yola koyuldu Ordusunun önünde gök tüylü, gök yeleli, büyük erkek kurt yürüyordu Ordu, kurdu takip ediyordu


Nice günlerden sonra kurt durdu Oğuz Kağan da ordusunu durdurdu Burada İtil denen bir ırmak vardı Oğuz Kağan düşmanla karşılaştı Savaş çok çetin oldu Okla, kılıçla vuruşuldu İtil Suyu düşman kanından kıpkızıl oldu ve Oğuz Kağan üstün geldi


Gök tüylü, gök yeleli kurt gene öne düştü Oğuz Kağan'ı Sind Ülkesi'ne götürdü Oğuz Kağan burada da çok düşmanla vuruştu Düşmanı yendi Bu ülkeyi de yurduna ekledi Geri döndü

Oğuz Kağan'ın yanında ak sakallı, boz saçlı, çok akıllı ihtiyar bir kişi vardı Anlayışlı, doğru bir adamdı Oğuz Kağan'ın veziri idi Adı "Uluğ Türk" idi


Uluğ Türk günlerden bir gün uykuda bir altın yay ve üç gümüş ok gördü Bu altın yay gün doğusundan gün batısına kadar uzanmıştı Üç gümüş ok da kuzeye doğru gidiyordu Uluğ Türk uyandıktan sonra, düşte gördüklerini Oğuz Kağan'a anlattı:

- "Ey Kağanım," dedi "Hayat sana hayırlı olsun Gök Tanrı, düşümde gördüğümü yerine getirsin Dilediği yeri sana versin"


Oğuz Kağan, Uluğ Türk'ün sözlerini beğendi Öğüdünü dinledi Oğullarım topladı Şöyle dedi:



Gönlüm av diliyor Kocadım Kuvvetim kalmadı Gün, Ay ve Yıldız; siz Doğu tarafına varın Gök, Dağ ve Deniz; siz Batı tarafına varın



Bunun üzerine Oğuz Kağanın oğullarının üçü Doğu tarafına, üçü de Batı tarafına gitti Gün, Av ve Yıldız çok geyikler, çok kuşlar avladıktan sonra yolda bir altın yay buldular Yayı aldılar Babaları Oğuz Kağan'a verdiler Oğuz Kağan sevindi Yayı üç parça etti ve dedi ki :




"Ey büyük kardeşler, yay sizin olsun"

Gök Dağ ve Deniz de çok geyikler, çok kuşlar avladıktan sonra yolda üç gümüş ok buldular Okları aldılar Babaları Oğuz Kağan'a verdiler Oğuz Kağan sevindi Okları küçük oğullarına pay etti ve dedi ki:


"Ey küçük kardeşler, bu oklar sizin olsun"

Oğuz Kağan bundan sonra ulu kurultayı toplantıya çağırdı Halkı da davet etti Büyük meşveret edildi Oğuz Kağan yurdunu oğullarına pay etti Onlara verdi Dedi ki :

- " Ey oğullar ben çok yaşadım Çok savaşlar gördüm Çok ok attım Çok ata bindim Düşmanlarımı ağlattım Dostlarımı güldürdüm Gök Tanrı'ya borcumu eda ettim Sizlere de yurdumu veriyorum"


Siyenpiler ile yaptıkları savaşları (220) kaybettikten ve Asya'daki Büyük Hun İmparatorluğu dağıldıktan sonra Hunlar'ın bir kısmı Dinyeper Nehri ile Aral Golü doğusu arasındaki bölgeye yerleştiler ve Dördüncü Yüzyılın ortalarına kadar orada yaşadılar Bu târihten itibaren Batı'ya akın etmeye başladılar Hunlar'ın yurtlarını niçin bırakıp göç ettikleri iyice bilinmiyor, herhalde geçim şartlarının bozulması onları bu işe zorladı Hakanları Balamir'in idaresinde Volga'dan Batı'ya doğru ilerlemeye başladılar O târihlerde Kuzey Karadeniz'den Macaristan'a kadar olan yerlerde Cermen asıllı kavimler oturuyorlardı Hunlar önce bunlardan Doğu Gotları'na hücum edip dağıttılar (374), arkasından Batı Gotları'nı mağlup ederek onların ülkesine girdiler (375)

Doğu'dan Batı'ya doğru uzanan Hun akınının yerinden yurdundan ettiği birçok kavimler böylece Batı'ya itilerek Roma İmparatorluğu topraklarım altüst ettiler Kuzey Karadeniz'den İspanya'ya kadar her taraf allak-bullak oldu

Dördüncü Yüzyıl'ın sonunda Hunlar Batı'da Tuna'yı geçerek Balkanlar'a indiler, Doğu'da da Kafkaslar'dan Anadolu'ya girdiler Bu ikinci akıncı kolu Güney Anadolu'dan Suriye'nin Akdeniz kıyılarına ve Kudüs'e kadar yıldırım hızıyla ilerledi Sonbaharda aynı yoldan Azerbaycan'a döndü Roma İmparatorluğu bu akından o kadar şaşırmıştı ki, her tarafta Hunlar hakkında akıl almaz hikâyeler anlatılıyordu Batı'da ise Balamir'in oğlu Ildız'ın komutasındaki Hun süvari birlikleri Bizans İmparatorluğu'nu barışa zorladı, Batı Roma İmparatorluğu ise kendi ülkesini talan eden barbar kavimler (Gotlar, Vandallar, Burgondlar, Saksonlar vs) karşısında Hunlar'la anlaşma yoluna gitti

Ildız'dan sonra Hun tahtına geçen Karaton ve Rua zamanlarında Hunlar Bizans'ı yıllık vergiye bağladılar, Batı Roma'yı da barbar kavimlerin ve Bizans'ı istilâ tehditlerine karşı korudular Hun gücü bir masal gibi bütün Avrupa'yı âdeta büyülemiş ve korkutmuştu Bu korkunun izlerini Batı milletlerinin hafızalarında hâlâ bulabiliyoruz



Hun İmparatoru Rua'nın 434'de ölmesi üzerine devletin başına Attila geçti Attila, Rua'nın kardeşlerinden Muncuk'un oğlu idi Amcaları Aybars ve Oktar İmparatorluğun sağ ve sol kanat hanları idi Attila kardeşi Bleda ile birlikte hükümdar oldu, ama asıl idare ve kudret Attila'nın elindeydi Attila'nın hükümdarlık devri Hun İmparatorluğu'nun altın çağıdır O târihte Hunlar Volga Nehri'nin doğusundan bugünkü Fransa'ya kadar olan bölgeye hâkim olmuşlardı İdareleri altında çeşitli Türk boyları da dâhil olmak üzere tam kırk beş kavim yaşıyordu ki, bunların çoğu şimdiki Avrupa milletlerinin dedeleridir

Bütün dünyada Attila'nın karşısına çıkacak hiçbir kuvvet yoktu Hun hâkimiyeti Manş Denizi'ne kadar ulaşmıştı Bizans kendisini devamlı baskı altında tutup vergiye bağlayan bu kuvvetten kurtulmak için Hunlar arasına nifak sokma yolunu denedi Çeşitli sebeplerden Attila idaresiyle uzlaşamayan Hun beylerini Bizans'a davet ediyor, onları yüksek makamlara geçiriyor, Attila'ya karşı kendilerine yardım vâdediyordu Attila nihayet Bizans'ı ortadan kaldırmak üzere harekete geçip ordularıyla Trakya'ya girdiği sırada meşhur Roma kumandanı ve konsülü Aetiüs araya girdi ve kendi oğlunu Attila'ya rehin vererek Bizans'ın barışı koruyacağına kefil oldu Bu seferden yedi yıl sonra Bizans artık Hunlar'a bağlı bir devlet hâline gelmişti: Her yıl ödedikleri yıllık vergiyi üç katma çıkaracak ve bir defaya mahsûs olmak üzere altı bin libre altın ödeyeceklerdi

Attila 451 yılında Batı Roma İmparatorluğu topraklarının bir kısmı üzerinde hak iddia ederek (Roma prensesi ile nişanlıydı), harekete geçti Romalılar o zaman Hunlar'ın kovaladığı diğer Barbar kavimlerden de topladıkları kuvvetlerle iki yüz bin kişilik bir ordu kurup Paris yakınlarında Attila'nın karşısına durdular

Atilla'nın ordusunda da Hunlar'ın yanısıra başka kavimlerden yüz bine yakın asker vardı Orleans yakınında bütün bir gün yapılan savaşta her iki taraf on binlerce kayıp verdiği halde kimin yendiği belli olmadı, ama gece olunca Romalılar ve müttefikleri savaş alanından çekildiler Attila onları o sırada takip etmedi, geri dönüp ordusuna çekidüzen verdikten sonra Roma'ya doğru yürüdü Po Ovası'na geldi Roma'da halk korku ve panik içindeydi Senato, ne pahasına olursa olsun barış yapılmasından yanaydı Barış teklifini yapacak heyetin başında papa vardı: Papa, hıristiyan dünyasını kurtarmak üzere bizzat Attila'nın huzuruna çıktı ve Roma'nın kendisine boyun eğdiğini bildirdi Bunun üzerine barış yapıldı


Attila 452 yılında 60 yaşında iken öldü Yerine sırasıyla oğulları İlek, Dengizik ve İrnek, Hun Hakanı oldular Bu sonuncular önceki hun hakanları gibi başarılı olamadı 470 yılında Batı Hun İmparatorluğu artık dağılmıştı

Alıntı Yaparak Cevapla