Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Dillere Destan Aşklar

Eski 10-22-2008   #3
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Dillere Destan Aşklar



Aslı İle Kerem

İsfahan şehrinde çok âdil, halkı tarafından çok sevilen bir hükümdar ve bu hükümdarın bir de "keşiş"
hazinedarı vardır Onca varlığa rağmen çocukları yoktur, mutsuzdurlar Ne zaman ki Hanım Sultan ve
keşişin karısı, kudret elmasını bölüşüp yerler; hükümdarın bir oğlu, keşişin de bir kızı olur
Hanımlar daha elmayı dişlediklerinde, çocukları olursa birbirleriyle evlendirmeye ahdetmişlerdir
Fakat keşiş böyle bir beraberliğe razı değildir Daha kızı Aslı bebek yaştayken, ailece İsfahan'ı
terk ederler Hükümdar oğlu Ahmet Mirza büyür Rüyasındaki sevgilisinin aşkıyla yanmaktadır
Kardeşten daha çok sevdiği Sofu ile birlikte yollara düşer O, artık Âşık Kerem olmuştur

Kerem, Sofu ile birlikte Van'a gelir Atlarını hana bağlayıp kahveye misafir olurlar Akşam olunca
üç beş ahbap toplanır Hoş beşten sonra "Âşık bize hallerini de bakalım" diyerek türkü isterler
Kerem alır sazı eline, bakalım ne der:

Hey ağalar hangi derde yanayım / Yitirdim Aslı'mı gören olmadı / Pervâneler gibi yandım tutuştum /
Yandım alevimi gören olmadı

Aslı Han, Müslüman olmuştur Köşklerinin bahçesinde Kerem'le birliktedir Gece kaçmayı
kararlaştırırlar Kerem kahveye gelir Çevresindekiler bir türkü niyaz ederler Aklında kervan
kıranın erken batması ve sarı yıldızın geç doğması, gecenin uzun bir karanlığa dalması dileği
vardır

Sabah oldu şavkın batmaz / Döne kervan kıran döne / Aşk ateşi serden gitmez / Niye doğdun sarı
yıldız?

Yıldızlarda ne ruşensin / Alem içre perişansın / Garip yurduna düşmansın / Niye doğdun evler yıkan
beller büken?

Sana kervan kıran derler / Yâre ikrar veren derler / Bana Dertli Kerem derler / Niye doğdun sarı
yıldız?

Kerem, Aslı Han'ın yurtlarının Gence'ye göçtüğünü öğrenir ve Sofu ile yollara düşerler Yolda Kerem
görür ki gökte bir bölük turna uçup gitmekte "Sofu Kardaş, getir şu sazı; turnalara anamı, babamı,
Aslı'yı sorayım" der

Aşıp aşıp karlı dağlar gelirsin / Eğlen turnam eğlen haber sorayım / Bizim elden ne haberler
bilirsin / Eğlen turnam eğlen haber sorayım

Kerem ile Sofu, Gökbelen'e gelmişlerdir Atları handa, kendileri kahvede sabahlamışlardır Günün
mahmurluğunda kahvenin önünden güzeller geçmektedir İçlerinde biri vardır ki güzeller güzeli Kerem
onu Aslı'ya benzetir Alır sazı

Her sabah her sabah gel geç buradan / Gamı gasaveti kaldır aradan / Ne güzel yaratmış seni yaradan /
Ben de seni yaradanın kuluyum

Göy göy olur Gökbelen'in çınarı / Elinde olur yiğitlerin fermânı / Sana derim sana kahveci pınarı /
Benim yârim buralardan geçti mi?

Kerem ile Sofu yine yollarda Kelbe köyünde konaklarlar Köylülere buradan bir keşiş ailesinin geçip
geçmediğini sorarlar Kars'a doğru gittiklerini, ancak dört ay olduğunu öğrenirler Yolda yine turna
katarı görürler Kerem sazıyla buluşur:

Dertli Kerem der ki uğradım derde / Canım kurban olsun merd oğlu merde / Allı turnam ne gezersin bu
yerde / Yok mu sizin vatanınız eliniz?

Azerbaycan'a girmişlerdir, Şuşa yolundadırlar Yolda gördüklerine "Buradan bir keşiş, bir kadın, bir
de kız geçti mi?" diye sual ederler Ama hep "Görmedik" cevabını alırlar Şuşa'ya gelip kahveye
yerleşirler Akşam Kerem sazını alır, bağrına basar:

Ne vakit ki han Aslımdan ayrıldım / Beni öldürmeli döğmeli değil / Gece gündüz ah ederek yanarım /
Beni öldürmeli döğmeli değil

Yedi yıldır hatırını sormadım / Geçti ömrüm bir murada ermedim / Fırsat elde iken demler sürmedim /
Beni öldürmeli döğmeli değil

Keşişin karısı ve kızıyla Karapınar'a doğru gittiklerini öğrenirler Ertesi gün erkenden yola
düşerler Seher yeli esmeye başlayınca Kerem "Sofu eğlen hele, şu seher yeriyle sevdiğime bir selam
göndereyim" der ve sazına sarılır:

Eğer gider isen bizim ellere / Eğlen biraz burda dur seher yeli / Bir nâmem var göndereyim yarıma /
Götür Aslı Han'a ver seher yeli

Tercan yöresinde Şogun deresine geldiklerinde bir yaralı ceylan görürler O hâliyle yavrularını
emzirmektedir "İlâhi avcı kolun kırılsın Bu yavrulara da mı acımadın" diye kargışta bulunur Yola
devam ederken iki avcı ile karşılaşırlar Biraz sohbetten sonra avcılar türkü ister Kerem'in
türküsü ceylan içindir:

Süre süre avcı dağdan indirmiş / Kaç kuzulu ceylan kaç avcı geldi / Zalim avcı vurmuş seni sindirmiş
/ Kaç kuzulu ceylan kaç avcı geldi

Kerem ile Sofu, Ürgüp'e geldiklerinde, yanlarına üç beş ahbap gelir, bir türkü niyaz ederler Kerem
alır sazını, görelim ne der:

Şu dünyada üç nesneden korkarım / Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm / Hiç birinden asla gönlüm hoş
değil / Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Acı tatlı yıllar süren bir sürü maceradan sonra Aslı Han'a kavuşmak nasip olacaktır Ancak o gece
Aslı Han, babasının yaptırdığı makas değmedik, iğne dikmedik elbisesini giymiştir Güle benzemiştir
allar içinde, serviye dönmüştür dallar içinde Aslı'ya el ile değil, gül ile bile dokunmaya
kıyamayan Kerem, düğmeleri el ile mi, tel ile mi çözsem diye düşünür ve önce sazıyla "Çöz Aslım çöz
göğsün düğmelerini" deyişini söyler Ne dilde ne telde takat kalmıştır Düğmeler bir türlü çözülmez
El ile çözmeyi dener Düğmeler büyülüymüş meğer Bir taraftan çözülürken diğer taraftan
iliklenirmiş Kerem öyle bir "ah" çeker ki yetmiş iki bin tüyünün dibi birden sızlar Ah üstüne bir
ah daha çekince, üç yüz altmış altı damarına bir ateş yayılır, ağzından alevler çıkar Kül olur
Kerem Aslı vurulmuşa döner Sırma saçlarını süpürge ederek külleri toplamaya çalışır "Her ateş
söner de aşk ateşi sönmezmiş" ya, küller içindeki bir kıvılcımdan Aslı da tutuşur Gül Aslı
alevlerden bir dal olur, döne döne yanar Aslı ile Kerem'in elleri değil ama külleri kavuşmuştur

__________________

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?




Ey ŞaiR! Bana Yağmurdan bahsetme, yağdır
Alıntı Yaparak Cevapla