meLankoLik_asaLet
|
Cevap : Bediüzzaman'dan Vecizeler..
Bediüzzaman Said Nursi’den hikmetli sözler
• Güzel bakan, güzel görür Güzel gören, güzel düşünür Güzel düşünen, hayatından lezzet alır
• Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir Harama girmeye hiç lüzum yoktur
• Dünyaya aid işler, kırılmağa mahkûm şişeler hükmündedir; bâki umûr-ı uhreviye ise, gâyet sağlam elmaslar kıymetindedir
• "Cenab-ı Hakk'ı bulan, neyi kaybeder? Ve Onu kaybeden, neyi kazanır?" Yani: "Onu bulan herşey'i bulur; Onu bulmayan hiçbir şey bulmaz, bulsa da başına bela bulur "
• Kaderi tenkid eden başını örse vurur, kırar Rahmete itiraz eden, rahmetten mahrum kalır
• Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemalâtını ef'alimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler; belki Küre-i Arz'ın bazı kıt'aları ve devletleri de İslâmiyet'e dehalet edecekler
• Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve feraizle zînetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz
• Evet hakkı tanıyan, hakkın hatırını hiçbir hatıra feda etmez Zira Hakk’ın hatırı âlidir Hiçbir hatıra feda edilmemek gerektir
• Medenilere galebe ikna iledir Söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir
• Dünya mâdem fânidir Hem mâdem ömür kısadır Hem mâdem gâyet lüzumlu vazifeler çoktur Hem mâdem hayat-ı ebediye burada kazanılacaktır Hem mâdem dünya sahipsiz değil Hem mâdem şu misafirhane-i dünyanın gâyet Hakîm ve Kerîm bir Müdebbiri var Hem mâdem ne iyilik ve ne fenalık, cezasız kalmıyacaktır Hem mâdem la yükellifullahi nefsen illa vüsaha sırrınca: Teklif-i mâlâyutak yoktur Hem mâdem zararsız yol, zararlı yola müreccahdır Hem mâdem dünyevî dostlar ve rütbeler, kabir kapısına kadardır…
Elbette en bahtiyar odur ki; dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya fedâ etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, mâlâyânî şeylerle ömrünü telef etmesin, kendini misafir telâkki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin; selâmetle kabir kapısını açıp saâdet-i ebediyeye girsin
• Amelinizde rıza-yı İlahî olmalı Eğer o razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok Eğer o kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder Onun için, bu hizmette doğrudan doğruya yalnız Cenab-ı Hakk'ın rızasını esas maksad yapmak gerektir
• vahdehu manen der: "Allah birdir Başka şeylere müracaat edip yorulma, onlara tezellül edip minnet çekme, onlara temelluk edip boyuneğme, onların arkasına düşüp zahmet çekme, onlardan korkup titreme Çünki Sultan-ı Kâinat birdir, herşey'in anahtarı onun yanında, her şey'in dizgini onun elindedir; herşey onun emriyle halledilir Onu bulsan, her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun "
• Bana ıztırab veren, yalnız İslâmın mâruz kaldığı tehlikelerdir Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi; onun için mukavemet kolaydı Şimdi tehlike içeriden geliyor Kurt, gövdenin içine girdi Şimdi, mukavemet güçleşti Korkarım ki cemiyetin bünyesi buna dayanamaz çünkü düşmanı sezmez Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder Cemiyetin basiret gözü böyle körleşirse, iman kalesi tehlikededir İşte benim ıztırabım, yegâne ıztırabım budur Yoksa şahsımın mâruz kaldığı zahmet ve meşakkatleri düşünmeğe bile vaktim yoktur Keşke bunun bin misli meşakkate mâruz kalsam da iman kalesinin istikbali selâmette olsa! Dünya, büyük bir manevî buhran geçiriyor Mânevî temelleri sarsılan garb cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir taûn felâketi gittikçe yeryüzüne dağılıyor Bu müthiş sârî illete karşı İslâm cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi? Yoksa İslâm cemiyetinin ter ü taze iman esaslariyle mi? Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum İman kalesini, küfrün çürük direkleri tutamaz Onun için, ben yalnız iman üzerine mesaimi teksif etmiş bulunuyorum
Risale-i Nur'u anlamıyorlar Yahut anlamak istemiyorlar Beni, skolastik bataklığı içinde saplanmış bir medrese hocası zannediyorlar Ben, bütün müsbet ilimlerle, asr-ı hazır fen ve felsefesiyle meşgul oldum Bu hususta en derin meseleleri hallettim Hattâ bu hususta da bazı eserler te'lif eyledim Fakat ben, öyle mantık oyunları bilmiyorum Felsefe düzenbazlıklarına da kulak vermem Ben, cemiyetin iç hayatını, manevî varlığını, vicdan ve imanını terennüm ediyorum Yalnız Kur'ânın tesis ettiği tevhid ve iman esası üzerinde işliyorum ki İslâm cemiyetinin ana direği budur Bu sarsıldığı gün, cemiyet yoktur Bana, "Sen şuna buna niçin sataştın?" diyorlar Farkında değilim Karşımda müthiş bir yangın var Alevleri göklere yükseliyor İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor O yangını söndürmeğe, imanımı kurtarmağa koşuyorum Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış Ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler! Dar görüşler! Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgâm bir âdem mı zannediyorlar? Ben, cemiyetin imanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, âhiretimi de Seksen küsûr senelik bütün hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum Bütün ömrüm harb meydanlarında, esaret zindanlarında, yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı Divan-ı harblerde, bir câni gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım Memleket zindanlarında aylarca ihtilâttan menedildim Defalarca zehirlendim Türlü türlü hakaretlere mâruz kaldım Zaman oldu ki hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim Eğer dinim intihardan beni menetmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti
Benim fıtratım, zillet ve hakarete tahammül etmez İzzet ve şehamet-i İslâmiye beni bu halde bulunmaktan şiddetle men eder Böyle bir vaziyete düşünce, karşımda kim olursa olsun, isterse en zâlim bir cebbar, en hunhar bir düşman kumandanı olsa tezellül etmem Zulmünü, hunharlığını onun suratına çarparım Beni zindana atar, yahut idam sehpasına götürür hiç ehemmiyeti yoktur -Nitekim öyle oldu- Bunların hepsini gördüm Birkaç dakika daha o hunhar kumandanın kalbi, vicdanı zulümkârlığa dayanabilseydi Said bugün asılmış ve mâsumlar zümresine iltihak etmiş olacaktı
İşte benim bütün hayatım böyle zahmet ve meşakkatle, felâket ve musibetle geçti Cemiyetin imanı, saadet ve selâmeti yolunda nefsimi, dünyamı feda ettim Helâl olsun Onlara beddua bile etmiyorum Çünkü, bu sayede Risale-i Nur, hiç olmazsa birkaç yüzbin,yahut birkaç milyon kişinin -adedini de bilmiyorum ya, öyle diyorlar Afyon Savcısı beşyüz bin demişti Belki daha ziyade- imanını kurtarmağa vesile oldu Ölmekle, yalnız kendimi kurtaracaktım, fakat hayatta kalıp da zahmet ve meşakkatlere tahammül ile bu kadar imanın kurtulmasına hizmet ettim Allaha bin kere hamdolsun Sonra, ben cemiyetin iman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu Cemiyetin, yirmi beş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur Milletimizin imanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur
• Pirenin midesini tanzim eden, Manzume-i Şemsiyeyi de o tanzim etmiştir
• Zaman gösterdi ki: Cennet ucuz değil, Cehennem dahi lüzumsuz değil…
• Musibet-i âmme, ekseriyetin hatasından terettüb eder Musibet; cinâyetin neticesi, mükâfatın mukaddemesidir
• Edeb bir tac imiş nuru hüdadan, giy o tacı emin ol her beladan
• Din hayatın hayatı, hem nuru, hem esası İhya-yı din ile olur şu milletin ihyası
• İman, insanı insan eder Belki insanı sultan eder Öyle ise, insanın vazife-i asliyesi, iman ve duadır Küfür, insanı gâyet âciz bir canavar hayvan eder
• Silsile-i Nakşî'nin kahramanı ve bir güneşi olan İmam-ı Rabbanî Radıyallahü Anh Mektubat'ında demiş ki: "Hakaik-i imaniyeden bir mes'elenin inkişafını, binler ezvak ve mevacid ve keramata tercih ederim " Hem demiş ki: "Bütün tarîklerin nokta-i müntehası, hakaik-i imaniyenin vuzuh ve inkişafıdır "
• İmansız Cennet'e gidemez, fakat tasavvufsuz Cennet'e giden pek çoktur Ekmeksiz insan yaşayamaz, fakat meyvesiz yaşayabilir Tasavvuf meyvedir, hakaik-i İslâmiye gıdadır Eskiden kırk günden tut, tâ kırk seneye kadar bir seyr ü sülûk ile bazı hakaik-i imaniyeye ancak çıkılabilirdi Şimdi ise Cenab-ı Hakk'ın rahmetiyle, kırk dakikada o hakaika çıkılacak bir yol bulunsa; o yola karşı lâkayd kalmak, elbette kâr-ı akıl değil  
|