gothicc_girll26
|
Işık Savaşçıları
Işık Savaşçıları
“Dolunayın şarkısı cesaret diyordu, vazgeçme diyordu yıldızlardan” diyor Almora’nın eli-kolu-ayağı olan Soner Canözer; “Kıyamet Senfonisi” (Eznora) adlı albümü açan şarkı “Ay Işığı Savaşçısı”nda
Buralardan çok, “kadim diyarlar”ın müziğini yapan bir grup Almora Zengin, çok zengin “senfonik yapı”, daha ilk nefes ile birlikte dinleyeni Ursula K Le Guin’in “Yerdeniz”lerine ya da Tolkien’in topraklarına götürüyor
2000’li yılların başlarında kuruldu Almora Arka arkaya yayınladıkları albümleri ve bu albümlere paralel olarak yaptıkları sahne çalışmaları-verdikleri konserler ile, “zor beğenir” rock dinleyicisinin kalbine kolaylıkla taht kurdu
Daha ilk günlerinden itibaren, bizim buralardan bir grup ya da isim ile mukayese edil(e)mediler
Adettendir ya, “Şunun gibi” deriz, ya da “şuna benziyor  ” Hem kendimizi “Anladık-kavradık işte!” diye rahatlatmanın bir yoludur bu, hem de “biz anlarız-ederiz  ” diye (sözde çaktırmadan) övünmenin
Ama en bilgicimiz, en görmüş geçirmişimiz bile Almora dendi mi zorda ya da darda kalmıştır
Çünkü dinlenen şeyin önce bir bütün olarak algılanması, sonra da “cümle içinde kullanmak” yerine geçecek bir şekilde, daha önceki deneyimlerle oluşturulmuş “hazne”ye eklenmesi-yerleştirilmesi gerekmektedir
Ve bu “eylem”in herhangi bir aşamasında, çok rahatlıkla duvarların birine çarpılabilir ya da suyun dibi boylanabilir
Uykusuzluk senfonisi
Çünkü reçetesi-formülü olmayan bir gruptur Almora
Notalarını-dizelerini “hap”lar halinde kutulara doldurup sürmez önümüze Bin bir bilinmeyenli bir denklem gibidir bu şarkılar ve bu şarkılarla örülerek oluşturulmuş sound
Grubun hem her albümü bir öncekinden (ve muhtemelen, bir sonrakinden de) farklıdır, hem de her albüm bir şekilde birbirine eklemlenir ve “senfonik rock” üst başlığı ile kabul görmüş grubun sound’unu daha güçlü, daha sağlam bir hale getirir
Son albüm “Kıyamet Senfonisi” de böyle
Bu sefer dikkati ilk elde çeken şey, her zamankinden zengin vokaller Albümün “Yerdeniz”i üzerinde yükselen vokaller, bir yandan Pink Floyd’un “duvar”ına, eşi benzeri olmayan bir “tuğla” daha yerleştirildiği duygusunu yaşatıyor dinleyene, bir yandan da “ulvi” bir yolculuğa çıktığını düşündürüyor
Ne kadar zor ve ne kadar mümkün olmayan bir şeydir bu
“Şeydi” ya da
“Geçmiş zaman”a geçmek gerek, çünkü Almora bunu yapabilmiş; yeniden ve bir kera daha
Söz ver, çöz ver
Feridun Düzagaç da, tıpkı Soner Canözer gibi, bir “kadim zamanlar” savaşçısı
Yaptıkları müzik, söyledikleri şarkılar arasında, hiç şüphesiz en ufak bir benzerlik ya da yakınlık yok Bir yazıda olsun, yan yana fotoğraf çektirmiş olmalarının yegane sebebi ise, “tavır” ve “duruş”ları
Gelmiş geçmiş en muhteşem albüm isimlerini bulup, albümlerini çağırmış Düzağaç da tıpkı Canözer gibi; “Sizin benden ne istediğiniz benim umurumda değil; ben ne istediğimi biliyorum ve onu yapacağım,” diyenlerden
Bu da tam olarak şu demek: “Geçerli ya da popüler eğilimler ne olursa olsun, ben bildiğimi okurum; doğru bildiğimi!”
“Uykusuza Masallar” (SONY&BMG) adlı (ismi güzel, kapağı güzel, kendi güzel) son albüm de, boydan boya bu “şiar” ile damgalı
Düzağaç, tamamen isteği dışında dallanmış budaklanmış, memleketin en uzak köşesine kadar ulaşmış “Ben kısaca F D ” macerasından bile bozulmamış çıkabilmiş bir isim
Onun yerinde kim olursa olsun, cebi-çantası-banka hesabı açık bekler, başarıyı “Ben kısaca şu, kısaca bu  ” diye uzatır-yayar, deniz kenarında bir yerlerde ense yapardı
Düzağaç’ın tek yaptığı şey ise işine bakmak oldu; işine yani (kendisi için de, bizim için de) olup bitenleri anlamaya-kavramaya yarayacak şarkılarına
“Söz ver,” diyor Düzağaç; “Üzülmek için çok geç” olmadan, “söz ver  ”
Almora’yı, Düzağaç’ı ve onlara benzer haysiyetli insanları-grupları dinlemek bir “varoluş” biçimidir Onların peşinden koşmamız gerek
Söz verelim: Söz söz söz
GÖKKUŞAĞI
Bir gün, bir şekilde Almora ile Feridun Düzağaç’ın yolları kesişse; başka zamanların-başka diyarların bir şarkısını, birlikte çalsalar-söyleseler, KEŞKE OLSA
Yazar: Naim Dilmener
Milliyet Gazetesi - 15 Nisan 2008
|