gülgüzeli
|
EVRİMCİLERİN İTİRAFLARI
Bilim adamları, doğadaki canlıları incelediklerinde bir değil, iki değil, yüzlerce, binlerce hatta milyonlarca canlı türünün, birbirinden çok farklı yaratılış delilleri ile karşılaşmışlardır Ve bu yüzden de içgüdü iddialarının anlamsızlığını defalarca itiraf etmek zorunda kalmışlardır
Genetikçi Gordon Taylor'ın aşağıdaki sözü evrimcilerin içinde bulundukları bu çıkmazı açıkça ortaya koymaktadır:
İçgüdüsel bir davranış ilk olarak nasıl ortaya çıkıyor ve bir türde kalıtımsal olarak nasıl yerleşiyor diye sorsak, bu soruya hiçbir cevap alamayız 9
Charles Darwin'in oğlu Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin isimli kitapta babasının bu konuda yaşadığı zorlukları şöyle anlatmıştır:
Çalışmanın (Türlerin Kökeni'nin) 3 Bölümü'nde birinci kısım tamamlanıyor ve hayvanların alışkanlıkları ile içgüdülerindeki varyasyonlardan söz ediyor  Bu konunun yazının başlangıç kısmına dahil edilmesinin sebebi, içgüdülerin Doğal Seleksiyon'la gerçekleştiği fikrini imkansız olarak değerlendiren okuyucuların aceleyle reddetmemesini sağlamak Türlerin Kökeni'nde yer alan "İçgüdüler Bölümü" özellikle teorinin en ciddi ve en açık zorluklarını içeren konu" 10
Evrim teorisinin içgüdüler karşısında içine düştüğü durum Charles Darwin tarafından çeşitli şekillerde itiraf edilmiştir Örneğin Darwin hayvanlardaki içgüdülerin teorisini yıktığını Türlerin Kökeni adlı kitabında şöyle ifade etmektedir
İçgüdülerin çoğu öylesine şaşırtıcıdır ki, onların gelişimi okura belki teorimi tümüyle yıkmaya yeter güçte görülecektir 11
Yine Charles Darwin başka bir ifadesinde içgüdülerin gelişemeyeceği hakkında şöyle söylemektedir:
Şu tahmin üzerimde ağır basıyor İçgüdüler, yapılar kadar hassas bir değişime uğramıyorlar Kitabımda da belirttiğim gibi, içgüdü veya yapının ilk olarak bilinçsiz aşamalarla değişmesini anlayabilmek oldukça zordur 12
Teorinin kurucusu olan Darwin canlılarda görülen karmaşık ve faydalı davranışların doğal seleksiyon yoluyla kazanılmış olmasının imkansız olduğunu da çok defalar itiraf etmişti Ancak saçma olmasına rağmen bu iddiayı neden sürdürdüğünü de şöyle açıklamıştı:
Sonunda, yavru guguğun üvey kardeşlerini yuvadan atması, karıncaların köleleştirmesi… gibi içgüdüleri, özellikle bağışlanmış ya da yaratılmış içgüdüler olarak değil de, bütün organik yaratıkların ilerlemesine yol açan genel bir yasanın, yani çoğalmanın, değişmenin, en güçlülerin yaşamasının ve en zayıfların ölmesinin küçük belirtileri olarak görmek, mantıklı bir sonuç çıkarma olmayabilir, ama benim hayalgücüm için çok daha doyurucudur 13
Evrim teorisinin savunucuları, üstün bir Yaratıcı'nın varlığını kabul etmemek uğruna her türlü yola başvurabilmektedirler Nitekim teorinin kurucusu Charles Darwin, yukarıdaki sözlerinde, içgüdülerin yaratılmış olduğunu kabul etmemenin mantıksız olabileceğini, ama yine de hayalgücüne dayanarak inkarda diretmenin kendisi için daha "doyurucu" olduğunu ifade etmiştir Buradan çıkan sonuç, yukarıda verdiğimiz ayette geçen, "vicdanen kabul ettiği halde inkar etme" saplantısının açık bir örneğidir
Charles Darwin'in örnek olarak verdiği guguk kuşlarının ve köleci karıncaların ortak özellikleri; amaçları doğrultusunda bir taktik belirlemek ve bu taktiğe uygun planlar yaparak, bunları eksiksiz uygulamaktır Başka bir canlıyı kandırmak için taktik belirlemek, karşı tarafın zayıf noktalarını tespit ederek içten çökertecek planlar yapmak gibi özellikler ancak akıl, planlama ve muhakeme yeteneği sonucunda gerçekleşecek özelliklerdir Oysa ne karıncalar ne de guguk kuşları akla ve muhakeme yeteneğine sahip değildirler Bu konularda bir eğitimden geçmemişlerdir Uyguladıkları taktikleri başkalarından da öğrenmemişlerdir Bu konuyla ilgili bir bilgi birikimine de sahip değildirler Hiçbir şekilde düşünme yeteneği olmayan bu canlılar sahip oldukları özelliklerle birlikte Allah tarafından yaratılmışlardır Allah'ın kendilerine ilhamı sayesinde akıl ve muhakeme gerektiren bu gibi işleri yapabilmektedirler
  
Balarılarının bilinçli davranışları Darwin’i açmaza sürükleyen konulardan biridir Ama yalnızca balarıları değil birçok canlının bilinçli davranışları, evrim teorisi tarafından açıklanamaz Örneğin dişi guguk kuşları yumurtalarını farklı türde bir kuşun yuvasına bırakarak büyütürler Ve bu şekilde yumurtaların bakımını başka kuşların üstlenmesini sağlamış olurlar Yuvadaki diğer yumurtalardan önce dışarı çıkan yavru guguk kuşu –yuvaya sonradan dahil olmasına rağmen –ilk iş olarak yuvadaki diğer yumurtaları aşağıya atar Bunu yaparken de yuvanın asıl sahibi olan kuşun yuvada bulunmadığı zamanı seçer Yavru guguk bu şekilde kendisini garanti altına almış olur İşte Darwin’i zorda bırakan olaylardan biri, yavru gugukların doğar doğmaz yaptıkları bu bilinçli harekettir Aynı şekilde bazı karıncaların başka karınca türlerinin larvalarını kaçırarak köleleştirmesi de Darwin’i çıkmaza sürükleyen hayvan davranışlarındandır Köleci karınca olarak adlandırılan bu karıncaların en önemli özellikleri savaştıkları koloninin larvalarını çalarak, daha sonra bu larvaları kendi işlerinde kullandıları köleler haline getirmeleridir Köleci karıncalar bunu yaparken karşı koloninin salgıladığı alarm kokusunu taklit ederek savaştıkları koloni üyelerinin paniğe kapılmasını sağlarlar Bu sayede saldırıya uğrayan koloninin üyeleri kaçarken, köleci karıncalar da köle olarak kullanacakları larvaları ve besin depolarını ganimet olarak alırlar
Yukarıdaki resimlerde dişi guguk kuşu (ilk resim), yavru guguk diğer yumurtayı yuvadan atarken (ikinci resim) ve yumurtanın bırakıldığı yuvanın asıl sahibi kendisinden büyük yavruyu beslerken (üçüncü resim) görülüyor En sondaki resimde köleci karıncalar görülüyor Hayvanlardaki şuurlu davranışlar, canlıların tesadüfen ortaya çıktığı düşüncesini savunmaya çalışan evrim savunucularını zor durumda bırakmaktadır Öyle ki bu konuda yaptıkları açıklamalar, evrimin geçersizliğini ortaya koyan birer itiraf niteliği taşımaktadır
"İçgüdü" İddiasına Balarılarından Bir Darbe
Evrimciler ne kadar görmezlikten gelseler de doğadaki canlıların davranışları, onların iddialarını yalanlamaktadır Balarıları da yaşadıkları sosyal düzenle, sahip oldukları bilinçli davranışlarla evrimci iddialara darbe vuran canlılardandır
Arı kovanlarında asla evrimcilerin iddia ettikleri gibi bir "yaşam savaşı"na rastlanmamaktadır Tam tersine arılar arasında son derece fedakar ve işbirliği içinde davranışlar vardır Kovandaki genel düzen dikkate alınarak yapılacak bir karşılaştırma arıların akıllı, fedakar ve disiplinli davranışlarının bu canlıların kendilerinden kaynaklanmadığını, tesadüfen de oluşamayacağını anlamak için yeterli olacaktır
Sayı olarak bir kovandaki arıların sayısı kadar insanın birarada, aynı mekanda yaşadığı ve bu kişilerin her türlü ihtiyaçlarını kendilerinin karşıladıkları düşünülecek olursa, arıların yaptıkları işin ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılacaktır Bir arı kovanındaki en alt limiti dikkate alarak, 20 000 kişinin birarada kapalı bir alanda yaşadığını varsayalım Temizlik, beslenme, güvenlik ve bunlara benzer daha pek çok konuda çok fazla problem çıkacaktır Tam anlamıyla bir düzen ancak kuvvetli bir organizasyonla yapılan işbölümünden sonra sağlanacaktır
Kısacası arıların kurduğu düzeni insanların kurması oldukça zahmet gerektiren bir işlemdir Oysa bir arı, hücresinden ilk çıktığı andan itibaren bu düzeni nasıl sürdüreceğini, düzendeki görevini, nerede, ne zaman, nasıl davranması gerektiğini bilir Üstelik bu canlıları yönlendiren, onlara neler yapmaları gerektiğini bildiren başka arılar yoktur Bu canlılar hiçbir eğitim de almazlar ama son derece disiplinli bir şekilde görevlerini yerine getirirler Çünkü arılar bu özelliklerle birlikte Allah tarafından yaratılmışlardır Daha önce Nahl Suresi'nde de gördüğümüz gibi Allah onlara yapacakları işi "ilham etmiştir" Karanlık bir kovanda on binlercesi birarada yaşayan arıların aralarındaki düzeni ve kusursuz disiplini sağlayan, sonsuz bir güç ve ilim sahibi olan Allah'tır
KOVANIN EN ÇALIŞKAN ELEMANLARI: İŞÇİ ARILAR
Kovandaki işlerin aksamamasında ve düzenin sağlanmasında en büyük etken işçi arılardır Sayının çokluğu nedeniyle arı kovanlarında yapılması gereken çok fazla iş vardır Yavru arıların bakımı, temizlik, beslenme, yiyecek toplama ve depolama, güvenlik gibi pek çok işten işçi arılar sorumludur Kraliçe gibi dişi olan işçi arılar hücrelerinden çıkar çıkmaz, büyük bir hızla kovanın işlerine koyulurlar İşçi arıların görevlerinin detaylarına geçmeden önce, yaptıkları belli başlı işler şöyle maddelendirilebilir:
1 Kovanın temizliği
2 Arı larvalarının ve yavrularının bakımı
3 Kraliçe arı ve erkek arıların beslenmesi
4 Bal yapılması
5 Peteklerin inşası ve onarım işleri
6 Kovanın havalandırılması
7 Kovanın güvenliği
8 Nektar (bal özü), polen (çiçek tozu), su, reçine gibi malzemelerin toplanması ve depolanması
On binlerce arının yaşadığı kovandaki düzen, her bireyin üzerine düşen görevleri tam olarak yerine getirmesi ile sağlanmaktadır Peki kovanda nasıl bir düzen vardır? Arılardaki görev dağılımı nasıldır ve neye göre belirlenmektedir?
Bu soruların cevaplarını araştıran Alman böcek bilimci Gustav Rosch yaptığı bir dizi deney sonucunda, işçi arıların kovanda aldıkları görevlerin yaşlarıyla bağlantılı olduğunu keşfetmiştir Buna göre işçi arılar hayatlarının ilk 3 haftasında birbirinden tamamen farklı görevler alırlar 14 Bu dönemler;
- Birinci dönem: 1 ve 2 gün
- İkinci dönem: 3-9 günler
- Üçüncü dönem: 10-16 günler
- Dördüncü dönem: 17-20 günler
- Beşinci dönem: 21 gün ve sonrası olarak gruplanabilir
Gerçekte arıların görevlerinin belirlenmesinde sadece yaş etken değildir Her arının belli sorumlulukları olmasına rağmen acil durumlarda arılar hemen görevlerinde değişiklik yapabilirler Bu, arı kovanı gibi kalabalık bir topluluk için son derece önemli bir avantajdır Eğer arılar arasındaki görev dağılımı katı kurallara bağlı olsaydı, beklenmeyen bir olayla karşılaşıldığında koloni zor durumda kalabilirdi Örneğin kovana büyük bir saldırı olduğunda sadece gardiyan arılar savaşa katılsalardı, diğerleri kendi işlerine devam etselerdi elbette ki bu kovan açısından tehlikeli olurdu Oysa böyle bir durumda koloninin büyük bir bölümü savunmaya katılır ve öncelikle kovan güvenli hale getirilir
Aslında arıların ani görev değişimleri sağlık konusunda görev yapan bir kişinin, birdenbire mimarlık ya da mühendislik yapar hale gelmesinden farklı değildir Burada bir karşılaştırma yapalım ve öncelikle insanlar için düşünelim Değişik konularda görev alabilen kişiler zeki olarak nitelendirilirler Bir insan için normal olan bu özellikler bir böcek için söz konusu olduğunda elbette durum değişmektedir Çünkü insanlar değişik alanlarda eğitim alarak ya da belli bir tecrübe neticesinde bir bilgi birikimi ve deneyim kazanabilirler Ama burada söz konusu olan arılardır Arıların yetenekleri ve bilgi birikimleridir Bunun olağanüstü bir durum olduğu açıktır Bu durumda şu soruyu sormak gerekir: Arılardaki bilgi birikimi ve yeteneklerin açıklaması nedir? Onlara kim tarafından verilmiştir?
Arılardaki bu yeteneklerin nedeni evrim teorisi savunucularına göre ya tesadüflerdir ya da "tabiat ana"nın onlara bir hediyesidir Evrimciler doğa ya da tabiat ana olarak nitelendirdikleri gücün arıları usta birer mimar, usta birer bakıcı, usta birer bal üreticisi haline getirdiğini iddia ederler Oysa kuşların, böceklerin, sürüngenlerin, ağaçların, taşların, çimenlerin, çiçeklerin oluşturduğu "doğa " kavramı tesadüfleri kullanarak bir arı meydana getiremez Bir arının kanadını, arılardaki peteklerin hepsini aynı ölçülerde altıgenlerden yapabilecek bir yeteneği, arıların üreme sistemini kısacası arının tek bir vücut parçasını bile yaratamaz Çünkü doğanın kendisi de Allah tarafından yaratılmıştır Doğayı oluşturan her parça tüm detaylarıyla birlikte Allah tarafından tasarlanmıştır
Arılar da yeryüzündeki bütün canlılar gibi Allah'ın ilhamıyla hareket ederler Yaptıkları bilinçli hareketlerin, sahip oldukları yeteneklerin tek kaynağı budur
Çok sayıda arının yaşadığı bir kovandaki hemen hemen tüm işlerden işçi arılar sorumludur Kovandaki düzen de işçi arıların üzerlerine düşen sorumlulukları tam olarak yerine getirmeleri ile sağlanır On binlerce arıya nasıl davranacaklarını ilham eden, herşeyden haberdar olan Allah'tır
İşçi Arıların Hayatlarındaki Önemli Dönemler
Birinci Dönem: Kuluçka Temizleyicisi Arılar
İşçi arılar dünyaya gözlerini açar açmaz şaşırtıcı bir şekilde kovan içindeki işlere destek olmaya başlarlar Onlara yapacakları işi öğreten, yol gösteren eğitmenler bulunmaz Yumurtadan ilk çıktıkları andan itibaren bilinçli bir şekilde hareket ederler Her arının görevi bellidir Hiçbir karışıklık çıkmadan, on binlerce arı tam bir uyum içinde hareket eder ve kovandaki düzeni kısa bir süre içinde sağlar
Bir işçi arının kovandaki ilk görevi temizliktir Pupadan çıkan arı hemen temizliğe başlar Öncelikle kendi hücresinden başlayarak ilk iki gün boyunca kuluçka hücrelerini temizler Kraliçe arı sürekli yumurtladığı için yeni hücrelere ihtiyaç vardır Bu nedenle boşalan hücrelerin hemen temizlenerek yeni yumurtalar için hazırlanması gerekmektedir İşçi arı temizleyeceği hücrenin içine girer bazen dakikalarca içeride kalır Bütün hücre duvarlarını yalayarak özenle temizler İşçi arılar kovandaki ilk iki günlerini temizlik dışında kovanı tanımak için içeride dolaşarak da geçirirler Yaşamlarının daha sonraki bölümlerinde de işçi arılar kovanın genel temizliğinden sorumlu olacaklardır
Hücresine ilk çıktığında arının vücudu adeta suya düşmüş gibi ıslaktır Tüyleri birbirine yapışıktır Öncelikle ayaklarıyla bu tüyleri düzene koyar Bundan sonra hemen temizliğe girişir İlk olarak kendisinin çıktığı hücreden başlamak üzere kuluçka hücrelerini temizleyerek, kraliçenin yeniden yumurtlayabileceği hale getirir
İşçi arıların en önemli görevlerinden biri kovan temizliğidir
Yandaki resimde larvaların boşalttıkları hücrelerin kapaklarını açarak, kraliçenin yumurtlaması için bu hücrelerin uygun olup olmadığını kontrol eden ve temizlik işiyle ilgilenen işçi arılar görülmektedir 
İkinci dönem: Larva Bakıcısı Arılar
İşçi arılar hayatlarının 3 gününden itibaren larvaları besleme işini üstlenirler Bu konuyla ilgili her türlü detayla özenli bir şekilde ilgilenirler
Arı larvalarının bakımı diğer pek çok canlı türüne oranla daha fazla özen ve dikkat ister Burada önemli olan nokta larvaların beslenme şekillerinin şartlara göre değişiklik göstermesidir Larvanın yaşı, ileride kovan içinde ne gibi bir görevinin olacağı gibi etmenler bu beslenme üzerinde rol oynar Dadı arılar özel bir beslenme listesine uyarak larvaların bakımını yaparlar
Arılardaki larva bakımı, larvaların yaşlarına göre iki aşamalı olarak gerçekleşir
1) İşçi arılar hayatlarının 3 -5 günlerini "larvalardan üç gününü doldurmuş olanları" beslemekle geçirirler Onları, polen ve balı karıştırarak yaptıkları 'arı ekmeği' adı verilen besin ile doyururlar
3 günlük olmayan larvalar arı ekmeğini sindiremedikleri için, onları da farklı bir yiyecekle beslerler

Kovanda bulunan larvaların her birinin beslenme şekli, yaşlarına ve kovan içinde alacakları göreve göre değişiklik gösterir Buna rağmen işçi arılar binlerce arı larvasını hiç karışıklık çıkmadan bir düzen içinde beslerler Hücrelerdeki larvaları gün boyunca ziyaret eden işçi arılar, larvalara son derece özenli bir bakım uygularlar
2) Yumurtadan yeni çıkmış larvaların besinleri işçi arıların salgıladığı bir tür süttür İşçi arılar gelişimlerinin 6 gününe girdiklerinde kafalarının üzerinde bulunan bir çift bez faaliyete geçer Dadı bezi olarak adlandırılan bu organdan "arı sütü" veya "royal jelly" (kraliyet jölesi) adı verilen bir sıvı salgılanır İşte bu sıvı 1-3 günlük arıların besinidir Arı sütü bilim adamlarını hayretler içinde bırakan çok özel bir maddedir Çünkü bir larvanın kraliçe veya işçi arı olması tamamen işçi arıların salgıladıkları bu maddeye bağlıdır Bakıcılar, larvaları sadece yumurtadan çıktıkları ilk 3 gün arı sütü ile beslerler Larva -yukarıda da belirttiğimiz gibi- daha sonra arı ekmeği verilerek beslenir Ancak kraliçe adayı olan larvalara hiçbir zaman arı ekmeği verilmez Kraliçelere diğer arılardan farklı olarak larva dönemi boyunca (6 gün süreyle) arı sütü verilir
Üçüncü Dönem: İnşaat İşçileri Görev Başında
10 günden itibaren arılar kovan dışına çıkarak çevre hakkında bilgi edinirler Bu onların kovanı ilk terk edişleridir Bu arada işçilerin karnındaki balmumu bezleri gelişmeye başlar ve günlerinde olgunlaşarak balmumu üretecek hale gelirler Dadı bezleri ise artık faaliyetlerini durdurmuştur günlük olan işçiler, arı yavrularını beslemeyi keserler ve birbirine eşit altıgenlerden oluşan peteğin inşaasına koyulurlar (Bu konu son derece önemli olduğu için kitabın bundan sonraki bölümlerinde ayrıntılı bir biçimde incelenecektir )
Arıların kovan içinde sürekli olarak petek inşa etmeleri gerekmez Ancak yaşadıkları yer ihtiyaçlarını karşılamadığında veya başka bir yere göç ettiklerinde yeni petekler örerler Bunun dışında balmumunu genellikle petek tamiratında kullanırlar ki, bu iş çok fazla vakitlerini almaz Bu dönemde arılar çok önemli üç iş daha yaparlar
Besinle yüklü bir şekilde kovana dönen arılar, topladıkları besinleri diğer arılara dağıtır ya da peteklere depolarlar
Bunlardan ikisi, dışarıdan getirilen yiyecekleri diğer arılara dağıtmak ve petek hücrelerine depolamaktır Arılar kovana dönen nektar toplayıcılarından balı alır, bunu aç arkadaşlarına bölüştürür veya duruma göre bal odalarına depo ederler
Kovandaki Büyük Temizlik
İşçi arıların aynı dönemde yaptıkları üçüncü iş ise kovan temizliğidir Temizlik, kovan sağlığı açısından çok önemlidir Bu yaştaki arılar, hücrelerden yeni çıkan arıların geride bıraktıkları parçaları, işi biten petek kapakçıklarını, kovan içinde ölmüş olan arıların cesetlerini ve buna benzer pek çok yabancı maddeyi kovanın çıkışına sürükler ve metrelerce uçarak kovandan uzağa atarlar
Ancak eğer kovan içinde bulunan şey taşıyamayacakları kadar büyükse bunu "propolis" adı verilen bir madde ile kaplarlar Arılar propolisi bazı ağaçların yapışkan tomurcuklarından alt çeneleri yardımıyla kemirdikleri reçineye ağız salgılarını ekleyerek üretir Daha sonra arka ayaklarındaki özel keselere yerleştirerek kovana taşırlar Arı reçinası da denen propolisin özelliği içinde bakteri barınamamasıdır
Arılar propolisin antibakteriyel özelliğinden çok isabetli bir şekilde yararlanırlar Kovan içinde öldürdükleri ve dışarı taşıyamayacakları kadar büyük olan böcekleri propolisle kaplayarak bir nevi mumyalama işlemi yaparlar
Arılar reçineyi yandaki çizimlerde ve yukarıdaki resimde görüldüğü gibi çenelerini kullanarak ağaçlardan kazır
Son cümle dikkatle üzerinde düşünülerek okunduğunda şaşırtıcı ayrıntılar taşıdığı görülecektir Bu ayrıntıların tam anlaşılması için arıların propolosi kullanma şeklini ve yaptıkları işlemleri sırasıyla düşünelim
Öncelikle arılar bir canlı öldüğünde bedeninde bozulmaların olacağını ve ortaya çıkan maddelerin kovandaki canlılara zarar verebileceğini bilmektedirler Ayrıca bu bozulmayı engellemek için ölen canlının özel bir kimyasal işleme tabi tutulması gerektiğinin de farkındadırlar Mumyalama işlemi için de bakteri barındırmama özelliğine sahip bir madde olan propolisi kullanmaktadırlar
Buraya kadar sıralanmış olan bilgiler ışığında düşünerek şu soruları soralım: Acaba arılar bir canlıda meydana gelebilecek bozulmaları ve bu bozulmanın zararlı etkilerini nasıl yok edebileceklerini nereden bilmektedirler? Üstelik sadece bunları bilmekle kalmayıp propolis gibi bir maddeyi kullanıma geçirmeyi nasıl akletmiş olabilirler? Arılara bunu öğreten kimdir? Bu maddeyi arılar nasıl keşfetmişlerdir? Formülünü nasıl bulup, üretime nasıl geçmişlerdir? Bu formülün bilgisini diğer koloni üyelerine ve kendilerinden sonra gelen nesillere nasıl aktarmışlardır?
Mumyalama işlemi, antiseptik maddenin içeriği ve üretimi veya nerelerde kullanılacağı gibi konularda arıların bir bilgisinin olamayacağı ve vücutlarında bunları üretebilecekleri bir sistemi de kendilerinin meydana getiremeyeceği açıktır Bütün bunları arılar kendi kendilerine akledemezler Her aşamasında belli bir akıl ve bilgi gerektiren bu işlemleri arılar tesadüfen de öğrenmiş değildirler Çünkü tesadüfler, şuurlu ve akılcı hareketler ortaya çıkaramazlar
Bunlar, tüm bu işlemlerin nasıl yapılacağının arılara başka bir Akıl tarafından öğretilmiş olduğunu gösterir Bu bilgilerin tümü arılara yaratıcıları olan Allah tarafından ilham edilmektedir Yeryüzündeki herşey gibi arılar da Melik (bütün kainatın sahibi ve mutlak surette hükümdarı) olan Allah'a boyun eğmişlerdir:
Hak Melik olan Allah pek yücedir O'ndan başka ilah yoktur; Kerim olan Arş'ın Rabbi'dir (Mü'minun Suresi, 116)
Propolisin Çok Yönlü Kullanımı
Arı reçinesinin (propolisin) diğer bir kullanım yeri ise kovan inşaatıdır Arılar kovandaki çatlak ve delikleri bu maddeyle sıvarlar Ayrıca sıcaklığın çok yüksek olduğu bazı volkanik arazilerde (İtalya'nın güneyindeki Salerno arazileri gibi) peteklerin erimemesi için, petek hammaddesi olan balmumuna reçine ekleyerek balmumunun dayanıklılığını artırdıkları da gözlenmiştir
Kovan içinde değişik alanlarda kullanılan propolisin toplanması ve taşınması gibi konularda arılar arasında tam anlamıyla bir işbölümü vardır Propolis taşıyan arının kovana dönüşü polen taşıyan bir arınınkinden farklıdır Polen taşıyıcısı yükünü koymak için boş bir hücre arar Propolis taşıyıcısı ise hemen bu maddeye ihtiyaç duyulan inşaat alanına gider ve topladığı maddeyi diğer arılara gösterir İşçiler propolise ihtiyaç duyduklarında, taşıyıcının yanına giderler ve gereken miktarda maddeyi torbanın içinden alırlar Hemen balmumu ile karıştırarak yapışkan bir tutkal haline getirirler ve inşaat işlemlerinde kullanırlar Burada dikkat çekici olan nokta propolis taşıyıcısı arının inşaat işine karışmaması ve bu işle uğraşan arkadaşlarının yükünü almalarını beklemesidir 24 Arı kolonilerindeki her üyenin belli bir işi vardır Herkes kendi göreviyle ilgilenir, sadece bir iş aksadığında diğer arılar aksayan işlere destek olur Bu nedenle arı reçineyi hem toplayıp hem yamamakla veya mumyalamakla, hem de mumyaladığını dışarı taşımakla uğraşmaz Kovandaki işçi arıların tümü bu işlerin her birini yapabilecek yeteneklere sahip olsalar da, sadece kendi işlerini en iyi şekilde yapıp, diğer işleri o konuda görevlendirilmiş arkadaşlarına bırakırlar
İşçi arıların hayatları incelenirken unutulmaması gereken çok önemli bir nokta vardır 5-6 haftalık yaşamları boyunca işçi arılarda gerçekleşen görev değişikliklerinin tümü vücutlarında meydana gelen değişimlere bağlıdır Bazı bezler etkisizleşirken, yeni bezler ortaya çıkmakta ve farklı bir görev için harekete geçmektedir Örneğin arıların petek yapma dönemlerinde balmumu bezleri gelişir, dadılık dönemlerinde ise larvalar için besin üreten bezleri gelişir Gardiyanlık dönemleri geldiğindeyse işçi arıların vücutlarındaki salgı bezleri birdenbire zehir salgılamaya başlar Eğer tesadüfi bir gelişim söz konusu olsaydı, pek çok problem yaşanırdı; daha doğrusu tesadüfi bir gelişimle böyle düzenli bir sistemin meydana gelmesi asla mümkün olmazdı Örneğin larva besleme döneminde işçi arıların vücudundan arı sütü yerine zehir salgılanabilirdi Bu durumda larvaların tümü ölür ve arıların da soyu tükenirdi Ama bütün bu görev değişimleri sırasında hiçbir problem çıkmaz Herşey çok kontrollü bir şekilde, kusursuz bir düzen içinde gerçekleşir
İşçi arılar hayatlarının dördüncü dönemlerinde yine bir görev değişikliği yaşarlar
Dördüncü Dönem: Kovan Bekçileri
Arılar hayatlarının dördüncü dönemlerinde kovan girişinde nöbetçilik yaparlar Vücutlarında bir değişim olur; iğne bezleri gelişir ve zehir üretmeye başlar İşte bu dönemdeki arılar, kovan kapısında nöbet tutarak davetsiz misafirlerin içeri girmesini engellerler Gelen her canlı -arılar bile- kapıdaki nöbetçinin kontrolünden geçerek içeri girebilir Nöbetçi arının yerinden ayrılması durumunda ise hemen başka bir işçi arı gelir ve kovan kapısındaki nöbeti devralır
Arıların kovan bekçiliğini, sınır kapılarında giriş yapmaya çalışanlara uygulanan kontrollere benzetebiliriz Bir ülkenin sınır güvenliği çok önemlidir Bu nedenle alınan güvenlik önlemleri son derece fazladır Aynı şekilde kovanlardaki güvenlik önlemleri de son derece sıkıdır Gardiyan arılar kovana yabancı girişine hiçbir şekilde izin vermezler
Solda; Kovan kapısı önünde bekleyen bir gardiyan arı
Sağda; Saldırı kokusunu kovana yayan işçiler
Bütün arılar dış görünüş olarak birbirlerine çok benzemelerine rağmen kovana giren yabancı arılar hemen teşhis edilir Bu ayrımı arıların nasıl yaptığını araştıran bilim adamları şaşırtıcı sonuçlar elde etmişlerdir Arıların birbirini tanımasındaki en önemli etken kovan kokusudur Her arı kolonisinin kendine özgü, diğer kovanlardan onları ayıran bir kovan kokusu vardır Arılar birbirlerini bu koku sayesinde ayırt ederler Kovan kokusunu taşımayan canlılar kovan için tehlike demektir Bu nedenle kovandan olmayan her canlı, hiç ayrım yapılmadan, kapıdaki nöbetçilerin saldırısına uğrar
Başka bir kovana girmeye çalışan arılar farklı kokuları nedeniyle nöbetçiler tarafından hemen teşhis edilirler ve yine nöbetçiler tarafından kovandan dışarı atılırlar ya da öldürülürler
Yabancı bir canlı, kovan girişinde göründüğü zaman, nöbetçi arılar hemen sert tepkiler vermeye başlarlar Kovan dışından olduğu tespit edilen davetsiz misafire karşı nöbetçiler zehirli iğnelerini kullanırlar Nöbetçi arıların ilk hamlesinin hemen ardından genelde diğer kovan üyeleri de saldırıya katılırlar
  Kovan kokusunu taşımamasına rağmen kovana girmeye çalışan canlılar gardiyan arıların saldırısına uğrar ve kovandan atılır
Kovandaki kitlesel saldırıyı ateşleyen sinyal, yabancıya saldıran nöbetçi arının iğnesinden salgılanan kokulu bir kimyasaldır Bazı durumlarda saldırıyı başlatan kokuların salgılanmasının yanısıra huzursuz olan hayvandaki karakteristik duruş ve uçuş tipleri de kovandaki diğer arılar için alarm sinyali anlamına gelir Alarm sinyallerinin yayılmasının ardından yüzlerce arı kovan kapısına birikir Nöbetçi arıdan yayılan koku ne kadar kuvvetli olursa, arılar da o kadar heyecanlı ve savaşçı olurlar
Kovan saldırıya uğradığında gardiyan arılar hemen kokulu bir madde salgılar (yanda) Bu koku ve arıların duruş biçimi tüm kovanı harekete geçirir İşçi arılar kendi hayatları pahasına savunur
Arıların anlaşmasında son derece önemli bir yeri olan bu özel kokular, arılar ilk ortaya çıktıklarından beri kullanılmaktadır Arılar Allah'ın kendileri için yaratmış olduğu özel tasarımlara sahip bedenlerinde bu kokuları üretmekte ve bu yolla aralarındaki iletişimi sürdürebilmektedirler
İşçi Arıların Fedakarlığı
Bir balarısı soktuğu zaman, iğnesindeki çengeller kurbanın etine saplanır ve sonuçta tüm iğne takımı yerinden sökülür ve arı ölümcül şekilde yaralanır Saldıran arı ayrıldıktan sonra bile, kaslar çengelleri daha da içeri sokacak ve yaranın içine zehir pompalayacak şekilde kasılmaya devam edecektir Sağdaki resimde arınının bıraktığı iğne görülmektedir
Gardiyanlık yaptıkları bu dönemde işçi arılar aslında kendi hayatlarını riske atmaktadırlar Çünkü düşmana saldıran arı, iğnesini geri çekemediği zaman ölüm tehlikesi ile karşı karşıya kalır Balarılarının iğnesi bir kirpinin dikeni gibi küçük oklara sahiptir Bu yapısı nedeniyle iğne birçok hayvanın etinden geri çekilemeyebilir Nöbetçi arılar iğnelerini ancak başka bir arıyı ya da bazı hayvanları soktuklarında geri çekebilirler ve kendilerine bir zarar gelmez Ama özellikle insanları soktuktan sonra uçmaya çalışırken arıların iğneleri soktukları yerde takılı kalır ve arının karnının arka tarafı yırtılır Karnın yırtılmış kısmında, zehir salgısı ve onu kontrol eden sinirler vardır İç organlarındaki bu tahribat sonucunda arı ölür Ölen arıdan kopan salgı bezinin başka bir özelliği de, arının vücudundan ayrılmış olmasına rağmen kurbanının yarasına belli bir süre daha zehir pompalamaya devam etmesidir
Yandaki çizimde, kaslar, zehir kesesi gibi yapıların bulundugu, arının iğne takımı görülüyor
Kovanın korunması bütün koloniyi ilgilendiren önemli bir sorumluluktur Nöbetçi arılar da bu sorumluluğu kendi hayatlarını tehlikeye atarak yerine getirirler Kovandaki her arı, zamanı gelip de nöbetçilik görevini devraldığında aynı şekilde hareket eder ve kendi canı pahasına da olsa kovanı korur
Arıların bu fedakar tavırları, evrim savunucularının doğada bir "yaşam savaşı" olduğu, her canlının yalnızca kendi soyunu korumaya çalıştığı yönündeki iddialarını yalanlamaktadır
Arıların Fedakar Davranışlarının Gerçek Nedeni
Evrim teorisinin "hayatta kalma mücadelesi" tezine göre fedakarlık, açıklanması imkansız bir davranıştır Evrimcilerin iddiaları canlıların kendilerini korumak ve hayatta kalabilmek için savaştıkları doğrultusundadır Oysa doğanın sadece savaşan bireylerden oluştuğunu söylemek mümkün değildir Çünkü canlılar arasında yardımlaşma, fedakarlık gibi pek çok davranış vardır Bu durum karşısında bazı evrimciler canlıların tüm neslin devamı için kendilerini feda ettiklerini, yani bu işten çıkarları olduğu için fedakarlık yaptıklarını iddia ederler Elbette bu iddia kendi içinde pek çok çelişkiyi barındırmaktadır
Örneğin nöbetçi arılar çoğu zaman kendilerinden çok daha büyük olan eşekarısı gibi canlıların üzerine hiç düşünmeden atılırlar ve savaşırlar Arıların bütün bunları kendi kendilerini düşünerek yaptıklarını ve bundan bir çıkarlarının olduğunu iddia etmek cevaplanması gereken bazı soruları da beraberinde getirecektir Arılar bunu yaparken acaba "kolonideki yavruların korunması" gibi bir mantık yürütebilirler mi? Arıların geçmiş-gelecek gibi kavramları, bunlara yönelik kaygı ve beklentileri olabilir mi? İşçi arıların kovan savunması yaparken ölmelerinde ne gibi bir çıkarları olabilir?
Elbette ki arıların mantık yürütmesi söz konusu değildir Arıların bu işten hiçbir çıkarları da yoktur Zaten çıkarları olsa bile kendi hayatlarını tehlikeye atmalarının bir anlamı yoktur Nöbetçi arılar sadece kovanı koruma görevi kendilerine verildiği için böyle yaparlar
Hiçbir akla ve şuura sahip olmayan canlıların bir plan belirleyip, ona göre hareket etmesi, örnek yardımlaşmalar sergilemesi, özveride bulunması tesadüfen meydana gelecek davranışlar değildir Bunların o canlıya öğretilmiş, diğer bir deyişle Allah tarafından ilham edilmiş olması gerekir
Bu kitabın konusu olan arılar da yeryüzündeki diğer canlılar gibi Allah'ın ilhamıyla hareket eder Evrendeki tüm canlılar, atlar, kuşlar, böcekler, ağaçlar, çiçekler, kaplanlar, filler Allah'a boyun eğmişdir Yaptıkları her hareketi Allah'ın ilhamıyla yapmaktadırlar Allah Hud Suresi'nde canlılar üzerindeki hakimiyetini bize şöyle bildirmektedir:
  O'nun alnından yakalayıp denetlemediği hiçbir canlı yoktur Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerindedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır) (Hud Suresi, 56)
Beşinci Dönem: Besin Toplayıcısı Arılar
İşçi balarılarının hayatlarının son dönemlerindeki görevleri besin toplamaktır İhtiyaçları olan tüm besin maddelerini çiçeklerden temin ettikleri polen (çiçek tozu) ve nektar (bal özü) sayesinde karşılarlar Polen protein yönünden zengin bir maddedir, nektar ise hem enerji kaynağıdır, hem de balın ana maddesidir Arılar kışın besin bulamayacakları için kovanlarına bal depo ederler Kış için ayrıca polen depo edilmez, yalnız yağmurlu havalarda kullanılmak üzere yavru arılara yetecek kadar polen biriktirilir 28
BALARILARINDA SAVUNMA STRATEJİSİ: DÜŞMANI YOK ETMEK İÇİN ISI KULLANMA
 Avrupa'dan getirilen balarıları için, Japonya'daki eşek arıları tam bir baş belasıdır Yağma için kovana saldıran 30 eşek arısı, üç saat içinde tam 30 000 balarısını öldürebilir Ancak yerli balarıları yaban arılarına karşı mükemmel bir savunma mekanizmasına sahip olarak yaratılmışlardır Bir eşek arısı, yeni bir arı kolonisi keşfettiğinde, bunu hemcinslerine duyurmak için özel bir koku salgılar Kokuyu balarıları da algıladığından, kovanı savunmak üzere hemen girişe toplanmaya başlarlar Bir eşek arısı yaklaştığında 500 balarısı havalananıp hemen eşek arısınının etrafını sararlar Bedenlerini hızla titreştirmeye başlarlar Bu hareket arıların vücut ısılarınının artmasına neden olur Bu esnada eşek arısı adeta bir fırında pişiriliyormuşçasına ısınır ve sonunda kavrularak ölür
Bu türden bir saldırının, ısıya duyarlı filmle çekilmiş fotoğrafında, görünen beyaz bölgelerdeki sıcaklık 50 °C'ye kadar çıkmaktadır Balarılarının dayanabildiği bu sıcaklık eşek arıları için ölüm demektir
 Arılar çiçeklerden topladıkları poleni doğrudan doğruya kullanmaz, "arı poleni" veya "arı ekmeği" adı verilen bir maddeye dönüştürürler Bu dönüşüm çiçeklerden toplanan polenlere nektarla birlikte bazı enzimlerin eklenmesiyle sağlanır Elde edilen bu madde sadece beslenme için kullanılır
Polen ve nektar toplama görevi 21 günlük işçi arılara düşmektedir Bu aşamada artık balmumu yapmaya yarayan mum bezleri mum salgılamayı durdurur İşçi arılar kovan dışına çıkarak yeni ve tehlikeli görevlerine başlarlar Çiçekler arasında dolaşma görevi tehlikelidir çünkü arıların bütün düşmanları (örümcekler, yusufçuklar gibi) dışarıdadır Aynı zamanda arılar, kovan ve yiyecek kaynağı arasında sürekli uçuş halinde oldukları için de bu görev oldukça yorucudur Uçuş kasları yıpranan arılar kısa bir süre sonra ölürler
Arıların vücutları polen ve nektar toplamak için tasarlanmış özel sistemlerle donatılmıştır Arılar, nektarı bal kesesine doldurmak için yutar Polenler ise nektar gibi yutulmaz, kümeler halinde arıların arka bacaklarının yan taraflarına yapışık olarak açıkta kovana taşınır
__________________
|