gülgüzeli
|
Gelişin Tarih Oluyor Bana..
Her gelişin bir tarih oluyor bana Zaman ikiye ayrılıyor; senden önce ve senden sonra  Senden önce mevsim kış olur
Etraf, hayat öncesinin ağır sancılarını çeker
Günler, bir önceki hayatın taşa toprağa kazınmış paslı renklerinden sıyrılırlar
Düşen karlar, yağan yağmurlar, ıslıklı rüzgârlar birer renk silicisi olarak geçerler Her şey asıl rengine kavuşur, kimsesizliğini giyer
Toprak siyaha kaçan kahverengiye, ağaçlar çatlak bir griye 
Sen yokken, zamanın ellerinde bir oyuncağım sadece Bir üçgenin içinde bir tutsak; dün, bugün ve yarın tarafından sıkıştırılan, yumruklanan bir kum torbası
Dün, doymak ve gitmek bilmeyen acıları önüme yığarken; yarın, perdeli yüzünün gerisinde bana adı sanı duyulmayan korkular beslediğini söyler
Gün içinde Walter Benjamin’in meleğine dönüşürüm; vücudum acılar içinde düne bakarken, yüzüm korkular içinde yarına döner
Sen gelince  Sen gelince zaman dağılıyor; dün, bugün ve yarın eriyor
Sen gelince zaman yırtılıyor, yırtılan yerden zamansızlığa düşüyorum ‘Zaman’la anlamlarına kavuşan her şey kayboluyor; kaygı, korku, şüphe 
Sen gelince bir sen kalıyorsun yanımda, bir gözlerin  Sen gelince gözlerin çağırıyor
beni, gözü karalığını emmiyorum
Zamansızlıkta; dün ve bugünsüzlükte, bir de yarınsızlıkta sana tutunuyorum
Boşluğun orta yerinde bakışların tutuyor beni
Sen gelince baştan ayağa unutmak kesiliyorum
Sen gelince, ağırlıklarını üzerime boca eden ve başımdan acılarını döken zamanı
bütünüyle unutunca, sen oluyorum, tepeden tırnağa mutluluk 
Sen gelince, içimde, beyazdan pembeye pembeden mora kesilen bir badem ağacı büyüyor Gölgesi, boyunlarında yitik yeşil lale dolaştıran sevgililere yuva olan 
Sen gelince, kuşların şakıdığı şarkılarda güfte oluyorum
Sen gelince, kalbime, hesaba-kitaba karışmayan ve akıl-mantık hesaplarına isimlerini yazdırmayan haylaz çocuklar doluşuyor
Elimde elleri, gözlerimde bakışları ve yüreğimde sen oluyor,
hayat bizim için şenlikli bir oyun parkına dönüşüyor
Gelişini bir rüya, bir masal gibi yaşarım Gerçeğin el atmadığı bir düş gibi  Ve sonunda gelişin, bir el dokunuşuyla sonlanmış bir rüya olur Uykuyla hükmü biten bir masal  O zaman, bir şimşek çakar zamansızlığın orta yerinde Gerçeği örten siyah perde aralanırken, gerçek, vücudunu kımıldatıp pençesini uzatan bir dev olur Düş bir yerinden yırtılır, rüya biter, masalın sonu gelir
Gidersin  Göğümde, arkasında koyu karanlık bırakan kaymış bir yıldız olursun Sen gidince zaman yeniden dirilir ‘Bugün’ en somurtkan yüzünü giyinir; üzerime yeniden dünün acıları ve yarının muhtemel korkuları düşer Bir sıtma tutar bünyemi, titrerim Bugüne eklenemez, gerçeği bir yerinden tutamaz olurum Orta yerde, vücudu geriye bakan yüzü ise ileriye dönük o melek gibi kalırım Boğazımı, elinden oyuncağı alınmış çocuğun hıçkırıkları yakar Adımlarım kimsesizliğin bozkırına düşer; burnuma kumlar kaçar, içim gıcıklanır
Sensizlikte edindiğim alışkanlığa dönmek uzun bir zaman alır Bugün, yani gerçek, değdikçe bana; yüzün örtülür, gözlerin kapanır, ellerin kaybolur Sözlerin eski birer şarkı olur sonunda; ‘sen’li anların yükünü içime boşaltan 
Sen gidince, ve koca bir zaman, ‘bana tarih olan gelişin’ üzerine binince, mevsim kış olur yeniden Ne şenlikli bir oyun parkı, ne bir badem ağacı, ne de boynunda yitik yeşil lale taşıyan bir sevgili kalır Sen gidince ölüm gelir bana, zamanın yakasına ‘iliklenmiş’ eski bir anı olurum
alıntı
__________________
|