Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Hukuk sözlüğü

Eski 05-12-2008   #2
sudenaz
Varsayılan

Cevap : Hukuk sözlüğü



ıskat: düşürme; hükümden düşürme; yok etme; iptal

ıslah: düzeltme; davada tarafça düzeltme; iyileştirme; iyi bir hale getirme

ıslahât: düzeltme veya iyileştirme işleri

ıstılâh: terim

ıtlâk: salıverme; koyuverme; boşamak; demek; denilmek; tabir

ıttılâ: öğrenme; bilgilenme; haberdar olma; tanıma

ızrar: zarar verme; zarara sokma

ıztırâr: zorunluluk; çaresizlik

iade : geri verme; geri çevirme; eski duruma getirme

iade-i muhakeme : yargılamanın yenilenmesi

iaşe :yaşatma; besleme; geçinme

ibâre : deyiş; cümle; paragraf; bir bölüm söz

ibhâm: kapalı bırakma; açıklamama; belli etmeme; gizli kapaklı tutma

ibka : devamlı, sürekli kılma; yerinde bırakma


ibra : aklanma; temize çıkma; aklama; temize çıkarma Alacaklının, borçlusunda bulunan alacağından tamamen veya kısmen vazgeçmesi

ibraz: gösterme; meydana çıkarma; sunma

ibtida: başlama; başlangıç; ilkin; en önce; başta

icâb : gerekme; gerek; bir sözleşme için ilk söylenen söz

icabet etme: uyma

icbar: zorlamak

icabı hal: durumun gereği

icar: kiraya verme; kiraya verilme

icâre-i müeccele: sonradan alınacak kira

icareteynli vakıf: ivedili ve süreye bağlı kira sözleşmesi olan vakıf mallar

icazet : izin; ruhsat, diploma

icâzet-i lâhika: bir kimsenin izni olmadığı halde,yapıldıktan sonra bir şeyi kabul etmesi ve onaylaması:

icbar etme: zorlama

icmâl : kısaltma; özetleme; öz; özet genel toplamı

icra tetkik mercii: İcra-İflas dairesinin üzerinde olup, icra-iflas işlemlerinin doğru ve kanuna uygun olup olmadığını denetleyen ve ayrıca kanunun kendisine verdiği dava ve işleri gören özel mahkeme

İcra Vekilleri Heyeti : Bakanlar Kurulu

içtihad: özel görüş; anlayış; kavrayış

içtima: toplanma; toplantı; bir araya gelme

içtimaî: sosyal; toplumsal

içtinap : kaçınma; çekinme

idame : devam ettirme; sürdürme

idâre-i husûsiyye : il özel idaresi

ifa: ödeme; yerine getirme; bir işi yapma; edim

ifadat: sözler

ifade: anlatma; anlatış; anlatım

ifham: anlatma; anlatılma; bildirme; bildirilme

ifrağ: bir durumdan başka bir duruma sokma

iflas: Borcunu ödemeyen veya ödemelerini tatil eden borçlu hakkında yapılan takip sonucunda, mahkeme kararı ile tespit ve ilan edilen durum

ifraz : arazinin parçalanması; bölünmesi; parsellere ayırma; araziyi imar açısından uygun parçalara bölme

ifşasına müeddi: açıklanma gereği

ihale: Artırma veya eksiltme biçimiyle yapılan ve en uygun fiyatı teklif edene (en çok artıran veya eksiltene) işin/malın verildiği sözleşme yöntemi

ihâta: bir şeyin etrafını çevirme; sarma; kuşatma; etrafı çevrilme; anlayış; geniş bilgi

ihbar: haber verme; bildirme; bildirim

ihdas: ortaya çıkarma; kurma; bir şeyi ilk kez ortaya koyma

ihfa: saklama

ihkak-ı hak: kendiliğinden hak alma

ihlal etmek: zarar vermek; zedelemek; dokunmak; hakkını zedelemek; çiğnemek; bozmak

ihmal: dikkatsizlikten ve özensizlikten kaynaklanan kusur; savsaklama; gerekli özeni göstermeme

ihraç: çıkarma; dışarıya mal satma; dış satım

ihraz: benimseme; sahipsiz bir malı sahiplenme

ihtar : hatırlatma; dikkati çekme; uyarma; uyarım

ihtarname: Bir kimseye, bir hususu yerine getirmesi veya getirmemesi için yapılan yazılı uyarı; hatırlatma belgesi

ihticâc: delil veya tanık gösterme

ihtilaf : anlaşmazlık; uyuşmazlık; çekişme; niza; görüş farklılığı

ihtilat: karışma; katılma; bir araya gelme

ihtimam: özen; bir şey, iş ya da kişiye özel dikkat gösterme

ihtirâzi kayıt: çekince; önkoşul; belli hakları kullanma hakkının saklı tutulması

ihtiva etmek: içermek; kapsamak; içine almak; içinde bulundurmak

ihtiyati tedbir: Davacının, davasını kazanması durumunda, dava konusu şeye kavuşabilmesi için, davadan önce veya dava sırasında o şeyi garanti altına almasına yarayan önlem

ihtiyar etmek: seçmek; seçme hakkını kullanmak; tercih etmek; yeğlemek

ihtiyarî: isteğe bağlı; seçmeli; istemli

ihtiyat: sakınma;

ihzâr: hazırlama; huzura getirme;

ihzaren celb: sanığı veya tanığı, kendi arzusu nedeniyle gelmediği için mahkeme önüne hakim kararı ile zorla getirtme

ihzarî: hazırlayıcı; yetiştirici; hazırlık niteliğinde olan

ika etmek: yapmak; etmek; oluşturmak

ikâme: yerine koyma; yerine kullanma; dikme;yerine geçme; kaim olma; dava açma

ikametgah: bir kimsenin yerleşme kast ve niyetiyle oturduğu yer

ikamet etme: Bir yerde yerleşme iradesi ve niyetiyle oturma

ikmal: tamamlama; bitirme; devamlı olarak yiyecek içecek ve diğer gerekli malzemenin sağlanması

ikrâh: korkutma; bir kimseyi yapmak istediği şeyi yapmamaya, yapmamak istediği şeyi yapmaya korkutarak zorlamak

ikrar : saklamayıp söyleme; bildirme; açıkça söyleme; kabul

ikraz: borç verme; ödünç verme

iktifâ : yeter bulma; yetinme

iktirân: yakın varma; yanına gelme; yaklaşma; ulaşma; erişme

iktisabî: kazanma ile ilgili; edinme ile ilgili

iktisadi: ekonomik

iktisap : kazanma; kazanım; edinme; bir şeyin mülkiyetini elde etme

İktisat Vekâleti: Ekonomi Bakanlığı

iktiza: gerekme; gerektirme; gereklilik; işe yarama ilâm yargı belgesi; mahkemenin verdiği nihaî (son ) kararın, iki taraftan her birine yöntemine göre verilen onamlı örnekleri; mahkeme kararı örneği (sureti)

ila-nihâye: sonuna kadar

i'lâmât : bir davanın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren resmi vesikalar; kararı bildiren belge

ilamlı icra takibi: Para veya paradan başka bir şey içeren konularda, önce bir mahkeme ilamı alınıp, ilamlara özgü icra takibi yapılması

ilamsız icra takibi: Elinde bir mahkeme ilamı bulunmayan veya bulunmasına rağmen ilamlı icra yoluna başvurmayan kişilerin, alacaklarını elde etmek için başvurdukları icra yolu

ilga : ortadan kaldırma; yürürlükten kalkma; hükümden düşürme; geçersizleştirme

illet: hastalık; sakatlık; bozukluk; neden; sebep

illiyet bağı: nedensellik bağı; bir neden ile ortaya çıkan sonuç arasındaki ilişki

ilmî: bilimsel

ilmi içtihatler: Hukuk bilginlerinin hukuki sorunlarda ileri sunmuş oldukları görüş, düşünce ve kanaatlerdir

ilmühaber: belge; birinin herhangi bir durumunu (örneğin ikametgahını) gösteren durum belgesi

iltibâs: karıştırılma; benzeşim; karışıklık

iltihâk : katılma; karışma

iltisâk : yapışma; bitişme; kavuşma

iltizam : kendi için gerekli sayma; gerektirme

iltizami muamele: bir kimsenin malvarlığının aktifinde yer alan kalemlere dokunmaksızın, yalnızca pasifini artıran bir işlem yapması; taahhüt işlemi; borçlandırıcı işlem;

ilzâm : susturma; bağlama

imâl: yapma; yapılma; meydana getirme

imâr : bayındırlık; bayındır duruma getirme; geliştirme

imdi : buna göre; şu halde; o halde

imha: yok etme; ortadan kaldırma; mahvetme

imhâl : mühlet verilmesi; süre verilmesi; erteleme; yeni bir önel tanıma

imlâ : doldurma; doldurulma; yazdırma; yazdırılma; bir dilin cümlelerini, kelimelerini doğru yazma bilgisi

imtina: kaçınma; çekinme

imtisâl: gerekeni yapma; bir örneğe göre hareket etme; alınan emre boyun eğme

imtiyaz: ayrıcalık; farklılık

in'ikad : bağlama; kurulma; toplanma

inbiâs: gönderilme; meydana çıkma; ileri gelme

indinde: yanında

ind-el-hâce: lâzım olduğu; gerektiği zaman

ind-ettemyiz: temyiz sonunda; temyiz olunduğunda

infâk: beslemek; geçindirmek; nafakalandırmak

infisâh: fesh olunma; bozulma; hükümsüz kalma; dağılma; kendiliğinden ortadan kalkma

inhisar: tekel; monopol; alımın veya satımın tek bir elde toplanması

infisah: Ortadan kalkma; dağılma; fesholma

inkıta : kesilme; kesinti; ara verme

inkılâp: değişme; bir halden başka bir hale dönme; devrim

inkıyâd: boyun eğme; kendini teslim etme

inkisâm: taksim olma; parçalanma; bölünme; ayrılma

inkişaf : açılma; gelişme; gelişim; açınım

inkiza: bitim; sona erme

insicâm: bir düzeye gitme; düzgün söz; düzgünlük; tutarlık

inşâî: inşaya, yapıya ait

inşaî hak: yenilik doğuran hak; bir hukuki durumun ortadan kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir hukuki durumun yaratılması için kişinin kullandığı hak

intac: sonuç verme; nitelendirilme; sonuçlandırılma; bitirme

intifa: yararlanma; bir şeyden istifade etme

intifa hakkı: yararlanma hakkı; başkasına ait bir malda, kullanma ve ürünlerinden yararlanma yetkilerine sahip olmayı içeren irtifak hakkı çeşidi
intifa hakkı: Başkasına ait bir mal (hak) üzerinde, kullanma ve ürünlerinden yararlanma yetkilerine sahip olmayı içeren irtifak hakkı çeşidi

intikal: Bir mal üzerindeki tasarruf hakkının, kanun ile belli kimselere geçmesi

intihâb: seçme; seçilme; seçim

intikal: geçme; geçirim; nakil; birinden diğerine geçme; yer değiştirme; el değiştirme bir mal üzerindeki tasarruf hakkının kanun ile belli kimselere geçmesi

intikal: geçiş; göçüş; anlama; kavrama; yer değiştirme; el değiştirme

intizâm: düzgünlük; çeki düzen; düzenlilik

intizâr: bekleme; beklenilme; gözleme; gözlenilme

inzibât: yolunda olma; genel emniyetin yolunda olması; sıkı düzen

inzimâm: eklenme; katılma; ilave

ipham: belirsizlik

ipka: kalma; yerinde bırakma; görevinde bırakma; yenileme

ipotek akit tablosu: İpoteğin kurulması sırasında tapu memuru tarafından düzenlenen ve ipoteğin durumunu gösteren resmi senet

ipotek belgesi: Tapu sicil müdürlüğü tarafından verilen ve ipotek akit tablosunun özetini içeren belge

ipotek: Hak sahibine, alacağını, bir taşınmaz malın değerinden elde etme yetkisini veren sınırlı bir ayni hak

ipotekli borç Senedi: Taşınmaz rehni ile güvence altına alınmış kişisel bir hak nedeniyle, yetkili tapu görevlilerince ilgili taşınmaza değer biçilerek, taşınmaz değerinin bağlandığı (sürümünün kolaylaştırıldığı) kıymetli evrak

iptal: hukuk kurallarına aykırı biçimde yapılmışbir idari işlemin yargı organının kararıyla ortadan kaldırılmasıdır

İptidai itiraz: ilk itiraz

îrâd: gelir; gelir getiren yapı; söyleme, getirme

irae: tayin etme; gösterme

irae edilmek: gösterilmek

iras : yapma; etme; birine (zarar) verme, sebep olma

irat Senedi: Bir alacak nedeniyle üzerinde gayrimenkul mükellefiyeti kurulan bir taşınmazın değerinin, taşınmazdan ödenmesi gerekli bir para borcu biçiminde bağımsızlaştırılarak, sürümünü artırmak için bağlandığı kıymetli evrak

irca : eski duruma çevirme; geri döndürme; indirgeme

irca olunma: eski duruma getirme; çevirme; döndürme

irsen : irs yoluyla; miras yoluyla (geçerek)

irtibat : bağlantı; ilişki; ilgili olma

irtifak : hacet talep etme; ihtiyaç duyma; yükümlenim

irtifak hakları: Bir taşınmaz üzerinde, bir kullanma ve yararlanmaya rıza göstermeyi veya mülkiyete özgü bazı hakların kullanılmasından kaçınmayı gerektiren ve diğer bir taşınmaz veya kişi yararına ayni hak olarak tesis edilen hukuki işlem

irtihan : rehin olarak alma, alınma

is'af : yerine getirme

isâl : vardırma; vardırılma; ulaştırma; ulaştırılma

isbât: şahit ve delil göstererek doğrusunu ortaya çıkarma

iskan ruhsatı: Bir binada oturulabilmesi için, yapının tamamlanmasından sonra ve İmar Kanunu'na göre, o yapının kullanılabileceğine ilişkin olarak verilen belge

isnad: bir şeyi veya bir işi, birisi için yaptı diyebilme; bir şeye dayandırma; yükleme

isti'dâd: kabiliyet; akıllılık; anlayış; yetenek

istiane : yardım isteme

isticar :kira ile tutma; kiralama

isticvap: sorguya çekme; sorguya çekilme

istida : dilekçe; arzuhal; emanet bırakma; himaye (korunma) talep etme

istidlâl: bir kanıta dayanarak, bir nesneden sonuç çıkarma; kanıt ile anlama

istifa: İsteğe bağlı olarak bir görevden ayrılma


istifade: yararlanma; faydalanma

istiglâl : ipotek; ev, dükkân, tarla ve bunlara benzer taşınmazların geliri, karşılık gösterilerek rehine koyma

istihap: yanına almak

istihdâf : hedef tutma; amaç edinme; amaçlama

istihdâm: hizmete kabul etme; kullanma; çalıştırma

istihkak : hak istemek; hak ediş; bir şey üzerinde hak iddiasında bulunma

istihkak davası: taşınır veya taşınmaz bir mal üzerinde mülkiyet veya diğer bir aynî hak iddiasında bulunmayı konu alan dava

istihlâk : tüketim; kullanarak bitirme

istihrâç: çıkarma; çıkarılma; netice çıkarma; anlam çıkarma; anlama

istihsal : üretim; üretme; elde etme

istikraz : borç alma; ödünç alma

istilzâm : gerektirmek

istimâ : davada dinleme; yargıcın duruşmada iki taraf veya vekillerinin sözlü olarak ileri sürdükleri sav ve savunmaları ile,tanık ve bilirkişinin beyanlarını dinlemesi

istimâl : kullanma

istimlak: kamulaştırma; Devlet veya kamu tüzel kişilerinin, kamu yararının gerektirdiği durumlarda, bedelin peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmazın tamamına veya bir kısmına kanunda gösterilen yöntemlere göre kamu yararına el koyması

istimval : ilgililerin rızası olmasa bile yasa gereğince ve değer pahası karşılığında kişilerin mallarına el konulması

istina : dayanak; dayanma

istinâbe: davanın görülmekte olduğu mahkemeye gönderilmek için başka bir yerde bulunan bir tanığın oradaki mahkemece ifadesinin alınması

istinad : dayanma; senet, delil sayma

istinâd etmek: dayanmak; bir şeyi dayanak(mesned) olarak almak

istinkâf : çekimser kalma; çekinme; geri durma; sakınma

istinsah: suret çıkarma

istirdâd : geri alma; alınma; geri isteme

istisna : ayrı tutma; kural dışı sayma

istisna sözleşmesi: Yüklenicinin (müteahhidin), ücret karşılığında, iş sahibi için eser ortaya çıkarmayı borçlandığı sözleşme; eser sözleşmesi

İstizah: açıklama istemek

iş'âr : bildirme; yazı ile bildirme; gösterme

işgal: Tapu kütüğüne göre sahipsiz mal durumuna geldiği anlaşılan taşınmaz malları edinme yolu

işhâd: şahit getirme; tanıklık ettirme; tanık gösterme

işkâl : zorlaştırma; güçleştirme

iştigal: meşgul olma; bir işle uğraşma

iştirâ : alım hakkı; satın alma hakkı; hak sahibine istediği zamanda bir şeyin malikinden, o şeyin mülkiyetinin kendisine kararlaştırılan bedel karşılığında devrini isteme yetkisi veren hak

iştira hakkı: Hak sahibine, istediği zamanda, bir malın malik

iştirâk: katılma; ortak olma; ortaklık

iştirak halinde mülkiyet: Kanundan veya sözleşmeden ötürü birbirlerine ortaklık bağı ile bağlı bulunan kimselerin, bu ortaklıkları nedeniyle bir malın mülkiyetine elbirliğiyle sahip oldukları ve her birinin hakkının, o malın tamamını kapsadığı mülkiyet biçimi

ita : verme; ödeme

itfa : söndürme; ödeme; bir borcu, ödeme, takas, af gibi bir sebeple kapatma; sona erdirme

itmam: tamamlama

ittiba: uyma; itaat etme

ittihâd: bir olma; birleşme; birlik

ittihâz : edinme; edinilme; kabul etme; sayma; tutma; alma

ittisâl : bitişme; kavuşma; yakınlık

ivaz : karşılık; bedel; eder; karşı bedel; mukabil eda; fiyat

izaa : kaybetme; yitirme

izafe : zammetmek; katmak; karıştırmak

izale: giderme; giderilme

izale-i şüyuu: Herhangi bir malın kendisinin veya satılarak bedelinin paylaştırılması suretiyle, bu mal üzerindeki ortaklığın (paydaşlığın) giderilmesi

izhâr : açıklama

kaanî : kanaat eden; yeter bulup fazlasını istemeyen; inanmış; kanmış


kaasır : zorla işleten; kısa

kabil : kabul eden; kabul edici; olan; olabilir

kabl-el-işgal: işgalden önce

kabz : alma; elde tutma; edinme

kabzeylemek: almak; elde tutmak; edinmek

kadastro :arazilerin,arsaların yerini, alanını, sınırlarını ve sahiplerini belirtip plana bağlama işi;

Kadastro: Arazilerin ve arsaların yerini, alanını, sınırlarını ve sahiplerini belirtip plana bağlama işi

kadîm : çok eski zaman; eski

kâffe : hep; bütün; cümle

kâfi : yeter; yeterli

kagir: Taş veya tuğladan imal edilmiş yapı; kargir

kaide: kural; usul; ilke; prensip; esas; temel;yol; taban; ayaklık

kaim : başka bir şeyin ya da kişinin yerine geçen

kaime: kağıt para

Kal' : koparma; sökme; çıkarma; çıkarılma; temelinden çekip alma

kalbetme: değiştirme; çevirme

kambiyo taahhüdü: Ticari bir senet üzerine imza koymak suretiyle doğan soyut borç

kambiyo senetleri: poliçe, çek ve bonodan ibarettir

kamu düzeni: Bir ülkedeki kurum ve kuralların, devletin güvenliğini, kamu hizmetlerinin iyi işlemesini ve bireyler arasındaki ilişkilerde huzuru, hukuk ve ahlak kurallarına uygunluğu sağlamasıyla oluşan düzen

kamu haczi: Devletin, Vergi Usul Kanunu kapsamına giren vergi, resim, harç ve bunlara bağlı ceza, faiz ve zamlar ile kamu hizmetleri uygulamasından doğan ve ödenmeyen alacakları nedeniyle, borçlu durumundaki kişilerin mal ve haklarına el koyması

kamu hakları: şahıslar ile devlet arasındaki ilişkiyi düzenleyen hukuk kurallarından, yani kamu hukukundan doğan haklardır

kamu hizmeti: Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri tarafından veya bunların gözetimi ve denetimi altındaki diğer kişilerce, kamunun genel ve ortak gereksinimlerini sağlamaya yönelik olarak sürdürülen faaliyetler

kamu hukuku: Devletin örgütlenmesi, faaliyetleri, yetki ve görevleri ile devletle kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk dalı

kamu malları: Özel mülkiyete konu olamayan ve doğrudan doğruya kamunun (halkın) yararlanmasına ayrılan mallar

kamu tüzel kişileri: Tamamen kamu yararının gerçekleşmesi için çalışan ve kamu gücü kullanan, kanunla veya kanunun verdiği açık yetkiyle kurulan kamu idare ve kurumları

kamu Yararı: Kamunun, ulusal birliğin ve devletin gereksinimleriyle ilgili ve bunlara uygun olan durum

kamulaştırma: Devlet veya kamu tüzel kişilerinin, kamu yararının gerektirdiği durumlarda ve karşılığını (bedelini) peşin ödemek koşuluyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunda gösterilen usullere göre mülk edinmesi

kanaatbahş: inandırıcı

kanun: anayasanın yetkili kıldığı organ tarafından bir şekilde ve bu ad altında tespit edilmiş bulunangenel, sürekli ve soyut hukuk kurallarıdır

Kanun hükmünde kararnameler: TBMM' nin bir kanunla yetki vermesi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından belli konuları düzenlemek amacıyla çıkarılan yazılı hukuk kurallarıdır

kanun tasarısı : Nakanlar kurulunun hazırlayarak TBMM ' ne sunduğu kanun projeleridir

kanuni intifa hakkı: Kanun tarafından bazı kişilere tanınan ve hakkı doğuran olayın ortadan kalkmasıyla son bulan; hak sahibine, başkasına ait bir mal (hak) üzerinde kullanma ve ürünlerinden yararlanma yetkisi veren bir irtifak hakkı

kanuni ipotek hakkı: Kanunun öngördüğü bazı durumlarda, bazı kişilerin (kanun gereği) sahip olduğu ipotek kurma hakkı

kanuni müşavir: Vesayet altına alınmasına gerek olmayan ancak fiil ehliyetinden kısmen mahrum edilmesi kendi yararına olan reşit kimseye, bazı işler için görüşü alınmak üzere mahkemece atanan danışman

kanuni şuf'a hakkı: Kanundan (müşterek mülkiyet hakkından) doğan ve hissedarlık (paydaşlık) devam ettiği müddetçe varlığını koruyan, hak konusu şeyin bir üçüncü kişiye satılması halinde hak sahibine o şeyi öncelikle satın alma yetkisi veren hak

karabet: yakınlık

karâr-gîr : kararlanmış; kararı verilmiş; karara bağlanmış

kârine : ipucu; belirti; bilinen bir olgudan bilinmeyen bir olgunun (sonucun) çıkarılması

karineyi hal: duruma göre

karye : köy

kat' : kesme; kesilme; karar verme; sona erdirme

katibi adil: noter

kat irtifakı: Yapılmakta veya ileride yapılacak olan bir binanın yapımı borcunu ve bina tamamlandığında da kat mülkiyeti kurulması yükümünü doğuran bir irtifak hakkı

kat maliki: Bağımsız bölümler üzerinde kurulan kat mülkiyeti hakkına sahip olan kişi

kat malikleri kurulu: Kat mülkiyetine konu taşınmazdaki bütün kat maliklerinin oluşturduğu kurul

kat mülkiyeti: Bir yapının bağımsız bölümleri üzerinde kurulan, arsa payı ve anagayrimenkuldeki ortak yerlerle bağlantılı özel bir mülkiyet hakkı

kâtib-i adil: noter

katiyet kesbetmek: hale gelmek

kavâid :kaideler; usuller; kurallar; yasalar

kavi: kuvvetli

kaynak hakkı: Hak sahibine, bir başkasının arazisindeki kaynağın sularını almak ve kendi arazisine akıtmak (kullanmak) yetkisi veren bir irtifak hakkı

kazaî içtihatler: Mahkemelerde vermiş oldukları kararlarda bir sorunun çözümlenmesiyle ilgili olarak kabul edilmiş olan ilkelerdir

kazaî karar:yargısal karar

kaza-î merci: yargı organı; mahkeme

kazaî tefsir : yargısal yorum

kaziyye-i muhkeme: kesin hüküm

ke-en-lem-yekün : sanki yokmuş; hiç yokmuş; hiç olmamış gibi

kefalet : kefil olma; kefillik, bir kimsenin alacaklısına karşı, o kimsenin borcunun yerine getirilmesini sağlamak yükümlülüğü altına girmek

keff-i yed : elçekme; vazgeçme; karışmama

kemâl : olgunluk; tamlık; eksiksizlik

kerhen: iğrenerek; istemiyerek; hoşlanmıyarak; zorla; zoraki

kesb : çalışıp kazanma; edinme

kesbetmek: kazanmak; edinmek; sağlamak

ketmetmek : gizlemek; saklamak; sır tutmak

keyfiyet : iş; durum; mesele

kezailik: aynı şekilde

kıstâs : ölçü; ölçüt

kışlak :kışın hayvanların yayılıp otlamasına uygun yer Bir veya birkaç köy ya da beldeye, ayrı ayrı veya ortak olarak, kış mevsiminde hayvanlarını barındırmaları ve otundan yararlanmaları için tahsis edilen veya öteden beri bu amaçla kullanıla gelen arazi

kıyâs : karşılaştırma; oranlama; örnekseme

kifâyet: kâfi olma; yetme; yetişme; yeterli olma; yeterlilik

kişisel haklar: kişinin maddi ve manevi tüm varlığı ile ilgili bulunan ve bu varlığın serbestçe geliştirilmesi amacına yönelik olan hak ve hürriyetlerdir

kitab'ül-icare : icar kitabı; Mecelle'de kira bölümü (faslı)

kollektif şirket : ticari bir işletmeyi ticari ünvan altında işletmek üzere hakiki şahıslar arasında kurulan ve ortaklardan hiçbirinin sorumluluğu sınırlanmamış olan ticari şirkettir

konkordato: Dürüst borçlunun önerip de en az üçte iki alacaklısının kabulü ve ticaret mahkemesinin onaması ile ortaya çıkan bir anlaşmayla, alacaklıların bir kısım alacaklarından vazgeçmesi ve borçlunun da bu anlaşmaya göre kabul edilen borcun belli yüzdesini, tamamını ya da daha fazlasını, kabul edilen vadede ödeyerek borcundan kurtulması

kontrat :mukavele; sözleşme

kuru mülkiyet: Bir mal üzerinde, (malikin sahip olduğu ayrıcalık ve yetkilere zarar gelmemek üzere) bir başkasına tanınan intifa veya sükna gibi fiili kullanma hakkının varlığı durumunda malikin sahip olduğu mülkiyet hakkı

kuyûd :kayıtlar; bağlar; deftere geçirmeler

kuvvei müsellaha: güvenlik kuvvetleri

külfet :sıkıntı; zorluk; yük; zahmet; eziyet

küsur :artık

küşad :açma; işletmeye açmak

kütüb :kitaplar



lâ-akall:en azından; daha aşağı olmaz

lâfz (lafız):söz

lâhik :yetişen; ulaşan; eklenen; sonradan tayin edilen; yenisi

lâübâlî:ilişiksiz; kayıtsız; saygısız; senli benli

lâ-yete gayyer:sabit; değişmez; bozulmaz

layiha :dilekçe; yazılı dilek; istek; tasarı

lede-l-hâce:hacet,ihtiyaç görüldüğü zaman

ledelicap :icap ettiğinde

levâzım :gerekli şeyler; malzeme; malzemeler

livâ' :bayrak; mülkî idarede kazâ ile vilâyet arasında bir derece; sancak

lokavt: İşveren tarafından kendi teşebbüsüyle veya bir işveren kuruluşun kararına uyarak işçilerin topluca işten uzaklaştırılmasıdır

lükata:buluntu; sokakta bulunup alınan sahibi belli olmayan şey
maada: …başka

maddi mal: Taşınır ve taşınmaz mallar gibi fiziksel varlığı olan, gözle görülüp elle tutulabilen mal

ma'dûd:sayılı;

madde-i sabıka :yukardaki hükümler; geçen hükümler; daha önce anılan maddeler

madrûb :dövülmüş; darbolunmuş; vurulmuş

mafevk: üst

mağsûb :gasbedilmiş; zorla alınmış mahal yer

mahalli idareler: Köy, kasaba ve şehir adı verilen belli yerleşim alanlarındaki mahalli ihtiyaçları gidermek üzere çeşitli kamu hizmetlerini yürütmekte olan kuruluşlardır

mahcuz :haczedilen; hacizli; üzerine haciz konulmuş

mahcur: Vesayet altına alınmış kişi; kısıtlı

mahdut :sınırlanmış; tahdit edilmiş

mahfuz :saklı; gizli

mahiyet :nitelik; bir şeyin aslı, esası, içyüzü

mahkumunbih: hüküm konusu

mahlûl :hallolunmuş; çözülmüş; mirasçısı bulunmayan ve hükümete kalan

mahrum: yoksun; dilediğini, istediğini elde edemeyen

mahsulât:mahsuller; ürünler

mahsup :hesap edilmiş; hesaba dahil edilmiş

mahsus :özgü; özel; müstakil; özel olarak

makable şâmil:geçmişe dokunan; geçmişe etkili olan; geçmişteki olayları da etkileyen

makable teşmil:bir hükmün etkisinin geriye yürütülmesi

makrûn :yakınlaştırılmış; yaklaştırılmış; yakın; ulaşmış

maksûr :kasrolunmuş; kısıtlanmış; kısıtlı

maktu :götürü; belirli; miktarda; değeri biçilmiş; pazarlıksız

makule:çeşit; tür; soy

mal birliği: Eşlerin, (evlilik sözleşmesinde birliğe dahil olmayacaklarını belirttiği mallar istisna olmak üzere) evlenme zamanında her birinin malik olduğu ve evliliğin devamı süresince mülk edindiği bütün malların dahil olduğu birlik üzerinde kocanın (karının şahsi malları hariç olmak üzere) mülkiyet hakkına sahip olduğu mal rejimi

mal Ortaklığı: Eşlerin, ortaklığa girecek mal ve gelirleri sınırlandırmamış olduğu ve bunlar üzerindeki mülkiyet hakkını ortaklaşa kullanarak hiçbir payında bağımsızca tasarruf edemediği mal rejimi

malik: Mülkiyet hakkı sahibi; bir şeye sahip olan kişi

mamelek:malvarlığı

mansub :atanmış; nasbolunmuş

marifetiyle:yoluyla;aracılığıyla

maruz :arzolunmuş; bir şeyin karşısında etki altında bulunan

masarif:masraflar; giderler

maslahat:emir; buyruk; madde; husus; dirlik düzenlik; iş

masrûf :sarfedilmiş; harcanmış

masarifi muhakeme: muhakeme masrafları

matbu: Basılı; basılmış

matlab :talep olunan; istenen şey

matlubat:alacaklar; istenen şey

matrah: Bir verginin miktarını belirtmek için esas alınan değer

matuf :yöneltilmiş; yönelik

mazarrat:zarar; zararlar; zarar verici; zarar verme

mazbata :tutanak

mazbut vakıf:yönetimi devlet tarafından ele alınmış vakıf

mazhar :erişen; bir şeyden yararlanma; ulaşma

mazireti sahiha: gerçek engel

mazmûn:ödenmesi gereken şey

maznun :zanlı; sanık

meail: sorunlar

me'cur :kiraya verilen şey; kiralanan

mebaliğ:meblağlar; tutarlar; ganimetler; paralar

mebânî :binalar; yapılar

mebde :evvel;başlangıç; prensip; ilk unsur

mebi :satılan şey

meblâğara tutarı; akçe

mebnî :buna dayanan; den dolayı; den ötürü; bu sebeple; bu yüzden; üzerinde kurulu

mecâri :su yolları; akıntı yerleri; su yatakları; mecralar

meccanîparasız; bedava

mecmuu:tümü; tamamı; hepsi

mecra :bir işin gidiş, oluş yolu; akarsu yatağı; su yolu

meçhul:bilinmeyen; tanınmayan

meçzum: anlaşılan

medar :dayanak; yardım; elverişli

medarı tatbik: uygulanabilir

medlûl :delillendirilmiş; delil getirilmiş şey; bir kelimeden veya işaretten anlaşılan

mefhumu muhalif:karşıt kavram

mefruğunbih :devir konusu şey

mefruğunleh :kendisine bir şey ya da hak devrolunan kimse

mefruşat: Döşeme; ev eşyası

Mefsuh: feshedilmiş

mehil :süre; önel

melhuz:muhtemel; gerekebilecek; umulur; beklenir

memalik: ülke

memnu :menedilmiş; yasaklanmış; yasak

memur: kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri yapmak üzere atanmış olan kişilerdir

men :yasak etme; bırakmama; durdurma; esirgeme; vermeme; önleme

men etmek:engellemek; yasaklamak

menafil: yararlar

men'i muaraza davası:bir mal üzerinde;başka bir kimse tarafından ileri sürülen hak veya yapıların el atmanın önlenmesi isteğiyle açılan dava

menâfi :menfaatler; yararlar; çıkarlar

menba' :kaynaklar; çıkış yeri

menfaati amme:kamu yararı

menkul :taşınır; taşınır mal

menkuz: bozulan

menşe: kaynak; kök; başlangıç

mera :bir veya birkaç köy veya beldeye ayrı ayrı veya ortak olarak,hayvanları otlatmaları ve otundan yararlanmaları için tahsis edilen veya öteden beri bu amaçla kullanılagelen arazi

merbut:bağlı

merhun:rehnedilen mal

mer'i :yürürlükte; geçerli

meriyet:yürürlük

mersule: Gönderilen

mesağ :izin; ruhsat; cevaz

mesaha:ölçme; ölçümleme

mesail: meseleler

mesâkin:meskenler; oturulacak yerler

meskûn :içinde insan oturan; oturulan; yerleşilmiş

mesmu :dinlenen; dinlenebilir; karar için incelenebilir

mesned :isnad edilen şey; dayanılan şey; dayanak; rütbe

mesul :sorumlu

meşfu :şuf'a (önalım) hakkının ilişkin olduğu mal

meşhudat: şahitlik

meşrut :şart koşulmuş; şartlı; şarta bağlı

meşruta tevliyet davası: vakfeden kişinin mütevelliği kime şart kıldığı yolundaki uyuşmazlıkla ilgili dava

mevdaddı mahsusa: özel hükümler

mevaşi :koyun,keçi,öküz,inek gibi hayvanlar; geviş getiren hayvanlar; hayvan

mevhûm:varsayılan; var olarak kabul edilen; kuruntuya dayanan

mevkuf :vakfedilen şey

mevrid :varacak yer

mevsukiyet: sağlamlık

mezkûr:zikredilen; sözü edilen; anılan

mezrûât:ekilip biçilmiş tohumlar; ekinler

mezun :izinli; yetkili; bir okulu (kursu) bitiren kişi

mezuniyet:izin; yetki; bir okulu (kursu) bitirip diploma alma

mikâp :bir şeyin küp olarak değeri (örneğin; metremikâp: metreküp)

milk :kudret; tasarruf; mülk

minval: şekil

miras Şirketi: Mirasın açılmasından, bölüştürülmesine kadar, mirasa dahil olan mal, hak ve borçların oluşturduğu topluluk

misillû :benzer; örnek gibi

muaccel:ivedi; peşin; vadesi (eceli) gelmiş; ödenmesi gereken hale gelmiş

muacceliyet:borcun vadesinin gelmiş olması

muaddel: değişik

muaddün-li-l-istiglâl:kiraya verilmek üzere yapılmış şey; kiralık eşya

muadil :denk; eşit

muafiyet:affedilmiş olma; bağışıklık; yükümlülük dışında tutulmuş

muâhede: antlaşma; karşılıklı ant içme

muahhar :sonraya bırakılmış; tehir edilmiş; sonraki

muallak :havada boşta duran; sürüncemede kalmış

muamelat:muameleler; işlemler

muaraza :çekişme; sataşma; birbirine karşı gelme; bir hak talebi; kavga

muavin :yardımcı

muayyen:belirli; belli; saptanmış

muayyen mâ-adâ:başka; dışında

mubayaa :satın alma

mucibince:gereğince; uyarınca

mucip :gerektiren; gerektirici; icapcı; öneri sahibi

mucip sebepler:gerektirici sebepler; gerekçe

mugayir :aykırı; zıt; ters

muhakeme:yargılama

muhammen:tahmin edilen

muharrer :yazılı; yazılmış

muhassas:tahsis olunmuş; tayin edilmiş; özgü

muhatara :riziko; zarara uğrama tehlikesi; tehlike; zarar ve ziyan

muhayyerlik:bir sözleşme ile,belirlenen edimin yerine bir başkasını geçirmek yetkisi; seçimlik hak

muhdesat :sonradan yapılmış; sonradan meydana gelmiş şeyler; yeni şeyler

muhik :haklı; geçerli; uygun; gerekli

muhkem kaziye:kesin hüküm

muhtar:özerk; bağımsız; köyde devlet işlerini gören köyün başı

muhtelif:çeşitli; değişik; farklı

mukabil:karşılık; karşı

mukabeleihilmisil: karşılıklılık esası

mukaddem: önce; önce gelen; daha öncede bulunan

mukadderat:kader; yazgı; ölçülebilen,sayılabilen şeyler

mukarrer :kararlaştırılmış

mukarrerat:kararlar; kararlaştırılan şeyler

mukataa: arazinin belli bir ücret karşılığında kiraya verilmesi; bağ,bahçe,arsa durumuna getirilen ekim toprağı için verilen vergi

mukavele:sözleşme; akit; bağıt

mukayyet :kayıtlı; sınırlı; kaydolunmuş; deftere geçirilmiş

mukriz :ikraz eden; borç veren; ödünç veren

muktazigerekli

munkati :kesilmiş; ara verilmiş

munkazi: bitmek

munsifane: insaflı ölçüde

muntafî: sönme; ortadan kalkma

muntazır:bekleyen; gözetleyen

murabaha: kanunun belirlediğinden fazla faiz alınması; tefecilik

murakabe: denetleme; kontrol; gözetme

muris: kazandıran; veren; miras bırakan, ölümüyle, hakkında miras hukuku hükümlerinin uygulandığı kişi; miras bırakan

murtabit:bağlantılı

musaddak:tasdikli; onaylı

musakkaf :üstü tavanla örtülmüş; tavanı,damı olan;

musakkafatgelir getiren kapalı (damlı) binalar

mutad :alışılmış; âdet olunmuş; normal

mutalebetalepte bulunma; istemde bulunma

mutasarrıf:tasarruf eden; sancakların en büyük mülki amiri

mutavassıt:aracı; aracılık eden; vasıta olan

mutazammın:içine alan, üstüne alan; kefil olan; ödemeyi üstlenen

mutazarrır :zarar gören kimse

muteber :geçerli; itibarlı; hatırı sayılır; güvenilir; sağlam

muteberiyet:geçerlik; geçerlilik

muttali :öğrenme; haberdar olma; bilgilenme

muvâcehe:yüzleştirme; yüz yüze gelme

muvafakat :uygun görme; onama; razı olma; rızası olma

muvafık :uygun; yerinde

muvakkat:geçici; süreksiz

muvâzaa :danışıklı işlem

muvâzene:denge

muzâf :izafe edilmiş; bağlı; bağlanmış; katılmış; yönelik

mübâdele:bir şeyin başka bir şeyle değiştirilmesi; değiştirme; değiş-tokuş; değişim

mübayaa :satın alma

mübâyenet:birbirine zıt olan şeyler, kaideler, iddialar, hükümler arasındaki görünüş

mübâyin :zıt; aykırı; ters

mübeyyin:gösterir

mücâvir :komşu olan; yanında bulunan

mücbir :zorlayıcı; zorlayan

mücerred :soyut; genel

mücmel :kısa ve öz olarak anlatılmış; açıklanmadıkça ne anlama geldiği anlaşılamayan ibare

müctemian:topluca; toplu olarak

müdafi :savunucu; savunan

müdahalenin men'i: Taşınır veya taşınmaz bir mala karşı yapılan maddi elatma veya sataşmanın, ayni hakka dayanılarak önlenmesi

müddea:davacının dava ettiği şey; dava konusu

müddeaaleyh:davalı; hakkında dava açılan kişi

müddeabih :dava konusu

müddei :davacı; iddia eden kişi

müddei aleyh:davalı; hakkında dava açılan kişi

müddei umumi:savcı

müebbet :sonsuz; süresiz

müeccel :vadeli; vadeye bağlanmış; zamanı henüz gelmemiş

müeddî :tediye eden; eda eden; doğuran

müesses:kurulmuş; kurulu; tesis edilmiş

müessir :tesir eden; etkili; tesirli

müeyyid :teyid eden; doğrulayan; kuvvetlendiren

müeyyide:yaptırım; destek; hukuk kurallarının uygulanmasını sağlamak ve zorlamak için yasalara konulan hükümler; bir kuralın emir ve yasaklarına uyulmadığı zaman karşılaşılacak olan tepkidir

müflis :iflas eden kişi; mahkemelerce iflasına karar verilen kimsedir

mühür: Bazı kişi ve kurumların, yaptıkları işlemi veya koruma altına aldıkları eşyayı belgelendirmek için kullandıkları kazılı damga vb araç

mükellef:yükümlü; ödevli; görevli

mükellefiyet:yükümlülük; bir kimseye veya bir şeye yükletilen yüküm; görev

müktesip :iktisap eden; kazanan; edinen

mülâhaza :düşünce; görüş

mülâhazât :düşünceler

mülhak evkaf(vakıf):vakıf yöneticileri(mütevelliler) tarafından yönetilen ve Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından denetlenen vakıflar

mülki :ülke ile ilgili; ülke yönetimine ilişkin

mülkiyet hakkı:Kişiye, kanunların öngördüğü sınırlar içinde, sahibi olduğu maldan ve malın hukuki ve doğal ürünlerinden yararlanma ve o mal üzerinde tasarruf etme yetkisi veren egemenlik hakkı


mültezem: gerekli görülen; kayırılan

mülzem :bağlı

mümâselet:benzeme; benzeyiş; andırma

mümasil :örnek; misâl; benzeyen; andıran

mümellek-ün-leh: kendisine bir şey temlik olunan kimse

mümellik :temlik eden; mülk olarak veren kişi

mümessil :temsil eden; temsilci

mümeyyiz :sezgin; temyiz eden; iyiyi kötüden ayırma yeteneğine (temyiz gücüne) sahip kimse

mümtâz :üstün; ayrıcalıklı; imtiyazlı

mümteni :çekinen; imtina eden; olamaz;

mün'akit olmak: bir sözleşmenin kurulması; akdin oluşması; üzerinde anlaşma yapılmak

Alıntı Yaparak Cevapla