Bu hikâye senin için!
'Anlamak' kelimesini sözlüklerden çıkartıp elimle dokunacağım kadar somut hale getirdiğin ve yüreğime yerleştirmeme yardım ettiğin için

'Anlamak' ve 'anlaşılmanın' en güzel denilen sevişmeleri kıskandırdığını bildiğin ve bana da öğrettiğin için

Durum ne olursa olsun, dilinde bu kadar güzel bir 'özgürlük' şarkısıyla yaşayabildiğin için

Senin için

Bu, insanın içinde yaşatıp zamanla sevdiği ve kendisine çok acı verse de, neredeyse bedenine bir organ gibi eklediği, hüzün doğuran tüm uzun soluklu duyguları yerle bir eden, kısacık bir hikâyedir!
Sonra sen geldin
Yaşayıp gidiyordum

'Yaşayıp gitmek!' Ne saçma! Bu fiili nedense, hayatımızın sıkıcı olduğunu, bir günün diğerinden farklı geçmediğini düşündüğümüzde kullanırız
Oysa tam tersi olması gerekmez mi? 'Yaşamak ve gitmek

' Yaşıyorum, gidiyorum, yol alıyorum
O halde şöyle demeliyim:
"Yaşıyordum ama gitmiyordum" Veya: "Gidiyordum akıp zaman içinde kaybolmuş vaziyette, ancak yaşamıyordum
"
Bir aşk hikayesine boyanmıştı bütün mevsimlerim
Tuhaflığı yoktu yazın kazak giyip de
Kışın denize girişimin
Kazağımda da aşk kokusu vardı
Acıma dokunan ve
Nasıl kokacağını şaşıran
Yosunlarda da
Sonra sen geldin
"Hadi gel, hayatı anlayalım ve anlatalım
" dedin
Çok konuştuk bu konuda çok

Hem her duygunun tarifini almak istedin hem de hepsi hakkında bildiğin ne varsa bana vermek
Seninle konuştukça, kendime dair son derece basit ama yine de hiç üzerinde durmadığım bir şeyler olduğunu görmek beni nasıl da şaşırtıyordu
'Acı' konusunda çok konakladık

Kanattıkça beni böyle acı
Ve sohbetler yetmeyince nefes almaya
Ağlardım
Yaralarımdan şiir yapardım
Acı bir annedir, durmadan hüzün doğuran
Ahh, ben o hüzünlerle boğuşmak, azıcık nefes alabilmek için kaç kitap okudum, kaç film izledim, kaç hayat belledim, bir bilseniz
Yooo! Dostlarıma haksızlık edemem şimdi
Turuncuya boyalı güney akşamlarından, fesleğen kokulu batı ikindilerinden, kuzeyin gri sabahlarına kadar kaç sohbet vardır yüreğimde daima saklayacağım
Ahh, benim kelimelerle beyinlerinde tepindiğim dostlarım

Nasıl da isterlerdi gözlerimden yanaklarıma dökemediğim gülüşleri görmeyi
Her sohbette yüreğimi yatırıp masaya, son derece dikkatli ve zarif hareketlerle acı ve hüzün doğuran parçalarıma ulaşır, üzerini örterlerdi
İyi hissederdim bir süre
Apartmanların üzerinde uçuşan martıları fark ederdim en azından
Ancak sonra yine hüzün

Yüzsüz hüzün

Baktığım yerlerde gözlerim
Bazen öyle uzun kalırdı
İnanmazsınız ama
Baktığım yerler sıkılırdı
Sonra sen geldin
Geldin ve: "Hele şu yükünün birazını bana ver
" dedin
Şaşırdım çünkü görünüşe göre senin yükünün benimkinden fazlası vardı ama eksiği yoktu
Sen anlatırken fark ettim ki içinde bir yerlerde bu yüklerle başa çıkmak için özel eğitimli bir parçan vardı
Bu parça, yükün niteliğini ya da niceliğini yürekte en hafif duracak hale getirebiliyordu gerçekten
Konuşurken bir yandan da yüreğimin en tozlanmış ve uzun süredir de yanına hiç uğranmamış parçasını koydun masaya
“Bak,” dedin "bunlar hayat dostu parçalar
Şimdi bunları öyle güzel temizleyeceğiz ki bir daha canın içindeki parçalara dokunmak istediğinde ve hüzne giderken, bunların ışıltısına takılacaksın
Takılacaksın ki hüzün doğuran acı parçaları koyuvereceksin yerinde tozlanmaya
Böylece de zamanla ağırlıkları, olması gerektiği kadar olacak
Oysa sen ha bire parlatıp parlatıp durmadan onlara bakıyordun önceden ve bu da onları olduğundan ağır hale getiriyordu
Oysa tam tersini de yapabiliriz hepimiz
Işıldayan parça daima daha ağırdır
Gel, hayat dostu parçaları ışıldatalım durmadan
”
Sen geldin
Kelimelerini şekere batırarak
Sen geldin
Baktığın yerlerde çiçekler bırakarak
Acıya ve hüzne gereğinden çok yüz vermemeli insan
Ben artık hüznü içimde şişmanlatmamayı başarıyorum galiba
Geçen gün ne gördüm dersiniz? Meğer ne kadar yakışıyormuş martılar denizin üzerine!
Merak edeceksiniz belki, bu değişiklikleri sağlayan kimdi…
Bir can’dı
Canımın içi değil
İçimin canı olup da
Sen
Geldin
alıntı