Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Allah(c.c) Dostları

Eski 01-30-2008   #2
gülgüzeli
Varsayılan

Cevap : Allah(c.c) Dostları



Mahmud Usta Osmanoğlu Efendi (ks)
1931 yılında Of'da dünyaya geldiler ilk tahsilini babası Ali Efendiyle yaptı Hafızlığını Of'ta ikmâl etti Bir müddet Kayseri'de Arapça okuduTahsilini eniştesi Hacı Dursun Efendi de tamamlayarak ondan icazet aldı

Uzun süre çocuğu olmayan Fatma Hanım, çocuğu olması için Allah(cc)' a yalvarıyordu Bir gece rüyasında, ayın koynuna indiğini ve bütün dünyayı aydınlattığını gördüler Bu rüyanın üzerinden uzun zaman geçmeden Efendi Hazretleri dünyaya teşrif ettiler

Efendi Hazretleri (KS), çocukluğunda yakalandığı bir hastalık sebebiyle doktora götürülüyor Doktor, Ben, bu çocukta acaib bir hal görüyorum Bu çocuk, ya yaşamayacak veya yaşarsa çok büyük bir kimse olacak diyor Askerliğin ilk aşamasında Bandırmaya gidiyorlar Birliğine teslim olmadan önce gittiği bir camide Kur'ân okurlarken, Ali Haydar Efendinin müridlerinden Hacı Emrullah Efendinin dikkatini çekiyorlar Namazdan sonra tanışıyorlar

Kendileri anlatıyor:

Halil Efendi isimli takva bir zat vardı Buralarda şeyh yok mu diye sordum Bana Ali Rıza el-Bezzaz Efendi Hazretlerinin kabrini gösterdi ve bu zatın halifesinin İstanbul'da olduğunu söyledi Ben de bu zatın kabrini ziyaret ettim Bir fırsatını bulup İstanbul'a nasıl gideceğimi düşünüyordum

Bir gün deniz kenarındaki Haydar çavuş Camisinde Cuma namazından sonra caminin bir köşesinde beyaz sarıklı, beyaz cübbeli nuranî bir zat gördüm Cuma namazını kıldım, camiden çıkarken sağ tarafta Ali Haydar Efendi' yi gördüm Bana padişah gibi heybetli göründü Cemaate kim olduğunu sordum, tanımadıklarını söylediler Camiden çıkınca, babası takva bir zat olan Fahri Hoca' ya camide gördüğüm zatı sordum Fahri Hoca bana: işte o senin görmek istediğin Ali Haydar Efendi Hazretleridir dedi Yanına gittim ve görüşmek istedim O bana: Gece gel, görüşelim; zaman çok kötü, takipteyim dedi Akşam olunca Halil Efendi'nin evine gittim Efendi Hazretleri hastalanmıştı, görüşemedim Sabah olunca gittim, yine görüşemedim Ancak ikindi vakti Eskici Abdullah Efendi'nin evinde görüşebildim Elini öptüm ve yanımdakilere okumuş olduğumu söylemeyin dedim Gizlice benim hoca olduğumu ona söylediler İçeri girerken Ali Haydar Efendi ayağa kalktı " İşte emaneti teslim alacak kişi geliyor " buyurdu Sofralar kurulmuştu ve çok güzel yemekler vardı Tam sofraya oturduğumuzda bana soru sormaya başladı ilk sorduğu soruları cevapladım, ancak daha sonra zor sorular sormaya başladı Yanındakilere dönüp siz yemeğinizi yiyin dedi Sorduğu sorular karşısında zorlanıyordum ve yemek de yiyemiyordum


Ali Haydar Efendi Hazretleri İnegöl'e kayınpederine gitti Benim de askerliğim devam ediyordu Efendi Babam: " İstanbul'a nasıl sevk olursun oğlum" demişti Nihayet sevk zamanım geldi ve benim ismim de okundu: Mahmut Ustaosmanoğlu, İstanbul dediler çok sevinmiştim Selimiye Kışlası, oradan da Gebze' ye yolladılar Efendi Baba ziyaretlerime geliyordu Efendi Babama çok uzak olmuştum Sevkimi istedim Yüzbaşıdan beni yollamasını rica ettim O da bana: " Lâzımsın " dedi Bunun üzerine ben de size oradan da dua ederim dedim Bunun üzerine beni Sirkeci'ye yolladılar Efendi Babama çok sık gidebiliyordum, çok ilmî sohbetleri vardı Askerliğim bittikten sonra bir kilo üzüm alıp kendisini ziyarete gittim Bana: " Oğlum seninle ilk görüşmemden üç gün sonra, ikinci görüşmemde vefat eden şeyhim zuhur etmişti ve senin elini tutup benim elime verip: " Bunu al, bizimdir "demiştir Oğlum seni bana kim verdi" ; "50, 60 mandayı birbirine bağlasalar Mahmudum dan ayırmak isteseler beni, senden ayıramazlar" derdi

Büyük Veli anlatıyor: " İstanbul' da iken Ali Haydar Efendi ile birlikte yanımızda dört - beş kişi olduğu halde hatm-i hace okurduk O' nu sürekli takip ederlerdi O devirde Arapça okuyup-okutmak müşkildi Bu ilimleri okuyabilmek için çok zorluklar çektim Derdi ki: " Oğlum Mahmud! Ben seni, bir şey emretsem ve sen de hemen onu yapsan arzusunda olduğunu görüyorum Ateşin içinde yandıkça ateşin rengini alan demir gibi" Büyük Veli de seyr-i sülukte mesafe aldıkça Şeyhi Ali Haydar Efendi Hazretleri'nin muşahhaslaştırdığı hakikatin içinde kayboldu Öyle ki mürşidinin bütün ifadelerini emir kabul ediyor ve onları hiç yüksünmeden yapıyordu Gerçek oluş ve hakikati buluş sırrına ermiş bir mürid vardı İsmet Efendi Tekkesi'nde Artık emanet teslim edilebilirdi Ali Haydar Efendi, halefine velayeti, takati nisbetinde ve en ince ayrıntısına varıncaya kadar anlattı Bu anlatış birkaç yıl devam etti


Ali Haydar Efendinin oğlu anlatıyor; "Babam, Muhterem Mahmud Efendi ile kuşluk vaktinden sonra baş başa kalırdı Derdi ki; "Oğlum! Görüyorsun ki bende olan her şeyi ona aktarıyorum Fakat bunu tedricen yapıyorum ki onu sürekli müşahede altında tutayım Manevi aleme ait malumatın birden kazanılmasına hiçbir akıl tahammül edemez" Zira Babama sekr halinde şeyhler gelirdi Onlara yedi gün evrad-ı bahaiye okur ve Allah(cc)'ın izniyle iyileşirlerdi"

Beni babamdan istediğinde, " Mahmudumu bana verdin mi? " dediğinde babam: " Parası benim kendisi senin" demesine çok gülmüştü Ve kendisine sorulduğunda: " Bir sahib çıkacak, henüz tomurcuk halindedir demi?" Ali Haydar Efendi Hazretleri, İsmailağaya imam olacaksın diyor


Ali Haydar Efendi, Mahmud Efendi'yi hususi sohbetlerinin yanı sıra Mesnevi, Mektubat, Reşahat, Risale-i Kudsiye gibi sadırlardan satırlara aktarılan ve temelinde irfan olan kitaplarla da istikbale hazırladı Onu, gece geç saatlere kadar kitap mutalaa ederken gördüklerinde "Oğlum Mahmud şimdi çok çalış ileride kitap okumaya vakit bulamayacaksın" diyerek teşvik ederdi İmam Rabbani Hazretleri'nin Mektubat'ının büyüklüğünü idrak etmesi için derdi ki; " Mektubat o kadar büyüktür ki, Reşahat ona ancak elif-ba olabilir" Muhterem Mahmud Efendi naklediyor: " Ali Haydar Efendi buyurdu ki; "Mahmud' un elinden tutan benim elimden tutmuş olur Hakikat şu ki; bu fakirin elinden tutan Ali Rıza Bezzaz Hazretleri'nin elinden tutmuş olur Böylece halka halka silsile ta Peygamber Efendimiz' e (sav) dayanır İşte buna Sahih Yed diyoruz" Yine derdi ki; " Dağda bulunan bir su membaının köye kadar gelebilmesi için, köye kadar uzanan birbirlerine ekli su künkleri gerekir Bu künklerden biri eksik olduğunda nasıl köye su ulaşamıyorsa tıpkı bunun gibi meşayih silsilesinden biri düştüğünde Feyz-i İlahi de kişinin kalbine ulaşmaz"

Risale-i Kudsiye'nin sahibi meseleye dair şunları söylüyor:
Sahih yed yok ise nisbet olur sed
Sahih yed ile Aziz Hakk'a gidelim
Cemali ba kemale seyredelim

Ali Rıza Bezzaz Hazretleri, Ali Haydar Efendi' yi bağlılarına emanet ederken şöyle demişti: " Söz veriyorum size, kim bunun elinden tutarsa hiçbir kitaptan okuyamayacağı, hiçbir kimseden duyamayacağı şeyleri bundan duyacak ve öğrenecektir" Ali Haydar Efendi, ihvanlarına söze dökülmeyen, satırlara aktarılamayan hakikati tanımayı, idrak ölçülerine göre yaşamayı öğretti Has odada, kuşluk vaktine kadar da Yusufa33;um dediği talebesiyle yüksek perdeden konuştu Şimdi ise Ali Haydar Efendi'nin konuştuğu frekanstan aynı hakikati Büyük Veli anlatmaya devam ediyor Yirmi birinci yüz yılda bir " sahih yed " dünyamıza sağanak sağanak feyz-i ilahi taşıyor Nur akıyor, çünkü künkler ta Mişkatu'n-Nübüvve'ye kadar kesintisiz yerli yerinde duruyor Mevlana Halid' den İmam Rabbani'ye, Şah-ı Nakşibend'den, Abdulhalık Gücdüvani'ye nur arkının kol başları, akışı sürekli murakabe ediyorlar Allah(cc) Resulü'ne (sav) kadar uzanan sahih el, rektörü, dekanı, öğretim üyesi olmayan amfisiz, sınıfsız, diplomasız bir üniversite gibi çağın müminlerini eğitmeyi sürdürüyor Aşk laboratuarında aklın ve ruhun takıldığı problemleri çözüyor

MAHMUD EFENDİ KUTUBDUR

Seyyid Mâlikî Hazretleri zâhirî ilimlerde üstad olduğu gibi, bâtınî ilimlerde de söz sahibiydi, pek çok mürîdânı vardı Soyu, ilmî kariyeri, Dinî hizmetleri ve geniş nüfûzu hasebiyle pek çok makam ve mevki sahibi kişiler, hatta krallar ve prensler onun duasını almak için ziyaretinde bulunurlardı İstanbul'a geçtiğimiz Haziran ayında yaptığı ziyareti sırasında, misafir edildiği Efendi Hazretlerimizin odasında elini öpmek ve duasını almak bize de nasip olmuştu İstanbul'da birkaç gün daha kalıp Mekke'ye dönecekti O henüz İstanbul'dayken bizler o mukaddes topraklara umre yapmak üzere hareket ettik Tabi ki, arzumuz Seyyid Mâlikî Hazretleri'ni İstanbul'dan Mekke'ye döndüğünde yerinde de ziyaret etmekti Ve öyle de oldu Biz Mekke-i Mükerreme'ye gittikten birkaç gün sonra onun Mekke'ye döndüğünü haber aldık Efendi Hazretlerimizin hulefâsından Mustafa Efendi Hocamız başımızda olmak üzere, bu fakirle beraber ayrıca iki hoca efendi kardeşimiz de dâhil olmak üzere, dört kişi, Seyyid Mâlikî Hazretleri'nin ziyaretine gittik Daha geçen hafta Türkiye'de ziyaret etmiştik, elhamdülillâh şimdi de Mekke'de ziyaret nasip oluyordu Bizden başka o mübareğin ziyaretine gelmiş pek çok misafir vardı Herkes sırayla ziyaretinde bulunuyordu Sıra bize geldiğinde önce Mustafa Efendi Hocamız görüştü Seyyid Mâlikî Hazretleri Mustafa Efendi'yi görünce çok sevindi, memnun oldu, sarıldı Diğer misafirlere göstermediği çok özel bir ilgi gösterdi Ve birkaç gün önce Efendi Hazretleri ile beraber olduğu ânı orada kısaca dile getirdi Daha sonra bu fakir, Seyyid Mâlikî Hazretleri'nin elini öperken kendimi ona takdim edecektim ki, tatlı bir tebessümle "Araftü" tanıdım buyurdu Bu beni öylesine memnun etti ki, anlatamam Demek unutmamıştı Gerçi Türkiye'deki ziyaretimizin üzerinden henüz bir hafta gibi kısa bir zaman geçmişti, ama yine de hatırlayamayabilirdi Çünkü o kadar çok ziyaret edeni vardı ki O akşam yaptıkları derste bizleri kendi yanına oturttu İhtiram ve ikrâmda bulundu Tabiî bizlere yapılan bu güzel karşılama ve alâka, hiç şüphesiz Efendi Hazretlerimizin yüce hatırı içindi Ona olan sevgisi, saygısı ve muhabbeti sebebiyle bizlerle böylesine ilgileniyordu Üstelik başımızda az önce ifade ettiğim gibi Efendi Hazretlerimizin hulefâsından olan Mustafa Efendi Hocamız bulunuyordu Seyyid Mâlikî, Üstadımız Mahmud Efendi Hazretleri'ni gerçekten de çok sever, mümkün oldukça Türkiye'ye ziyaretine gelirdi Yani geçen Haziran ayındaki İstanbul'a gelişi, ilk değildi Daha önceleri de defalarca ülkemize gelmiş ve her gelişinde de mutlaka Üstadımız Hacı Mahmud Efendi Kuddise Sırruhu Hazretleri'nin ziyaretinde bulunmuşlardı Bu ziyaretlerinden birinde bizzat Cübbeli Hoca'mıza "Mahmud Efendi kutuplardandır" demişti Dünya çapındaki bir allâmenin bu sözü ve ifadesi, bir anlık hislerle söylenen bir söz değil, defalarca yapılan ziyaretlerin sonucunda, Efendi Hazretleri'nin etrafına, etbâına hâllerine bakıp, bunları kendi ilim süzgecinden geçirerek yaptığı tahlilden sonraki tesbitidir Nitekim "O kutuplardandır" buyurduktan sonra "çünkü" diyerek şunları ilâve etmişti "Bir kimsenin bu kadar seveni, bu kadar etbâı olacak, etrafında bu kadar âlim bulunacak, ama o kimse buna rağmen nefsini âdeta paspas edip, tevazuyla hareket edecek ve kendisinde nokta kadar dahi enaniyet kokusu olmayacakAncak Kutup olan bir zat böyle olabilir"

Mahmud Efendi Hazretleri, büyük âlim, evliyâ, Bütün dâvası onun, Kurr17;an ve Sünneti ihyâ Gece gündüz, durmadan, dinlenmeden çalışır,
Hak yolunda yarışır Çeçenistan için, hep gece gündüz duâda, Kendisi burada ama, kalbi Çeçenistanr17;da Çeçen Mücahidler, çarpışırken Ruslarla; Efendi Hazretleri, sanki savaşıyor onlarla Bir defasında, Çeçenr17;li bir mücahid, Efendiyi Ziyaret etmek için gelmişti İstanbulr17;a, Camide bekliyordu, Efendi Hazretlerini, Ama görünce birden, kaybetmişti kendini Kendine gelince dediler; "neden ki sen bayıldın?" Dedi ki, Çeçenr17;li Mücahid:" Hayretimden şaşırdım Bu Mahmut Efendi ki, daima bizlerledir, Çeçenistanr17; da bizlerle, hep cihad etmektedir" Hatta geçen gün, çarpışırken cepher17;de, Yaralandı ayağından, biz varmıştık mendille; Baktılar ki o mendil, ayağında sarılı, Efendi Hazretleri ayağından yaralı Gâzi olmuştu o, Çeçen cephesinde, Savaşırdı, gelirdi, Allah(cc)r17;ın sayesinde Yine o günlerde, herkesi hep arardı, Çeçenistan cephesinden haberleri sorardı Bir gün de; Yavuz Selimr17;de, bir sohbet esnasında, Çeçenistan cihadını anlattı, bir defasında; Buyurdu ki: " Bu Çeçen kardeşlerimizin sayıları çok azdır, Belki 15 bin mücahid, ya yokturlar, ya vardır Peki nasıl oluyor ki, yeniyorlar Ruslarr17; ı? Ruslarr17; ın sayıları, geçiyor milyonları Çünkü Rabbımr17; ın yardımı yağar, Çeçenistanr17; a, Görünmeyen ordular, saldırırlar Ruslarr17; a Melekler, şehîdler, evliyâlar, hep birden; Akın ederler sanki, dağlar oynar yerinden " Gene bir gün mübarek, kürsüden anlatmıştı, O gün Yavuz Selimr17;de, herkesi ağlatmıştı " Bir Rus pilotu, bir gün havalandı üssünden, Mücahidleri bombalayıp, öldürecek hep birden Tam düğmeye basıp ta, bombalar yağdıracak; Yüzlerce mücahid, hep bombayla yok olacak Tam o sırada, birden pilotun sağ yanında, Yeşil sarıklı bir zât, belirmişti o anda Elindeki kılıcı, Rus pilota uzattı, Sonra dağları çınlatan bir nâra attı Dedi ki: Bombaları atarsan mücahidlere, Bu kılıçla gövdeni, parçalarım ikiye Rus pilotun o anda, aklı gitmişti baştan, Uçağı indirmişti, vazgeçmişti savaştan Çeçenistanr17;lı mücahidlere dedi ki: Sizinleyim, Müslüman oluyorum, cephede beraberim İşte böyle, Allah(cc)r17;tan yardımlar geliyordu Çeçenistanr17;a, görünmez ordular iniyordu " Bu olayı, kürsüden anlatırken o mürşid, Sanki bu olanlara, hep oluyordu şahit Kalp âleminde, sanki cepheyi seyrediyor, Çeçen cihadını, ümmete haber veriyor O Mahmud-u Rabbanî, bir mürşid-i kâmildir, Hem Çeçen cephesinde, bir büyük mücahittir Yine bir gün Beykozr17;da, bir sohbette, Nur yağıyor camiye, kalplar hep muhabbette O günler Çeçenistan, çok zor durumda idi, Ruslar her cepheden, hain saldırıda idiGazeteler yazardı, Çeçenistan bitmiştir, Ruslar gâlip gelecek, mür17;minler yenilmiştir Gerçekten mücahidler, sarılmış her cepheden, Ruslar, zâlimce saldırıyor hep birden Artık yenildik diye, Müslümanlar çok mahzun, Yürekler kan ağlıyor, diller üzgün ve suskun İşte o haldeyken, Müslümanlar Beykozr17;da; Efendi Hazretleri, sohbetteydi Beykozr17;da Buyurdu: " Ben bilmem, gaybı sadece Allah(cc) bilir, Ama bu âyetler! hepinize müjdedirBu ayetlerle müjde veriyor Yüce Allah(cc), Çeçenistan gâlip gelecek, çok yakında İnşâAllah(cc) " Mür17;minler tekbirlerle, camiyi inlettiler, Gözlerden yaş akıtıp, çok dualar ettiler Nihayet, bir kaç gün geçmişti ki aradan, Çeçenistanr17; a yardımı, yetiştirdi YaradanŞamil Basayev komutasında, hep Çeçenler, Hepsi bir aslan oldu da, Ruslara kükrediler! Ve bir mucize daha gerçekleşmişti, Çeçenler galip gelmiş, Ruslar pes etmiştiÇeçenr17; li Müslümanlar, hep gâlip gelecektir,Melekler, şehîdler ve velîler, onlarla beraberdir Yâ Rabbi! mücahidlere dâima yardım eyle, Rusları sen kahreyle! Rusları sen kahreyle!


İsmailağa Camii, deprem nedeniyle harabe halinde idi 80 senedir virane olan camiyi kalaycılar mesken tutmuştu O sırada, Efendi babanın büyük oğlu Şerif Efendi' nin rüyasında İsmailağa kabristanından bir kol çıktığını ve İsmailağa Camiini göstererek: Ne durursunuz, bu camiyi neden tamir etmezsiniz denildiğini görüyor Kısa sürede cami eski haline getirilir ve Efendi Hazretleri (KS) orada irşad vazifesini sürdürmeye başlar Ali Haydar Efendi (Ks) Dergahının bulunduğu mahalde bulunan evinde, 1 Ağustos 1960 yılında vefat etti Vefatında, ayetler okuyarak, etrafındakilere nasihatler ederek, tebessümler saçarak, dârı bakaya göç etti Arkasında binlerce gözü yaşlı mürid bıraktı Ali Haydar Efendi Kuddise Sırruhr17;un kabri Edirnekapı Mezarlığır17;ndadır

Ali Haydar Efendi'nin bir asırlık ömrünü kuşatan diriliş hareketi bu gün aynı çizgide, aynı heyecanla Büyük Veli'nin murakabesinde devam ederek hâlâ bu görevini sürdürmektedir

Elhamdülillah!

__________________

__________________
Alıntı Yaparak Cevapla