Yalnız Mesajı Göster

Cevap : =>İslami Sözlük

Eski 01-04-2008   #325
gülgüzeli
Varsayılan

Cevap : =>İslami Sözlük




ADLİYE

İnsanlar arasındaki anlaşmazlıklara ve ihtilâflara bakıp, yargı fonksiyonunu yerine getiren devlet organı Eskiden bu göreve kazâ* denirdi

Adâlet konusu son derece hassas bir meseledir Cenâb-ı Hakk Kur'an-ı Kerim'de bu hususu şöyle beyan etmektedir: "Allah size emanetleri (kamu görevlerini) ehil (ve erbab)ına vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emreder Allah bununla (emaneti ehline vermeyi ve adâletle hükmetmeyi emretmekle) size gerçekten ne güzel öğüt veriyor! Şüphe yok ki Allah(u azimü'ş-şan, sözlerinizi ve hükümlerinizi) hakkıyla işiticidir, (bütün yaptıklarınızı) hakkıyla görücüdür" (en-Nisa, 4/58) Görüldüğü gibi adâlet konusu oldukça geniştir Fakat dikkati çekecek nokta, ayet-i kerîmede Allah adil olmanın şartının emaneti (yani toplumdaki görevleri) ehil insanlara vermekle gerçekleşeceğine işaret etmektedir Bundan da anlaşılıyor ki, adâlet müessesesi olan adliye, ancak adâlet kavramını tam olarak gerçekleştirebildiği takdirde toplumda gerçek rolünü oynayabilir
İslâm, Arap yarımadasında ortaya çıkmadan evvel, gerçek adâletin temsilcisi olabilecek bir devlet olmadığı gibi, adâleti gerçekleştirecek bir yargı organı da mevcut değildi Kabîleler arasından seçilen hakemler, kendi usûllerine göre hüküm verirlerdi Ellerinde, hangi konulara ne tür hükümler verileceğine dair yazılı bir kaynak yoktu Aynı zamanda, verilen hükmün tatbiki için herhangi bir icra* kuvveti mevcut değildi Hüküm, kabilenin güç ve nüfûzuna göre ya tatbik ediliyor veya güçlü taraf haksız da olsa kendisini haklı çıkarıyordu
Hz Peygamber'in İslâm devletini kurmasından sonra ortaya koyduğu yazılı anayasa*, birçok meselede olduğu gibi adâletin sağlanması noktasında da o zamana kadar gerçekleştirilemeyen bir hâkimiyet tesis etmekteydi O döneme kadar, kendi haklarını güçleri nisbetinde almaya çalışan kabileler; Medine anayasasından sonra kendi haklarını belirlenmiş bir otoriteden isteme durumunda kalıyorlardı Bu otorite İslâm devlet başkanı olan Halife* idi Kur'an ve Hadis, en büyük hukuki ve adli otorite kabul edildi Bu iki ana kaynaktan çıkacak hükümlere itiraz söz konusu değildi
Kur'an'ı Kerim'de kazâ fonksiyonunu hâkimlerin ifa edeceği belirtilmişti Kadı bu görevlerini yerine getirirken, bazı memurlar çalıştırırdı Bunların görevleri, statüleri ve maaş durumları açıkça belirtilirdi
İslâm adliye teşkilâtında hâkimlerin tek başlarına bir hüküm verme durumu var ise de heyet* usulüyle de hükümler verilmesi hakkında müsbet görüşler öne sürülmüştür Osmanlı devletinde Hâkim'in yanı sıra, bir heyetin varlığı ve bu kimselerin çeşitli sahâlarda uzman insanlardan teşekkül eden ve kararlarda etkili olan bir yargı görevlileri vardı
Hz Peygamber kendi döneminde yargı görevini bazı sahâbilere bırakmaktaydı Bu dönemde yeni fethedilen topraklara vali tayin ediliyordu Bu valiler idarî işlerle birlikte, adlî ve kazâi işlerden de sorumlu bulunuyorlardı Bu kimselerin İslâm fıkhını çok iyi bilen kimseler olması dikkati çekiyordu Hz Peygamber tayin edilen valilere, idare ve diğer kanunlar hakkında bilgi veriyordu Kendisi ise son karar mercii olarak mühim rolünü ifa etmekteydi Hz Peygamber'in adlî müesseseyi ahiret ve dünya ile alâkalı hükümlerle etkin bir duruma getirmiş olduğunu biliyoruz Bu durum dört büyük halife döneminde de aynı şekilde devam ediyordu Halîfeler hem hâkim ve hem de idareci olarak görevlerini ifa ederlerdi Hz Ömer'in Ebu Musa el-Eş'arî'ye göndermiş olduğu kazâi talimatnâmenin İslâm adliye tarihi açısından büyük bir önem taşıdığı kaynaklarda belirtilmektedir Halife Ömer İbn Abdülaziz, idarî ve mahkeme işlerinde yenilik getiren halifelerden biriydi Abbâsi halifelerinin bugünkü Adâlet Bakanlığı tarzında "Kadı'l- Kudât"*lık ihdas ettiğini ve Harun Reşid döneminde buraya meşhur âlim ve Hanefî mezhebinin önde gelen fâkihi Ebû Yusuf*'un tayin edildiği görülür
Daha sonra Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde de aynı tür müesseselerin biraz geliştirilerek devam ettirildiğini görmekteyiz Osmanlı devletinde daha beylik döneminden itibaren başlayan kadılık müessesesi, âlimlerin tayin edildiği bir mevkî idi Sultan I Murad zamanında Kadıaskerliğin (kazasker) tesis edildiği görülür Daha sonra Kadıaskerlik * ülke sınırlarının genişlemesi ile Anadolu ve Rumeli Kadıaskerliği olmak üzere ikiye ayrıldı
Devletin idari bölümlenmesi olarak eyâlet, sancak ve daha alt birimler olan kaza ve nahiyelerde kadılıklar kurulmuştu Kadılar aynı zamanda siyasî idarenin de başkanı durumundaydılar Böylece hem idarî ve hem de hukukî otoriteyi temsil ediyorlardı Büyük şehirlerde meselelerin biraz daha fazla oluşu sebebiyle birden fazla mahkeme bulunur; ayrıca kadılara yardımcı olarak "Naibler" * görev yaparlardı
Bunun dışında adlî meselelerden sayılan ve devletin en büyük organı olan Divân-ı Hümâyun'da halkın bazı şikâyetleri dinlenir, hal yoluna koyulurdu Bu arada özellikle devlet bünyesindeki hukukî problemlerin Divân*da tartışılıp hâl yoluna koyulduğu bilinmektedir Divân-ı Hümâyun, aynı zamanda bir yüksek mahkeme vazifesini de görürdü Buna, daha önceki dönemlerde devlet başkanlarının başkanlık ettiği "Divânü'lMezalim" adı verilmekteydi Ülkenin çeşitli yerlerinde verilen mahkeme kararlarına itiraz durumu burada yeniden gözden geçirilirdi Divânü'l Mezalim'de veya Osmanlılar dönemindeki Divân-ı Hümâyun'da alınan kararlar hemen infaz edilirdi Zamanla Divân'ın önemi azaldı Özellikle padişahların Divân toplantılarına katılmaması, bu müessesenin ciddiyetine gölge düşürdü
Osmanlı Devleti'nde, merkezî otoritenin zayıflamasından sonra bilhassa taşrada çeşitli yolsuzluk, hırsızlık ve isyanlar çıkmıştı Padişahlar bunların ortadan kalkması ve adâletin tesis edilmesi için kadılara "adâletname" denilen fermanlar göndererek, halka iyi davranılmasını istemişlerdir Bu tür teşebbüsler, adâletin gerçekleşmesi ve zulmün hafiflemesi noktasında önemli etki sağlamıştır
Sultan Mahmud devrinde başlayan Batıcı hukuk çalışmalarından sonra "hukuk'ta Batı tarzında düzenlemeler görüldü Adlî teşkilât da bu doğrultuda İslâmî esas ve şekilden uzaklaşarak Batı'nın bir kopyası haline geldi
Yalnız, Batı'dan en önemli farkı; toplumdaki problemleri çözemeyen iğreti bir müessese olarak varlığını sürdürmesiydi


__________________
Alıntı Yaparak Cevapla