Yalnız Mesajı Göster

Cevap : =>İslami Sözlük

Eski 01-04-2008   #304
gülgüzeli
Varsayılan

Cevap : =>İslami Sözlük




BASAR

Allah'ın sıfatlarından biri Işık, renk, şekil, miktar ve her türlü davranışın, güzellik ve yanlışlıkların idrak edildiği duyudur
Kur'an-ı Kerîm'de görmek anlamına gelen Basîr' sözcüğü 36 ayette geçmektedir Ayetlerin çoğunda (el-Bakara, 2/96,110, 233, 237; Âli İmrân, 3/156, 163; el-Maide, 5/71; el-Enfâl, 8/39; Sebe' 34/11; Fussilet, 41/40; el-Hucurât, 49/18; el-Hadîd, 57/4; Mümtehine, 60/3; Teğabun, 64/2) basîr sözcüğü, a-m-l' fiilî ile birlikte "Allah yaptıklarınızı görür, Allah onların yaptıklarını görüyor" biçiminde değişik şekillerde geçmektedir Bazı ayetlerde (Âli İmrân, 3/15, 20; Mü'min, 40/44) basîr sözcüğü,kul anlamına gelen İbad sözcüğü ile birlikte "Allah kullarını görür, görmektedir" biçiminde geçmektedir Bazı ayetlerde (el-İsrâ,17/1; el-Hacc, 22/61, 75; Lokman, 31/28; Mü min, 40/20, 56; eş-Şûra, 42/11; el-Mücadele, 58/1) basîr sözcüğü, işitmek anlamına gelen semi sözcüğü ile birlikte geçmektedir Bazı ayetlerde (el-En'am, 6/50; er-Ra'd 13/16; el-Fâtır, 35/19; Mü'min, 40/58) basîr sözcüğü, kör anlamına gelen amâ sözcüğüyle birlikte geçmektedir Hûd suresinde (11/24) basîr sözcüğü, ama sözcüğüyle sağır anlamına gelen esamm' sözcüğü ile birlikte geçmektedir Mülk suresinde (67/19) Allah'ın her şeyi' gördüğü bildirilmekte, Fâtır suresi (35/31) ile Şûra suresinde (42/27) basîr sözcüğü, haber alan veya haberdar olan anlamına gelen habîr sözcüğüyle birlikte geçmektedir
Allah her şeyi görür Onun görmesi her şeyi ve her tarafı kuşatır Hiç bir şey onun görmesine engel olamaz Hiç bir şey de onun görmesinden gizli kalamaz Bazı şeyleri görüp, bazılarını görmemesi mümkün değildir Gizlilik, kapalılık, aydınlık, karanlık onun için söz konusu değildir
Allah'ın görmesiyle, kulların görmesi arasında bir kıyas yapılamaz Zira Allah'ın görmesi yaratıklarda olduğu gibi göz aracılığıyla değildir Allah her türlü maddilikten uzaktır, mahluklara benzemekten münezzehtir Allah'ın her şeyi görme sıfatına sahip olduğuna iman etmek gerekir Allah Teâlâ gizli ve açık herkesin ne yaptığını ve ne yapacağını görür, Mesafe, zaman ve karanlıklar Cenab-ı Allah'ın görmesine asla engel değildir

BASÎRET

İdrak, zeka, ilim, tecrübe, kalp ile görme, doğru ve ölçülü bakış, uzağı görme, kavrayış, feraset Başımızdaki göze basar, kalp gözüne de basîret denir (Rağıb el-ısfahânî, el-Müfredat, 49) Buna göre basîret; kalp gözüyle görüş, işin iç yüzüne nüfuz etmek bir şeyin içini -dışını, önünü- sonunu, aslını ve hakikatini bilmektir Bu nedenle basîret-i kalp, kalp uyanıklığı; basîretsiz,gafil, basîreti bağlanmak gaflette bulunmak anlamına gelir
Basîret ilâhî bir nur ve hakkın batıldan ayırt edilmesine yarayan bir bilgidir Kalplerinde bu özellik bulunmayan kimseler hakkında Allah Teâlâ "Onların kalpleri vardır ama onunla gerçekleri anlayamazlar" (el-A'raf, 7/179) buyurmuştur Basîret Kur'an-ı Kerîm'de tekil şekliyle iki yerde geçer:
a- "Ey Muhammed! De ki, benim yolum budur Ben ve bana uyanlar basiretle insanları Allah'a çağırırız" (Yusuf,12/108) Burada basiret açık delil, kesin bilgi manasında kullanılmıştır
b- "Özürlerini sayıp dökse de insanoğlu kendi kendine şahiddir" (el-Kıyamet, 75/14) ayetinde şahit manasına kullanılmıştır Görme yani basar hem insanlarda hem hayvanlarda olduğu halde basiret duygusu sadece insana verilmiştir Etraftaki eşyayı, uzaktaki bir cismi iyi ve mükemmel bir şekilde rahatça gören gözler olduğu gibi, bunu çok az görenler de vardır Aynı şekilde eşyanın hakikatini tam anlamıyla idrak eden fevkalâde basiret olduğu gibi bu eşyanın gerçeklerini göremeyen kalp gözleri de vardır İnsanın kötülük ve ahlâksızlıklara dalması onun basîretini bağlar Fakat Allah'a itaat, salih bir amel, mükemmel ve gerçek bir tevhidi akide, mümine üstün bir basiret verir Hz Peygamber (sas)'in "Mümin'in ferasetinden korun, zira o Allah'ın nuru ile bakar" (Tirmizî, Tefsir Suretu'l-Hicr, 6) buyurması mümindeki basiret ve kavrama kabiliyetinin üstünlüğünü gösterir Basiret sahibi bir mümin başkalarından önce kendi kusur ve eksikliklerini görür Resulullah şöyle buyurur: "Allah bir kulu hakkında iyilik murad ederse, ona, kendi kusurlarını görme kabiliyetini verir " (Müslim, Kader, 4,5) "Ey basiret sahipleri ibret alınız " (el-Haşr, 59/2) ayeti, insanın ilerisi için daha tedbirli davranıp Allah'ın emirlerine ters düşmekten sakınmasını sağlamak maksadıyla yapılan bir hatırlatmadır Bu da müminin basiretini gösterir
İman bir basirettir Basireti açık olanlar Allah'ın dinine ve hükümlerine talip olurlar Basireti kapalı olanlar da Allah'ın nizam ve hükümlerine sırt çevirirler

el-BÂSIT

Allah'ın güzel isimlerinden biri Bâsıt: genişleten, açan ve bolluk veren Allah Teâlâ'nın esma-i hüsnası (doksan dokuz güzel ismi)nden biridir Ebû Hüreyre (ra)den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Allah Teâlâ'nın doksandokuz ismi olduğu zikredilmiş, bunlardan birinin de "el Bâsıt" olduğu belirtilmiştir (Tirmizî, Daavat, 82)
Dilediği kullarının rızkını genişleten veya ruhları cesetlere yayan anlamına gelmektedir Yaratıkların hayatı, Allah'ın kudret elindedir O, istediği kulundan ihsan ettiği serveti evlâd ve ıyâli, hayat zevkini, gönül ferahlığını alıverir (bk el-Kâbıd) İstediği kuluna da yepyeni bir hayat, neşe ve rızk* bolluğu verir ki; bu da el-Bâsıt isminin tecellisidir Allah hakîmdir; kuluna bazen kabz, bazen bast ile muamele buyurur Bunun hikmetini o bilir Allah, her kulunu imtihana tâbi tutar
Beseta fiilî kabzetmenin zıddı olup, genişletmek, açmak, vüs'at vermek, yaymak manalarına gelir İsm-i fâil olan "bâsıt" da açan yayan, genişleten demektir İmam Gazzali, Basıt, "Kulların Allah'ın vereceği rızka ümit beslemesi için, kalplerini hazırlayan" anlamına gelir, demektedir Rızık, fakir ve zengin herkese ulaştırılır Bu da Cenâb-ı Allah'ın Bâsıt' isminin tecellisidir Basıt, her türlü nimeti bahşeden anlamına da gelmektedir Allah Teâlâ Kur'ân'da şöylece açıklar: Eğer Allah, rızkı kullarının hepsine bol bol verseydi, yeryüzünde azgınlık ederlerdi Ama o, dilediğini bir ölçüye göre indirir Doğrusu O, kullarından haberdardır; onları görendir " (eş-Şûrâ, 42/27) "Allah'a -kat kat karşılığını artıracağı güzel bir ödünç takdiminde kim bulunur? Allah (kimini) daraltır, (kimini) genişletir Siz ancak O'na döndürüleceksiniz" (el-Bakara, 2/245) "Hayır, Allah'ın iki eli de (vermeye haddi-hesabı olmayan bir şekilde) açıktır O, nasıl dilerse, öyle infak eder " (el-Maide, 5/64)
Bir başka ayette insana cimrilikten ve israftan uzak orta bir yol tavsiye edildikten sonra, rızkı genişleten ve daraltanın Allah olduğu bildirilir:
"Elini boynuna bağlayıp asma, onu büsbütün de açma, sonra kınanır, pişmanlık içinde açıkta kalırsın Şüphesiz ki Rabbın rızkı dilediğine genişletir, dilediğine de bir ölçüye göre daraltır Çünkü her halde o, kullarından haberdardır ve onları mutlaka görür " (el-İsrâ, 17/26-27)
Diğer bir ayette ise şöyle buyurulur: Allah dilediğinin rızkını genişletir ve bir ölçüye göre daraltır (İnkârcı maddeciler) ise dünya hayatıyla sevinirler Oysa dünya hayatı ahirete göre ancak az bir geçimlik ve çok az bir yararlanmadan ibarettir " (er-Ra'd, 13/26)
Ayrıca daha bir çok ayette Allah, kiminin rızkını genişlettiğini, kimininkini de daralttığını haber vermektedir Allah, dilediğini yapar; mevcudatın malikidir; takdir ettiğine karşı çıkılamaz Allah bunu ayrıca açıklar: "Ey Muhammed, Rabb'inin rahmetini onlar mı taksim edip paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik " (ez-Zuhruf 43/32) Allah, rızkın insanlar arasında eşit olmamasında derin ibretler bulunduğunu da beyan buyurmuştur
Ayet-i kerimelerde görüldüğü gibi Allah Teâlâ dilediği kuluna genişlik ve bol rızık verir Allah'ın bu nimetine erişen kimse şımarıp gururlanmamalı, O'na daha fazla şükretmelidir (Ayrıca bk Rezzâk, Rızk)





BA'SU BÂDE'L-MEVT

Öldükten sonra tekrar dirilmek
Buna "haşr-ı ecsâd (cesedlerin birleşmesi) neş'e-i uhrâ (ikinci yaratılış) da denir Bu dirilme İsrafil (as)'ın sûra ikinci defa üflemesiyle olacaktır Buna iman etmek İslâmî akîde gereğidir Kur'an-ı Kerîm'de "Sonra sûra bir defa daha üflenecektir Bir de görürsün ki insanlar kabirlerinden doğrulmuş bakıyorlar " (ez-Zümer, 39/68) buyurulur O zaman Allah Teâlâ insanların dağılan parçalarının aslî uzuv ve parçalarını bir araya getirecek ve Âlem-i Berzah*'da bulunan ruhlarını bedenlerine iade ederek diriltecektir
Öldükten sonra dirilmenin vukû bulacağını Allah ve Resulu haber vermektedir Bu konuda akıl, ilim ve duygularla bilgi elde edilemez Fakat bunlar öldükten sonra dirilmenin vukû bulmayacağını da ispat edemez Öyle ise öldükten sonra dirilme aklen mümkündür Aklen mümkün olan bir şey hakkında nass* varid olunca artık ona inanmak gerekir
Kur'an-ı Kerîm öldükten sonra dirilme üzerinde çok durur Çünkü Mekke müşrikleri bunu bir türlü kabul edemiyorlar ve şiddetle karşı çıkıyorlardı Kur'an-ı Kerim'de ifade edildiği gibi: "Hayat ancak dünya hayatıdır Biz tekrar diriltilecek değiliz " (el-En'am, 6/28) diyorlardı Kur'anı Kerim öldükten sonra dirilmenin olacağını sadece haber vermekle yetinmez, ispat etmek için bir takım aklî deliller de getirir Bunlardan bir kısmı şöyledir:
1-Bir şeyin benzeri ve örneği yok iken onu ilk defa yaratan, öldükten sonra tekrar benzerini meydana getirmeye elbette kadirdir "Bütün varlıkları yoktan var eden ve sonra da tekrar diriltecek olan Allah'tır Bu, O'na pek kolaydır " (er-Rum, 30/27) Halef oğlu Ubey bir gün Hz Peygamber (sas)'e geldi Elinde bulunan çürümüş bir kemiği ufalayarak:
"Böyle çürüdükten sonra bunu tekrar kim diriltecek?" dedi Bunun üzerine aşağıdaki ayetler indi: "İnsan kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmez mi ki, hemen apaçık bir hasım kesilir Yarattığımızı unutarak bize misal getirir ve "çürümüş kemikleri kim diriltecekmiş" der De ki:
"Onları ilk defa yaratan diriltecektir O, bütün yaratılanları çok iyi bilir " (Yâsîn, 36/77-79; İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'ani'l-Azîm, IV, 581)
Bu ve benzer ayet-i kerimelerde öldükten sonra dirilme ispat edilirken ilk yaratılıştan hareket edilmiş, örneği ve benzeri yok iken ilk defa yaratmanın güçlüğü yanında ikinci defa benzerini yaratmanın daha kolay olduğuna dikkat çekilmiş, âlemi ilk defa yoktan var eden yüce Allah'ın, ölüleri tekrar diriltmeye haydi haydi kadir olacağı vurgulanmıştır
2-Uyku küçük ölüm sayıldığı gibi uyanma da küçük hayat sayılır İnsanlar uykudan sonra uyandıkları gibi öldükten sonra da dirileceklerdir (el-En'am, 6/60)
3- Yağmursuzluk ve kuraklık sebebiyle yeryüzündeki bitkiler ve yeşillikler kururlar Sonra yağmur yağınca ya da sulanınca tekrar canlılık kazanırlar "Yeryüzünü kupkuru görürsün Üzerine su indirdiğimiz zaman harekete geçip dirilir Bu, Allah'ın delillerindendir Şüphesiz toprağa can veren Allah, ölüleri de diriltir Muhakkak o, herşeye kadirdir " (Fussilet, 41/39) "Sen yeryüzünü kupkuru görürsün Fakat, biz, oraya su indirdiğimiz zaman harekete geçer kabarır her çeşit güzel bitkiler bitirir İşte bütün bunlar delildir ki, Allah haktır, ölüleri diriltecektir Allah herşeye kadirdir, kıyamet kopacaktır, bunda şüphe yoktur Allah kabirlerdekileri kaldıracaktır " (el-Hacc, 22/5-7)
4- Adem (as)'ı topraktan yaratıp neslini meniden yaratan kudret, öldükten sonra diriltmeye de kadirdir Kur'an-ı Kerîm'de: "Ey insanlar! Eğer tekrar diriltilmemizden şüphe ediyorsanız, ilk yaratılışınızı bir hatırlayın Yaratmadaki kudretimizi açıkça göstermek iççin biz sizin aslınızı topraktan,sonra onun neslini nutfe (meni) den yarattık " (el-Hacc, 22/5)
5- Göklerin ve yerin yaratılması öldükten sonra insanların tekrar diriltilmesinden daha güçtür Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılması, insanların (ikinci defa) yaratılmasından daha büyük bir iştir Fakat insanların çoğu bunu bilmezler " (Mü'min, 40/57)
6- Kur'an-ı Kerîm'de öldükten sonra dirilme hakkında geçmişte vuku bulmuş misaller de verilmiştir Kehf suresinde anlatılan Ashabu'l-Kehf* hadisesi, Bakara suresinin ikiyüz altmışıncı ayetinde anlatılan Hz İbrahim (as)'in paramparça ettiği dört kuşun tekrar diriltilmesi hadisesi, aynı surenin ikiyüzellidokuzuncu ayetinde anlatılan -tefsirlerin belirttiğine göre Üzeyir (as) hadisesi bunlara misaldir
Bunların dışında başka deliller de vardır Hz Ali öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden birine: "Benim dediğim olursa sen zararlı çıkarsın, fakat senin dediğin çıkarsa ben bir şey kaybetmem" diye cevap vermiştir Mevlâna hazretleri de: "Toprağa hangi tohum atılmıştır da bitmemiştir? İnsanların tekrar dirileceğinden niçin şüphe ediyorsunuz?" demiştir (Ayr bk: Ba's)



el-BÂTIN
Allah'ın isimlerinden biri Gizli, yaratıkların gözlerinden gizli olan, görülemeyen anlamına Allah Teâlâ'nın varlığı, hem aşikâr, hem gizlidir Aşikârdır; çünkü varlığını bildiren işleri, nişanları, gözsüzler bile görmüş ve bu eşyanın hakikatler hakikatı yüce varlığa umumi şehadetini, sağırlar bile işitmiştir Gizlidir; çünkü kul, Allah'ı künhüyle bilemez, ama varlığını hisseder Allah'ı tam bir biliş ile tanımak hiçbir mahlûk için mümkün değildir Akıl ve bilgi sonludur, sınırlıdır, ezel ve ebedin bilgisine ulaşamaz Resulullah (sas), müslümanları belli bir sınıra kadar gitmeleri hususunda uyarmış; daha ileri gideceklerin ya inkâr yahut şirk, yahut deliliğe varacaklarını buyurmuştur Allahu Teâlâ'nın zatı mutlak bir sırdır O sırrı ancak kendisi bilir Kula yaraşan; onun ilmini araştırmak, O'na ibadet etmektir
Bâtın olan Allah, yaratıklarının duyu organlarıyla idrak edemedikleri, görüş ve ilimlerinin kapsayamadığı yegane zattır Allah, vücudu ile zâhir, künhü ile bâtındır O'nun künhüne vukûfiyet imkânsızdır O, eserleriyle tezahür eder ama künhünün sırrını kimse bilemez Bu meyanda Hz peygamber'in bize öğrettiğine göre, O' nun zatı düşünülemez; buna güç yetmez Ancak O'nun nimetleri ve kudretinin eserleri hakkında düşünmek mümkündür "O, hem evveldir, hem ahirdir, hem zâhirdir, hem bâtındır O, her şeyi kemaliyle bilendir " (el-Hadîd, 57/3) ve " Hiçbir göz O'nu (dünyada) ihata ve idrak edemez Fakat o, (ilmiyle) bütün gözleri (varlıkları) ihata eder " (el-En'am, 6/103) ayetlerinde Allahü Teâlâ bu hususu açıklamaktadır ve Hz Musa'ya buyurduğu gibi,"Buyurdu: 'Beni kesinlikle göremezsin, fakat şu dağa bak Eğer o, yerinde durabilirse sen de beni görürsün' Derken Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça ediverdi" (el-A'raf, 7/143)


BÂTIN


Bir şeyin içi, gözle görülemeyen tarafı, Allah'ın isimlerinden biri
Bâtın kelimesi Kur'an'da değişik anlamlarda kullanılmıştır Bâtın, her şeyden önce Esmau'l-Hüsna*'dan biridir: "O evvel (her şeyden önce) dir, Ahir (kendisinden sonraya hiç bir şeyin kalmayacağı son)'dur Zâhir (varlığı aşikâr)'dır Bâtın (gerçek mahiyeti insan için gizli) olandır " (el-Hadîd, 57/3) Ebû Hüreyre (ra)'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte de Allah Teâlâ'nın doksandokuz ismi olduğu zikredilmiş, bunlardan birinin de el-Bâtın* olduğu belirtilmiştir (Tirmizî, Daavat, 82) Bâtın, bazı ayetlerde de gizli anlamınadır: "Günahın gizlisini (bâtın) de açığını (zâhir) da bırakın!" (el-En'âm, 6/120) " Âçık (zâhir) ve gizli (bâtın) olarak size bolca nimetler ihsan ettiğini görmez misiniz?" (Lokmân, 31/20) Râğıb el-Isfahânî, son ayette geçen zâhirî nimeti peygamberlik müessesesi; bâtınî nimeti de akıl olarak yorumlamaktadır (el-Müfredât fî Garîbi'l-Kur'an, Mısır 1970, s 97) Zâhirî nimeti sağlam vücûd, bâtınî nimeti güzel ahlâk olarak anlayanlar da vardır
Bâtın, hadislerde genellikle bir şeyin içi anlamında geçmektedir Meselâ, "batınu'l-keff elin içi, "bâtınu'l-kademeyn" ayağın çukuru demektir
Hadislerde Bâtın'a, Cenâb-ı Hakk'ın adı olarak da rastlamak mümkündür Ebû Dâvud, Edeb, 95) Bu isim, Cenâb-ı Hakk'a izafe edildiğinde "kendisini zatı itibariyle gereği gibi tanımak mümkün olmayan zat" anlamına gelir
Allah'ın "evvel" sıfatı "âhir" sıfatıyla beraber kullanıldığı gibi, "bâtın" sıfatı da "zâhir" sıfatıyla beraber kullanılır Ayrı olarak kullanılmazlar (Râgıp el-Isfahânî, el-Müfredât, s 52)
Allah evveldir; O'ndan evvel hiç bir varlık yoktur O'nun öncesi mevcut değildir
Allah âhirdir; varlığının sınırı yoktur Her şey yok olacak yalnız Yüce Allah bâkî kalacaktır
Allah zâhirdir; varlığı her şeyden aşikârdır Çünkü kâinattaki herşey O'nun varlığına delildir Sıfatlarının tezahürüyle, ilim ve kudretinin tecellisiyle varlığı apaçık olarak bilinmektedir
Allah "bâtındır", zâtı ve mahiyeti kavranamaz, niceliği ve nasıllığı bilinemez Allah zatı itibariyle gizlidir Zatının hakikatı duyu organlarıyla bilinemez O'nun gizli oluşu, aşikâr oluşunun şiddetindendir Hakikatı, akıl ve idrakin ihatasına sığmaktan yücedir
Zâhir ve bâtın kelimelerinin Kur'an'da geçmesi, bu iki kelimenin terim olarak yerleşmesinde etkili olmuş, özellikle fakîhlerle mutasavvıflar arasında bazı münakaşaların çıkmasına yol açmıştır Her şeyin bir zâhiri ve bâtını bulunduğunu, ilimlerin de zâhirî ilimler ve bâtınî ilimler olmak üzere ikiye ayrıldığını ifade ederek Cibril hadisi*nde anlatılan "İslâm"ı, zâhir ve dış; "Îman"ı, bâtın ve iç olarak değerlendirmişlerdir Zâhirî ameller, dış organlarla yapılan amellerdir ki; ibadet, taharet, namaz, oruç, hac, zekât, nikâh ve benzerleri bu gruba girer Bâtınî ameller ise kalplerin, tasdik, yakin, îman ve ihlâs gibi amelleri, murakabe gibi halleridir Sûfiler, ihlası târif ederken "kulun fiillerinin zâhir ve bâtında eşit olmasıdır" diyerek zâhirî amellerle bâtınî amellerin dengesine dikkat çekerler Zâhir ve bâtın dengesinin bâtın lehine bozulması mutasavvıfları ürkütmez; fakat bu dengenin zâhir lehine bozulması mutasavvıfları rahatsız eder Nitekim Cüneyd el-Bağdâdî'nin "Zâhirini süslemeye çalışanın bâtını haraptır" sözü bu anlamdadır
İlmin de ameller gibi zâhirî olanı ve bâtınî olanı vardır Zâhirî amellere ve görünen şeylere aid açık bilgi ve zâhir ilmi; kalp, gönül ve keşfle ilgili bulunan ilme bâtın ilmi denir Bu manaya göre ayetlerin de hadîslerin de bir bâtınî tarafı olduğunu düşünmek tabiîdir Mutasavvıfların,Hüzeyfetü'l-Yemân'ın rivayet ettiği bir hadîs-i şerîfe istinaden "Allah'ın kulunun kalbine yerleştirdiği bir sırr olarak" (Münâvî, Feyzu'l-kadir, IV, 326) nitelendirdiği "ilm-i bâtın" asla ilm-i zâhir'e muhalif olmamalıdır Nitekim Ebû Saîd el-Harrâz'a atfedilen ve bütün mutasavvıfların ortak kanaati hâline gelen "Zâhire muhâlif her bâtın bâtıldır" (Sülemî, Tabakatu's-Süfiyye, s 231) görüşü bunu teyid etmektedir




__________________
Alıntı Yaparak Cevapla