Yalnız Mesajı Göster

Cevap : =>İslami Sözlük

Eski 01-04-2008   #301
gülgüzeli
Varsayılan

Cevap : =>İslami Sözlük




BELÂGAT

İyi, güzel, tesirli ve pürüzsüz söz söyleme; edebiyat kaideleriyle ilgili ilim Terim olarak iki şekilde tanımlanmıştır:
a- Sözün zorlama ve yapmacıktan uzak olup yorumlamaya gerek olmaksızın kolay anlaşılır olması; yerinde ve adamına göre söylenmesidir
b- İnsanın belîğ, tesirli söz söyleme gücü ve yeteneği kazanmış olmasıdır
Belâgat bir ilimdir Sözün düzgün kusursuz, yerinde ve adamına göre söylenmesini öğretir Belâgat üçe ayrılır:
a- Meânî (manalar) ilmi: Muhtelif cümle şekilleri ve bunların kullanılışından bahseder
b- Beyan ilmi: Maksadı açık ve güzel bir şekilde ifade etme sanatını öğretir Teşbih, mecaz, istiare ve kinaye gibi sanatlardan bahseder
c- Bedî' ilmi: Sözü ifade ve mana yönünden en güzel şekilde söylemenin yollarını gösterir


BEL'AM İBN BÂÛRA

Hz Musa (as) zamanında yaşamış ve sonradan irtidat etmiş olan ilim adamı
A'raf suresinin 175-176'ncı ayetleri münasebetiyle ismi çeşitli tefsir ve tarih kitaplarına girmiş olan Bel'am İbn Bâura (veya Bel'am İbn Eber)' nın, İsrâiloğulları'ndan, devler ülkesinden, Yemen diyarından veya Ken'an ilinden Allah'ın dinini öğrenmiş, ilim ve irfan sahibi, duası müstecap, yanında Allah'ın ismi a'zamı bulunan ve fakat sonradan itaatsızlığa düşmüş bir kimse olduğu şeklinde rivayetler vardır Her ne kadar Lût (as)'ın kızlarından biri ile evlenmiş olduğu söylenirse de, bunun Yahudiler tarafından müslümanlar aleyhine uydurulmuş bir iftira olduğu bilinmektedir (Taberî, Tefsiru't-Taberî, Mısır, 1373/1954, IX, 119-120; Fahruddin er-Râzî, Mefâtîhu'l-Gayb, Mısır, 1308, XV, 54; D B Macdonald, İA, "Bel'âm İbn Bâura" Mad)
Bel'am'a konu teşkil eden ayet meâlleri şöyledir: " Habibim! Onlara, şeytanın peşine taktığı ve kendisine verdiğimiz âyetlerden sıyrılarak azgınlardan olan kişinin olayını anlat Dileseydik, onu âyetlerimizle üstün kılardık; fakat o, dünyaya meyletti ve hevesine uydu Durumu, üstüne varsan da, kendi haline bıraksan da, dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir İşte ayetlerimizi yalan sayan kimselerin hâli böyledir Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünürler " (A'raf, 7/175-176)
Bel'am'la ilgili olarak İslâmî kaynaklarda şunlar anlatılmaktadır: "Rivayete göre Mûsa (as), Ken'âniler' in Şam'daki topraklarına girmişti Bu sırada Bel'am, el-Belkâ köylerinden Bal'â'da bulunuyordu Ken'âniler'den bazıları Bel'am'ın yanına gelerek: "Ey Bel'am, Mûsa İbn İmrân İsrâiloğulları'nın başında olduğu halde bizi yurdumuzdan sürmek ve öldürmek üzere geldi Bizim ülkemize İsrâiloğulları'nı yerleştirecek Senin kavmin olan bizlerin ise yerleşecek bir yerimiz yok Sen duâsı kabul edilen bir kimsesin Onları defetmesi için Allah'a duâ et", dediler Bel'am: "-Yazıklar olsun size! O Allah elçisidir; melekler ve mü'minler de onunla beraberdir; onlar aleyhine nasıl duâ edebilirim! Bildiğimi bana Allah öğretti" diye red cevabı verdi Kavmi duâ etmesi hususunda ısrar ettiler Bel'am da eşeğine binerek, İsrâiloğulları'nın çıkmakta olduğu dağa doğru ilerledi Bu dağ, Husban dağıdır Biraz gittikten sonra eşeği yere çöktü Eşeğine binerek biraz ilerledikten sonra hayvan yine çöktü Bel'am biraz evvelki gibi hareket ettikten sonra tekrar hayvanına bindi Biraz yol alınca eşek yine çöktü O, yine eşeği yerinden kalkıncaya kadar dövdü Nihayet eşek, Bel'am aleyhinde bir delil teşkil etsin diye, Allah'ın izni ile konuşarak şöyle dedi: "Ey Bel'am, nereye gidiyorsun? Meleklerin önümde durarak beni yolumdan çevirdiklerini görmüyor musun? Allah elçisi ile mü'minler senin kavmin aleyhinde duâ etmektedirler" Fakat Bel'am, buna aldırış etmeden eşeğini döverek yoluna devam etti Nihayet eşek onu Husban dağına çıkardı, Mûsâ (as)'ın ordusunun ve İsrâiloğulları'nın karşısına götürdü Bel'am onlara bedduâ etmeye başladı; fakat İsrâiloğulları'na beddûa ederken Allah onun dilini kendi kavmi aleyhine çevirdi Yanında bulunan halk, onun kendi aleyhlerine bedduâ etmekte olduğunu görünce: "Ey Bel'am! Ne yaptığını biliyor musun? Sen İsrâiloğulları'na hayır duâda, bize bedduâda bulunuyorsun" dediler O: "Ben bunu kendi ihtiyarımla yapmıyorum, Allah dilime hâkim oldu" dedi Bunun üzerine dili ağzından çıkarak göğsü üzerine sarktı Sonra kavmine: Dünya ve âhiret benim elimden gitti, artık hileye başvurmaktan başka çare yoktur" dedi (Taberi, age, IX, 124-126; Râzî, age, XV, 54; İbnü'l-Esir, el-Kâmil fi't-Târih, Beyrut 1385/1965, I, 200 vd; İbni Kesir, e!Bidâye ve'n-Nihâye, Riyad 1966, I, 322 vd)
Her ne kadar müfessirler âyetlerin nüzûl sebebi olarak daha çok Bel'am'ın ismi üzerinde durmuşlarsa da, sözkonusu âyetlerle anlatılmak istenenin Bel'am olduğu yolundaki rivayetleri ve onunla ilgili olarak anlatılan kıssaları doğrulayacak -güvenilir- hiç bir eser yoktur Aynı şekilde yalnız Bel'am'ın, âyetlerin nüzulüne sebep teşkil etmiş olması da doğru değildir (Kâsımî, Mehâsinü't-Te'vil, VII, 2906)
te yandan, âyetlerde bahsi geçen kişinin, Bel'am'ın dışında, Ümeyye İbn Ebi's-Salt, er-Râhib Ebu Amr, İsrâiloğulları'ndan duâsı makbul bir kişi, münafık olan her kişi veya yahudi, hristiyan ve haniflerden olup da Hakk'tan ayrılan herkes olduğu şeklinde de rivayetler vardır (Taberi, age, IX,119 vd; Râzî, age, XV, 54; Zemahşeri, el-Keşşaf, Beyrut 1366/1947, II, 78; Mes'üdî, Mürûcü z-Zeheb, Mısır 1384/1964, I, 52; İbni Kesir, age, I, 322)
Öyle anlaşılıyor ki âyetler, Bel'am ve hareketleri itibariyle onun gibi olan herkese şâmildir Çünkü Allah'ın âyetlerini yalnız bir veya birkaç kişiye hasretmek doğru olmaz; onlar geniş kapsamlıdırlar Burada asıl üzerinde durulması gereken konu; Bel'am'la ilgili olarak söylenen ve İslâmî kaynaklara girmiş olan bilgilerin büyük çoğunluğunun İsrâiliyyâta dayanmış olmasıdır (DB Macdonald, İA, II, 464-465; Abdullah Aydemir, Tefsirde İsrâiliyyat, Ankara 1979, s 242) Çünkü İslâmî kaynaklarda zikredilen bilgiler -bazı isim ve ifade değişiklikleri hariç- Kitab-ı Mukaddes'te geçen bilgilerin tamamen aynısıdır (Kitabı Mukaddes, İstanbul 1981, Sayılar XXII, 2-41; XXIII 1-30; XXIV, 25; XXII, 16; Yeşu XXIV, 9)
Ancak Bel'am, dünyevî çıkar ve hesaplar için Allah'ın dinini tahrif eden bir ilim ve din adamını küfür sistemlerine ve kâfir yöneticilere yaranmak maksadıyla Allah'ın hükümlerini çiğneyen ve asıl gayesinden saptıran kimseleri temsil etmektedir
nsanları "Allah (cc) adını kullanarak"' aldatan, hevâ ve heveslerini tatmin için "Tevhid akîdesini" tahrip eden "Bel'am'ın" etkisi korkunçtur İslâm topraklarında; kâfirlerin istilâsını hazırlayan güç, "Bel'am"dır
Allah (cc)'ın indirdiği hükümlere karşı ayaklanan ve İslâm'a küfreden yönetimlerle yani Tağûtî güçlerle din adına uzlaşan ve müslümanları da
"Allah (cc) adını kullanarak" aldatan, Kur'ân'daki ifâdeyle "köpek sıfatlı" kimselerin ortak ismi Bel'am' dır Bu köpek sıfattı kimseler de; Allah (cc)'ın indirdiği hükümlerin bir kısmını kabul, bir kısmını "zamanın değişmesi" gerekçesiyle sükûtla geçiştirirler Günümüzde, başta resmî ideolojiyi kabul eden ve İslâm'ı o ideolojiye hizmetçi kılmaya çalışan müesseseler olmak üzere, çok sayıda Bel'am benzeri vardır Bunlar "çok dindar" görünmekle birlikte, Tağut'a itikad ve iman etme noktasında titizdirler "Ulü'l-Emr"i İslâm'a karşı ayaklanan güçlere izâfe ederek, mü'minleri yanıltırlar İşte bunlar çağdaş Bel'am'lardır



BELED SÛRESİ

Kur'an-ı Kerîm'in doksanıncı suresi, yirmi ayet, altmışyedi kelime üçyüzyirmialtı harftir Sure müşriklerin Resulullah'a düşman kesilerek O'na karşı her türlü zulüm ve haksızlığı revâ gördükleri bir dönemde Mekke'de nazil olmuştur Fasılası, "dâl, elif, fâ', hâ" harfleridir İsmini, birinci ayetteki "beled" kelimesinden almıştır Bütün mekkî surelerde olduğu gibi; bunda da itikad ve ibadetin sağlamlaştırılması, ahirette hesap ve cezaya imanın perçinleştirilmesi ve iyilerle kötülerin birbirinden ayrılması hedeflenmiştir
Bir önceki sûre olan Fecr suresine bir karşılık verilir Orada zamanın eşref saatlerine yemin edilip insanın refah veya darlıkla imtihan edildiği: mal hırsı, miras yiyiciliği, yetime ve fukaraya bakmamak gibi kötü huyları ile âkibetinin kötülüğü hatırlatılarak; sureye en nihayet nefs-i mutmainne sahibinin iyi kullar arasında Cennet'e gireceğinin bildirilmesiyle son verilmişti
Bir önceki surede mesajları izleyen bu surede ise mekânların en kutsalı olan Mekke'ye yemin ve onun fethine işaretle söze başlanılmış; insanın meşakkatlerle içli dışlı yaratıldığı beyan buyurulmuş; köle azat etmenin, açlık zamanında yedirmenin İslâm'ın matlubu olduğu ve aynı zamanda bunun, yukarıda zikri geçen nefs-i mutmainne'nin bu hayırlı sonuca varabilmesi için gerekli olduğu gösterilmek istenmiştir
Surede en önemli yer, sureye adını veren "Beled"' kelimesi ile onu kayıtlayan hill kelimesidir
Sure kasemle başlıyor Bu kasemde Kur'an insan hayatının değişmez gerçeklerine temas ediyor: "Şu beldeye yemin ederim ki, sen bu beldede oturmuşsun " (1-2)
Buradaki beldeden murat, Mekke'dir Allah'ın haremgâhı, yeryüzünde Allah için inşa edilen ilk ev " Muhakkak ki, insanlar için kurulan ilk ev, mübarek ve âlemlere yol gösteren (Kâbe)dir " (Ali İmrân, 3/96) Burası bir emniyet ve huzur sığınağı olmak için kurulmûştu Bu mübarek evin ağacı da kuşu da canlı olan her şeyi de haramdır; el sürülemez Ayrıca bu ev Araplar'ın atası ve bilcümle müslümanların manevi babası Hz İsmail'in babası Hz İbrahim (as)'in evidir
Yüce Allah sevgili Peygamber'ine ikramda bulunarak onu ve oturduğu beldeyi hatırlatıyor Belde, bu özellikleriyle ayrı bir hürmet, ayrı bir şeref ve azamet kazanıyor Müşrikler ise bu mübarek evin hürmetini çiğniyor, orada Peygambere ve müslümanlara işkence ediyor ve onları öldürmek istiyorlardı Halbuki bu ev şerefli bir evdi Hz Peygamber'in orada ikamet etmesi de şerefine şeref katmıştı Onlar bu hürmeti ve azameti göstermek şöyle dursun; ayaklar altına bile alıyorlardı Böylelikle Hz İbrahim (as) dininin sahipleri olduklarını iddia eden müşriklerin iğrenç ve çirkin durumu ortaya çıkıyordu
Sonra,doğana ve doğurulana kasem edilmesi, dikkatlerimizi bu varlığın merhalelerinden bir merhalenin yüce değerine ve oradaki sonsuz hikmete yüce sanata çekmektedir Bu merhale doğup çoğalma merhalesidir Annenin ve doğan yavrunun doğumun başlangıcında katlandığı zahmetlere, gelişen varlığın büyüyüp mukadder olan noktaya ulaşmasına dikkatler çekilmektedir
Bu kasem,insan denilen varlığın hayatındaki değişmez bir gerçek üzerine yapılmaktadır; "Biz insanı gerçekten meşakkat içinde yarattık " (4) Meşakkat ve zorluk, zahmet ve yorgunluk,savaş ve mücadele içerisinde Nitekim bir başka sûrede; "Ey insanoğlu, sen Rabbin için çalışıp çabaladın Artık mutlaka O'na kavuşacaksın " (el-İnşikâk, 84/6) buyurulmaktadır
İlk hücre, zorlayıp çabalamadan, çırpınıp yorulmadan hayatı ve beslenmesi için Rabbı'nın izniyle gerekli şartları bulmadân ana rahminde karar kılamaz Karanlık dünyadan çıkıncaya kadar sürekli bir çırpınış içerisindedir Annenin kanından emebildiği kadarını emer Annenin tattığı yemeklerin özünü alır Rahim denilen küçük âlemden çıkarken boğulurcasına baskı ve sıkıntılara maruz kalır Ve bu andan itibaren en büyük yorgunluk ve zahmet başlar
Dişlerinin çıkış anı bir zahmettir Boyunun uzayışı bir zahmettir Sabit adımlarla ilerleme bir zahmettir Öğrenim bir zahmet, düşünce bir zahmet, kazanılan her tecrübe bir zahmettir:
Bilahare yollar ayrılır Kimi akîdesi ve davası için zahmetlere katlanır, kimisi de şehveti ve menfaati için Birinin yorgunluğunun sonu Cennet, diğerinin ise Cehennem Ama hepsi yükünü omuzuna alır, taşır; Rabbı'na ulaşıncaya kadar basamak basamak merdivenleri tırmanır Ama oraya varınca en büyük acı mücrimlerin; huzur ise müminlerin olur
"Yoksa kimsenin kendisine güç yetiremiyeceğini mi sanıyor? (5)"
"Yığın yığın mal tüketmişimdir, diyor "(6)
"O kimsenin kendisini görmediğini mi sanıyor "(7)
İşte meşakkatler içerisinde yetişen insan, hesaba çekilmeyeceğini, tüm yaptıklarının kendisine kâr kalacağını sanıyor Azgınlık ve zalimlik ediyor Şunun bunun malını alıyor, çalıyor; biriktiriyor; ahlâksızlık ediyor, haddi aşıyor; korku nedir, çekinme nedir bilmiyor, infak'a çağrıldığı zaman " yığın yığın mal tüketmişimdir" diyor (6) Allah'ın mürakabesinin üzerinde olduğunu ilminin çepeçevre kuşattığını unutuyor mu? (7)
Daha sonra sure, kendisine bunca nimetler verilen insanın nankörlük ederek cimrice davrandığını; Allah için infaka davet edildiğinde, kendisiyle Cennet arasındaki engelleri kaldırmaya çağrıldığında " o sarp geçidi aşmaya girişemedi"ğini, (11) malından fedakârlık ederek muhtaçlara vermediğini, Allah için köle azat etmeye katılmadığını ifade ediyor: "Bilir misin sen o sarp yokuşun ne olduğunu? O geçit, bir kul azat etmektir Yahut şiddetli bir açlık gününde yemek yedirmektir "(12,13,14) "Sonra da iman edenlerden, biribirine sabır tavsiye, merhameti tavsiye 'edenlerden olmaktır " (17) diyerek, insanın mal ile nasıl imtihan edildiğini veciz bir şekilde ifade etmektedir
Neticede Allah'ın ayetlerini tasdik edip iman edenler sıfatını kazananların amel defterleri sağından verilenler olduğunu (18), aksine Allah'ın ayetlerini inkâr edenlerin kitaplarının sollarından verileceği ve onların, üzerlerine ateşin kapılarının sımsıkı kapatılacak olan mutsuzlar olduğu ifade edilmektedir (19, 20


__________________
Alıntı Yaparak Cevapla