Yalnız Mesajı Göster

Cevap : =>İslami Sözlük

Eski 01-04-2008   #294
gülgüzeli
Varsayılan

Cevap : =>İslami Sözlük




BEYNE'L-HAVF VE'R-RECÂ

Korku ile ümit arasında bulunmak Havf korku, recâ ise ümit demektir
Kur'an-ı Kerîm ve Hadîs-i şeriflerde korku ve ümit arasında bulunmaya teşvik eden hükümler vardır Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz Şüphesiz ki Allah bütün günahları affeder Çünkü o çok bağışlayıcı ve pek merhametlidir " (ez-Zümer, 39/53)
"Onlar korkarak ve ümit ederek Rablerine dua ederler " (es-Secde, 32/16)
Peygamber Efendimiz (sas) de şöyle buyurur:
"Müminler Allah'ın azap ve azabının miktarını bilselerdi hiç biri Cennet'i ümit etmezdi Kâfirler de Allah'ın rahmetinin ne kadar çok olduğunu bilselerdi hiç biri O'nun rahmetinden ümit kesmezdi" (Müslim, Tevbe 23)
Bu ve benzeri ayet ve hadisler gözönünde bulundurularak denilmiştir ki;
"kul sıhhat halinde korkulu ve ümitli bulunmalı, havf ve recâsı birbirine eşit olmalı; hastalığı halinde de recâ (ümit) yönü kuvvetli olmalıdır" (Nevevî, Riyazü's-Salihîn Tercümesi, I, 479)
Havf (korku) gelecekle ilgilidir Çünkü insan ya başına hoşlanmadığı bir şeyin gelmesinden, ya da arzu ettiği bir şeyi elde edememekten korkar Kulun Allah'tan korkması, Allah'ın kendisini dünya ve ahirette cezalandırmasından korkması şeklinde olur (Kuşeyrî, Risale (çev S Uludağ) s 263)
Recâ da "ileride meydana gelmesi umulan arzu edilen bir şeye kalbin duyduğu ilgidir"


BEYNÛNET

Ayrılık; iki şey arasındaki uzaklık, mesafe ve evliliğin sona ermesiyle, birbirinden ayrılan eşler arasında meydana gelen durum Bu durum, küçük ve büyük ayrılık (beynûnet-i suğrâ ve beynûnet-i kübrâ) olmak üzere ikiye ayrılır:
Küçük ayrılık: Boşanan eşlerin, yeniden nikâhlanarak evlenebilmelerine imkân veren beynûnettir Şu durumlarda küçük ayrılık meydana gelir
1 Birinci veya ikinci boşama hakkını kullanarak hanımını boşayan erkek, iddet (boşamadan sonra beklenilmesi gereken süre) esnasında hanımına dönmezse;
2 Erkek, hanımını bir mal karşılığında boşamışsa (muhâlea);
3 Evliliğe, hâkim son vermişse;
4 Nikâhtan sonra, fakat zifâf ve halvet-i sahîhadan önce (nikâhlanan nişanlıların, kimsenin göremiyeceği ve ansızın gelemiyeceği bir yerde başbaşa kalmaları) yapılan boşama ile meydana gelen ayrılık
Boşanan eşler arasında küçük ayrılık meydana gelebilmesi için, kadının üçüncü boşama hakkı (son boşama hakkı) ile boşanmış olmaması şarttır Aralarında küçük ayrılık meydana gelen kadın ve erkek yeniden evlenmek isterlerse, bütün şartlarıyla yeni bir nikâh kıyılmak suretiyle evlenebilirler Koca, önceki mehri ödemiş olsa da, yeniden mehir ödemek mecburiyetindedir
Büyük ayrılık: Boşanan eşlerin yeniden nikâhlanarak evlenebilmelerine imkân tanımayan beynûnettir Erkek hanımını üçüncü, yani son boşama hakkı ile boşarsa aralarında büyük ayrılık meydana gelir Mülâane suretiyle (bk Liân) ayrılan eşler arasında da bu durum meydana gelir
Bu durumdaki eşler artık yeniden nikâhlanarak bir araya gelemezler Ancak kadın, yeniden sahih bir evlilik yapar ve bu evliliği de tamamen normal bir şekilde sona ererse, birinci kocası ile yeniden evlenebilir Buna şerî tahlîl denir ki, Kur'an'da şöyle anlatılmaktadır: "Eğer koca, karısını ikinci talaktan (boşama) sonra bir kere daha (üçüncü boşama hakkıyla) boşarsa, bundan sonra kadın başka bir erkeğe nikâhlanmadıkça ve ondan da ayrılmadıkça ilk kocasına helâl olmaz Bu ikinci koca onu boşarsa, Allah'rn emirlerini sağlam tutacaklarına ümitvar oldukları takdirde, evvelkilerin birbirine dönmelerinde bir günah yoktur Bunlar, anlayan bir kavim için Allah'ın açıkladığı hükümlerdir " (el-Bakara, 2/230)
Burada ikinci evliliğin, birinci koca ile evlenebilmek için hileli bir evlilik olmaması şarttır Böyle hileli evlilikler haramdır ve kadına birinci kocasıyla evlenme hakkını doğurmaz Meselâ, bu durumdaki bir kadının başkasıyla belirli bir süre için evlenmesi, cinsî iktidarı olmayan bir ihtiyar veya bir deli veya bir çocukla evlenmesi, evlendiği ikinci koca ile cinsî münasebette bulunmadan boşanması, şerî tahlil sayılmaz Şerî tahlil olması için, ikinci evliliğin ve ayrılığın tamamen normal, hileli olmayan bir şekilde olması gerekir
Öyleyse İslâm, ilk kocasından üç talakla boşanan bir kadının, ayrıldığı kocasıyla tekrar evlenebilmesi için yeni bir evlilik hayatı yaşamasını niçin şart koşmuştur?
İslâm'dan önceki Arap toplumunda erkek sınırsız bir boşama hakkına sahipti Hanımına zulmetmek isteyen bir erkek, onu boşuyor, iddeti bitiyorken tekrar alıyor, sonra yine boşuyor, yine alıyordu Boşama ve alma işlemleri, erkek isterse sınırsız bir şekilde devam edebiliyordu Böylece kadın evlilikle boşanmışlık arasında muallakta kalıyor ve haksızlığa uğruyordu İslâm, erkeğin boşama hakkını üçle sınırlayarak kadına bir güvence getirmiştir İslâm, evliliği bu üç hakta devam ettiremeyenlere artık bu yolu kapamış; ancak kadın tamamen normal bir şekilde ikinci bir evlilik hayatı geçirir ve bu evlilik yine normal bir şekilde sona ererse, eğer kadın bu ikinci evlilik tecrübesinden sonra ilk kocası ile evlenmekte de bir hayır görüyorsa, onların tekrar evlenmelerine müsaade etmiştir Bir bakıma bu izin, geçmişte (birinci evlilikte) işlenen bazı hataların telâfisi için bir imkân olabilir Yoksa İslâm, evliliği bir oyun ve oyuncak haline getirmeye asla müsaade etmez Üç boşamadan sonra evlenme yasağı, aynı zamanda erkeğin talak haklarını düşünceli ve sorumlu bir şekilde kullanmasını sağlayıcı ve ilk evliliği koruyucu bir tedbirdir
Bu konuda halk arasında çok yanlış anlaşılan, "hulle"* kavramı vardır ki, bunun İslâm'la asla alâkası yoktur Hulle, yukarıda anlatılan "şer'î tahlil"in yozlaştırılmış bir şekli olup; tamamen hileli ve dinen geçerli (sahih) olmayan bir şekilde, böyle bir kadının çok kısa süreli bir evlilik yaparak boşanması ve ilk koca ile evlenebilmesi için başvurulan bir hileden ibarettir Yukarıda da belirtildiği gibi, İslâm'ın şer'î tahlîlden kasdettiği şey asla bu değildir

BEYTÜ' L-HARAM

Mukaddes, korunulan ve sakınılan ev Mekke'de Kâbe'nin bulunduğu sahadaki mescidin adı Buna haram denilmesi o sahaya saygı ve tazim göstermek vacip olduğu içindir Kendisine karşı saygısızlık caiz olmadığı için Mekke'ye de Beled-i Haram denilmiştir
Beytü'l-Haram ifadesi Kur'an-ı Kerîm'de iki defa zikredilir Bunlardan birinde: "Ey iman edenler! Rablerinin lütuf ve rızasını arzu ederek Beytü'l-Haram'a doğru gelenlere saygısızlık etmeyin " (el-Mâide, 5/2) buyurularak, değil Beytü'l-Haram'a, oraya gelenlere bile saygısızlık edilmemesi emredilir İkinci ayette "Allah Kâbe'yi, O Beytü'l-Haram'ı insanlar için bir kıyam yeri kılmıştır" (el-Mâide, 5/97) buyurulur
Beytu'l-Haram Allah'ın insanlar için bir hayat kaynağı kıldığı, İslâm'ın şiar ve prensiplerini haykıracakları ve özellikle hac mevsiminde bütün İslâm düşmanlarına karşı tavırlarını ortaya koyacakları bir mekân kılmıştır Beytu'l-Haram müslümanların yılda bir kez toplanıp bütün problem ve dertlerini görüşecekleri mukaddes yerdir (Daha geniş bilgi için bk Kâbe)

BEYTÜ'L-MAKDİS

İslâm'da üç mukaddes mescitten biri olan Kudüs'teki mescid Müslümanların ilk kıblesi Buna Beytü'l-Mukaddes (mukaddes ev), Kudûs Camii ve Mescid-i Aksâ* da denir Mescid-i Aksâ; en uzak mescid demektir Mekke'ye bir aylık mesafede olduğu için bu isim verilmiştir
Beytü'l-Makdis tabiri Kur'an-ı Kerîm'de geçmez, hadis-i şeriflerde zikredilir Ama Mescid-i Aksâ ismi hem Kur'an-ı Kerîm'de ve hem de hadîs-i şeriflerde geçer Kur'an-ı Kerîm'de İsrâ olayından bahsedilirken şöyle buyurulur: "Ona ayetlerimizden bazısını göstermek için kulunu geceleyin Mescid-i Haram'dan, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ ya götüren Allah her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir " (el-İsrâ' 17/1)
Yeryüzünde yapılan ilk mabed Beytu'llah yani Kâbe'* dir (Âli İmrân, 3/96) Sonra da Beytü'l-Makdis'dir Ebû Zer el-Gıfârî* (ra) den rivayet edilen bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulmuştur: Ebû Zer (ra) diyor ki, bir kere ben: "Ya Resulullah! yeryüzünde ibadet için ilk önce hangi mescid bina edildi?" diye sordum Resulullah (sas): " Mescid-i Haram'dır" buyurdu "-Sonra hangisi?" dedim "Mescid-i Aksâ" buyurdu "-Bu iki mescid arasında ne kadar zaman var?" dedim Resulullah (sas): "Kırk sene" buyurdu" (Müslim, Mesacid, 1, 2)
Beytü'l-Makdis'in bânisi Süleyman (as)dır Nitekim Abdullah b Ömer (ra) dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (sas) şöyle buyurmuştur: " Davud (as)'un oğlu Süleyman (as) Beytu'l-Makdis'in yapımını bitirdikten sonra Cenâb-ı Hak'tan üç dilekte bulunmuştur 1- Kendisinden sonra kimseye müyesser olmayacak bir mülk ve saltanat vermesini, 2-Allah'ın hükmüne uygun hükmetme kudreti vermesini, 3-Bu mescid e sadece namaz kılmak niyetiyle gelenlerin oradan analarından doğdukları gün gibi günahlarından temizlenmiş olarak çıkmalarını" Peygamber Efendimiz (sas) hadîs-i şerifin devamında şöyle buyurmuştur: " Allah, ona (ilk) iki istediğini vermiştir Üçüncüsünü de vermiş olmasını umarım " (Tecrid-i Sarîh Tercemesi, IV, 167)
Bu hadîs-i şeriften Beytü'l-Makdis'in Süleyman (a:s) tarafından bina edildiğini öğrendiğimiz gibi, oraya gidip namaz kılmanın faziletini de öğreniyoruz Bu sebeple Beytü'l-Makdis, müslümanlarca mukaddes kabul edilmektedir Peygamber Efendimiz (sas): "Üç mescid dışında herhangi bir mescitte ibadet yapmak için yolculuk yapılmaz: Benim mescidim, Mescid-i Haram, Mescid-i Aksa " (Buhârî, Mescidü Mekke 16, Sayd 26, Savm 67; Müslim, Hac 415, 515)
Burada bir hususun belirtilmesi gerekir Mescid-i Haram'ın banisi Hz İbrahim ile oğlu İsmail (as) dır Süleyman (as) ile bu peygamberler arasındaki müddet, kırklarla ifade edilemiyecek kadar uzundur Buna göre Beytü't-Makdis'in temelinin daha önceki peygamberlerden biri tarafından atılmış olması beyti daha sonra Süleyman (as)'ın bu temel üzerine bina etmiş olması muhtemeldir (Tecrid-i Sarih Tercemesi, VI, 22)
Beytü'l-Makdis, Mûsâ (as)'dan İsâ (as) zamanına kadar peygamberlerin toplantı yeri ve mukaddes vahiy merkezi olmuştur İsrâ suresinin ilk ayetinde belirtildiği gibi, Peygamberimiz Hz Muhammed (sas) de Mirac'a giderken oraya uğramıştır
İslâmiyet'in ilk yıllarında kıble Beytü'l-Makdis idi Resulullah (sas) Mekke döneminde namazlarını Beytü'l-Makdis'e doğru kılardı Ancak namaza öyle dururdu ki Kâbe Beytü'l-Makdis'e ile kendi arasında kalırdı Medîne'ye hicret ettikten sonra da onaltı ay Beytü'l-Makdis'e yönelerek namaz kılmaya devam etmiş, nihayet " yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir Nerede olursanız yüzlerinizi o yöne çevirin " (el-Bakara, 2/144) ayeti inince artık kıble Kâbe olmuştur (Müslim, Mesâcid, 11)
Peygamber Efendimiz (sas) hadîs-i şeriflerinde Beytü'l-Makdis'de namaz kılmaya teşvik etmiş: "Beytü'l-Makdis'e gidin, orada namaz kılın Çünkü orada kılınan bir namaz başka yerlerde kılınan bin namaz gibidir " buyurmuştur (İbn Mace, İkametü's-Salât, 196)


BEYTÜ'L-MA'MÛR

Ma'mûr, bayındır, bakımlı ev Kâbe'nin üst hizasında bulunan bir yerdir Diğer bir adı da "Durâh"dır
Beytü'l-Ma'mûr'dan Kur'an'ı Kerîm'de şöyle bahsedilir:
"Tür'a, yayılmış ince deri üzerine satır satır dizilmiş Kitâb'a, bayındır eve (beytü'l-ma'mûra), yükseltilmiş tavan gibi göğe, kaynayacak denize andolsun ki, Rabbi'nin azabı hiç şüphesiz gelecektir" (et-Tür, 52/1-7)
Allahû Teâlâ, Kur'an-ı Kerîm'in bazı yerlerinde kasem ettiği gibi bu ayet-i kerîmede de Tûr Dağı'na, Kur'an-ı Kerîm'e ve Beytü'l-mâ'mûra yemin etmektedir Buradaki yeminden maksad, bunların kıymetine işaret etmek ve değerlerini yükseltmektir
Müfessirler bu ayet-i kerîmede sözü geçen Beytü'l-Ma'mûru genellikle, yedinci kat semada, Kâbe'nin üst hizasında bulunan bir ev olarak tefsir etmişlerdir Onu günde yetmiş bin melek namaz kılmak ve tavaf etmek için ziyaret eder ve kıyamete kadar da bir daha geriye dönmezler Beytü'l-Ma'mûr Kâbe'nin üst hizasındadır (Muhtasar'u Tefsir-i İbn Kesîr, Nşr M Ali es-Sâbünî, Beyrut 1401, III, 388-389; Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul 1936, VI, 4551; el-Hâzin, Lübâbü't-Te'vîl fî Maâni't-Tenzîl, IV, 242; el-Beydâvî, Envâru't-Tenzîl ve Esrâru't-Te'vîl, IV, 467; İsmail Hakkı Bursevî, Rühu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'an, IV, 123)
Müfessirler Beytü'l-Ma'mûru Kâbe olarak da tefsir ederler (Muhammed et-Tefsîrî, Tefsîr-i Tibyan Tercemesi İstanbul 1307, IV,180; İH Bursevî, IV,123; Yazır, VI, 4551; el-Beydâvî, IV, 467)
Bir yerin bakımlı ve ma'mûr oluşu, meskûn olması, ziyaretçilerinin çok olması ve güzel bakılması ile olur Kâbe'nin ma'mûr oluşu ise her sene binlerce hacının ziyareti iledir "Allah onu her sene altı yüz bin kişi ile ma'mûr kılar, eğer insanlar ondan eksik olursa melâike ile doldurur denilmiştir" (M Hamdi Yazır, VI, 4551 )
Mirac'la ilgili meşhûr hadiste Beytü'l-Mamur'dan da bahsedilir:
"Sonra bana Beytü'l-Ma'mûr gösterildi Orayı her gün yetmiş bin melek ziyarete gidiyor " (Buhârî, Bed'u'l-Halk, 6)
Müfessirler, Beytü'l-Ma'mûru, tasavvufî bir anlatımla "müminin kalbi" olarak da tefsir edip; bayındır ve bakımlı oluşunu marifet ve ihlâsla açıklarlar (el-Beydâvî, IV,123; Muhammed et-Tefsîrî, IV,180; Bursevî, IV,123; M Hamdi Yazır, VI, 4551)
Tertip ve düzeni Fîrûzâbâdî'ye isnad edilen İbn Abbâs tefsirinde ise Beytü'l-Ma'mûru Âdem Aleyhisselâm'ın bina ettiği ve Tufân'dan sonra altıncı kat gökyüzüne çıkarıldığı belirtilir (el-Firûzâbâdî, Tenvîru'l-Mikyâs Min Tefsîr-i İbn-i Abbâs, Mısır 1316, 329)

__________________
Alıntı Yaparak Cevapla