Yalnız Mesajı Göster

Cevap : =>İslami Sözlük

Eski 01-04-2008   #277
gülgüzeli
Varsayılan

Cevap : =>İslami Sözlük




CERÎB

Osmanlı İmparatorluğu döneminde Arap ülkelerinde kullanılan bir ölçü Cerîb, daha çok hububat için kullanılan bir ölçüdür Osmanlı İmparatorluğu devrinde Arap ülkelerinde kullanımı yaygın olan ve takribî 216 litrelik bir ölçüdür Bu ölçü genellikle buğday için kullanılır Öte yandan bu isim, aynı zamanda mesâha ölçüsü (yüzölçümü) olarak da kullanılır Bu manada ölçü, bir cerîb dolusu tohum ekilebilen arazinin mesâhasına delâlet eder Cerîbin miktarı konusunda değişik rakamlar verilmektedir Bu ölçünün, bin arşın kare (yaklaşık 469 m2) veya altmış kadem (ayak) karelik bir yüzey ölçüsü olduğunu bildiren kaynakların yanında; kenarları altmış arşın olan bir kareye (yaklaşık 246 m2) verilen ad olduğunu belirten kaynaklar da vardır Meselâ; Şemseddin Sâmî (Kâmûs-i Türkî) cerîbin, kenarları altmış arşın olan kare bir yüzey ölçüsü olduğunu kaydeder Bir arşının yaklaşık 68,5 cm olduğu düşünülürse, cerîbin 246 m2 civarında bir yüzey ölçüsü olduğu ortaya çıkar Ancak hemen eklemek gerekir ki, arşının değişik yer ve zamanlarda farklı rakamlarla ifade edilmesi, yukarıda yaklaşık olarak verilen rakamları da etkileyecektir Bu ölçü birimi yerine günümüzde daha değişik ölçüler kullanılmaktadır


CEVÂMİÜ'L-KELİM

Az söz ile çok manayı ifade eden edebî vecizeler Bu tariften hareketle, Kur'an-ı Kerîm'in tamamı bir cevâmiu'l-Kelim olduğu gibi, Hz Peygamber'in bir çok hadisleri de birer cevâmiü'l-kelimdir:
Hz Peygamber'in bizzat kendi ifadelerine göre, Yüce Allah O'nu cevâmiü'l-kelim ile göndermiştir Buharî'nin bir rivayetinde şöyle buyrulmaktadır: "Ben cevâmiü'l-Kelim ile gönderildim Ben (bir aylık mesafedeki düşmanların gönüllerine) korku salmak sûretiyle yardım olundum Bir de ben bir defasında uyuduğumda, bana yerdeki hazinelerin anahtarları getirilerek, iki avucumun içine konuldu " (Buhârî, Ta'bîr 22, İ'tisâm 1)
Hz Peygamber'e mahsus kılınan bu özelliklerden biri olan cevâmiü'l-kelim'in Kur'an-ı Kerîm olarak da tefsir edildiğini yukarıda kaydettik Çünkü Kur'an'ın her ayeti, her cümlesi müstesna bir uslûba sahip olduğundan, Peygamberimiz tarafından tebliğ edildiğinde onu duyan cahiliye şairleri nazmının güzelliği ve icazı karşısında hayran kalmaktan başka bir şey yapamamışlardır
İmam Nevevî cevâmiü'l-kelim'i şöyle açıklar: "Bize nakledildiğine göre cevâmiü'l-kelim Allah Teâlâ'nın daha önceki kitaplarında yazılmış bulunan bir çok emrinin, Hz Peygamber'e sadece bir, iki veya bu kadar az bir emir içinde toplaması veya özetlemesidir" (İbn Recep el-Hanbelî, Cevâmiü'l-Hıkem fi Şerhi Hamsıne Hadîsen min Cevâmiü'l-Kelim, Dârü't-Türâs, (ty) s 2)
Kur'an-ı Kerîm bu kadar cevâmiü'l-kelim ifadelerle bir çok hikmetleri anlatmaktadır Meselâ "O halde sen emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve müşriklerden yüz çevir" (el-Hıcr, 15/94) âyet-i kerimesini duyan bir müşrik, böyle kısa bir ifade ile bu kadar büyük bir hikmeti ifade etmesi karşısında secde etmekten kendini alıkoyamamıştır Hz Peygamber'in hadislerinde de cevâmiü'l-kelim olanlar az değildir Yine O'nun (sas) bizzat ifade ettiği gibi, zaten kendisi "Arab'ın en fasîhi idi" (Tecrid-i Sarih Tercümesi, I, 455) Bu durumda "Hz Peygamber'e mahsus olan cevâmiü'l-kelim iki tür hâlinde karşımıza çıkmaktadır" Birincisi Kur'an'dır; yani O'na Allah tarafından indirilen ilahî ayetlerdir İkincisi ise Hz Peygamber'in hadisleridir
Meselâ "Allah, adaleti, ihsanı ve akrabaya vermeyi emreder; edebsizlikten (fahşâdan), fenalıktan (münkerden) ve azgınlıktan (bağyden) de meneder Öğüt almanız için size böyle nasihatte bulunur" (en-Nahl, 16/90) ayeti, Hasan-ı Basrî'nin de söylediği gibi, hayır ve iyilik sayılan her şeyi emretmiş, kötü veya şer namına ne varsa onların hepsini de yasaklamıştır Bir tek âyet böylesine şumullü ve sayısız hikmetleri içine almaktadır
Cevâmiü'l-kelim'in ikinci nevi olan, Hz Peygamber'in sünnetlerinde yer almış olan bir çok haber de bugün elimize ulaşmış bulunmaktadır (İbn Recep el-Hanbelî, age, s 3) Bazı âlimler cevâmiü'l-kelim niteliğinde olan kısa, veciz, fakat oldukça geniş hikmetleri ihtiva eden hadisleri bir araya getirerek, "Erbaîn"ler yazmışlardır Nevevî'nin meşhur "Erbain'i" bunların başında yer alır Bundan başka el-Hafız Ebu Bekr b es-Sinnî'nin, el-İcâz ve Cevâmiü'l-Kelim Mine's-Süneni'l-Me'sûra'sı da aynı türden hadis mecmualarındandır
Hz Peygamber'in cevâmiü'l-kelim niteliğindeki hadislerinden bazıları: "Ameller niyetlere göredir " (Buharî, Bed'ü'l-vahy 1) "Sizi neden men ettiysem ondan kaçınınız, neyi de emrettiysem, gücünüzün yettiği oranda onu yerine getiriniz " (Buharî, İ'tisam, 3) "Her sarhoşluk veren şey haramdır " (Buhârî, Vudû' 71; Eşribe 4, 10; Müslim, Eşribe 67-69) "Bevyine (delil) davacı üzerine, yemin de inkâr edenedir" (Buharî, Rehn 6; Tirmizî, Ahkâm,12) Bu misalleri daha çoğaltmak mümkündür Türkçe'ye bile açıklayarak tercüme etmek zorunda olduğumuz bu tür hadislerin Arapça ifadeleri oldukça beliğ ve vecizdir


CEZBE

Sürüklemek, kendisine çekmek Sâlikin beşerî vasıflarından soyutlanma ile ilâhî sıfatları kazanma ve tecellileri müşahede etmesi anlamında bir tasavvuf terimidir
Cezbe; Hakk'ın, kulunu kendisine çekmesinden hasıl olan istiğrak, derin şaşkınlık ve hayret sûretlerinde görünen manevî bir haldir
Cezbe, kulun Hakk'a külfetsiz yaklaşması ve ilâhî inayetler ve lütuflar gereği hareket etmesidir Aynı zamanda o, riyazet ve ibadete devamla duyguların yok edilmesidir Cezbe, Allah'ın kulunu kendisine çekmesi, kulun Allah'a kavuşmasıdır
Cezbe iki türlü olur Bunlar da: 1-Hafî (gizli) cezbe, (kulun Hakk'ı sevmesi) 2-Celî (açık) cezbe; (Hakk'ın kulu sevmesi)dir
Cezbeye tutulanlara meczûb denilir Meczub; Hakk'ın rızasını kazanan, Hak tarafından yakınlığına lâyık görülen, her türlü hevâ ve heves lekesinden temizlenen ve bu sayede sülûk makam ve mertebelerine çalışmadan ve yorulmadan erişen ergin kimsedir Bunlar, gayb esrârına vâkıf velîler olarak telâkki edilir Bundan dolayı meczûb olanlardan çekinilir, gönülleri kırılmaktan sakınılır Şathiyyat denilen sözleri hakkında sükût tercih edilir Cezbede şart olan, istidattır Bu istidat, Allah vergisidir Kazanmakla elde edilmez Sâlikte istidât ve kâbiliyet olmazsa, sadece riyâzet ve tasiye ile Hakk'a kavuşmak nasip olmaz
Cezbeyi akıl hastalıklarından biri diye gösterirlerse de, cezbe cinnet değildir Meczub da mecnun olamaz Çünkü cezbe, hali değişken bir kimsenin idrakinin mutad beşer idrakinden daha da yükselerek, keşf-i hakâyıka doğru gitmesidir Cinnet ise, beşer idrakinin manasız ve düzensiz bir şekilde aşağılara düşmesidir Cezbede yükselme, cinnette alçalma vardır (Osman Ergin, Balıkesirli Abdülaziz Mecdî Tolun, İstanbul 1942, s 31-35)
Tasavvuf erbabınca manevî yolculuğa seyr-i sülûkla çıkılır Burası, fena mertebelerinin (Tevhid-i Ef'âl, Tevhîd-i Sıfat ve Tevhîd-i Zât) kazanılıp tadına varıldığı kısımdır Cezbe ise, Bekâ makamlarının (Cem', Hazretü'l-cem ve Cemü'l-cem') tadına varıldığı bölümdür Sülûk mertebelerinde urûc; cezbe makamlarında da tedellî (nüzul) müşahede edilir Sülûkun başlangıcı cezbenin nihayetidir (H Fehmi Kumanlıoğlu, Muhammed Nürü'l-Arabî, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir 1988, s 60)
Bekâ billâh ismi verilen seyr-i fillâh, Cezbe makamıdır Burada, Hakk'ın sıfatlan ve ahlâkıyla süslenip ufuk-'ul a'lâ'ya ulaşılır (Selçuk, Eraydın, Tasavvuf ve Tarikatler, İstanbul 1984, s 174)
Cezbeye tutulanlara Üveysi-meşrep de denilir Şurasını ifade etmek gerekirse; mutasavvıflar, teklifi düşüren cezbe halini ve bir kimsenin bu mânâda cezbeye tutulmasını hoş görmezler, hatta tutulmuş olanları da kurtarmaya çalışırlar Onlar, cazib olmayı meczup olmaya tercih ederler




__________________
Alıntı Yaparak Cevapla