Yalnız Mesajı Göster

Cevap : =>İslami Sözlük

Eski 01-04-2008   #267
gülgüzeli
Varsayılan

Cevap : =>İslami Sözlük




DEF'İ HÂCET

Büyük veya küçük abdest bozmak İslâm fıkhında her işin bir usûlü olduğu gibi, def'i hacetin de bir usûlü vardır
"Temizlik imandandır" hadis-i şerifleriyle temizliğin müslümanlar için imani bir vecibe olduğunu bildiren Peygamber Efendimiz (sas), bunu yeri geldikçe de fiilî uygulamasıyla sahabeye anlatmışlardır
Def-i hacet sebebiyle tuvalete girmenin âdâbı:
Tuvalete girileceği zaman, mümkünse namaz kılınan temiz elbiseden başka bir elbise ile girilmelidir Eğer bu mümkün değilse, vücut üzerindeki, palto, ceket, manto, kaban ve pardesü gibi kaba elbiseler çıkarılarak girilmelidir Başın kapalı olması da adaptandır Yine tuvalete girmeden önce, eldeki yüzükte lafzâ-i celâl (Allah cc'ın ismi) veya Hz Peygamberimizin (sas) mübarek ismi yazılı ise, ceplerinde âyet-hadis yazılı sayfa veya Kur'ân'dan birşey varsa, bunlar çıkarılır Yüzük sağ elde ve Allah Peygamber ismi yazılı ise; yüzüğün kaşını avuç içine alıp avucu kapatarak girilmelidir Ayrıca tuvalete girmeden önce, eûzü-besmele çekmek, biliniyorsa şu duayı okumak müstehabtır: "Allahümme innî eûzü bike minel hubsi vel habâis: Allahım Erkek ve dişi bütün şeytanlardan (zararlı her şeyden) sana sığınırım" Tuvalete girerken sol ayakla girilir Çıkarken de sağ ayakla çıkılır Çıktıktan sonra da şu dua okunur:
"Elhamdülillahillezî ahrece annî ma yü'zînî ve ebgâ mâ yenfeunî: Bana eziyet veren şeyleri benden çıkaran ve bana faydalı olanları geri bırakan Allah'a hamdolsun"
Tuvalete oturmanın âdâbı: Bunları şöylece maddeler halinde sıralayabiliriz
1) Tuvalete girdikten sonra, hâcet için oturmadan önce, tahâret maddesi hazırlanmalıdır,
2) Avret yerleri ayakta açılmamalı, hemen çömelirken açılmalıdır
3) Otururken, ihracatın daha kolay olması için sol tarafa meyledilerek oturulmalıdır,
4) Tuvalette konuşulmamalıdır
5) Dînî ve uhrevî şeyler düşünülmemelidir
6) Aksırılırsa, açıktan hamd edilmemeli, kalbten, gizlice hamd edilmelidir
7) Avret mahalline ve çıkan ihracata bakılmamalıdır
8) Sidiğin içine tükürülmemelidir
9) Tuvalette ihtiyaçtan fazla kalınmamalıdır
Def-i hâcet esnasındaki durum âdâbı:
1) Açık arazide bulunan kimse, insanların göremeyeceği ıssız bir yer seçmeli ve imkânı varsa örtü arkasına ya da hayvanı, arabası veya elbisesi arkasına saklanarak hacetini gidermelidir
2) Hacet için oturduğu zaman, önünü, güneşe, aya, kıbleye karşı dönmemeli, bu yönlere arkasını da çevirmemelidir (İbn Mâce, Taharet, 17) Kapalı bina içerisinde ise, Şafii ve Malikilere göre, buralara dönmenin bir zararı yoktur Ancak, Hanefî'ye göre kapalı yer dahi olsa bu yönlere karşı önünü ve arkasını dönmemelidir Evlerdeki helâların buna göre yapılmasına dikkat edilmelidir Ama yapılmış helalar kıbleye karşı geliyorsa bu helâlara girmekte bir sakınca yoktur
3) İnsanların oturacağı, geçeceği yerlere hacet etmemek gerekir Ebu Hüreyre (ra)'dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte, Hz Peygamber Efendimiz (sas) bu konuda: "Çok lânet ettiren iki şeyden sakınınız" buyurdu Sahabîler "İki lânet ettirici şey nedir Yâ Rasûlallah?"dediler Rasûlüllah: "İnsanların yolunda yahut gölgelerinde helâsını eden kimsedir" buyurdu (Ahmed b Hanbel, II, 372)
4) Durgun suya küçük su dökülmemelidir Bu konuda da Hz Peygamber Efendimiz (as): "Akmayan durgun suyu bevletme (küçük su dökme) -ettikten- sonra da ondan su alıp yıkanma" (Buhârî, Vudu, 68; Müslim, Taharet, 94-96) buyurmuştur
5) Meyve veren ve gölge vazifesi yapan ağaçlarının altına, gölgelik yerlere, ekin tarlalarına, çeşme ve su kenarlarına, yollar üzerine, mescit civarına, kabristana, karınca deliklerine ve hayvan yuvalarına su döküp, hacet etmemek gerekir
6) Rüzgâra karşı su dökülmemelidir (Rüzgâr aksi yönde estiği için elbiseye sıçrantı yapar ve namazın sıhhatini bozar)
7) (Sıçrantılardan korunmak için) sert satıhlara su dökmemek,
8) Ayakta su dökmemek, (zamanımızda sık sık rastladığımız bu durumu Rasûlullah (sas) Hz Ömer (ra)'da görmüş ve "Yâ Ömer ayakta su dökme" (Tirmizi, Tahâret, 8; İbn Mace, Tahâret, 14) diyerek O'nu bu iği yapmaktan alıkoymuştur) Yalnız, özürlüler için, bu konuda sıçrantıdan büyük ölçüde korunarak yapabilirler, denmiştir
9) Yıkanılan yerde su dökülmemelidir Hz Peygamber (sas) bu durumun kalbe vesvese verdiğini söylemiştir
Def-i Hacetten Sonra Taharet Büyük ve küçük abdestlerden sonra temizlenmeye "istinca, İsticmar, istibra ve istitabe" denir İstinca, pisliklerden temizlenmeyi istemek: İsticmar, temizlenmede taş kullanmayı istemek; istitabe, paklanmayı istemektir İstinca; vacip, sünnet, müstehab ve bid'at diye dört kısma ayrılır Bunlar sırasıyla:
a) Vacip olan istinca: Cünüp, hayız ve nifastan gusledeceği zaman avret yerlerinin temizlenmesi ile abdestlerden sonra dirhem miktarı necâsetin avret yerlerin taşması halindeki istinca vaciptir
b) Sünnet olan istinca: Çıkan necaset, avret yerinin dışına taşmazsa, bu durumdaki istinca sünnettir
c) Müstehap olan istinca: Yalnız küçük sudan sonra ön tarafı yıkamak müstehap olan istincadır
d) Bid'at olan istinca: Yellenmeden sonra yapılan istinca abes karşılandığı için bid'at hükmüne girer
İstibra: Küçük abdestten sonra akıntı ve sızıntının kesilmesine denir ki; bunu yapmak vaciptir İstibrayı, istincadan önce yapmak abdest ve namazın sıhhatli olabilmesi için gereklidir Her insanda, küçük abdestten sonra akıntı olur Bu akıntı bazı insanlarda çok kısa zamanda kesilirken, bazı insanlarda da uzun zaman devam etmektedir Herkes kendi durumunu bildiği için, akıntısının sonunu iyice almalı, istincayı sonra yapmalıdır İstibrayı tam bitirmeden abdest alınırsa, abdestten sonra gelecek olan akıntı abdesti bozar Akıntının sonunu almak için yürümek, hareket etmek, öksürmek, ayakları hareket ettirmek, yatmak ve beklemek gibi tedbirlere başvurulmalıdır Kadınlara istibra icap etmez Bir müddet beklemeleri onlar için kâfidir Yoksa abdest aldıktan sonra bir akıntı olursa abdest bozulur ve abdestsiz namaz kılınmış olur Onun içinde uhrevi azabı gerektirir Zira Rasûlullah "Kabir azabının çoğu küçük abdesttendir" buyurmaktadır (İbn Mace, Taharet, 26)
İstinca: İstibradan sonra su bulunmadığı vakitlerde taş, değersiz bez ve pamuk gibi şeylerle istinca yapılır Bunların dışında saksı, kiremit, kömür, sırça, kemik, tezek, insan ve hayvan yiyeceği gibi şeylerle istinca yapmak mekruhtur İstinca yaparken sağ el kesinlikle kullanılmamalıdır Zira Ebu Katade Hz Peygamber (sas)'den şöyle buyurduğunu rivâyet eder: "Sizden biri helaya girdiği zaman zekerini sağ eliyle tutmasın" (Buharî, Vudû', 18; Ebû Dâvûd, Taharet,18) Ancak sol el kesilmiş veya yaralı ise sağ elle, her ikisi de yaralı, kesilmiş ya da çolaksa bu durumda istincasını hanımı veya cariyesi yapar Bunlar da yoksa bu özürlü şahıstan istinca düşer Bu kimse istinca yapmaz İstinca böylece sol elle yapılır Şöyle ki; önce ön taraf yıkanır Arkasından yine sol elin orta parmağı avuç içine doğru biraz kaldırılarak (büyük abdest yolu) yıkanmaya başlanır En ufak bir necaset kalmayıncaya kadar temizleme işlemi sürdürülür İhtiyaç olursa sol elin iki ve üç parmağı da kullanılır Yalnız parmak uçlarıyla taharet basurun meydana gelmesine sebep olduğu için parmak uçlarıyla yıkanılmaz Buradaki yıkamada belli bir sayı yoktur Vesvese edenler beş ya da yedi gibi bir sayı üzerinde durmalıdırlar Temizlik esnasında su, haddinden fazla şiddetle çarpılmadan yavaşça, sıçrantı yapmamasına dikkat edilerek kullanılmalıdır Oruçlu kimseler istinca esnasında gevşek durmamalı, yıkanmada aşırıya gitmemelidirler Aksi halde makat içine su emer ve emilen bu su içeri çekileceğinden oruç fasit olur Buna dikkat edilmelidir İstincadan sonra temiz bir bezle kurulanmalıdır Daha sonra da akıntı olup olmadığı tekrar kontrol edilir Yani gerekirse istibra ve istinca yeniden yapılır Bütün bu işlemlerden sonra rahatça abdest alınır

DEHR

Zaman, uzun süre, çağ, devir Dünyanın ilk var oluşundan sonuna kadar geçecek müddet (Râğıb el-İsfahânî, el-Müfredât, Beyrut (ty), 173; İbn Manzur, Lisânü'l-Arab, Beyrut 1389, I, 1023-1024)
Kur'ân-ı Kerim'de dehr iki âyette geçmektedir Birisi, "İnsan(oğlu), var edilip bahse değer bir şev olana kadar, şüphesiz uzun bir zaman geçmemiş midir?" (İnsân, 76/1) âyetidir ki burada dehr, "uzun zaman" anlamındadır Diğeri de "Hayat, ancak bu dünyadaki hayatımızdır Ölürüz ve yaşarız; bizi ancak dehr (zamanın geçişi) yokluğa sürükler" derler Onların bu hususta bir bilgisi yoktur, sadece, böyle sanırlar (el-Casiye, 45/24) âyetidir ki burada dehr, zamanın gelip geçmesi anlamındadır Dehr, bizim kullandığımız, "zaman" anlamında değildir Çünkü zaman; şimdiye, geçmişe ve geleceğe denebilir Dehr ise, "kesintisiz devanı eden uzun zamana (âlemin ömrüne)" denir (Tecrid-i Sarîh Terceme ve Şerhi XI, 180)
İkinci âyette işaret edilenler, öncelikle cahiliyye (İslâm öncesi) devrindeki inkârcılar ve müşriklerdir Cahiliyye devrinde, bütün hâdiseler, özellikle musibetler, gece ve gündüzden ibaret olan dehre nisbet edilirdi Bu inançtaki cahiliyye mensupları iki fırka olup, bunlardan bir fırka Allah'a inanmaz, diğeri ise herşeyi dehr'in yaptığına inanırdı Bunlar her kötülüğü dehre nisbet ettiklerinden, Dehriyye adını almışlardır Câsiye sûresi yirmidördüncü âyetindeki "ancak bizi dehr öldürür" diyenler bu gruba dahil olanlardır İkinci fırkayı teşkil eden cahiliyye mensupları ise dehri, hâlik (yaratıcı) tanırlardı Fakat, kötülükleri ona nisbet etmekten tenzih ederler de dehre nisbet ederlerdi Bir de kalkıp dehre söverlerdi Dolayısıyla bu sövme Allah'a râcî oluyordu (el-Hattâbî, Meâlimü's-Sünen, Humus, 1974, V, 423)
Nitekim Hz Peygamber (sas)'in bildirdiğine göre bir kudsî hadiste Cenâb-ı Allah şöyle buyurmuştur: "Âdem oğlu dehre söverek beni ezalandırır, halbuki ben dehr(in yaradanıy)ım Her emir benim elimdedir Geceyi gündüzü ben idare ederim" (Buhârî, Tefsiru Süre 45/1; Tevhid, 35; Edeb,101; Müslim, Elfâz,1,2, 5, 6; Ebû Dâvûd, Edeb,169) Yine "Sakın sizden biriniz: Vay dehrin musibetine, demesin (böyle sövmesin) Çünkü dehr ancak Allah'tır" ve "Dehre sövmeyin Çünkü dehr ancak Allah'tır" buyurmuştur (Buhârî, Edeb, 101; Müslim, Elfâz, 4; Muvatta' Kelâm, 3)
Bu hadislerdeki "dehr Allah'tır" ibaresinin anlamı şudur: Zamanı ezelî ve ebedî kabul edip herşeyin dehr (zaman) tarafından (kendiliğinden) meydana getirildiğine inanan ve bu yüzden Dehriyye ismini alan, başta cahiliyye Arapları ve onların izinde giden diğer dehrîler (materyalistler) herhangi bir musîbete mârûz kalınca dehre söverler Halbuki dehr'i ve her şeyi yaratan Allah'tır Bu sövme, neticede Allah'a varmaktadır ve bundan dolayı dehre (zamana) sövmek yasak edilmiştir Zira Allah'ın "dehr benim" buyurması "dehrin ve her şeyin yaratıcısı benim" demektir (Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercemesi ve Şerhi, İstanbul 1978, IX, 706-707; Tecrid-i Sarih Tercümesi, XII, 160) Hoşa gitmeyen birşey karşısında, "bunu dehr yapıyor" diye dehre söven, -dehr bir şey yapmadığına ve her şeyi Allah yarattığına göre- Allah'a sövmüş oluyor Onun için Cenâb-ı Allah, "Dehr Benim" buyurarak dehrin yaratıcısı, mâliki ve mutasarrıfının kendisi olduğunu bildiriyor
Hadisdeki "bana ezâ veriyor" ibaresinin anlamı; "bunu kim söylerse Allah'ın gazabına maruz kalır" demektir Zira Allah eziyet duymaktan münezzehtir Eziyet burada mecazdır (Ahmed Davudoğlu, age, IX, 707)


__________________
Alıntı Yaparak Cevapla