gülgüzeli
|
Cevap : =>İslami Sözlük
EN'ÂM SÛRESİ
Kur'an-ı Kerîm'in altıncı suresi, Mekke'de bir defada nazil olmuştur Ancak; 91, 92, 93 ve 151, 152, 153 ayetlerin Medine'de indiği rivâyet edilir Surenin bütünü 165 ayet, üçbinelli iki kelime, onikibinikiyüzkırk harften ibarettir Fasılası; nun, mim, lâm, zâ, râ harfleridir
En'âm suresinde Allahu Teâlâ, şirki reddederek, tevhid'e, ahirete imana çağırır; bâtıl inançları yok eder; temel ahlâk ilkeleri koyar; Hz Peygamber'e yöneltilen itirazlara cevap verir; Resulullah ve müminleri teselli eder, kâfirlere uyarı ve tehditlerde bulunur, Hz İbrahim (a s )'in kıssasına yer verir; kitap, hüküm ve nübüvvet verilen seçkin kulları (peygamberleri) zikreder
Bu sure, Mekke'de inen diğer sureler gibi Allah'a ve Peygamber'e imanı kökleştiren, tevhîd inancını aşılayan, câhiliye devrinden gelen bozuk inanç ve kanaatleri sarsan, insanları varlıklar üzerinde düşünmeye çağıran özelliklere sahiptir Sure, yüce Allah'a övgü ve hamd ifadeleriyle şöyle başlar: "Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı vareden Allah'a mahsustur Böyleyken kâfirler hâlâ Rablerine başkalarını eşit sayıyorlar Sizi çamurdan yaratan, sonra size bir ecel takdir eden O'dur Tayin edilen bir ecel de O'nun katındadır Sonra bir de şüphe ediyorsunuz Göklerde ve yerde Allah sadece O'dur O sizin gizlinizi de açığınızı da ve ne kazanacağınızı da bilir'' (el-En'âm, 6/1 -3)
Surenin bütününde telkin edilen hususlar şöyle özetlenebilir Bütün varlıkları yaratan Allah'tır Rızkı veren ve mülkün sahibi olan O'dur Gerçek hükümranlık, güç ve kudret O'nundur O, bilinmeyen şeyleri ve sırları bilendir Geceleri gündüze çevirdiği gibi, gözleri ve kalpleri döndüren de Allah'tır Bu yüzden, insanların hayatına hükmedenin de Allahu Teâlâ olması gerekir Yol çizmek, hüküm koymak, helâli ve haramı belirtmek yalnız O'nun yetkisindedir Bütün bunlar ilâhlığın özelliklerindendir Yine bütün bunları yaratma, rızık verme, öldürme, diriltme, fayda veya zarar verme Allah'ın elindedir Yerlerin ve göklerin tek ilâhı Allah'tır
Esmâ binti Yezid'den şöyle dediği nakledilmiştir: "En'âm sûresi Resulullah'a indiği zaman ben Hz Peygamber'in devesinin yularını tutuyordum Sure bütünü ile indi ve ağırlığından az kalsın Hz Peygamber'in devesinin kemikleri kırılacak gibi olmuştu" (S Kutup, Fizılâlı'l-Kur'an, Çev: M E Saraç, İ Hakkı Şengüler, Bekir Karlığa, İstanbul, V, 45)
Ayetlerde, itikad bozukluğu olanlar uyarıldıktan sonra, eski hallerinde ısrar ederlerse kötü sonuçla karşılaşacakları bildirilir: "Hak, kendilerine gelince onu yalanladılar Alaya aldıkları şeyin haberi yakında kendilerine gelecektir Bizim daha önce nice nesilleri helâk ettiğimizi görmediler mi? Yeryüzünde size vermediğimiz imkânları onlara vermiştik Onlara gökten bol bol yağmur indirmiş, altlarından ırmaklar akıtmıştık Fakat onları günahlarından dolayı helâk ettik ve kendilerinden sonra başka bir nesil varettik" (5-6)
Allahu Teâla'nın gayb âlemini ve sırlar dünyasını ihâta edişi, nefis ve ömürleri bilmesi, karada ve denizde, gece-gündüz, dünya-âhiret, ölüm ve dirim husûsunda hükmedici ve kahredici gücü şöyle ifade edilir: "Gayb'ın anahtarları Allah'ın katındadır Onları ancak O bilir O, karada ve denizde olanları bilir Düşen hiçbir yaprak yoktur ki, Allah onu bilmesin Yerin karanlıklarında olan her tane, kuru ve yaş her şey mutlaka apaçık bir kitapta kayıtlıdır "
"Geceleyin sizi öldürür gibi uyutan, gündüzün ne elde ettiğinizi bilen O'dur Sonra tâyin edilen vâdenin tamamlanması için sizi gündüzün diriltir gibi uyandırır Sonra dönüşünüz yine O'nadır Sonunda O, yaptıklarınızı size haber verecektir "
"O, kulları üzerinde kahredici güce sahiptir Size koruyucu melekler gönderir Sonunda sizden birine ölüm geldiği zaman elçilerimiz onun canını alırlar ve hiçbir eksiklik yapmazlar" (59-61)
Bitkiler, denizler ve karalarla ilgili düşünmeye sevkeden ayetlerde şöyle buyurulur:
"Taneyi ve çekirdeği yaratan şüphesiz Allah 'tır Ölüden diriyi ve diriden ölüyü çıkarır İşte Allah budur O halde nasıl yüz çevirirsiniz?" (95)
"Karanlığı yarıp tan yerini ağartan, geceyi dinlenme zamanı yapan, güneşi ve ayı bir hesaba göre hareket ettiren O'dur İşte bu, her şeye galip olan ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir" (96)
"Kara ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulasınız diye sizin için yıldızları yaratan O'dur Şüphesiz biz, bilen bir kavim için ayetleri geniş bir şekilde açıkladık" (97)
"Gökten, suyu indiren O'dur Biz, o su ile her şey için gereken bitkiyi çıkardık Ondan da yeşillik meydana getirdik" (99)
Bütün bu nimetler üzerinde düşünüp ibret almayan ve uyarılara kulak asmayanların kıyamet günündeki sıkıntıları şöyle ifade edilir:
"Ateşe sürüldükleri zaman; keşke Rabbimizin ayetlerini inkâr etmeyerek, mümin olarak yeniden dünyaya döndürülseydik, dediklerini bir görsen" (27)
"Allah'ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar, gerçekten hüsrana uğramışlardır Kıyâmet günü ansızın gelince, onlar günâhlarını sutlarına yüklenmiş olarak şöyle derler: 'Dünyada yaptığımız kusurlardan dolayı yazıklar olsun bize ' Bakın yüklendikleri günah ne kötüdür" (31)
Medine'de indiği bildirilen ayetlerde oranın özelliklerini görmek mümkündür Çünkü Mekke'de inen ayetlerde inanç ve ahlâk esasları ağırlıkta iken Medine'de inenler hüküm ağırlıklıdır Bir yandan ibâdetler, cihad, aile ve mirasla ilgili, diğer yandan da ceza, muhâkeme usûlü, muâmelât ve devletler arası ilişkilerle ilgili hükümler burada indi Çünkü Medine döneminde artık bu kuralları uygulayacak bir İslâm devleti doğmuştu
Şu ayetlerde Medine'de inişin izleri görülebilir:
"De ki: 'Gelin size Rabbinizin haram kıldıklarını okuyayım: Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayın Ana-babaya iyilik yapan Fakirlikten dolayı çocuklarınızı öldürmeyin; sizi de onları da biz rızıklandırırız Hayâsızlıkların açığına da gizlisine de yaklaşmayın Haklı olmanız müstesna Allah'ın öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın Allah, aklınızı kullanasınız diye size bunları emretti" (151)
"Yetim, rüşdüne erinceye kadar, onun malına en güzel yolun dışında yaklaşmayın Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın Biz herkesi gücünün yettiği ile mesul tutarız Akrabanız dahi olsa konuşurken adaletli olun Ve Allah'ın ahdini yerine getirin Allah düşünesiniz diye size bunları emretti İşte benim yolum budur; dosdoğrudur; O'na uyun Başka yollara uymayın ki, sizi Allah'ın yolundan ayırmasın Allah bunları size sakınasınız diye emretti" (152-153)
Sure şu ayetle sona ermektedir: "Verdiği şeylerle sizi imtihan etmesi için sizleri yeryüzünün halifeleri kılan ve sizi derece bakımından birbirinizden üstün yapan O'dur şüphesiz ki, Rabbin azâbı sür'atli olandır O, çok affeden ve çok merhamet edendir" (165)
ENBİYÂ
Peygamberler, Nebî kelimesinin çoğulu Nebî, peygamber demektir Farsça bir kelime olan 'peygamber''in kelime anlamı; "haber getiren"dir "Resul" kelimesi de peygamber demektir Ancak nebî ile rasûl arasında şu fark vardır: Resul yeni dinî hükümler (şerîat) getiren peygamberdir Nebî ise kendinden önce gönderilen peygamberin getirdiği hükümlerle amel ederek insanları Allah'ın birliğe ve yalnız O'na kulluğa çağıran peygamberdir Kur'an'ın yirmi birinci sûresinin adı "Enbiya sûresi"dir Sûrede peygamberlerin kıssalarından söz edildiği için bu adı almıştır
Yüce Allah insanları ve cinleri kendisine kulluk yapmaları için yaratmıştır (ez-Zâriyât 51/56) Kulluk geniş anlamıyla Allah ve Rasûlünün emirlerini yapmak, yasaklarından kaçınmaktır Allah'ın emir ve yasakları bilinmeyince kulluk yapmak da mümkün olmaz İşte peygamberlerin görevi insanlara Allah'ın emir ve yasaklarını bildirip onları kulluğa çağırmaktır
Allah Teâlâ insanlara peygamberleri aracılığıyla doğruyu yanlışı bildirmiştir Tatbik edildikleri zaman bu dünyada ve ahirette mutluluğa kavuşturacak hükümlerini onlar vasıtasıyla göndermiştir Etkili olması için de "kendi içlerinden" (et-Tevbe 9/128), yani onlar gibi insan olan kimseleri peygamber seçmiştir Çünkü insanların eğilimlerini, psikolojik durumlarını bilmek tebliğ, yani İslâm'ı anlatmak için şarttır
Allah ilk insan ve ilk peygamber olarak Hz Âdem'i yaratmış, ona gerekli bilgileri öğretmiş ve kendi adına yeryüzünde hükmetmesini emretmiştir (el-Bakara 2/30) Hz Adem'den itibaren Allah'ın insanlara gönderdiği din İslâm dinidir Bu din Allah'ın bir olduğu, eşi ve ortağı olmadığı inancına dayanır Buna "tevhîd" (birleme) inancı denir Her peygamber kendisine verilen "tevhîd inancını anlatma ve yayma" görevini eksiksiz olarak yerine getirmiştir Fakat insanların çoğu yine inkâr ve sapıklık yolunda devam etmiştir Kazançlı çıkanlar, bu dünyada bazı sıkıntılara uğrasalar da, inananlar olmuştur Çünkü ebedî saadet ve mutluluk onlar için hazırlanmıştır
Kur'an-ı Kerîm'de tevhid inancı şöyle anlatılır: "De ki: 'Ey kitap ehli, bizim ve sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin: Yalnız Allah'a tapalım; O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım; birimiz diğerini Allah'tan başka tanrı edinmesin ' Eğer yüz çevirirlerse, 'Şâhit olun, biz müslümanlarız' deyin" (Âl-u İmrân, 3/64)
Allah, her millete bir peygamber göndermiştir Peygamberler insanlara hak ve hakikatı kendi dilleriyle açık bir şekilde anlatmışlardır: "Biz her millet içinde, 'Allah'a kulluk edin, tâğuttan kaçının' diye bir elçi gönderdik Onlardan kimine Allah hidâyet etti, kimine de sapıklık hak oldu İşte yeryüzünde gezin de bakın, yalanlayanların sonu nasıl olmuş" (en-Nahl, 16/36)
"Biz her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara (emredildikleri şeyleri) açıklasın (Peygamberin açıklamasından) sonra Allah dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir O azîzdir, hikmet sahibidir" (İbrahim, 14/4)
Her millete bir peygamber gönderilmesi, onları bilmedikleri şeyden hesaba çekmemek ve azâb etmemek içindir: "Biz elçi göndermedikçe (hiçbir kavme) azâb edecek değiliz" (el-İsrâ, 17/15) İnsanlar hesap gününde: "Yâ Rabbi, biz bilmiyorduk; bize bu günü haber veren senin azâbını bize hatırlatan kimse gelmedi  " diye özür beyan edemeyeceklerdir: "Rablerini inkâr edenler için cehennem azâbı vardır Ne kötü gidilecek yerdir o! Oraya atıldıkları zaman onun öfkeli homurtusunu işitirler; kaynıyor; az daha öfkeden çatlayacak Her topluluk onun içine atıldıkça onun bekçileri, onlara sordu: 'Size bir uyarıcı gelmedi mi?' Dediler: 'Evet, bize uyarıcı gel di ama biz yalanladık ve; 'Allah hiçbir şey indirmedi, siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz dedik ' Ve dediler ki: "Eğer biz (onların sözlerini) dinleseydik, yahut düşünüp aklımızı kullansaydık, su çılgın ateşin içine atılanlardan olmazdık" (el-Mülk, 67/6-11)
Peygamberler İslâm'ı tebliğ ederken metod olarak "müjdeleme" ve "uyarma" yolunu benimsemişlerdir Bunu onlara Allah (c c ) öğretmiştir: "Ey Peygamber, biz seni şâhit, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik Ve izniyle Allah'a davetçi ve aydınlatıcı bir lamba olarak (gönderdik) Müminlere, Allah'tan büyük bir lûtfa ereceklerini müjdele!'' (el-Ahzâb, 33/45-47)
Peygamberler de insandır; yerler, içerler, evlenirler, çarşı-pazarlarda dolaşırlar (el-Kehf, 18/1 10; el-Furkan,25/7); fakat üstün ahlâk sahibi, her türlü bedenî ve ruhî hastalıklardan sâlim, ince anlayışlı şahsiyetlerdir Ayrıca her zaman Allah'ın vahyine muhâtap olup O'nun gözetimi altındadırlar Herhangi bir yanlış iş yaptıkları zaman Allah tarafından uyarılırlar
Peygamberlerin bazı sıfatları vardır ki bunları bilmek her müslümana vacibdir Bu sıfatlar şunlardır:
1 Emânet: Peygamberler emânete ihânet etmezler Allah'tan aldıklarını eksiksiz olarak insanlara iletirler
2 Sıdk: İşlerinde ve sözlerinde doğrudurlar Verdikleri sözde dururlar Asla yalan söylemezler
3 Tebliğ: Allah'ın bildirdiği emir ve yasakları olduğu gibi insanlara açıklarlar
4 Fetânet: Çok anlayışlı ve zekîdirler
5 İsmet: Peygamberlikten önce ve sonra, büyük-küçük hiçbir günah işlemezler
Peygamberler Allah'ın seçtiği faziletli kişilerdir Adaletle hükmederler, zulüm ve haksızlık yapmazlar
Peygamberler arasında, sahip oldukları özellikler bakımından bir fark yoktur: "Resul, Rabbinden kendisine indirilene inandı; müminler de Hepsi Allah'ın meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine inandı 'Onun elçilerinden hiçbirini diğerinden "ayırmayız" (dediler) Ve dediler ki: 'İşittik, itâat ettik Rabbimiz, (bizi) bağışlamanı dileriz Dönüş(ümüz) sanadır" (el-Bakara, 2/285)
Peygamberler arasında derece ve fazilet farkı vardır: "İşte biz o elçilerden kimini kiminden üstün kıldık Allah onlardan kimiyle konuştu, kimini de derecelerle yükseltti Meryem oğlu İsa'ya da açık deliller verdik ve onu Rûhu'l-Kudüs (Cebrâil) ile destekledik Allah dileseydi, onların arkasından gelen milletler, kendilerine açık belgeler gelmiş olduktan sonra birbirlerini öldürmezlerdi Fakat anlaşmazlığa düştüler Onlardan kimi inandı, kimi de inkâr etti Allah dileseydi, birbirlerini öldürmezlerdi Ama Allah dilediğini yapar" (el-Bakara, 2/253)
Peygamberlerin üstünlük sırasına göre dereceleri şöyledir:
1 Nebîler
2 Resuller
3 Ulü'l-Azm (azim ve irade sahibi) Peygamberler: Hz Adem, Hz Nuh, Hz İbrahim, Hz Musa, Hz İsa, Hz Muhammed (aleyhimüsselâm)
4 Hâtemü'l-Enbiyâ: Peygamberlerin en üstünü ve sonuncusu peygamberimiz Hz Muhammed Mustafâ (s a s)
Peygamberimiz (s a s ) "âlemlere rahmet olarak" (Enbiyâ, 21/107) gönderilmiştir O, "büyük ahlâk üzerindedir"(Kalem, 88/4) Örnek hayatıyla müminlerin önderidir (Ahzab, 33/21) Kurtulmak isteyen O'nun yüce sünnetine sarılır Onun sözleri, işleri, tavır ve davranışları yolumuzu aydınlatan ışıklardır O, Allah'ın habîbi (Habîbullah)dır Her zaman O'na salât-ü selâm getirmek, yani Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed demek lâzımdır Çünkü Allah ve melekler de O'na salât-ü selâm okurlar (Ahzâb, 33/56) O, insanların ve cinlerin peygamberidir Büyük şefâat (şefâat-i uzmâ) hakkı ona verilmiştir En büyük mûcize Kur'an-ı Kerîm, ona gönderilmiştir Kıyamete kadar bütün insanlığın peygamberidir Salât ona, selâm ona, onun âline, ashâbına ve etbâma olsun!
Peygamberimiz (s a s ) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurur: ''Her peygamberin kabulü muhakkak olan bir duası vardır Hepsi de bu duasını dünyada iken yapmıştır Ben duamı kıyamet gününde ümmetime şefaat olarak sakladım İnşaallah bu şefaat ümmetimden, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmadan ölenler hakkında gerçekleşecektir"(Buhari,Müslim, Tirmizî'den naklen Tâc, 245)
Peygamberlere iman, imanın altı şartından birisidir Bunun için peygamberlerin varlığını kabul etmeyen, onlara söven veya hakaret eden, onlarla alay eden, onlara kötü fiiller isnad eden kimse dinden çıkmış olur Peygamberlerin hepsi de insanları doğru yola çağıran, karşılığında hiçbir ücret almayan mübarek kişilerdir Hayatları boyunca türlü sıkıntı ve eziyetlere uğramışlar fakat sabırla Allah'ın kendilerine verdiği tebliğ görevini ölünceye kadar yerine getirmişlerdir (Daha geniş bilgi için bk peygamberler)
ENBİYA SURESİ
Kur'an-ı Kerîm'in yirmibirinci suresi Mekke'de nâzil olan bu surenin ayetleri yüzoniki; kelimeleri binyüzaltmışsekiz; harfleri dörtbinsekizyüzdoksan; fasılası "mîm" ve "nûn" harfleridir
Sure, bazı peygamberlerden ve onların kavimleri ile olan münâsebetlerinden söz ettiği için bu ismi almıştır "Enbiyâ"; "nebî" kelimesinin çoğuludur Nebî; kendisine kitap veya sâhife verilmeyen, bir önceki peygamberin şerîati ile amel eden ve onu tebliğ etmekle görevli olan peygamberdir Bu manası ile nebî terimi resul teriminden daha geniş anlamlıdır Çünkü Resul, nebîlerin içinde, kendilerine kitap veya sahife verilip tebliğ ile görevlendirilen peygamberlere denir Buna göre bütün peygamberler nebîdir Fakat her nebî Resul değildir
Enbiya suresi tevhid yani Allah'ın varlığı ve birliği, peygamberlik ve peygamberler, ölümden sonra dirilme ve hesaba çekilme ile ahiret hayatı gibi sahaları çok geniş olan inanç esaslarını içerir
"İnsanların hesap verme (günü) yaklaştı (Fakat) onlar hala gaflet içinde (peygamberlerle alay ederek onların getirdikleri hakktan) yüz çevirirler" ayetiyle başlayan süre üç ana bölümde incelenebilir:
Birinci bölüm peygamberlikle ilgilidir İnsana çok yakın olan korkunç bir tehlikeyi haber vererek başlayan bu bölüm ilk dokuz ayette ciddiyetten yoksun, akılları bazı geçici menfaatlerle şartlanmış gâfil insanların kendilerini doğru yola çağıran peygamberleri ile nasıl alay ettikleri ve sonunda karşılaştıkları ilâhı azâblar naklediliyor Bu kısımda insanlara Allah'ın elçisi olarak gönderilen peygamberlerin de insan oldukları, bu sebeple yeme-içme gibi beşerî ihtiyaçlarının bizzat kendileri tarafından karşılandığı anlatılmakta; bunun eskiden beri böyle devam edegeldiği ve garip karşılanmâması gerektiği belirtilmekte; fakat buna rağmen inkârcıların, çeşitli iftira ve ithamlar ileri sürerek onlara inanmak istemediklerine işaret edilmektedir Ardından, "Nihayet onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik, kendilerini ve dilediklerimizi kurtardık; aşırı gidenleri de yok ettik" (9) âyetiyle, peygamberlerini inkâr edip onlarla alay edenlerin eninde sonunda cezalarını bulacakları kesin olarak anlatılıyor Çünkü hakk daima galip gelmektedir:
"Muhakkak ki biz hakkı bâtılın tepesine indiririz de onun beynini parçalarız ve böylece bâtıl da ortadan kalkmış olur Allah'a (ve peygamberlerine) yakıştırdıklarınızdan dolayı size yazıklar olsun!'' (18)
Bütün bu kıssalar ve ikazlarla Hz Muhammed (s a s )'e ilk muhâtab olan Mekkeli müşrikler hedef alınmakta ve öncelikle onların ibret alıp inanmaları istenmekte, inanmadıkları takdirde, kendilerini önce dünyada sonra da ahirette büyük bir azâbın beklediği anlatılmaktadır Peygamberlerle alay konusu sadece o günlere ait bir şey sanılmamalıdır Günümüzde de İslâm düşmanları tarafından aynı iftiralar allanıp pullanarak tekrar tekrar gündeme getirilmektedir Şu halde ayetin hükmünün sadece adı geçen peygamberlerin zamanlarındaki inkârcılara âit olduğunu düşünmemek gerekir Çünkü tefsirde şu kâide meşhurdur: "Esbâb-ı nüzûlün, yani âyetin inmesine sebep olan olayın hususî olması, hükmünün umumî olmasına engel değildir " Şu halde bu tehdidler günümüzdeki ve gelecekteki inkârcılar için de aynen geçerlidir
Peygamberlik ve peygamberlerle ilgili olan bu bölüm surenin sonuna kadar diğer konularla içiçe sürüp gitmekte ve zamanın derinliklerinden akıp gelen peygamberler kafilesinin aslında tek bir inancı tebliğ etmek için gönderildikleri belirtilmektedir Bu öyle bir inançtır ki çeşitli aile ve ırklardan meydana gelmiş insan toplumlarını dağınıklıktan ve birbirlerine düşman olmaktan kurtarıp birbirlerine karşı hoşgörülü ve sevgi dolu birleşik bir toplum meydana getirmektedir Bu suredeki peygamberler zinciri Hz Musa ve Harun ile başlıyor ve onlara verilen Furkân, yani hakkı bâtıldan ayıran kitaba işaret edildikten sonra 50 ayetten 70 ayete kadar süren kıssada Hz İbrahim'(a s )in, putperest kavmi ile yaptığı mücâdele v,e bu mücâdelede putları nasıl kırdığı tafsilatlı bir şekilde anlatılıyor Putperestlik her devirde insanları insanlara boyun eğdirip köle eden bir düzenin paravanası olarak kullanılmıştır Bu düzende insanlar zulüm üzerine bina edilen birtakım geçici,menfaat esasları ile idare edilmeye çalışılıyor ve bunun tanrıları tarafından öngörülen bir sistem olduğu iddia ediliyordu Dolayısıyla bu sisteme karşı gelenlerin, tanrıların gazâbına uğrayacakları fikri aşılanıyordu Bu çarpık düzenin savunucuları ve yöneticileri ise kendilerinin tanrı soyundan geldiklerini, sırf insanları idâre etmek için yaratılmış ayrı bir sınıf olduklarını ileri sürüyorlardı Rivâyetlere göre İbrahim peygamberin zamanındaki putperestliğin savunucusu da Kuzey Irak'a hâkim olan kral Nemrud idi İbrahim (a s ) büyüklerinden birisi hariç, kavminin tapageldikleri bütün putları kırmakla onların kendilerini savunamayacaklarını ve hatta kendilerine zarar verenin kim olduğunu bile haber veremeyeceklerini göstererek putperestliği bırakıp her şeye gücü yeten Allah'a yönelmelerini istemiştir Putperestliğin savunucusu Nemrud ise Hz İbrahim'i cezalandırmak için onu yaktırmak istemiş fakat canlı-cansız her şeye sahib oldukları gücü veren Allah, ateşin yakıcılık özelliğini bir anlık kaldırarak, elçisini kurtarmak suretiyle kayıtsız şartsız boyun eğilmesi gereken gücün kendisinde olduğunu bütün açıklığı ile göstermiş; fakat liderlik sevgisi veya kölelik ruhu ile gözleri perdelenen, kalpleri mühürlenen kişiler yine inanmamakta ısrar etmişlerdir
Bu kıssadan sonra 91 ayete dek İshâk, Yâkûb, Lût, Nûh, Dâvûd, Süleyman, Eyyûb, İsmail, İdris, Zülkifl, Zü'n-Nûn (Yûnus), Zekeriyyâ ve İsa (aleyhimü's-selam), peygamberlerden özetle bahsedilerek karşılaştıkları zorluklar anlatılmakta ve bu zorluklara bazen sabır, bazen ikna edici deliller getirip tartışarak bazen de mücadele ederek, yerine göre uygun düşecek bir metodla nasıl göğüs gerdikleri ve sonunda kötülüklere nasıl galip geldikleri anlatılmaktadır
Surede işlenen diğer iki önemli konu da öldükten sonra dirilme ve Allah'ın tevhididir:
"Yoksa onların, yeryüzünde edindikleri tanrıları mı ölüleri diriltecekler? Eğer göklerde ve yerde Allah 'tan başka (birtakım) tanrılar olsaydı yer ve göğün düzeni bozulurdu Arş'ın Rabbi olan Allah onların nitelediklerinden münezzehtir" (21, 22) Burada bütün peygamberlerin tevhîd inancını savundukları, fakat buna rağmen zaman zaman insanlar arasında sapmaların ortaya çıktığı ve "Rahmân (olan Allah) çocuk edindi" (26) ve benzeri safsataları ileri sürüp Allah'a eş koşarak şirke dalanların olduğu anlatılmaktadır Bu tür iddiaları ortaya atanların, yer ve göklerin yaratılışından beri aynen süregelen ilâhı kanunlardan deliller getirilerek, hataya düştükleri gözler önüne serilmektedir Surenin bu kısmında ilmin henüz yeni yeni keşfedebildiği kâinatın düzeni ile ilgili gerçeklerden söz edilmektedir:
"Yeryüzüne de, insanlar sarsılmasın diye sabit dağlar yerleştirdik Doğru yolda gitsinler diye geniş yollar yaptık Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık Fakat onlar hâlâ delillerden yüz çeviriyorlar (Halbuki) geceyi ve gündüzü, herbiri ayrı yörüngede gezen güneşi ve ayı yaratan da O'dur" (31-33)
Kâinatta cârı olan ve canlı cansız bütün varlıklara hükmeden kanunlarda düzensizlik ve anarşinin olmaması, tam aksine birbirleriyle uyum içerisinde bulunmaları, onları var edenin ve idare edenin de tek bir güç olduğunu bize göstermektedir Böylece yaratıldığı andan itibaren aynen cereyan edegelen kâinat kanunları ile ilk peygamberden son peygambere kadar insanlara tebliğ edilen inançlar arasında açık bir tevhidin olduğuna da işaret edilmektedir Bu değişmeyen inanca göre ölümden sonra dirilmenin ve dünyada yaptığımız iyilik ve kötülüklerden hesaba çekilmenin vukû bulması kaçınılmaz bir gerçektir O günde yapageldiğimiz her şey tartılacak, onları ne niyetle ve hangi düşünceyle yaptığımız gözönüne alınarak, büyük küçük her hareketimiz teraziye vurulacak ve bu konuda en ufak bir haksızlığa uğratılmayacağız:
"Her canlı ölümü tadacaktır Bir imtihan olarak size iyilik ve kötülük (yapabilme gücü) veririz Sonunda (hesap vermek için) bize döndürüleceksiniz " (35)   "Biz Kıyamet günü adâlet terazilerini kuracağız Hiçbir kimse hiçbir şekilde haksızlığa uğratılmaz, hardal tanesi kadar bile olsa yapılanı ortaya koyarız Hesap gören olarak da biz yeteriz"(47)
En ufak bir haksızlığın sözkonusu olmadığı bu hesap gününde, kim peygamberlerin rahmet ve huzur dolu çağrısına uyarak dünyada iyi işler yapmış, namaz kılmış, zekât vermiş, her işini hak ve adâlet esaslarına göre yürütmüşse, ona cennette sonsuza dek sürecek olan mutluluklar bahşedilecek; kim de hak yoldan sapıp yan çizmiş ve kötülükler yapmışsa, cehennemde şiddetli azâblarla cezalandırılacaktır
Sure, ahiret hayatında inkârcıların cehennemde karşılaşacakları cezalar ile, inanıp yararlı işler yapan müminlere Cennette bahşedilecek olan mükâfatların tasvirlerinden sonra şu dua ile son buluyor:
"(İnatla inkârda ısrar edenlere karşı) Rasulullah dedi ki: Rabbim; artık aramızda hakk ile hükmet Ey insanlar, sizin niteleye geldiğiniz (yakışıksız) şeylere karşı Rahman (çok merhametli) olan Rabbimize sığınırız " (112)
__________________
|