gülgüzeli
|
Cevap : =>İslami Sözlük
FETRETU'L-VAHİY
Vahyin kesildiği dönem, iki peygamber arasındaki zaman dilimi Fetret zamanı vahy ve semâvî hükümlerin kesintiye uğrayıp sükun bulduğu zamandır Bununla Peygamber Efendimiz ile Hz İsa arasındaki zamanın kasdedildiği görüşü daha çok yaygındır O hâlde fetret zamanı insanları iki peygamber arasında yaşamış olup, önceki peygamber kendilerine gönderilmemiş, sonradan gelen peygambere de kendileri yetişememiş kimselerdir
Hz Musa ile Hz İsa'nın peygamberlik dönemi arasında kalan İsrailoğulları ve Hz İsmail ile Peygamberimiz (s a s ) arasında yaşayan Araplar fetret döneminde yaşamış kimseler kabul edilirler Çünkü Hz İsmail'den sonra Peygamberimize kadar Hicaz bölgesinde yaşayan Araplara başka bir peygamber gönderilmemiştir İsrailoğullarına gönderilen peygamberler zamanında da yine Araplar fetret dönemi insanı olarak kabul edilir Zira İsrailoğullarının peygamberleri onları Allah'a davet etmemiş veya başka bir tabirler onlara gönderilmemişti
Fetret dönemini, peygamberler arasındaki bir boşluk olarak kabul etmeyip o şekilde değerlendirmeyenler de vardır: İmam Kurtubî, İbn Sa'd dan şu rivâyeti nakleder: "Hz Musa ile Hz İsa arasında bin yediyüz yıl geçmiş olmasına rağmen fetret dönemi olarak kabul edilmemiştir Çünkü bu zaman içerisinde İsrailoğullarından yüz peygamber gönderilmiştir Hz İsa ile Peygamberimiz (s a s ) arasında beşyüzaltmışdokuz yıl ve bu arada üç peygamber gönderilmiştir Kelbî'ye göre de bu arada gelen peygamber sayısı dört olup onlardan biri de Arap olup, Abbasoğulları kabilesinden Hâlid b Sinan'dır (el-Kurtubî, el-Câmi'li Ahkâmi'l-Kur'an, 6/121-122)
Buhâri'nin rivâyetine göre de Peygamber Efendimizle Hz İsa arasındaki zaman yaklaşık altıyüz yıldır Bu süre içinde gelip geçen fetret dönemi insanları üçe ayrılır:
1- Akıl ve basiretleriyle Allah'ın varlığını idrak edip O'nun birliğini kabul edenler Bu gruba Kus b Saîde el-Eyalî vb kimseler örnek gösterilir
2- Allah'a iman etmeyip putlara tapmak suretiyle O'na ortak koşanlar ve şerıâtleri değiştirip bir din icat edenler Bu gruba da Hicaz'a putperestliği getiren Amr b Luhay vb misal verilebilir
3- Allah'a ne ortak koşup ne de O'nun birliğine iman edenler Yani iman ve küfürden tamamıyla gâfil olarak yaşayanlar
Bu üç gruptan birincisinin mümin ve cennetlik, ikincisinin kâfir ve cehennem ehli oldukları ihtilafsız kâbul edilmiştir Üçüncü grubun cennetlik yâ da cehennemlik olmaları hususunda ilim adamları ayrı ayrı görüşler belirtmişlerdir
Mu'tezileye ve Ehl-i Sünnet imamlarından Ebu Mansur Mâtûridî ve Irak'ın büyük âlimlerinden bir çoğuna göre, kendilerine bir peygamber'in daveti ulaşmayan kimseler de Allâh'a iman ile mükelleftir Allah'ı bilip O'na iman etmek onlar için farzdır Hatta böyleleri iman ve şirkten tamamıyla gâfil olsalar bile yine ahirette azaba uğrayacaklardır
Ebu Mansur Mâtûridî'ye göre akaid (inanç esasları) bütün peygamberler arasında müşterek olduğundan, o konuda fetret yoktur Fetret yalnız ameli hükümlerdedir Bunun içindir ki, fetret zamanında yaşayıp da aklı ile Allah'ın varlığını ve birliğini düşünüp O'na iman etmemiş olanlar mümin değillerdir
İmam Gazalı: "Peygamberimizin gönderilmesinden sonraki insanlar üç sınıfa ayrılırlar" der, şöyle ki:
1- Peygamberimizin gönderildiğini, insanları Allah'ın din ve şerîâtına davet ettiğini bilmeyenler Bunların cennetlik olduklarında şüphe yoktur
2- Peygamberimizin davetini, getirdiği kitabı, açık mucizelerini, yüce yaşayış ve ahlâkını duydukları ve bildikleri halde O'na iman etmeyenler Bunların da cehennem ehlinden oldukları şüphesizdir
3- Peygamberimizin davetini ve O'na ait bazı haberleri duymuş, fakat bu haberleri tahkik ve derinlemesine araştırma imkânı bulamamış olanlar Bunlarında affedilip kurtuluşa ereceklerini ümit ediyoruz Çünkü onlar kendilerini imana teşvik eden ve ısındıran bir sözü işitmemişlerdir
"Duha" suresinin nüzûl sebebi olarak gösterilen, Hz Peygamber (s a s )'e hıra mağarasında ilk gelen vahiy olan, sonra vahyin gecikmesi olayına da fetretü'l-vahiy, yahut fetret zamanı denir (Taberî, Camiu'l-Beyan fi Tefsiri'l-Kur'an, XXX, 148; M Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, VII, 5885)
Resulullah (s a s )'ın Kur'an-ı Kerîmi kendiliğinden söylemediğini isbat eden ve O'nu daha sonraki yıllarda yapacağı çetin mücadelelere rûhen hazırlayan fetret-i vahiy, Müddesir suresinin ilk beş ayetinin nüzulü ile sona ermiştir Fetret-i vahyin sona ermesini bizzat Resulullah (s a s ) şöyle anlatmıştır: "Ben bir gün yürürken birdenbire gökyüzü tarafından bir ses işittim Başımı kaldırdım Bir de baktım ki Hıra'da bana gelen melek (Cebrail) semâ ile arz arasında bir kürsü üzerinde oturmuş Çok korktum Evime dönüp beni örtün, beni örtün dedim Bunun üzerine Allah Teâlâ Hazretleri, "Ey örtüsüne bürünmüş, kalk (ve insanlara gelebilecek azapla) korkut Rabbinin ismini yücelt, elbiseni tertemiz et Kötülüğün her çeşidinden çekin (el-Müddesir, 74/1-5) ayeti kerimelerini indirdi Artık o günden sonrâ vahyin ardı arkası kesilmedi" (Buhâri, Bedü'l-vahiy, 3)
Fetret-i vahyin süresi gerek hadislerde, gerekse İslâm tarihi kaynaklarında kesin olarak zikredilmemektedir Kaynaklarda verilen bilgilerde bu müddet farklı olup, rivâyetlerde bildirilen en uzun süre üç yıldır Son devir müelliflerinden Muhammed Ebû Zehra, bu konudaki rivâyetleri değerlendirdikten sonra fetret-i vahyin müddetini üç yıl olarak bildiren rivâyetleri: "Allah'ın seçtiği kulu bu kadar uzun süre sıkıntıda bırakmayacağını" ileri sürerek reddeder ve bu müddetin ancak beş ay civarında olabileceği kanaatini belirtir (Muhammed Ebu Zehra, Hâtemü'n-nebiyyin, I, 311-313)
FETVA
Sorulan İslâmî bir soruya yetkili bir kimsenin verdiği cevap, bir meselenin hükmünü belirten veya zorlukla karşılaşılan bir olay hakkında güçlükleri çözmek için verilen kuvvetli cevap Fetva veren kimseye müftî denir İslâm hukuku metodolojisinde müftî, müctehid anlamında kullanılmıştır Kendisi bizzat ictihad edecek durumda olmayan bir ilim sahibinin, diğer müctehidlerin söz ve fetvalarını alıp aktarmasından dolayı mecâz yoluyle müftî denir (ö Nasuhi Bilmen, İstilâhât-ı Fıkhıyye Kamusu, I, 246) Fetva, ictihada göre daha özel bir anlam taşır Çünkü ictihad herhangi bir soru sorulsun veya sorulmasın fıkhı hükümleri kaynaklarından çıkarmak anlamına gelirken, fetva gerçek veya muhayyel bir soruya verilen cevaptır Gerçek fetva, ictihad şartları ile birlikte diğer şartları da taşıyan müctehid tarafından verilir
Bir kimse muhtaç olduğu İslâmî bilgileri ya kaynaklarından bizzat alır
Yahut bunu yapamıyorsa bilenlerden sorarak öğrenir Kur'an-ı Kerîm de, "Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorunuz" (en-Nahl, 16/43) buyurulur Ayet!erde fetva kökünden "yesteftûneke = sana soruyorlar" ve "yüftîkum = o size açıklıyor" gibi ifadeler kullanılmıştır
Bir ayet veya hadisi yorumlamak ve yeni çıkan bir problemi çözmek, bir
- takım ön bilgileri ve özel yetenekleri gerektirdiği için bunu yapacak kişilerde bazı vasıfların bulunması öngörülmüştür Ahmed b Hanbel (ö 241/855) bir kimsenin müftî olabilmesi için kendisinde şu beş vasfin bulunması gerektiğini söyler:
a) iyi niyet sahibi olmak ve yalnız Allah rızasını gözetmek Çünkü kötü niyet, düşünceyi de kötüleştirir,
b) İlim, hilim, vakar ve ciddiyet sahibi olmak,
c) Kendisinden ve bilgisinden emin olmak,
d) Halka kendi otoritesini kabul ettirmek,
e) Fert ve toplum olarak insanları tanımak
Bu şartlardan da anlaşılacağı gibi müftînin fetva isteyenin psikolojik durumunu dikkate alması, halk nazarında itibar sahibi, basîretli vereceği fetvânın fert ve toplum üzerindeki etkisini kavrayacak bir görüşe sahip olması gerekmektedir (Muhammed Ebû Zehrâ, İslâm Hukuk Metodolojisi, Terc Abdülkadir Şener, Ankara 1973, s 391 vd )
Fetva geleneği İslâm dininin doğuşu ile birlikte ortaya çıkmıştır Sahâbe problemlerini bizzat Allah elçisine sorar, O da bu problemleri âyet veya kendi buyurduğu hadisle çözümlerdi Fetva verme ve yargı (kaza) fonksiyonu Hz Peygamberde toplanmıştı O'nun vâli olarak Yemen'e gönderdiği Muâz b Cebel (ö 18/639) ve Mekke'ye gönderdiği Attâb b Esîd (ö 13/634) o yörelerde fetva verme ve kendilerine gelen davaları hükme bağlama yetkisine sahiptiler (Ahmed b Hanbel, V, 230, 236, 242; Tirmizî, Ahkâm, 3; İmam es-Şâfiî, el-Ümm, VII, s 273; es-Serahsı, el-Mebsût, XIV, s 36)
Hz Ebû Bekir, Hz Ömer, Hz Osman, Hz Ali ve Ömer b Abdülaziz gibi halifeler hem devlet başkanı, hem müftî ve hem de kadı itliler Bu üç sıfat tek kişide toplanıyordu Daha sonra devlet başkanlığı ile fetva ve kaza fonksiyonları birbirinden ayrılmıştır
Mezheplerin oluştuğu II ve III
Hicrî yüzyılda, üzerlerinde genellikle devlet memurluğu gõrevi bulunmayan müctehidlerce İslâm hukuku tedvin edilmiş ve fıkıh kaynaklarına intikal etmiştir Sahabe devrinde doğrudan âyet ve hadislere başvurulurken artık fıkıh kaynakları kanun yerini almaya başlamıştır Ancak hukukî bir problemin hükmünü fıkıh kitaplarından çıkarmakta kimi zaman güçlük vardır Bu nedenle daha önceden verilmiş hazır cevaplar (fetvalar) toplanarak fetva kitapları meydana getirilmiştir Bunlar Kadîlerin elinde komprime hazır bilgiler olup, uygulamada kolaylık sağlamıştır Osmanlılar devrinde tertip ve tedvin edilen fetva kitapları sayısının yüzleri astığı düşünülürse, İslâm hukuk doktrininin ne kadar işlendiği ve komprime bilgilerin çokluğu ortaya çıkar (Kâtip Çelebi, Keşfüz-zunûn, fetva kitabı niteliğindeki eserler; Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, İstanbul 1333/1915, II, s 61 -64)
Fetva ile meşgul olmak çok önemli bir iştir Çünkü müftî, helâl, haram, sıhhat, fesat ve benzeri hükümleri İslâm adına açıklamış olur Bu konuda gerekli araştırmayı yapmadan, kendi hevasına uyarak fetva vermek sorumluluğu gerektirir Hele fetva, kul hakları ile ilgili ise daha dikkatli olmak gerekir İctihad ve fevta vazifeleri büyük bir ilim ve ihtisas işidir Ayet ve hadislerin manalarını sathi bir şekilde anlayabilen, hâfızalarında sınırlı birkaç hadis bulunan kimselerin bir müctehide tabi olmayıp da şer'î delillerden hüküm çıkarmaya kalkışmaları ve kendi namlarına fetva vermeleri caiz olmaz (ö Nasuhi Bilmen, Hukûkî İslâmiyye ve İstilâhât-ı Fıkhıyye Kamusu, I, 250)
Müftî, ictihad yapabilecek ve delillerin kuvvetli olanını seçebilecek durumda ise, mezheplerin görüşleri arasından tercih yapabilir Ancak bunu yaparken üç şarta bağlı kalması gerekir: Delil bakımından zayıf olan görüşü seçmemelidir Tercih ettiği görüş insanların yararına olmalı ve onları ne şiddete ve ne de gevşekliğe sevketmemelidir Bu görüş, iyi niyete dayanmalı, sırf insanları memnun etmek ve onların keyfi arzularını tatmin etmek için seçilmiş olmamalıdır (Ebû Zehrâ, a g e , s 392-393)
İctihad yapabilen müftî bütün dikkat, iyi niyet ve gayretini sarfettikten sonra, verdiği fetvada isabet etse de yanılsa da sevap kazanır Hadiste şöyle buyurulur: "Hâkim ictihad yaparak hükmedip, bunda isabet ederse, onun için iki mükâfat vardır İctihadla hükmedip de yanılırsa, onun için bir mükâfat vardır" (Buhâri, el-İ'tisâm, 21; Müslim, el-Akdiye, 15; Ahmed b Hanbel, III, 187)
Fetva kitaplarından bazıları:
a) Hindiyye: "el-Fetâvâ'l-Hindiyye ve el-Alemgîriyye" ismini taşıyan bu meşhur fetva kitabı, Sultan Muhammed Evrengzîb Bahâdır Âlemgîr (ö 1 1 18/1706)'in emriyle, Hindistan âlimlerinden bir kurul tarafından te'lif edilmiştir Hanefi mezhebine ait, arapça olup, hükümleri delillerini kapsamına almaz Meseleler fıkıh bablarına göre düzenlenmiştir Eser birkaç defa basılmıştır (Bulak, I-VI, 1310/1892, el-Meymeniye, 1323/1905)
b) Hâniyye: Ferganalı Fahruddin Hasan b Mansûr (ö 592/1196) tarafından te'lif edilmiştir Hanefi mezhebi'ne göre verilen fetvalardan ibarettir Çok yaygın olan ve sık sık meydana gelen meseleleri kapsamına alır Hindiyye'nin kenarında basılmıştır
c) Bezzâziyye: Harezmli Muhammed b Muhammed el-Kerderî (ö 827/1424) tarafından te'lif edilmiş olup, el-Câmiu'l-Vecız adiyle yine Fetevây-ı Hindiyye'nin kenarında basılmıştır
d) Hulâsatü'l-Ecvibe: Çeşmizâde Muhammed Hâlis (ö 1298/1881) tarafından on beş yıllık bir çalışma sonucu tertip edilmiş olup, bazı rumuzlar kullanılarak Feyziyye, İbn Nüceym, Abdurrahım, Behce, Ali Efendi ve Netice adlarını taşıyan altı fetvâ kitaplarının fetvalarını bir araya getirmiştir "Cevapların özeti" anlamına gelen bu eser iki cilt hâlinde basılmıştır
e) Mahmud Şeltut, el-Fetâvâ: Muâsir Ezher âlimlerinden Mahmud Şeltut tarafından te'lif edilen bu eser, tek cilt olup, bazı çağdaş problemlere verilen fetvaları kapsamına almaktadır
__________________
|