gülgüzeli
|
Cevap : =>İslami Sözlük
El-GAFFÂR
Çok örten ve perdeleyen manasına gelen Allah'ın (c c ) sıfatlarından biri Arapça -ğafere- örttü, perdeledi, bağışladı fiilinden mübalağalı ism-i fâildir Allah'ın sıfatı olarak şu anlamlara gelir:
Günâhları çok örten, mağfireti çok olan, kullarının günâhlarını pek çok bağışlayan Yüce Allah
"Hiç şüphe yoktur ki ben; tövbe ve iman edenleri, iyi amel işleyenleri, sonra da doğru yolda (ölünceye kadar) sebat edenleri elbette çok yarlığayacağım" (Tâhâ, 20/82)
Bu ayetteki Gaffâr kelimesinin meâli "çok yarlığayıcıyım' dır Fakat aynı manaya gelen ve aynı kökten olan Gafur ism-i şerifi Kur'ân-ı Kerîm'de daha fazla geçmektedir
Cenâb-ı Hak; Gafûr-Gaffâr ve Rahîm olduğunu birçok ayet ve hadislerde haber vermektedir
"Ey Muhammed, kullarıma haber ver ki; hakikaten ben, çok yarlığayıcr, kemâliyle esirgeyiciyim" (el-Hicr, 15/49)
"De ki: Ey kendilerinin aleyhinde (günahta) haddi aşanlar, Allah'rn rahmetinden ümidinizi kesmeyin Çünkü Allah bütün günahları mağfiret eder Şüphesiz ki O, çok mağfiret edici, çok esirgeyicidir" (ez-Zümer, 39/53)
Resulullah (s a s ) şöyle buyurur:
"Hayatım kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki, siz günah işlemezseniz Allah sizi dünya sahnesinden giderir ve (sizin yerinize) başka bir ümmet getirir: Onlar, günah işlerler sonra Allah'tan bağışlanmalarını isterler Allah da onları mağjiret eder, bağışlar" (Müslim, Tevbe,1 1 ; Tirmiî, Cennet, 3)
Meşhur bir hadîs-i kutsîde şöyle buurulmaktadır:
"Ey kullarım, hiç şüphesiz ki siz, gece-gündüz hata işliyorsunuz Ben ise bütün günahlarr mağfiret ederim O halde benden bağışlanmanızı isteyiniz sizi bağışlayayım"(et-Tâc, V,148)
Maddî kir ve pisliklerden temizlemek için su ve sabunu vasıta kılan Allah (c c ) ruh ve kalpleri günah kirlerinden temizlemek izin de Gafûr ve Gaffâr isimlerinin tecellisini mağfirete ve bağışlamaya sebep kılmıştır Bu isimler, günahların varlığını ister Onun için Hz Peygamber (s a s ), " Eğer siz, hiç günah işlemezseniz Allah sizi yeryüzünden giderir" buyurdu Her insan az veya çok günah işler Günah işlemeyen; günahtan korunmuş (mâsum) kişiler yalnızca peygamberlerdir Fazilet; hatada ve günah işlemekte ısrar etmemek, Gaffâru'z-Zunûb olan (günahları çok bağışlayan) Allah'ın rahmet kapısını tövbe ile çalmak, O'ndan mağfiret talep etmektir
Allah, kendisine şirk koşmanın dışındaki bütün günahlara mağfiret edeceğini bildirmektedir:
"Şüphesiz ki Allah, kendisine şirk koşulan günahı bağışlamaz Şirkin dışındaki günahları, dilediği kimse için mağfiret eder Kim Allah'a şirk koşarsa muhakkak ki o, uzak bir sapıklıkla sapmıştır" (en-Nisâ, 4/116)
Mümin, tövbe ve mağfiret ile ilgili olarak daima korku ile ümid arasında bulunmalıdır Müslüman, ne kadar ibadet ederse etsin, Allah'ın azabından güven içerisinde olamaz; ne kadar günahkar olursa olsun Allah'ın mağfiretinden ve bağışlamasından ümidini kesemez Bundan dolayıdır ki; vitir namazının son rekâtında okunması vacib olan kunut dualarının sonunda "Ya Rabb; rahmetini umar, azabından korkarız" diye dua edilmektedir Yine aynı prensip ve kaideden hareketle İslâm, ibadete teşvik ile günahlardan caydırmak için azap ile korkutmaktadır Yani müslüman cennetle müjdelenmiş, cehennemle korkutulmuştur
Bu korku; Allah'ın sevgisinden, O'nun mağfiretinden ve rahmetinden mahrum olma korkusu ve endişesidir Korku ile ümid arasındaki dengenin korunması İslâmî akîde gereğidir Zira Gaffâr olan yüce Allah aynı zamanda Kahhâr'dır
GAFÛR
Örten, perdeleyen, gizleyen; eşyayı kabın içine yerleştiren Allahu Teâlâ'nın esmâ-i hüsnâsından biri Kullarını dünya ve ahirette rezil etmeyen onların günahlarını gizleyen, örten ve günahlarından dolayı cezalandırmayan Gafûr ve Gaffâr mübâlağa ifade eden isimlerden olduğundan, yalnız Allah için kullanılır (Beyhâkî, el-Esmâ' ve's-Sıfât, s 104-106)
Allah, iyiyi-güzeli açığa çıkaran, kötüyü-çirkini örtendir Günahlar çirkin davranışların neticesidir Allah dünyada üzerlerine örtü örtmek, ahirette de cezalarını vermekten vazgeçmek suretiyle bunları örter (İmam Gazâlî, Esmâü'l Hüsnâ, terc Y Arıkan s 128) Allah'ın affediciliğini ifade eden "Ga-fe-re" kökünden ism-i fâil olan Gâfir de Allah'ın sıfatlarındandır Gafîr; günahkarı rezil-rüsva etmemek için hatasını gizleyen, onu cezalandırmayandır (Beyhakî, a g e , s 104) Kur'an'da iki defa geçen Gâfîr, mübâlağa anlamında olmadığından Allah'ın dışındakiler için de kullanılabilir: "Sen bağışlayanların (Gâfir) en iyisisin" (el-A'râf, 7/155) Gaffâr Kur'an'da beş defa geçmektedir:
"Tövbe eden, iman ederek iyi işler yapan, sonra da doğru yoldan ayrılmayanları bağışlarım (Gaffâr)" (Tâhâ, 20/82) Gafûr ise Kur'an'da sık ve diğer isimler ile beraber ayet sonlarında fezlekeler hâlinde zikredilmektedir Gaffar Kur'an'da doksan defa geçmiştir: "Rabbin gafûrdur, merhametlidir" (el-Kehf,18/58)
Günahların açıkça işlenmesi, teşhir edilmesi toplumun diğer fertlerine kötü örnek olacağı gibi, insan şahsiyetini de zedeler İnsanlar yaptıkları kötülükleri başkalarının da işlediğini görünce psikolojik olarak rahatlar; musîbetin paylaşılması elem yükünü hafifletir ve o kötülüğün daha rahat ve cesurca işlenmesine psikolojik zemin hazırlar İnsan, hayatının zayıf bir döneminde yapmış olduğu bir kötülüğü terkettikten sonra unutmak ve başkalarının da unutmasını ister Ancak günahını başkalarına anlatmışsa, insanlar onu hayat boyunca o kötülüğü ile hatırlayacaktır Bunun için kötülüğün şuyûunun vukûundan daha zararlı olduğu kabul edilmiştir
Allah, Gafûr sıfatını insanlara hatırlatarak, günahların örtülmesi ve gizlenmesinin gerekliliğine dikkat çekmektedir
Kişinin günahını gizlemesi bir nevi pişmanlık olduğundan, tövbenin kabulü için ilk adım sayılmış ve Allah, günahını gizleyen insanları affedeceğini bildirmiştir Hz Peygamber "Allah (c c ) kıyamet gününde mümin kuluna yaklaşır, şefkatiyle örterek insanlardan gizler; "Şu, şu günahını biliyor musun?' der; kul Evet Rabbim biliyorum' der Allah tekrar "Şu şu günahını da biliyor musun?' der; o kul Evet Rabbim' der Böylece o insan bütün günahlarını ikrar eder Artık ben kurtulamam diye düşünmeye başlayınca Allah, "Ben senin bütün o günahlarını dünyada örttüm İşte bugün de onları mağfiret edeceğim' der" (Buhârî, Mezâlim, 3)
Allah insanı üç çeşit örtü ile örtmüştür İlk örtü; insanın ayıp ve çirkin görünen yerlerini gizleyen elbiseleridir İkincisi; insanın fikir, düşünce ve hayallerinin kalbinde gizlenmesidir Üçüncüsü ise; Allah kulunun günahlarını örtmüş, gizlemiş; günahlarını sevaba çevirmiş, sanki hiç günah işlememiş gibi ahirette yalnızca sevaplarını yazan kitabını vermiştir (Gazâlî, a g e , s 128)
Hz Ebû Bekir Resulullah (s a s )'e,
"Bana namazlarımda edebileceği bir dua öğret" dedi Hz Peygamber, "Ey Allah'ım, ben nefsime çok zulmettim, günahları ancak sen bağışlarsın, fadlından günahlarımı mağfiret et; şüphesiz ki Gafûr ve Rahîm olan ancak sensin" de buyurdu (Buhârî, Ezân, 149; Müslim, Zikir, 47)
GADÎRU HUM
Mekke ile Medine arasında Cuhfe yakınlarında bir yerin adı (Mu'cemü'l-Buldân, VI, 268) Burası, Cuhfe'den 2-3 mil mesafede bataklık bir yer olup, bataklığı kesif bir ağaçlık kuşatmaktadır Şia'nın doğusu ile ilgili olarak karşılaşılan en önemli mesele Gadîru Hum olayıdır
Şiî kaynaklara göre, Hz Peygamber'den sonra hilâfete Hz Ali'nin daha fazla hak sahibi olduğu Gadîru Hum'da belirlenmiştir Şia bilginlerinden herhangi birisine ait bir kitabın Gadîr konusuna baktığımızda şu bilgileri bulmamız mümkündür:
Hz Muhammed (s a s ) Veda Haccı dönüşünde Gadîru Hum'da konaklamış, gruplar memleketlerine dönmeden önce onları toplayarak bir hitâbede bulunmuştur Bunun sebebi orada nâzil olan şu ayeti tebliğ etmekti: "Ey Peygamber, sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan; O'nun elçiliğini yerine getirmemiş olursun Allah seni insanlardan korur Doğrusu Allah kafirlere yol göstermez" (el-Mâide, 5/67) Şiî müelliflere göre bu ayet Hz Ali hakkında nâzil olmuştur Ayette tebliğ edilmesi gereken şey, Hz Ali'nin hilâfetidir Hz Peygamber takiyye için eşi Âişe(r anhâ)den bazı şeyleri gizlemiş, bu yüzden Cenâb-ı Hak onu ikaz etmiştir (Vâhidî, Esbâbü'n-Nüzûl,115; Tirmizî, Menâkıb, 20; İbn Mâce, Mukaddime, II; H Neysâbûrî, el-Müstedrek, III,109; Kûleynî, el-Kâfî, II, 72)
Hz Peygamber Gadîr'de bu ayeti tebliğ ettikten sonra şöyle demiştir:
"Cebrâil (a s ) bana Rabbimden şu emri getirdi ki; Ali b Ebî Tâlib benim kardeşim, vasîm, halîfem ve benden sonra imamdır Ey insanlar, Allah onu size velî ve İmam olarak tayin etti; ona itaat etmeyi herkese farz kıldı Ona karşı çıkan lânetlenecek, saygı gösteren ise merhamete erecektir Dinleyiniz ve itaat ediniz; Allah mevlânız, Ali ise imamınızdır İmâmet ondan sonra onun soyundan kıyamete kadar devam edecektir" (Vâhidî, Esbabü'n-Nüzûl,115) Yine Şiîlere göre orada Allah Resulu şu hususları ilân etmiştir:
1) O, müslümanlara iki ağırlık (sekaleyn) bıraktığını bildirmiştir Bunlardan birisi Allah'ın kitabı olup, onun bir tarafı Allah'ın, diğer tarafı ise müslümanların elindedir İkincisi Hz Peygamber'in sünnetidir
2) Hz Ali'nin elini kaldırarak "Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır" demiştir
3) Resulullah (s a s ) şöyle dua etmiştir: "Allah'ım, Ali ye yardım edene yardım et; ona düşmanlık edene düşmanlık et"
4) Yine şöyle buyurmuştur: "Allah'ım, hakkı döndüğü yerden Ali tarafına döndür "
Yukarıda Şiî alimlerin öne sürdüğü ve Gadîru Hum meselesi içinde yer verdiği bu rivâyetleri ehl-i sünnet şu şekilde değerlendirmektedir
Şiîlerin iddiâsına göre, Hz Peygamber'in vefatından sonra, ehl-i beyt dışında samimi müslümanların sayısı on'u geçmez Halbuki Gadîr hutbesini yüzbin'in üzerinde sahâbe dinlemiştir Bunun anlamı şudur: "Yüzbinin üzerinde sahâbe Hz Peygamber'in vefatından sonra sözlerinde durmamış ve Hz Ali'yi hilâfetten mahrum etmek için işbirliği yapmışlardır " Bu ittifâkın meydana gelme ihtimâlini akıl kabul etmez Bunda hangi maslahat ve fayda olabilir
Diğer yandan Gadîru Hum hutbesi, hicretin onuncu yılında Zilhiccenin onsekizinci günü Veda Haccı'ndan dönerken okunan bir hutbedir Aynı yıl Zilhiccenin dokuzuncu günü Arefe günü, "Bugün sizin için dininizi ikmal ettim, size olan nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı seçtim" (el-Mâide, 5/3) ayeti inmiştir Bu ayetin, Hz Muhammed'e peygamberliğin tebliğini emreden, yukarıda meâlini verdiğimiz Mâide suresinin altmış yedinci ayetinden daha önce inmesi mümkün müdür? Dinin tamamlandığını bildiren ayet inmiş ve yüzbin'in üzerinde hacıya tebliğ edilmiştir İslâm alimlerinin büyük çoğunluğu Mâide suresi altmışyedinci ayetin daha önce, Mekke fethi ve Hayber gazvesinden önce indiğini tesbit etmişlerdir (Saîd İsmail, Hakîkatü'l-Hılâf Beyne Ulemâi-ş-Şîa ve Cumhûri Ulemâi'l-Müslimîn, Carbondale 1983, 25, 26)
Gadîru Hum olayını bütünüyle reddeden müelliflere karşılık, onu inkâr etmeyen, fakat olayı açık olarak ortaya koymayan Sünnî bilginler de vardır
Nesaî bu olaya Alî b Ebî Talib'in fazîletlerine dair eserinde yer vermiştir Zeyd b Erkam'dan nakledilen bu rivâyette "Gadîr" hadîsi ile "Sekaleyn" hadîsi birleştirilmekte ve her ikisinin de Gadîr günü söylenmiş olduğu belirtilmektedir İbn Mâce de Gadîr hadîsine Sünen'inde yer vermiş, fakat hadîsin söylendiği yerin ismini zikretmemiştir (Nesâî, Hasâis,16; İbn Mâce, Sünen, Mukaddime, II)
Zeyd b Erkam (Ö 66/689)'ın rivâyet ettiği Gadîr hadîsi şöyledir: "Resulullah (s a s ) bir gün Mekke ile Medine arasında Hum denilen su başında bize bir hutbe irad etti Bu hutbesinde önce Allah'a hamd ve senâ etti, va'z ve nasihatta bulundu, Allah'ı zikretti Sonra şöyle buyurdu: "Ey insanlar, dikkat ediniz Ben ancak bir beşerim, Rabbimin elçisi Azrâil (a s )'in gelmesi yakındır, ben ona icabet edeceğim Size iki ağırlık (sekaleyn) bırakıyorum Birincisi, kendisinde hidayet ve nur olan Allah'ın kitabıdır Allah'ın kitabını alınız ve ona sımsıkı sarılınız " Böylece O Allah'ın kitabına teşvik etti ve ona rağbet ettirdi Sonra şöyle dedi: "Îkincisi, ehl-i beytimdir Size eh!-i beytim hakkında Allah'ı hatırlatırım " Bu son sözü üç defa tekrar etti (Nesâi, Hasâis, 15; Ahmed b Hanbel, Müsned, II,114, IV, 367; Dîrimî, Fezâilü's-Kur'an,1) İbn Kesîr, Hum hadîsinin hemen bütün rivâyetlerini zikretmiş, râvîlerin güvenilir ve zayıf olanlarına işaret etmiştir (İbn Kesîr, es-Sîretü'n-Nebeviyye, IV, 414)
Yukarıdaki hadîsi naklettikten sonra, Zeyd b Erkam'a "Hz Peygamber'in ehl-i beyti kimlerdir Onun hanımları da ehl-i beytinden midir" diye sorulmuş; Zeyd, "Peygamber'in hanımları da ehl-i beytindendir, fakat onun asıl ehl-i beyti kendisinden sonra sadaka almaları haram olanlardır" demiş ve bunları şöyle sıralamıştır: "Ali ailesi, Âkil ailesi, Ca'fer ve Abbâs aileleridir" (Müslim, Fedâilü's-Sahabe, 36)
İbn Teymiye Gadîru Hum rivayetleriyle ilgili olarak şunları söyler: "Bu uydurmanın mütevâtir olması bir yana sahih bir isnadı bile yoktur Bu mesele hakkında Sakîfe gününde, Hz Ömer'in vefatında, altı kişilik şûrâ teşekkül ettiği zaman ve nihâyet Hz Osman'ın şehâdetini müteâkip, Hz Ali hilâfeti üzerine münakaşalar yapıldığı günlerde, sahabeden hiç değilse bir kişinin ortaya çıkıp durumu açıklaması gerekmez miydi? Görüldüğü gibi bu, Rafızilerin uydurmalarından biridir" (İbn Teymiye, Minhâcü's-Sünne, IV, 118)
Müsteşrik Goldziher konuyla ilgili olarak şunları yazar: "  Durum bu olunca, Ali taraftarları onun Peygamber'in doğrudan doğruya tayinine mazhar bulunduğunu göstermeye ma'tuf rivayetler icat edecek ve onları söz sahibi kılacaklardı Bu niyete cevap olmak üzere vücut bulan Hum hadîsi, Ali fırkası nazariyâtının en sağlam temellerinden birisini teşkil etmektedir Son derece meşhurdur Sünnî otoriteler dahi onun sıhhatine itiraz etmemektedirler Fakat ona başka bir mânâ vererek gerçek hedefinden çevirmiş bulunmaktadırlar" (Goldziher, M Studient, M Hatipoğlu'nun basılmamış Tercemesi)
Hz Ali'nin hilâfete başkalarından daha fazla hak sahibi olduğunun delili olarak öne sürülen Gadîr hadîsinin Hulefâ-i Râşidîn döneminde bir tek râvî tarafından bile nakledilmemiş olması, bunun varlığı üzerinde ciddî şüpheler doğurmaktadır Öyle anlaşılıyor ki, Şiîler daha sonraları Gadîr hadîsi diye yaydıkları bu hadîse bir vürûd sebebi icat etmişlerdir Bizzat Hz Ali bile en çok ihtiyaç olan zamanda böyle bir rivâyetten söz etmemiş, aksine beyanları olmuştur Meselâ Hz Peygamber'in hastalığında Ali b Ebî Tâlib onu ziyaretten çıktıktan sonra halk, "Ey Ebû Hasan, Resulullah nasıl oldu?" diye sordular "Elhamdülillah iyidir" diye cevap verdi Râvî diyor ki; "Bunun üzerine Abbâs, Ali'nin elinden tutup, "Bana bak, vallâhi sen üç gün sonra köle olacaksın Allah'a yemin ederim ki, Abdulmuttaliboğullarının yüzünde gördüğüm ölümü Resulullah'ın yüzünde de gördüm Haydi Resulullah'a gidelim ve bu işin (hilâfet) bize ait olup olmadığını soralım Eğer bize ait ise bilelim, şayet bize ait değilse Hz Peygamber bizi vasiyet etsin" dedi Hz Ali ona şöyle cevap verdi: "Vallâhi ben bunu yapamam, eğer Hz Peygamber'e gider de bunu bize vermezse, kimse onu bize daha sonra vermez" (Buhârî, İsti'zan, 29; Geniş bilgi için bkz Cemal Sofuoğlu, Gadîri Hum Meselesi-Ankara Ü İlâhiyet Fakültesi Dergisi, Ankara 1983, c XXVI, s 461-470)
Şiîlerin iddia ettiği gibi Gadîru Hum'da, Hz Ali'nin Hz Peygamber'den sonra devlet başkanı olacağı ilân edilmiş ve müslümanların buna uyması emredilmiş bulunsaydı, yüz binden fazla sahabe önünde cereyan eden böyle bir vasiyyetiyle Abbâs (r a ) dahil bütün sahabelerin öğrenmiş olması gerekirdi Diğer yandan Hz Ali ile Abbâs arasında cereyan eden yukarıdaki konuşmanın bir anlamı kalmazdı Ancak Ehl-i Sünnet kaynakla'rında da yeralan şekliyle Gadîr'de Resulullah (s a s ) bir hutbe irâd etmiştir Orada Hz Ali ile ilgili sözler söylemiş ve vefatından sonra ehl-i beyte dikkat etmelerini vasiyyet etmiştir Fakat Sünnî âlimler "Ben kimin mevlâsı ise m Ali'de onun mevlâsıdır" gibi sözleri Şiîlerden farklı bir şekilde yorumlamaktadırlar İbn Kuteybe bu konuda şöyle diyor: "Hz Peygamber her müslümanın velîsidir Velayet Hz Peygamber'le müminler arasında olduğu gibi, müminlerin kendi aralarında da olur Hz Peygamber'in Ali ile olan münâsebeti de böyledir Ayrıca mü'minlerin bazıları bazılarının velîleridirler" (et-Tevbe, 9/717) Velî ve mevlâ kelimeleri arasında bir fark yoktur Bu da Hz Ali'ye bir üstünlük sağlamaz Bu konu ile ilgili birçok ayet vardır (et-Tahrîm, 66/4 et-Tevbe, 9/71; el-Bakara, 2/247; Yunus, 10/62) Hz Peygamber benzer sözleri Hz Ebû Bekir ve Hz Ömer gibi büyük sahabeler hakkında da söylemiştir Ebû Ubeyde b el-Cerrâh için "Bu ümmetin emînidir" buyurmuştur Ehl-i Sünnet'in kabul ettiği görüşe göre, müslümanların Hz Ali'yi sevmesi Hz Peygamber'i sevmesi gibi farz; O'na düşman olmak da Hz Peygamber'e düşman olmak gibi haranıdır Bu, ehl-i beytin görüşüne de uygundur (Abdulaziz Dehlevî, Muhtasaru't Tuhfeti'l-İsnâ Aşeriyye, 161)
GALLE
Arazilerden elde edilen mahsul ve gelirler Fıkıh ıstılahında galle kelimesi, daha çok vakfın geliri anlamında kullanılır Vakıf bahçelerinin meyveleri, binalarının kiraları, vakıf paralarının sağladığı kârlar, hep vakfın gallesidir
Vakfın gallesi (geliri)'nin ne şekilde taksim edileceği ve ondan nasıl yararlanılacağı fıkıh eserlerinde "kitâbu't-vakf" adı altında önemli bir konu olarak incelenir
Vakıf gallesinin görünmesi ve meydana gelmesi, vakfın çeşidine göre değişir Meselâ; tahıl cinsinden olan gallenin ortaya çıkması, ekinlerin yetişip dane bağlaması veya değer verilebilecek bir hale gelmesiyle olur Meyvaların gallesinin meydana gelmesi meyvelerin yetişip tabiî afetlerden emin bir hale gelmesiyle olur Kira bedelinden ibaret olan bir gallenin meydana gelmesi, ödeme zamanının gelmesi ile olur
Bir kimse vakfının bütün gallesini, yakınlık derecesine göre akrabalarına verebilmeyi şart koşsa, gallenin tamamı, en yakın akrabasına verilir (Geniş bilgi için bk Vakıf)
el-GANÎ
Zengin olmak, başkasına ihtiyacı olmamak anlamına gelen "Gınâ" mastarından sıfat olan Allah'ın güzel isimlerinden biri el-Ganî ismi ve sıfatı Kur'an-ı Kerîm'de yedi yerde Allah hakkında kullanılmıştır
Allah'ın ganî olması, zat ve sıfatları itibariyle başkasından müstağnî olması anlamındadır Gerek zat ve sıfatlarında, gerek işlerinde hiçbir zaman, hiçbir sûrette, hiçbir şeye muhtaç olmayan, bunun yanında herşeyin kendisine muhtaç olduğu tek zengin O'dur:
"Ey insanlar, siz Allah'a muhtaçsınız; Allah ise, işte zengin ve hamde lâyık olan O'dur" (el-Fâtır, 35/15) "Allah zengindir, sizler fakirsiniz" (Muhammed, 47/38)
Allah'ın, başkasının kendisine ibadet etmesine de ihtiyacı yoktur İnsanların O'na inanıp ibadet etmeleri, kendisine bir yararı olmadığı gibi, inanmamaları ve emirlerine itaat etmemelerinin de kendisine bir zararı yoktur
"Ve Musa dedi ki: "Siz ve yeryüzünde bulunanlar hep nankörlük etseniz, iyi bilin ki Allah zengindir, (sizin Şükrünüze muhtaç değildir, zatında) övülmüştür" (İbrahim, 14/8): "Kim şükrederse kendisi için şükreder , kim nankörlük ederse muhakkak ki, Allah zengindir ve övgüye lâyıktır " (Lokman 31/12)
Allah'ın bu ismi Kur'an'da, diğer isimlerinden Halîm, Hamîd, Kerîm gibi isimlerle zikredilmektedir Böylece Allah'ın, başkalarına muhtaç olmamakla birlikte yaratıklara ve özellikle insanlara karşı ilgisiz, ihtimamsız olmadığı belirtilmektedir Allah, "rahmet sahibi gânîdir" (Suad Yıldırım, Kur'an'da Ulûhiyet, İstanbul 1987, s 206)
Allah'ın ibadetlerimize bir ihtiyacı yoktur Kur'an-ı Kerîm bunu gayet açık ve birçok ayetinde ifade etmektedir: O'nun rızası için kesilen "kurbanlık hayvanların ne etleri, ne kanları Allah'a ulaşmaz; O'na ancak sizden takva ulaşır" buyurur (el-Hacc, 22/37) O halde insan Allah'a kulluk ederken, O'nun emirlerini yerine getirirken Allah'a minnet etme gibi bir duyguya kapılmamalıdır
Kula yaraşan, Rabbini bu şekilde tanıması; O'na muhtaç olduğunu hatırından çıkarmaması, bütün ihtiyaçlarında O'na yönelmesidir
__________________
|